• Sonuç bulunamadı

2. AHBÂRÎLER VE USÛLÎLERDE ÂYETLERİN İMÂMETE DELİL

2.1. İMÂMETE DELİL OLARAK ÖNE SÜRÜLEN ÂYETLER

2.1.2. İmâmete Dolaylı Delâlet Edenler

2.1.2.1. Ehl i Beyt’in Fazîleti İle İlişkilendirilenler

2.1.2.1.3. MEVEDDET ÂYETİ

İmâmiyye ulemâsının imâmete dolaylı yolla delâlet ettiğini öne sürdükleri meşhur âyetlerden birisi de meveddet âyeti diye isimlendirdikleri612 Şûrâ sûresinin

23. âyetidir. Onlara göre burada Resûl-i Ekrem’e, nübüvvet görevi karşılığında yakın akrabaları olan Hz. Ali, Hz. Fâtıma ile Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e karşı insanların sevgi beslemesinin istendiği vahyedilmiştir. İlgili âyetin meâli onlara göre şöyle yapılabilir: “(…) De ki, ben onun (nübüvvet görevi) için [onlara] sevgi

610 Bkz. İbn Teymiyye, a.g.e., VII, 129. 611

Bkz. A.e., VII, 125.

612 Nâsır Mekârim, Âyâtü’l-Vilâye, s. 133.

137

beslemenizden başka bir karşılık talep etmiyorum.(…)”613

el-Küleynî’nin (ö. 329/941) aktardığı rivâyete göre sahâbîlerden ensâr, İslam’la şereflenmelerini sağladığından dolayı veda haccından Medine’ye dönen Allah Resûlü’ne mallarının üçte birini vermek istemişlerdir. Böylece İslam’a giren insanlar Medine’ye geldiklerinde Allah Resûlü onların ihtiyaçlarını karşılayabilecek ve düşmanları bu hususta onunla alay edemeyeceklerdir. Allah Resûlü ise onların bu tekliflerine karşılık bir şey söylemeyip vahiy gelmesini beklemiş, nihâyet ilgili âyet inince de onların mallarını kabul etmemiştir. Bu rivâyetin devamında münâfıkların, inen âyetin Allah tarafından indiğini kabul etmedikleri ve bununla Hz. Peygamber’in, Hz. Ali’nin konumunu güçlendirmeyi kastettiğini düşündükleri belirtilmektedir. Rivâyette şunlar geçmektedir:

[İlgili âyetin inmesi üzerine] münâfıklar şöyle dediler: “Bunu Muhammed’e Allah

indirmedi. O, bununla amcasının oğlunun konumunu güçlendirmekten ve Ehl-i beyt’i bize benimsetmekten başka bir şeyi amaçlamamaktadır. Dün ‘ben, kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır’ diyordu, bugün de ‘De ki, ben onun (nübüvvet görevi) için [onlara] sevgi beslemenizden başka bir karşılık talep etmiyorum’ demektedir.”614

Buradaki münâfıklarla, sahâbîlerin büyük çoğunluğunun kastedildiğini belirtmemiz gerekmektedir.615 Ahbârî müfessir el-Kummî’nin (ö. 307/919’dan sonra) İmam Muhammed el-Bâkır’a dayandırdığı rivâyete göre de ilgili âyet, ensârın Resûl- i Ekrem’e maddî destek sağlamalarını istemeleri üzerine inmiştir. Ancak burada âyette Ehl-i beyt’e sevgi beslemenin talep edilmesinin arkasında onlara karşı sevgi besleme konusunda sahâbîlere güvenilmediğine işâret edildiği dikkat çekmektedir. Bu yönüyle sahâbîler Ehl-i beyt’e sevgi beslediklerinde bu âyetin bir gereği olarak kendilerine farz kılınan bir emri yerine getirmiş olacak, değilse bunu terketmiş sayılacaklardır.616 İsnâaşeriyye müfessirleri ilgili âyetin yukarıda zikredilen dört

şahsa karşı sevgi beslemeyi gerektirdiğini belirttiğine ilişkin başka birçok rivâyet zikretmektedirler. Bu bağlamda dikkat çeken başka bir husus da ilgili âyeti imamlarla ilişkilendiren bir rivâyettir. Bu rivâyete göre kendilerine sevgi beslenmesi

613

Bkz. et-Tabâtabâî, Mîzân, XVIII, 36, 39. 614

el-Küleynî, Usûl, s. 171.

615 Bu, çalışmamızın üçüncü ve dördüncü bölümlerinde daha iyi anlaşılacaktır. 616

el-Kummî, a.g.e., s. 616.

138

gereken kimseler imamlardır.617 Câfer es-Sâdık’a dayandırılan bir rivâyete göre ise âyette belirtildiği öne sürülen Ehl-i beyt’e sevgi besleme emrini sahâbîlerden sadece Selman, Ebû Zer, Ammâr b. Yâsir, Mikdâd, Câbir b. Abdillah, Zeyd b. Erkam ve Allah Resûlü’nün bir azatlı kölesi yerine getirmiştir.618

Bu bilgilerle İsnâaşeriyye müfessirlerine göre ilgili âyette Resûl-i Ekrem’in kendisine maddi yardımda bulunmak isteyen sahâbîlerin bu isteğini kabul etmediği ancak yaptığı peygamberlik görevine karşılık onlardan, Ehl-i beyt olan Hz. Ali, Hz. Fâtıma ve çocuklarına sevgi beslemelerini istediği bildirilmiş buna karşılık isimleri zikredilen yedi kişiden başka sahâbîlerin onlara sevgi beslemediği ortaya çıkmaktadır. Ancak İsnâaşeriyye ulemâsının söz konusu âyete ilişkin zikrettikleri rivâyetler bir arada düşünülüp içerik açısından irdelendiğinde âyetten çıkararak ileri sürdükleri Ehl-i beyt’e beslenmesi istenen sevginin, salt bir sevgi olmadığı ve onun imametle ilgili olduğu görülecektir. Yani onlara göre Ehl-i beyt’i sevmek Hz. Ali ve onun neslinden gelen imamları imam olarak kabul etmekle yakından ilgilidir. İlgili âyetin dört kişi hakkında indiğini belirten rivâyetlere karşılık kimi rivâyetlerde onun tüm imamlarla ilgili olduğunun belirtilmesi,619 Kur’ân’ın tahrif edildiğine işâret ederek Tekvir sûresi 8. âyette kıyâmette onlara karşı beslenen sevgiden sorulacağının anlatıldığını ileri süren el- Küleynî rivâyeti620 ve yukarıda değinildiği şekliyle sahâbîlerin bu bağlamda söz konusu yapılması dediğimizi destekler niteliktedir.

İmâmiyye ulemâsı, Ehl-i beyt’e karşı sevgi beslenmesinin emredildiğine ilişkin, ilgili âyetteki "ﻰَﺑْﺮُﻘْﻟاﻲِﻓ َةﱠدَﻮَﻤْﻟا ﱠﻻِإ" ifâdesine dayanmaktadırlar. Onlara göre bu ifâde, Allah Resûlü’nün îfa ettiği peygamberlik görevi için bir karşılık talep etmemesine rağmen onun bundan sadece bir şeyi istisna ettiğini ortaya koymaktadır ki, o da Ehl-i beyt’e karşı sevgi beslenmesidir.621 Usûlî ulemâ da bu ifâdeyi öne çıkararak ilgili âyetin imâmete dolaylı delâlet ettiğini dile getirmektedirler. Mesela

617

Mesela bkz. et-Tabresî, Mecma‘u’l-Beyân, IX, 48-49; Şerefüddin el-Esterâbâdî, a.g.e., s. 530- 534; Feyz-i Kâşânî, Sâfî, III, 280-281; Hâşim el-Bahrânî, Burhân, IV, 121-126; el-Huveyzî, a.g.e., IV, 570-577; el-Meşhedî, a.g.e., XI, 500-519; et-Tabâtabâî, Mîzân, XVIII, 43-44.

618 Bkz. Feyz-i Kâşânî, Sâfî, III, 281; Hâşim el-Bahrânî, Burhân, IV, 124; el-Meşhedî, a.g.e., XI, 500-501

619 Mesela bkz. Feyz-i Kâşânî, Sâfî, III, 281; es-Sâdıkî, a.g.e., XXVI, 178-179.

620 el-Küleynî’nin aktardığı rivâyete göre “vaktiyle diri diri gömülen kız çocuğuna sorulduğunda” meâlindeki Tekvir sûresi 8. âyet ( ْﺖَﻠِﺌُﺳ ُةَدوُءْﻮَﻤْﻟا اَذِإَو), " ْﺖَﻠِﺌُﺳ ُةﱠدَﻮَﻤﻟا اذإو" (Ehl-i Beyt sevgisi hususunda sorulduğunda) şeklinde inmiştir. Bkz. el-Küleynî, Usûl, 170.

621 Bkz. Nâsır Mekârim, Âyâtü’l-Vilâye, s. 135-136, 146.

139

onlardan İbnü’l-Mutahhar el-Hillî (ö. 726/1325), ilgili dört kişiye karşı sevgi besleme ile imâmet arasındaki irtibâtı şöyle kurmaktadır:

Ali’nin dışındaki sahâbîler ile [ilgili] üç kişinin dışında kalanlara karşı sevgi beslemek vâcip değildir. Bu yönüyle Ali en faziletli kişi olmaktadır. Dolayısıyla imam odur. Zira ona muhâlefet etmek onlara karşı sevgi beslemekle uyuşmamaktadır. Onun emirlerini yerine getirmek ona karşı sevgi beslemenin tâ kendisidir. Bundan dolayı ona itaat etmek gereklidir. Zaten bu da imâmetin anlamını ortaya koymaktadır.622

Böylece el-Hillî, Meveddet âyetinden çıkarsamada bulunduğu Ehl-i beyt’e karşı sevgi beslemenin vâcip olduğu hükmünden yola çıkarak Hz. Peygamber’den hemen sonra imâmete en layık olan kişinin, Hz. Ali olduğunu düşünmekte ve böylece ilgili âyetin imâmetle ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır.

Allah Resûlü’nün, ilgili âyette nübüvvet görevine karşılık Ehl-i beyt’e karşı sevgi beslenmesini istemesinin, en nihâyetinde tüm Müslümanların faydasını ilgilendiren mukaddes gâyelerin gerçekleşmesine mâtuf olduğunu, dolayısıyla Hz. Peygamber’in böyle bir şeyi talep etmekle şahsî bir menfaat sağlamadığına, bu yönüyle de kendisinden önce geçen peygamberler gibi nübüvvet görevi için bir karşılık istemediğine623

dikkat çeken Mekârim eş-Şîrâzî (d. 1926), meveddet âyetinde zikredilen “nübüvvet görevinin karşılığı”nın, gerçekte peygamberliğin sürekliliği ve dinin kalıcığıyla ilgili olduğunu öne sürmektedir.624

Yine eş-Şîrâzî, Ehl-i beyt için sevgi beslemek ile imâmet arasındaki ilgiyi şu ifâdelerle açıklamaktadır:

Şüphesiz bir şeye biçilen karşılık, kıymet açısından tamâmen ona benzemesi ve onunla aynı türden olması gerekmektedir. Velâyet ve imâmete ilişkin sevgi, risâlet/peygamberlikle bağdaşan ve ona tam olarak uyan bir sevgidir. Velâyetle ilişikilendirilmeyen normal bir sevgi ise şüphe yoktur ki, risâlet kapsamından uzaktır. Biz Allah Teâlâ’nın hakîm (herşeyi yerli yerinde yapan) olduğuna ve yapılan amellere benzerleriyle ve onlara uygun olan şeylerle karşılık verdiğine, aynı şekilde şerefli Peygamber’in de (s.a.s.) hakîm olup [peygamberlik görevi için] uygun karşılığı talep

622

el-Hillî, Minhâcü’l-Kerâme, s. 123.

623 Kur’ân’da Hz. Nuh, Hz. Hud, Salih, Hz. Lut ve Hz. Şuayb peygamberlerin nübüvvet görevleri için bir karşılık talep etmedikleri ifâde edilmektedir. Bkz. Şuarâ, 26/109, 127, 145, 164, 180.

624 Nâsır Mekârim, Âyâtü’l-Vilâye, s. 138.

140

ettiğine inandığımızdan dolayı [bu âyette ifâde edilen] sevginin, sonuç olarak ulaştırdığı noktanın imâmet ve velâyet olduğunu düşünüyoruz.625

Böylece eş-Şîrâzî, ilgili âyette Ehl-i beyt’e karşı sevgi beslenmesinin emredildiğini, bunun da duygusal bir sevgi olmayıp onun, peygamberliğe denk olduğunu ileri sürdüğü imâmetle ilişkisi olduğunu vurgulamaktadır.626Diğer yandan İmâmiyye ulemâsı Ehl-i beyt’e karşı sevgi besleme ile imâmet arasındaki ilişkiyi mantık kıyasıyla şöyle formüle etmektedirler: “Hz. Ali’ye sevgi beslemek gereklidir. Sevgi beslemenin gerekli olduğu herkese itaat etmek gereklidir. İtaat edilmesi gerekli olan herkes imamdır. Sonuç olarak Hz. Ali imamdır.” İlgili âyet ise onlar tarafından kıyastaki birinci önerme/mukaddimenin delili olarak ileri sürülmektedir.627

Tüm bunlardan sonra, gerek Ahbârî gerekse Usûlî olsun İmâmiyye müfessirlerinin ilgili âyetin dolaylı yolla imâmete delâlet ettiği hususunda görüş birliği içinde olduklarını söylemek mümkündür.628

Diğer yandan İmâmiyye ulemâsı, ilgili âyetle ilgili yaptıkları tefsiri, Sünnî rivâyetlerin desteklediğini ileri sürmektedirler.629 Mesela İbnü’l-Mutahhar el-Hillî, ilgili âyetin inmesiyle sahâbîlerin Allah Resûlü’ne: “Ey Allah’ın Peygamberi! Kendilerine sevgi beslememiz gerekli olan yakınların kimlerdir?” diye sormaları üzerine, onların Hz. Ali, Hz. Fâtıma ve Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’in olduklarını ifâde ettiğine ilişkin rivâyetin Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde geçtiğini dile getirmektedir. Ayrıca buna benzer rivâyetin Sahihayn’da da bulunduğunu ifâde etmektedir.630 Ancak Sünnî ulemâdan İbn Teymiyye (ö. 728/1328) bu hadisin Müsned’de bulunmadığının yanı sıra Sahîhayn’da da buna benzer bir hadisin

625 Nâsır Mekârim, Âyâtü’l-Vilâye, s. 149-150. 626

Bkz. a.e., s. 145-149.

627Bkz. Nâsır Mekârim, Emsel, XII, 23, s. 245-248.

628 Bkz. et-Tûsî, Tibyân, IX, 118-119; et-Tabresî, Mecma‘u’l-Beyân, IX, 48-49; eş-Şeybânî, a.g.e., IV, 374; Şerefüddin el-Esterâbâdî, a.g.e., s. 530-534; Fethullah el-Kâşânî, a.g.e., VI, 214-218; Feyz- i Kâşânî, Sâfî, III, 280-281; Hâşim el-Bahrânî, Burhân, IV, 121-126; el-Huveyzî, a.g.e., IV, 570- 577; Nureddin el-Kâşânî, a.g.e. III, 1301; el-Meşhedî, a.g.e., XI, 500-519; el-‘Âmilî, a.g.e. III, 162; eş-Şübber, Cevher, V, 399; el-Cenâbezî, a.g.e., IV, 46; Muğniyye, Kâşif, VI, 523; et-Tabâtabâî,

Mîzân, XVIII, 35-44; Muhammed es-Sebzevârî, a.g.e., VI-313-316; es-Sâdıkî, a.g.e., XXVI, 174-

186.

629 Mesela bkz. et-Tabâtabâî, Mîzân, XVIII, 39, 43-44; Nâsır Mekârim, Emsel, XII, 23, s. 241-244. 630

el-Hillî, Minhâcü’l-Kerâme, s. 123.

141

geçmediğini belirtirken631

el-Hillî’nin hadis diye öne sürdüğü bilginin hadis uzmanlarının ittifakıyla uydurma/mevzu olduğunu vurgulamaktadır.632

Sünnî müfessirler ilgili âyetin sebeb-i nüzulü ile ilgili üç görüş zikretmektedirler.

1. Âyet Mekke’de müşriklerin Allah Resûlü’ne (s.a.s.) yaptığı eziyet üzerine inmiştir.

2. Resûl-i Ekrem Medine’ye geldiğinde temsilciler yanına gelirdi. Onları ağırlamak için maddî durumu iyi değildi. Bundan dolayı sahâbîlerden ensâr, aralarında mal toplamış ve ona takdim üzere yanına gelmişler bunun üzerine de âyet inmiştir.

3. Bu görüşe göre de bu âyet bir araya gelen müşriklerin birbirlerine: “Görüyor musunuz? Muhammed yürüttüğü [peygamberlik] görevine karşılık ücret alıyor!” sözlerine mukâbil indirilmiştir.633

Sünnî müfessirlerin ilgili âyetin imâmete delâlet etmediği konusunda görüş birliği içinde oldukları anlaşılırken634

âyetteki "ﻰَﺑْﺮُﻘْﻟا ﻲِﻓ َةﱠدَﻮَﻤْﻟا ﱠﻻِإ" ifâdesiyle ilgili farklı düşündükleri görülmektedir. Bu ifâdeyle ilgili yaptıkları tefsirleri şöylece sıralayabiliriz:

1. Bu ifâdeyle Allah Resûlü muhâtaplarından aralarında bulunan akrabalık bağlarına riâyet etmelerini istemiştir. Bu yönüyle ilgili âyetteki muhâtaplar, Kureyş müşrikleri, ensâr veya tüm Araplar olmaktadır. Zira Hz. Peygamber’in bunlarla akrabalık bağı bulunmaktadır. Dolayısıyla bu ifâdede Hz. Peygamber, onlarla olan akrabalık bağına dikkat çekerek bundan doğan haklar gereği kendisine karşı sevgi beslenmesini talep etmiştir. İlgili âyetin ensârla ilişkilendirilmesi durumunda âyetin Medine’de, Kureyş müşrikleri

631 Biz de yaptığımız araştırma neticesinde Sahâhayn ve Müsned’de böyle bir hadise rastlamadık. 632 Geniş bilgi için bkz. İbn Teymiyye, a.g.e., VII, 95-99.

633 İbnü’l-Cevzî, Cemaleddin Ebü’l-Ferec Abdurrahman, Zâdü’l-Mesîr fi ‘İlmi’t-Tefsîr, thk. Abdürrezzak el-Mehdî, Dârü’l-Kitâbi’l-‘Arabî, Beyrut, 1422h. IV, 64.

634 Mesela bkz. et-Taberî, Tefsir, XXIII, 55O-559; el-Beğavî, a.g.e., s. 1227-1228; İbn ‘Atiyye, a.g.e., s. 1666-1667; er-Râzî, a.g.e., XIV, 27, s. 165-168; el-Kurtubî, a.g.e., XVIII, 465-470; el-Beyzâvî,

a.g.e., V, 80; en-Nesefî, a.g.e., II, 4, s. 154-155; İbn Kesîr, a.g.e.,VI, 546-551; el-Âlûsî, a.g.e., XXV,

30-33.

142

veya tüm Araplarla irtibatlandırılması hâlinde ise Mekke’de indiği ifâde edilmektedir.635 Sünnî müfessirler et-Taberî (ö. 310/923) ve İbn Kesîr (ö. 774/1373), ilgili âyetteki hitâbın Kureyş müşriklerine yöneldiğini dolayısıyla da bu ifâdenin Resûl-i Ekrem’in onlarla olan akrabalığına değindiğini tercih etmektedirler.636 Sünnî müfessir İbn

Atiyye’nin (ö. 541/1147) de bu görüşü tercih ettiği anlaşılmaktadır.637 2. Kimi Sünnî ulemâ, ilgili âyetteki ifâdenin, “Ben akrabalarıma sevgi

beslemenizden başka [bir şey talep etmiyorum]” şeklinde olduğunu ileri sürmektedir.638 Buna göre âyetteki hitap ensâra veya tüm ümmete yönelirken ifâdeyle kastedilen akrabalar, kimilerine göre Abdulmuttalipoğulları, kimilerine göre Hz. Ali, Hz. Fâtıma ve çocukları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’dir.639

Buradaki akrabalarla isimleri zikredilen dört kişinin kastedildiğine dâir İbn Abbâs’a dayandırılan yukarıdaki rivâyeti Sünnî ulemâdan İbn Teymiyye

gibileri uydurma sayarken kimileri de zayıf olarak

değerlendirmektedir.640

Öbür yandan el-Buhârî’de (ö. 256/870) geçen İbn Abbas’a dayandırılan başka bir rivâyete göre ilgili ifâdenin söz konusu dört kişi ile ilgisi bulunmamaktadır. Bu rivâyete göre ilgili âyette değinilen akrabalığın, Hz. Peygamber’in Kureyş’le olan akrabalığı ile ilgisi bulunduğu, bu yönüyle ayetteki ifâdede Hz. Peygamber’le olan akrabalık bağlarının gereği olarak Kureyş müşriklerinden bu bağa riâyet etmelerinin istendiği kaydedilmektedir.641 Sünnî müfessirler bu yönde başka rivâyetlere de yer vermektedirler.642 Bununla beraber Mutezilî müfessir ez- Zemahşerî’nin (ö. 538/1144) ilgili ifâdeyle, mezkur dört kişiye karşı sevgi beslenilmesinin amaçlandığını tercih ettiği anlaşılmaktadır.

635 Bkz. et-Taberî, Tefsir, XXIII, 551-555; el-Beğavî, a.g.e., s. 1227-1228; İbn ‘Atiyye, a.g.e., s. 1666; er-Râzî, a.g.e., XIV, 27, s. 165; İbn Kesîr, a.g.e., VI, 546-548; el-Âlûsî, a.g.e., XXV, 30-31. 636 Bkz. et-Taberî, Tefsir, XXIII, 558-559; İbn Kesîr, a.g.e., VI, 548.

637 İbn ‘Atiyye, a.g.e., s. 1666;

638 Bkz. et-Taberî, Tefsir, XXIII, 555-557; İbn ‘Atiyye, a.g.e., s. 1666; 639

el-Âlûsî, a.g.e., XXV, 31.

640 Bkz. İbn Teymiyye, a.g.e., VII, 95-99; İbn Kesîr, a.g.e., VI, 548; es-Suyûtî, a.g.e., VII, 348. 641 el-Buhârî, a.g.e., Menâkıb, 2.

642 Bkz. et-Taberî, Tefsir, XXIII, 551-555; İbn Kesîr, a.g.e., VI, 546-547.

143

Ancak onun bu âyeti imâmetle ilişkilendirdiğine dâir bir ipucuya rastlanmadığını belirtmek gerekmektedir.643

Sünnî müfessir er-Râzî (ö. 606/1210) ise bu âyetin Ehl-i beyt ve sahâbîlere karşı sevgi beslenmesinin gerekliliğine delâlet ettiğini savunmaktadır.644

3. Bazı Sünnî âlimlere göre ilgili ifâdeyle, insanların aralarındaki akrabalık bağına önem vererek birbirlerini sevmesi amaçlanmıştır.645

Kanaatimizce bu yorum siyakın gerektirdiği anlam ve mantık örgüsüyle uyuşmamaktadır.

4. Diğer bir yoruma göre de bu ifâdede hısım ve akrabalıktan doğan yakınlık söz konusu değil burada Allah’a yakın olmaktan bahsedilmektedir. Böylece âyette Resûl-i Ekrem’in peygamberlik görevi için bir karşılık talep etmediği, bununla beraber insanların yapacakları sâlih amellerle Allah’a yakın olmalarını istediği anlatılmaktadır.646 Bizce ilgili ifâdeden bu anlamın çıkarılması uzaktır.

Kananatimizce İsnâaşeriyye’nin söz konusu âyeti imâmet çerçevesinde değerlendirmeleri, âyeti vermek istediği mesajdan kopardıktan sonra kendi inançlarına dayanak bulmak için onu, bu hedefe kilitlenerek okuma çabasından ibârettir. Dolayısıyla yukarıdaki rivâyetin kritiğiyle ilgili denilenleri bir tarafa bırakırsak mezkur dört kişiye ilişkin buradaki ifâdeden en nihâyetinde çıkarılabilecek anlam, ümmetten onlara karşı sevgi beslenmesinin istendiği olmalıdır. Zaten bu, Müslümanlar arasında ihtilâfı gerektirmeyecek ve hiçbir Müslümanın karşı çıkamayacağı bir durumdur. Bununla beraber ilgili âyetten bu anlamın çıkarılmasının zor olduğunu düşünmekteyiz. Zira gerek Hz. Peygamber gerekse diğer peygamberlerin icra ettikleri nübüvvet görevinin mukâbilinde bir ücret istemediklerini Müminûn sûresi 72, Şuarâ sûresi 109, 127, 145, 164, 180, Sebe sûresi 47, Sâd sûresi 86 ve Tûr sûresi 40. ayetlerde açıkça görülmektedir. Furkân sûresi 57. âyetinde ise Resûl-i Ekrem’in nübüvvet görevi için bir karşılık istemediği halde

643 Bkz. ez-Zemahşerî, Ebu’l-Kâsım Mahmud b. Ömer, el-Keşşâf ‘an Hakâık’ı-t-Tenzîl ve ‘Uyûni’l-

Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl, Dârü İbn Hazm, Beyrut, 2012, s. 1227.

644

er-Râzî, a.g.e., XIV, 27, s. 168.

645 Bkz. et-Taberî, Tefsir, XXIII, 558; İbn ‘Atiyye, a.g.e., s. 1667;

646 Bkz. et-Taberî, Tefsir, XXIII, 557-558; el-Beğavî, a.g.e., s. 1228; İbn ‘Atiyye, a.g.e., s. 1667; er- Râzî, a.g.e., XIV, 27, s. 166; İbn Kesîr, a.g.e., VI, 547.

144

dileyen kimsenin rabbine giden yolu tutmasını istediği bildirilmektedir. Allah Resûlü’nün bu isteğinin, yürüttüğü peygamberlik görevine karşılık olmayacağı herkes tarafından kabul edilmelidir. Zira burada Hz. Peygamber’in şahsî bir menfaati olmadığı gibi istediği şey peygamberlik vazîfesinin kendisine dâvet ettiği şeydir ki, o da Allah’ın yolunu tutmaktır. Dolayısıyla ilgili âyetteki ifâdeyi Ehl-i beyt’le ilişkilendirmemek tâdat edilen âyetlerden anlaşılan bütüncül anlamı pekiştirecektir. Bu yönüyle ilgili âyetin Mekke’de indiğini, burada Allah Resûlü’nün, müşriklerden aralarında bulunan akrabalık bağlarına riâyet etmelerini istediğini ve bunu göz önünde bulundurarak ona tâbi olmalarına çağırdığını söylemek daha isâbetli gözükmektedir.

2.1.2.2. Ali b. Ebî Tâlib’in Fazîleti İle İlişkilendirilenler

Usûlî ulemâdan İbnü’l-Mutahhar el-Hillî (ö. 726/1325), yukarıda zikrettiğimiz âyetlerin de içinde bulunduğu birçok âyetin Hz. Ali’nin imamlığına delâlet ettiğini ifâde ederken Minhâcü’l-Kerâme adlı eserinde bunlardan kırk tanesini zikretmekte647 diğer bir eseri olan Nehcü’l-Hak isimli kitabında ise seksen dört âyetin onun imâmetine delil olduğunu savunmaktadır. el-Hillî’nin öne sürdüğü bu âyetlerin birçoğuyla Hz. Ali’nin faziletini/üstünlüğünü ortaya koymaya çalıştığı görülmektedir.648 O, “O (Allah), [biri tatlı, diğeri tuzlu] iki denizi birbirine kavuşmak üzere salıverdi. [Ancak] aralarında bir engel vardır. [Dolayısıyla] birbirine karışmazlar.” meâlindeki Rahman sûresi 19 ve 20. âyetlerde ifade edilen iki denizle, Hz. Ali ve Hz. Fâtıma’nın amaçlandığını belirtmekte, “o iki denizden inci ve mercan çıkar.” meâlindeki Rahman sûresi 22. âyette bahsedilen inci ve mercandan da Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in kastedildiğini savunmakta ve bu âyetlerin Hz. Ali’nin faziletini ortaya koyduğunu dile getirmektedir. Usûlîlerin, âyetin zâhiri anlamına önem verenler olarak tanınmaları yönüyle el-Hillî’nin, bu ve başka kimi âyetlerde bâtıni anlamı ortaya çıkarması ve bu anlam üzerinden Hz. Ali’nin üstünlüğünü ortaya koymaya çalışması dikkat çekicidir.649 Yine o, âyetlerle Hz. Ali’nin üstünlüğünü ortaya koymaya çalışırken dayandığı bir rivâyet gereği, başında “Ey İman edenler!”

647

Bkz. el-Hillî, Minhâcü’l-Kerâme, s . 115-147. 648

Bkz. el-Hillî, Ebû Mansur Cemaleddin el-Hasan b. Yusuf b. el-Mutahhar, Nehcü’l-Hak ve

Keşfü’s-Sıdk, Müessesetü Dâri’l-Hicret, Kum, 1407h., s. 172-212.

649

Bkz. A.e., s. 188.

145

bulunan tüm âyetlerde Hz. Ali’nin bir baş ve müminlerin emiri olarak amaçlandığını ileri sürmektedir.650 el-Hillî, yukarıda isimleri zikredilen her iki kitabında da söz konusu âyetleri zikrederken onların imâmete delil olduğuna ilişkin sünnî kitaplarda destekleyici rivâyetlerin bulunduğuna dikkat çekmektedir. Onun, bu tutumuyla ilgili âyetlerin imâmete delil olma yolunda sünnî cenâhı ikna etmeye çabaladığı gözden kaçmamaktadır. Ne var ki, sünnî âlim İbn Teymiyye, onun Sünnî rivâyetler olarak takdim ettiği rivâyetlerin kritiğini yaparak el-Hillî’nin Minhâcü’l-Kerâme adlı kitabında zikrettiği âyetlerin imâmete delâlet edemeyeceğini tafsilatlı bir şekilde açıklamaktadır.651

XIII/XIX. yüzyıl Usûlî ulemâdan Abdullah eş-Şübber’in (1774- 1826), Hz. Ali’nin imâmetine delâlet etmesi açısından öne sürdüğü âyetler ve onlara yaptığı yorumlar hususunda el-Hillî’nin izinden gittiği anlaşılmaktadır.652

Nasır Mekârim eş-Şîrâzî (d. 1926), kimi âyetlerin Hz. Ali’nin fâzîletine delâlet ettiğini belirtirken bunların dolaylı yolla onun imâmetine delil olduğunu ifâde etmektedir. Her birine ayrı isim verdiği bu âyetler şunlardır: Bakara sûresi 207, 269; Arâf sûresi 44; Enfâl sûresi 62; Tevbe sûresi 3, 19-22, 100; Rad sûresi 7, 43; Meryem sûresi 96; Zümer sûresi 32-34; Vâkıa sûresi 10-12; Tahrîm sûresi 4; Hâkka sûresi 12 ve Beyyine sûresi 7-8. âyetlerdir. Ancak bu âyetleri Hz. Ali ile ilişkilendirip imâmete delil olarak sunarken eş-Şîrâzî’nin, çok zorlama yorumlar yaptığı görülmektedir.653 Onun söz konusu âyetler çerçevesinde yaptığı yorumlarla

ilgili takındığı tutumun, inançlarına ilişkin ön kabullerine âyetlerden dayanak aramaya dönük olduğunu söylemek zor olmasa gerektir. Ayetlerin tümünün Hz. Ali ile ilgili olduğununun farzedilmesi durumunda ise bunların, Hz. Ali’nin fazîletini belirtmesiyle sınırlı kalıp imâmete delâlet etmediklerini düşündüğümüzü belirtmemiz gerekmektedir.

Ebû Câfer et-Tûsî (ö. 460/1067), Mekârim eş-Şîrâzî’nin imâmete delil olduğunu ileri sürdüğü yukarıda sıralanan âyetlerin çoğunu Hz. Ali ile

650

el-Hillî, Minhâcü’l-Kerâme, s. 137. 651 Bkz. İbn Teymiyye, a.g.e., VII, 5-297.

652 Bkz. eş-Şübber, Abdullah, Hakku’l-Yakîn fî Ma‘rifeti Usûli’d-Dîn, Müessesetü’l-A‘lemi li’l- Matbû‘ât, Beyrut, 1997, s. 192-203.

653 Bkz. Nâsır Mekârim, Âyâtü’l-Vilâye, s. 209-363. Ayrıca karş. İbnü’l-Cevzî, a.g.e., I, 172-173, 242; II, 122, 222, 235, 243-244, 291-292, 483-484, 502; III, 148-149; IV, 18, 220, 309, 329-330, 476.

146

ilişkilendirmemektedir. Bununla birlikte Rad sûresi 7, Tahrîm sûresi 4 ve Hâkka sûresi 12. âyetlerin Hz. Ali’nin faziletine delâlet etmesi üzerinden bunların onun imâmetini destekleyici olarak telakki edilebileceği hissini uyandırmaktadır. Bakara