• Sonuç bulunamadı

E. Entegrasyon

VII. Mevzuat Eksikliği Sorunu

1994 Yönetmeliğinde yer alan düzenlemeler yüksek sayıdaki göç hareketleri, afet durumu gibi acil insani yardım gerektiren koşulların oluşması ve düzenlenmesi bakımından ihtiyaçları karşılamada yeterli değildir. Türkiye uzun zamandır mültecilik alanında insan hakları sözleşmelerine uygun ulusal mevzuatı oluşturmak yerine dönemsel olaylara yönelik yasal düzenlemeler yaparak, yönetmelikler ve genelgelerle konuyu çözmeye çalışmıştır561.

Türkiye 1951 Cenevre Konvansiyonunu kimi sınırlamalarla imzalamıştır. Bu konuda birinci sınırlama zaman bakımından sınırlamadır. Buna göre Türkiye, sadece 1 Ocak 1951 tarihinden önce Avrupa’da meydana gelen olaylar sebebiyle mülteci statüsünü tanıyacağını belirtmiştir. İkinci sınırlama ise, coğrafi kısıtlamadır. Buna göre de, Türkiye sadece Avrupadan gelenlere mülteci statüsü tanıyacaktır562. 1967 Protokolü ile zaman sınırlaması kaldırılmış olsa da coğrafi kısıtlama devam etmektedir. Bu durumda Türkiye sadece Avrupa’dan gelenlere mülteci statüsü tanıyacaktır. Ancak

560 SANCAKDAR, ALTINOK ÇALIŞKAN, a.g.e., s. 26.

561 1989’da Bulgaristan’dan gelen Türkler, 1989 sonrası dağılan Sovyetler Birliği’nden gelen Türk

asıllı göçmenler, yine 1990’larda Irak’tan gelen göçmenler, belli başlı göç hareketlerini oluşturmuşlardır. Örneğin, kısaca 1994 İltica Yönetmeliği olarak adlandırılan düzenleme, özellikle Irak’tan gelen göçlere yönelik olarak hazırlanmıştır. Türk asıllı göçmenler ise 1934 İskan Kanunu veya belirli gruplar için hazırlanmış özel yasal düzenlemeler (örneğin Ahıska Türklerinin Türkiye’ye Kabulü ve İskanına Dair Kanun) biçiminde ele alınmıştır. Ancak, kapsamlı bir yasal süreçten ve kurumsal yapılanmadan bahsetmek olanaklı değildir. Bkz. ÖZER Y. Yeşim, “Türk Kamu

Yönetiminde Yeni Bir Çalışma Alanı Olarak Uluslararası Göç: Yasalaşma ve İdari Yapılanma Sürecinin Değerlendirilmesi”, İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi No:45, Ekim 2011, s. 76.

562 EKŞİ, “Yabancılar Hukukuna İlişkin Temel Konular”, s. 8; KARA Polat, KORKUT Recep,

teorideki ile uygulamadaki durumlar bazen farklılıklar yaratabilmektedir. Şöyle ki Türkiye’ye sığınan çeçenler563 yaşamlarını, teoriye göre mülteci statüsünde devam ettirmeleri gerekirken, uygulamada “misafir” denilen ancak Türk Hukuk Mevzuatı bakımından karşılığı olmayan bir statüyle devam ettirmektedirler. Türkiye’ye sığınan uluslararası korumaya ihtiyaç duyan kişilerin büyük çoğunluğunun aksine, Avrupa Konseyi’ne üye bir ülkeden geldikleri için, Çeçenler Türk sığınma mevzuatına göre Avrupalı kabul edilmektedir. Bu durum onlara teoride mülteci olarak tanınma ve Türkiye’ye yerleşme hakkı tanımaktadır. Ancak, uygulamada uluslararası korumaya ihtiyaç duyan Çeçenlere mülteci statüsü belirleme prosedürlerine erişim hakkı tanınmamaktadır. Grubun temsilcileri, Uluslararası Af Örgütü yetkililerine yapmış olduğu başvuruda aralarından tek bir kişinin bile mülteci statüsüne sahip olmadığını rapor etmişlerdir. Bu kişilere yukarıda da belirttiğimiz üzere, İçişleri Bakanlığı tarafından mülteci statüsü yerine, kanuni dayanağı olmayan “misafir statüsü” verilmiştir. Bu tür bir statü ülkede sadece geçici ikamet izni sağlamaktadır. Oysaki onların insan hakları ihlallerinden kaçan kişiler olarak, korunma ihtiyaçları vardır ve bu nedenle bireysel başvurularının özel koşulları dikkate alınmalıdır. Bu tür geçici ve geri alınabilir bir statüye sahip olmaları, çok kötü koşullarda ve gayri resmi “kamplarda” yaşayan bu kişilerin her an iade edilme korkularını içlerinde hissetmelerine neden olmaktadır564.

Sığınma talebinde bulunmak isteyen kişilerin başvuruları ise İstanbul Emniyet Müdürlüğü yetkilileri tarafından reddedilmiştir. Başvuruları reddedilenlerin çoğu, yetersiz de olsa “misafir statüsü”nün kendilerine sağladığı korumanın geri alınmasından korktukları için, karara itiraz için hukuk yollarına başvurmamıştır. Çeçen grubun temsilcileri ve avukatları Türkiye’ye vardığında herhangi bir belgesi olmayan bazı Çeçenlerin misafir statüsüne bağlı geçici ikamet izni alamadıklarını da belirtmişlerdir. Şu anda İçişleri Bakanlığı’nın bu konuda açık bir talimatı olduğu için grubun büyük çoğunluğunun ikamet izni bulunmaktadır, ancak bu izinler her an iptal

563 1999’da Çeçenistan’da çıkan savaşın ardından binlerce Çeçen, Türkiye gibi komşu ülkelere

sığınmak zorunda kaldılar. 1999’daki ilk dalganın ardından, çatışma ortamı ve neden olduğu insan hakları ihlallerinden kaçan Çeçenler 2005’e kadar Türkiye’ye sığınmaya devam ettiler. Türkiye’deki grubun temsilcilerine göre, Türkiye’de 2008 verilerine göre yaklaşık 1,000 Çeçen yaşamaktadır. Bkz. Amnesty International Mülteci Raporu, “İki Arada Bir Derede, Türkiye’deki Mültecilere Koruma

Sağlanmıyor”, Uluslararası Af Örgütü Yayınları, 1. Baskı, 2009, s. 12.

http://www.amnesty.org.tr/ai/system/files/multeciraporu.pdf (Çevrimiçi Tarihi: 5.06.2013).

edilebilir. Grubun kimi üyeleri 2008 yılına kadar herhangi bir resmi statüsü ya da resmi bir belgesi olmadan yaşamıştır565.

Suriyeli sığınmacılar için de aynı yol izlenmiştir. Türkiye’ye sığınan Suriyeliler için ayrı bir yönerge çıkarılmıştır. Söz konusu yönerge, İçişleri Bakanlığı Müsteşarlığı, İltica ve Göç Mevzuatı ve İdari Kapasitesini Geliştirme ve Uygulama Bürosu tarafından yayınlanan 9 Nisan 2012 tarihli “Türkiye’ye Toplu Sığınma Amacı ile Gelen Suriye Arap Cumhuriyeti Vatandaşlarnın ve Suriye Arap Cumhuriyeti’nde İkamet Eden Vatansz Kişilerin Kabulüne ve Barındırılmasna İlişkin Hizmete Özel Yönerge”dir. Ancak çıkarılmış olan bu yönerge kamuoyu ile paylaşılmamıştır. Türkiye’ye sığınan Suriyeliler hakkında bu yönergede barınma, gıda, sağlık, güvenlik, sosyal aktivite, eğitim, ibadet, tercümanlık, haberleşme, bankacılık ve diğer hizmetlere ilişkin uygulanması gereken prosedür ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Bu yönergeye göre Suriyeli sığınmacılar geçici olarak misafir statüsünde Türkiye’de barındırılmaktadır566.

Ancak bu tür uygulamalar her ne kadar toplu bir yabancılar yasası olmadığı gerekçesiyle, sorunları çözmek adına yapılsa da, bir hukuk devletinde idarenin tüm etkinliklerinin dayanağının kanuna dayanması gereklidir. İdare yasama erkinin yerine geçerek karar alamaz. Bu durum kuvvetler ayrılığı ilkesinin ihlali anlamına geleceği gibi hukuken de yok hükmündedir. İdare, bu çerçevede düzenleyici idari işlemlerle kanun hükümlerini değiştiremeyeceği gibi genişletemez567.

565 Amnesty International Mülteci Raporu, s. 12. 566 ÇETİN Altan, UZMAN Nasrullah, a.g.e., s. 12.

567 GİRİTLİ, BİLGEN, AKGÜNER, BERK, a.g.e., s. 75; SANCAKDAR, “İdare Hukuku Teorik

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

MÜLTECİ VE SIĞINMACILAR ÜZERİNDE İDARENİN GÖREV - YETKİLERİNİN YARGISAL DENETİMİ

§ 5. YARGISAL DENETİM

Çalışmanın sınırlandırılması bölümünde vurgulandığı üzere, bu başlık altında idari yargı açısından yargılama faaliyetleri ayrıntılı olarak ele alınmayacak olup, idarenin mülteci ve sığınmacılar bakımından yaptığı işlemlerin yargısal denetimi üzerinde durulacaktır.