• Sonuç bulunamadı

2. AHBÂRÎLER VE USÛLÎLERDE ÂYETLERİN İMÂMETE DELİL

2.2. ÂYETLERDEKİ TÂBİRLERİN İMAMLARA HAMLEDİLMESİ

HAMLEDİLMESİ

Ahbârî müfessir el-Kummî (ö. 307/919’dan sonra), Bakara sûresi 2. âyetteki " َﻚِﻟَذ ُبﺎَﺘِﻜْﻟا َﻻ َﺐْﯾَر ِﮫﯿِﻓ

" (O kitapta şüphe yoktur.) terkibinde bulunan " ُبﺎَﺘِﻜْﻟا" kelimesini Hz. Ali’ye hamletmektedir.663 Ahbârî müfessir el-‘Ayyâşî (ö. 320/932 [?]) ise İmam Ca‘fer’den gelen bir rivâyete dayanarak ilgili kelimeyi “Ali’nin kitabı” şeklinde tefsir etmektedir.664 Bu kelimenin, Kur’ân olarak da tefsir edildiğini belirten Ahbârî müfessir Feyz-i Kâşânî (ö. 1091/1680), el-‘Ayyâşî’nin yaptığı açıklamanın, te’vil, kendisinin naklettiği açıklamanın ise tefsir olduğunu belirterek şunları kaydetmektedir:

662

Bkz. el-Hillî, Minhâcü’l-Kerâme, s. 115-147; el-Hillî, Nehcü’l-Hak, s. 172-212.

663 Mesela bkz. el-Kummî, a.g.e., s. 33. Ayrıca bkz. el-Huveyzî, a.g.e., I, 31; el-Meşhedî, a.g.e., I, 108; el-Cenâbezî, a.g.e., I, 45-46.

664 el-‘Ayyâşî, a.g.e., I, 44.

149

Kitap kelimesinin Ali’ye izâfeti ( ﱟﻲﻠﻋ ُبﺎﺘﻛ) izâfet-i beyâniyye kabilindendir. Yani burada Ali’ye işâret edilmekte ve kitabın ona karşılık geldiği vurgulanmaktadır. Dolayısıyla buradaki anlam, “Ali’ye karşılık gelen o kitapta şüphe yoktur. şeklindedir.” Zira onun mükemmelliği, yaşantısından bilinmektedir. Onun üstünlükleri Allah ve Resûlü tarafından belirtilmiştir. Kitap kelimesinin kâmil insan için kullanılması ise ehlullah ve Allah’ın has veli kulları arasında yaygındır.665

Böylelikle Kâşânî, âyetteki kitap kelimesinin Hz. Ali’ye hamledilme yönünü ortaya koymaktadır. Diğer yandan Ahbârî müfessir Şerefüddin el-Esterâbâdî, (ö. 940/1533) ilgili âyetteki söz konusu terkibi, “Ali’nin imamlığında şüphe yoktur.” şeklinde açıklamaktadır.666 Ahbârî müfessirler tarafından Hz. Ali’ye hamledilen

kitap kelimesinin, şüphenin olmadığının vurgulandığı bir ifâde mecrâsında (ﮫﯿﻓ َﺐْﯾَر ﻻ) yer alması dikkat çekmektedir. Buna benzer tutumları, Hz. Ali’ye hamledilen başka tâbirlerde de görmek mümkündür. Mesela Hz. Ali’ye hamledilen birçok müfred tabirden olan 667"ﻢِﻠَﻜﻟا", 668"ﻞﯿﺒَﺳ", 669"ﺔَﻋﺎﺴﻟا", 670"ﺔﯾﻵا", 671" ّﻖَﺤﻟا" ve 672"نﺎﺴﻧﻹا" sözcükleriyle, bulundukları âyetler açısından, Hz. Ali’nin sahâbîler tarafından imamlıktan uzaklaştırıldığına,673onun imâmetini kabul etmemeleri yönüyle doğru

yoldan saptıklarına ve doğru yolu bulamayacaklarına,674

birçok şeyin Hz. Ali’nin imâmetini belirttiğine,675 onun imametinin hak olduğuna,676 ve Allah’ın, ona insanların ihtiyaç duyduğu bütün bilgileri öğrettiğine677

işâret edilmektedir. Bu minvalde Hz. Ali’ye hamledilen ifâdelerin, kimi zaman da 678"ﻢﯿﻘﺘﺴﻤﻟا طاﺮﺼﻟا", 679 نﺎﺴِﻟ"

قْﺪِﺻ

" , 680"ﻢﯿﻈﻌﻟا ﺎَﺒﱠﻨﻟا", ve 681"ﻦﯿﺒﻤﻟا مﺎﻣﻹا" gibi tamlamalar şeklinde olduğu

665 Feyz-i Kâşânî, Sâfî, I, 69.

666 Şerefüddin el-Esterâbâdî, a.g.e., s. 34. 667 Bkz. Mâide 5/13. 668 Bkz. Furkan 25/9. 669 Bkz. Furkan 25/11. 670 Bkz. Şuara 26/128. 671 Sebe’ 34/6. 672 Bkz. Rahman 55/3.

673 Mesela bkz. el-Kummî, a.g.e., s. 157; el-Huveyzî, a.g.e., I, 601; el-Meşhedî, a.g.e., IV, 62; Cenâbezî, a.g.e., II, 78

674 Mesela bkz. el-Kummî, a.g.e., s. 468-469; el-Huveyzî, a.g.e., IV, 7; el-Meşhedî, a.g.e., IX, 370, 372.

675 Mesela bkz. el-Kummî, a.g.e., s. 482; el-Huveyzî, a.g.e., IV, 63; el-Meşhedî, a.g.e., IX, 498. 676 Mesela bkz. el-Kummî, a.g.e., s. 549; el-Huveyzî, a.g.e., IV, 315; el-Meşhedî, a.g.e., X, 464. 677 Mesela bkz. el-Kummî, a.g.e., s. 678; el-Huveyzî, a.g.e., V, 188; el-Meşhedî, a.g.e., XII, 559. 678 Fâtiha 1/6. Bu terkip, dosdoğru yol demektir.

679 Şuara 26/84; Meryem 19/50. Ahbârîler, bu tamlamadaki iki kelimenin lügat anlamınıı tek tek değerlendirerek tamlamayla doğru söyleyen dil anlamını kasdetmiş olmalıdırlar.

680 Sâd 38/67; Nebe’ 78/2. Bu ifâde, büyük haber anlamına gelmektedir.

150

görülmektedir.682 Hz. Ali’ye hamledilen bu tamlamalarla, lügat anlamları yönüyle ona bir üstünlük kazandırma çabasının olduğu gözlerden kaçmamaktadır. Ahbârî müfessirler tarafından âyetlerdeki kimi ifâdeler Hz. Ali’ye hamledilirken bu ifâdelere beraberlik eden tâbir(ler)in Hz. Peygamber’e (s.a.s.) Hz. Fâtıma’ya, Hz. Hasan’a ve Hz. Hüseyin’e hamledilmesi göze çarpan başka bir husustur. Mesela Yunus sûresi 58. âyetteki "اﻮُﺣَﺮْﻔَﯿْﻠَﻓ َﻚِﻟَﺬِﺒَﻓ ِﮫِﺘَﻤْﺣَﺮِﺑَو ِﱠﷲ ِﻞْﻀَﻔِﺑ ْﻞُﻗ" terkibinde geçen "ﷲ ﻞﻀَﻓ" kelimesi Hz. Peygamber’e (s.a.s.) "ﮫﺘﻤﺣر" sözcüğü de Hz. Ali’ye hamledilmiştir. Buna göre bu terkiple Ali Şîa’sına hitap edilip Hz. Peygamber’in peygamberliğini, Hz. Ali’nin de imamlığını ikrar ettiklerinden dolayı sevinmeleri istenmiş ve bu durumun, onların düşmanlarında bulunan altın ve gümüşten daha hayırlı olduğu ifâde edilmiştir.683

Ahbârî müfessirler, Tîn sûresindeki " ِﻦﯿﱢﺘﻟا" kelimesini Allah Resûlü’ne, " ِنﻮُﺘْﯾﱠﺰﻟا" kelimesini Hz. Ali’ye, " َﻦﯿِﻨﯿِﺳ ِرﻮُط" kelimesini Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’e;684 Rahman sûresindeki "ءﺎﻤﺴﻟا" kelimesini Hz. Peygamber’e, "ناﺰﯿﻤﻟا" kelimesini Hz. Ali’ye;685"ﻦْﯿَﻗﺮْﺸَﻤﻟا" kelimesini Hz. Peygamber ile Hz. Ali’ye "ﻦﯿﺑﺮْﻐَﻤﻟا" kelimesini Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’e;686 "ﻦﯾﺮْﺤَﺒﻟا" kelimesini Hz. Ali ile Hz. Fâtıma’ya, ُﺆُﻟْﺆﱡﻠﻟا"

ُنﺎَﺟْﺮَﻤْﻟاَو

" kelimelerini de Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’e hamletmektediler.686F

687

Ahbârîler, âyetlerde geçen kimi tâbirleri de Hz. Ali’nin de içinde bulunduğu imamlara hamletmektedirler. el-Küleynî (ö. 329/941), kimi âyetlerde geçen "ﺪﯿﮭَﺷ"

" ﺪِھﺎﺷ

" ve "ءاﺪَﮭُﺷ" kelimeleriyle imamların kastedildiğine dâir rivâyetler zikretmektedir. Buna göre Nisa sûresi 41. âyette imamların, ümmetin yaptıklarına tanıklık yapacakları, Resûl-i Ekrem’in (s.a.s.) de imamlara şâhit olacağı anlatılmaktadır.687F

688

el-Küleynî’nin Câfer es-Sâdık’a dayandırdığı rivâyete göre Bakara sûresi 143. âyet de yukarıda geçtiği yönüyle Nisa sûresi 41. âyetin ifâde ettiği

681 Yâsin 36/12. Ahbârîler, muhtemelen tamlamanın zâhiri anlamına bakarak onu apaçık imam şeklinde anlamlandırmışlardır.

682

Mesela bkz. el-Kummî, a.g.e., s. 31, 408, 479, 563, 584, 621, 736. 683

el-Kummî, a.g.e., s. 290-291; el-‘Ayyâşî, a.g.e., s. II, 132; Feyz-i Kâşânî, Sâfî, II, 168-169.

684 Tîn sûresi 95/1-2. Bkz. el-Kummî, a.g.e., s. 759-760; Feyz-i Kâşânî, Sâfî, III, 558; el-Meşhedî,

a.g.e., XIV, 340-341.

685 Rahmân 55/7. Bkz. el-Kummî, a.g.e., s. 678; Şerefüddin el-Esterâbâdî, a.g.e., s. 613; Feyz-i Kâşânî, Sâfî, III, 385;.

686 Rahmân 55/17. Bkz. el-Kummî, a.g.e., s. 679; Feyz-i Kâşânî, Sâfî, III, 386; el-Huveyzî, a.g.e., V, 190.

687 Rahmân 55/19, 22. Bkz. el-Kummî, a.g.e., s. 679; Feyz-i Kâşânî, Sâfî, III, 386; el-Huveyzî, a.g.e., V, 191.

688 el-Küleynî, Usûl, s. 108; Ayrıca bkz. el-Kummî, a.g.e., s. 132; el-Huveyzî, a.g.e., I, 481-482.

151

anlamı belirtmektedir.689

el-‘Ayyâşî’nin aktardığı bir rivâyete göre ise Hz. Ali’nin, Kureyş’ten hiçbir adam yoktur ki, hakkında bir veya iki âyet inmiş olmasın.” demesi üzerine yanında bulunanlardan biri, “Ey müminlerin emiri! Senin hakkında hangi âyet inmiştir?” diye sormuş, Hz. Ali de Hûd sûresi 17. âyetin hakkında indiğini belirtmiş ve âyette geçen "ﺪِھﺎَﺷ" kelimesiyle kendisinin amaçlandığını ifâde etmiştir.690

el-Küleynî’nin naklettiği başka bir rivâyete göre de ilgili kelime Hz. Ali’ye hamledilmektedir.691 Hûd sûresi 17. âyetin baş tarafı şu şekildedir: َنﺎَﻛ ْﻦَﻤَﻓَأ"

ﻰَﻠَﻋ ٍﺔَﻨﱢﯿَﺑ ْﻦِﻣ ِﮫﱢﺑَر ُهﻮُﻠْﺘَﯾَو ٌﺪِھﺎَﺷ ُﮫْﻨِﻣ ْﻦِﻣَو ِﮫِﻠْﺒَﻗ ُبﺎَﺘِﻛ ﻰَﺳﻮُﻣ ﺎًﻣﺎَﻣِإ ًﺔَﻤْﺣَرَو

" Ne var ki, el-Kummî bu

âyette takdim ve tehir yapıldığını belirterek âyetin tahrif edildiğine işâret etmekte ve bunun "ﻰَﺳﻮُﻣ ُبﺎَﺘِﻛ ِﮫِﻠْﺒَﻗ ْﻦِﻣَو ﺔَﻤْﺣَرَو ﺎًﻣﺎَﻣِإ ﮫْﻨِﻣ ٌﺪِھﺎَﺷ ُهﻮُﻠْﺘَﯾَو ِﮫﱢﺑَر ْﻦِﻣ ٍﺔَﻨﱢﯿَﺑ ﻰَﻠَﻋ َنﺎَﻛ ْﻦَﻤَﻓَأ" şeklinde indiğini ileri sürmektedir.692

Böylece Ahbârîlere göre Hûd sûresi 17. âyette Hz. Peygamber’in, rabbi tarafından bir delil üzere olduğu, kendisinden sonra imam ve rahmet kaynağı olarak halîfe olması gereken Hz. Ali’nin, ümmetin yaptıklarına şâhit olduğu anlatılmaktadır. Hûd sûresi 17. âyet hakkında yapılan bu yorumlar, Kur’ân’ın tahrif edildiğini öne sürme pahasına, Hz. Ali’nin imamlığını âyette belirtmeye çabalamaya ve âyetlerin hedef odaklı okunmasına dönük çok çarpıcı bir örnektir.

Ahbârîler 693"سﺎﻨﻟا", 694"ﻞﯿﺒَﺳ", 695"تﺎﻤِﻠَﻛ", 696"نﻮﻨﻣﺆﻤﻟا", 697"ﻲﻧﺎﺜَﻤﻟا" 698 ﻮﻟوأ" ﻰﮭﱡﻨﻟا

" 699"ﻦﯿﻣﱢﻮَﺴﺘُﻤﻟا" 700"ﻢْﻠِﻌﻟا ﻲﻓ نﻮﺨِﺳاﺮﻟا" ve 701"ﺮْﻛﱢﺬﻟا ﻞْھَأ" gibi âyetlerde yer alan daha birçok tâbiri imamlara hamletmektedirler. 702 Onların imamlara hamlettiği tâbirlerden birisi de "رﻮﱡﻨﻟا" kelimesidir. el-Küleynî’nin aktardığı rivâyete göre Cafer es-Sâdık, “Allah’a, peygamberine ve onun indirdiği nura iman edin” meâlindeki

689 el-Küleynî, Usûl, s. 108; Ayrıca bkz. el-Kummî, a.g.e., s. 60; el-‘Ayyâşî, a.g.e., I, 81-82. 690 Bkz. el-‘Ayyâşî, a.g.e., II, 153.

691 Bkz. el-Küleynî, Usûl, s. 108. 692 el-Kummî, a.g.e., s. 302. 693 Bkz. Nisa 4/54. 694 Bkz. Enâm 6/153. 695 Bkz. Enfâl 8/7. 696 Bkz. Tevbe 9/105. 697 Bkz. Hicr 14/87. 698 Bkz. Taha 20/54. 699 Bkz. Hicr 15/75 700 Bkz. Âli İmrân 3/7. 701 Bkz. Nahl 16/43.

702 Mesela bkz. el-Kummî, a.g.e., s. 134, 209, 249, 280,353, 416-417, 422, el-‘Ayyâşî, a.g.e., I, 274, 413, II, 54-55, 114-116, 269-270; el-Küleynî, Usûl, s. 120-122, 125,

152

Teğâbün sûresi 8. âyetteki703

" ﱡﻨﻟا رﻮ

" kelimesini imamlar diye tefsir ettikten sonra şöyle devam etmektedir:

Vallahi onlar, Allah’ın indirdiği nurdur. Vallahi onlar, Allah’ın yerdeki ve gökteki nurudur. Vallahi (…) Müminlerin kalplerindeki imamın nuru, gündüz ışık veren güneşin nurundan elbette daha nurludur. Vallahi onlar, Müminlerin kalplerini aydınlatırlar. Allah Azze ve Celle, dilediği kimseye onların nurlarını ulaştırmaz, böylece o kimselerin kalpleri karanlıkta kalır. Vallahi (…) bizi seven ve bizim velâyetimize boyun eğen hiç bir kul yoktur ki Allah onun kalbini temizlemiş olmasın. Allah, bize salât ve selam okuyuncaya ve bize karşı güvenilir oluncaya kadar hiçbir kulun kalbini temizlemez. Allah bize karşı güvenilir olan kulun hesabını kolaylaştırır ve onu kıyâmet gününün büyük korkusundan güvende tutar.704

Yine el-Küleynî’nin zikrettiği rivâyetlerde Araf sûresi 157,705 Nur sûresi 40706 ve Hadid sûresi 12.707 âyetlerde geçen "رﻮ ُﻧ" kelimesinden de imamların amaçlandığı belirtilmektedir. Buna göre ilgili âyetlerde imamlara tâbi olan kimselerden, dünyada oniki imamdan birine uymayanın kıyâmette imamsız kalacağından ve imamların, cennetteki yerlerine ulaştırıncaya kadar müntesiplerine eşlik edeceklerinden bahsedilmektedir.708

Bu arada el-Küleynî’nin âyetlerdeki imamlara hamledilen tâbirlere ilişkin rivâyetleri aktarırken, bu durumu başlıklara yansıttığını belirtmemiz gerekmektedir. “İmamlar, Allah Azze ve Celle’nin Kitabında Zikrettiği Alâmetlerdir (تﺎﻣﻼَﻋ)”709

, “Allah Azze ve Celle’nin Kitabında Zikrettiği Âyetler (تﺎﯾﻵا) İmamlardır”709F

710şeklindeki başlıklar bunlardan bazısıdır.

Tüm bu anlatılanlardan, Ahbârîlerin Hz. Ali veya onun da içinde bulunduğu imamların, Kur’ân’ın birçok âyetinde açıkça olmasa da işârî yolla ifâde edildiğini düşündükleri ortaya çıkmaktadır. Hz. Ali ve diğer imamların Kur’ân’da zikredildiği isimleri bir araya toplamak için bir eser kaleme alan711 Ahbârî müfessir Hâşim el- Bahrânî (ö. 1107/1696) onlarca âyeti bu anlamda, Hz. Ali ve diğer imamlarla ilişkilendirmektedir. Hz. Ali ve diğer imamların isimlerinin Kur’ân’da geçtiğini

703İlgili âyet şöyledir: "ٌﺮﯿِﺒَﺧ َنﻮُﻠَﻤْﻌَﺗ ﺎَﻤِﺑ ُ ﱠﷲَو ﺎَﻨْﻟَﺰْﻧَأ يِﺬﱠﻟا ِرﻮﱡﻨﻟاَو ِﮫِﻟﻮُﺳَرَو ِ ﱠﻟﻠہﺎِﺑ اﻮُﻨِﻣﺂَﻓ" 704

el-Küleynî, Usûl, s. 110.

705 İlgili âyet şöyledir:" نﻮُﺤِﻠْﻔُﻤْﻟا ُﻢُھ َﻚِﺌَﻟوُأ ُﮫَﻌَﻣ َلِﺰْﻧُأ ي ِﺬﱠﻟا َرﻮﱡﻨﻟا اﻮُﻌَﺒﱠﺗاَو ُهوُﺮَﺼَﻧَو ُهوُرﱠﺰَﻋَو ِﮫِﺑ اﻮُﻨَﻣآ َﻦﯾِﺬﱠﻟﺎَﻓ (...)" 706

İlgili âyet şöyledir: " ٍرﻮُﻧ ْﻦِﻣ ُﮫَﻟ ﺎَﻤَﻓ اًرﻮُﻧ ُﮫَﻟ ُ ﱠﷲ ِﻞَﻌْﺠَﯾ ْﻢَﻟ ْﻦَﻣَو (...)" 707İlgili âyet şöyledir: "(...) ْﻢِﮭِﻧﺎَﻤْﯾَﺄِﺑَو ْﻢِﮭﯾِﺪْﯾَأ َﻦْﯿَﺑ ْﻢُھُرﻮُﻧ ﻰَﻌْﺴَﯾ (...)" 708 el-Küleynî, Usûl, s. 110-112. 709 A.e., s. 118. 710 A.e., s. 119.

711 Bkz. Hâşim el-Bahrânî, el-Levâmiu’n-Nûrâniyye, s. 10.

153

savunurken el-Bahrânî’nin, bunu belirlemede kullandığı yöntem dikkatleri celbetmektedir. İzlediği bu yöntemi maddeler halinde ortaya koymakta fayda vardır:

1. Kimi rivâyetlerde, bir âyette geçen bir isim, sadece Hz. Ali’ye tahsis edilmiş olarak zikredilmektedir. Ancak o isim hem ona hem de diğer imamlara hamledilir. " ٍدﺎَھ ٍمْﻮَﻗ ﱢﻞُﻜِﻟَو ٌرِﺬْﻨُﻣ َﺖْﻧَأ ﺎَﻤﱠﻧِإ" âyetinde712 olduğu gibi. Buradaki " ٍدﺎَھ" kelimesi kimi rivâyetlerde Hz. Ali’ye tahsis edilmiş olarak zikredilse de Hz. Ali’nin dışındaki diğer imamlar da bu kelimenin altında değerlendirilir. Böylece âyetteki ilgili isim hem Hz. Ali’ye hem de diğer imamlara kullanılırken burada imamların yol göstericiliğine vurgu yapılmaktadır.712F

713

2. Hz. Ali için kullanılan bazı isimler, kimi âyetlerde, imamları belirtmek üzere kullanılan çoğul kelimelerden alınmıştır. Hz. Ali’nin "ﻦِﺴْﺤُﻤﻟا ﺎﻧأ" dedikten sonra Ankebût sûresi 69. âyetteki " َﻦﯿِﻨِﺴْﺤُﻤْﻟا َﻊَﻤَﻟ َﱠﷲ ﱠنِإَو" terkibindeki "ﻦﯿﻨِﺴْﺤُﻤﻟا" kelimesine yönlerdirmesi bu kabildendir. Böylelikle Hz. Ali, ilgili terkipte anlatılan iyilik yapanların kendisi ve çocuklarının olduğunu belirtmektedir.713F

714

3. Hz. Ali veya imamlara kullanılan kimi isimler, bazı âyetlerdeki fiil cümlesinde bulunan fiilden alınmadır. Hz. Ali için kullanılan "ﺮِﻛاﺬﻟا" ismi buna misal verilebilir. Bu isim 715" ْﻢِﮭِﺑﻮُﻨُﺟ ﻰَﻠَﻋَو اًدﻮُﻌُﻗَو ﺎًﻣﺎَﯿِﻗ َﱠﷲ َنوُﺮُﻛْﺬَﯾ َﻦﯾِﺬﱠﻟا" âyetinde bulunan " َنوُﺮُﻛْﺬَﯾ" kelimesinden alınmıştır. Burada âyette değişik şekillerde Allah’ı ananların Hz. Ali başta olmak üzere imamlar olduğuna dikkat çekilmiştir. İmam Câfer’in Âyete’l-Kürsî’deki 716

" ْﻦَﻣ اَذ يِﺬﱠﻟا ُﻊَﻔْﺸَﯾ ُهَﺪْﻨِﻋ ﱠﻻِإ ِﮫِﻧْذِﺈِﺑ

" ibâresine işaret ederek "نﻮﻌِﻓﺎﺸﻟا ﻚﺌﻟوأ ُﻦْﺤَﻧ" (İşte o şefaatçılar biziz) sözü, bu kısma başka bir misaldir. Bu yönüyle burada imamların Allah’ın izniyle şefaatçı oldukları belirtilmektedir.716F

717

4. Bazı âyetlerde bulunan bir terkip, imamlara hamledilen birden fazla ismi barındırmaktadır. Mesela İmam Muhammed el-Bâkır, Ankebut sûresi 45.

712

Bkz. Ra’d 13/7.

713 Bkz. Hâşim el-Bahrânî, el-Levâmiu’n-Nûrâniyye, s. 10, 159-161, 714

Bkz. A.e., s. 10, 279-280. 715 Bkz. Âl-i İmrân 3/191. 716

Bkz. Bakara 2/255.

717 Bkz. Hâşim el-Bahrânî, el-Levâmiu’n-Nûrâniyye, s. 10-11, 528.

154

âyette bulunan “ ُﺮَﺒْﻛَأ ِﱠﷲ ُﺮْﻛِﺬَﻟَو” terkibindeki " ِﱠﷲ ُﺮْﻛِذ" ve " ُﺮَﺒْﻛَأ" tâbirlerini birer isim olarak imamlara hamlederken o, bununla imamların Allah’ı hatırlattığını ve onların “en büyükler” olduğunu vurgulamaktadır.717F

718

5. Kimi âyetlerde bulunan masdarlarla, imamların isimlerine işâret edilmektedir. Mesela "زْﻮَﻔﻟا" masdarıyla onların "ﺰﺋﺎﻔﻟا" şeklindeki isimlerine işâret edilmektedir. Bu kısma misal vermeyen Haşim el- Bahrânî, kimi âyetlerde imamlara hamledilen tâbirlerin, bazen de masdar şeklinde olduğunu ancak onların isminin, masdarın işâret ettiği ismi fâil olduğunu dile getirmektedir.718F

719

6. İmamlara hamledilen âyetlerdeki tâbir, bazen de cer harfi ve mecrûru şeklinde gelmektedir. el-Bahrânî, cer harfi ve mecrûrunun hazfedilen ve

" ﻦِﺋﺎﻛ

" şeklinde takdir edilen ismi fâile taalluk ettiğinden hareketle bunların, dil kuralları açısından imamlara hamledilebilme yönüne ortaya koymaya çalışmaktadır. O, zikrettiği bir rivâyetle Vâkıa sûresi 12. âyetteki " ِﻢﯿِﻌﱠﻨﻟا ِتﺎﱠﻨَﺟ ﻲِﻓ" ifâdesinde, Hz. Ali ve Şîası’nın nimetlerle dolu cennetlere gireceğinden bahsetmektedir.719F

720

Diğer yandan Hâşim el-Bahrânî, imamların Kur’ân’da zikredildikleri ile ilgili İmam Câfer’e dayandırdığı küllî kâide zikretmektedir. Buna göre iyi ve cennetliklerin zikredildiği tüm âyetler imamlara ve onlara tâbi olanlara, kötü ve cehennemliklerin zikredildiği tüm âyetler de imamların düşmanlarına ve onlara muhâlefet edenlere işâret etmektedir.721

O, anlam açısından buna benzer başka rivâyetler de aktarmaktadır.722

Ahbârî müfessirler tarafından âyetlerde bulunan tâbirlerin Hz. Ali ve diğer imamlara hamledilmesi ile, onların Kur’ân’ın tahrif edildiğine ilişkin görüşleriyle sıkı bir bağ olduğu anlaşılmaktadır. Zira onların, söz konusu tâbirleri imamlara hamletmeleri yönüyle ele aldıkları âyetleri yorumlarken işârî ve bâtıni bir yöntem kullandıkları âşikârdır. Onlara göre imamların açıkça zikredildikleri âyetler, tahrif edildiğinden bu yönteme başvurulmuştur. Câfer es-Sâdık’a dayandırılan “Şayet

718 Bkz. Hâşim el-Bahrânî, el-Levâmiu’n-Nûrâniyye s. 11, 277. 719 Bkz. A.e., s. 11, 298, 528 720 Bkz. A.e., s. 404, 528- 529. 721 Bkz. A.e., s. 526-527. 722 Bkz. A.e., s. 526-527. 155

Kur’ân indirildiği gibi okunsaydı bizi (imamlar) orada isimlendirilmiş olarak bulurdunuz.” sözü bu çerçevede değerlendirilmelidir.723 Bu yönüyle onlara göre imamların isimleri Kur’ân’da açıkça zikredilmişse de bunlar ondan çıkarılmıştır. Böylece kullanılan bu işârî ve bâtıni yöntemle, onları ifâde eden bu tâbirlerin, tahrifle karşı karşıya kalması engellenmiş ve imamlarla ilgili âyetlerdeki ifâdelerin bu yolla korunması sağlanmıştır. Hâşim el-Bahrânî’nin şu sözleri dediğimizi destekler niteliktedir:

Allah Teâlâ, sadece kendisi, peygamberleri ve yeryüzündeki hüccetlerinin (imamlar) anlayacağı bu rumuzları/simgeleri kullandı. Zira Allah, hüccetlerinin isimlerinin Kur’ân’ı tahrif edenler tarafından kitabından çıkarılacağını ve bu durumun kendi çıkarlarına hizmet etmesi için ümmeti kandıracağını biliyordu. Böylelikle kitabında rumuzlar ortaya koydu da onların kalplerini ve gözlerini kör etti. (…) Eğer münâfıklar,724 -Allah onları lânetlesin- onların aleyhine olan, te’villerini sana yaptığım bu âyetlerden [bu yönüyle] haberdar olsalardı bunları da diğer âyetler gibi [Kur’ân’dan] çıkaracaklardı. (...)725

Böylece Hâşim el-Bahrânî, Kur’ân’ın tahrif edildiğine işâret ederken “Allah, neden imamların isimlerini açıkça zikretmedi?” veya “onlarla ilgili ifâdeleri neden işârî ve bâtıni bir yolu tercih ederek anlattı?” şeklinde yönlendirilen soruların cevaplarını Ahbârî bir bakış açısıyla ortaya koymaktadır.

Günümüz İsnâaşeriyye müfessirlerinden Mekârim eş-Şîrâzî (d. 1926), Hz. Ali’nin Hz. Peygamber’den hemen sonra halîfeliğine ilişkin isminin Kur’ân’da açıkça zikredilmediğini, Ali isminin sadece ona konulmadığına dolayısıyla isminin açıkça zikredilmesi durumunda karışıklığın ortaya çıkacağına ayrıca bu ismin açıkça zikredilerek Hz. Ali’nin ifâde edilmesi durumunda ismin sahâbîler tarafından öne sürülecek değişik bahânelerle Hz. Ali’nin dışındakine hamledileceğine bağlamaktadır. Böylece ona göre Allah, âyetlerde Hz. Ali’yi insanlara ona âit özellik veya nitelikleri zikrederek anlatmıştır. Mesela eş-Şîrâzî, Tevbe sûresi 19-22. âyetlerde Allah’a ve âhiret gününe iman eden Allah yolunda cihad eden kimseyle Hz. Ali’nin kastedildiğini, yine Bakara sûresinde 207. âyette Hz. Ali’nin kendini Allah’ın

723 Bkz. el-‘Ayyâşî, a.g.e., I, 24-25.

724 Hâşim el-Bahrânî’nin münafıklarla sahâbîlerin büyük çoğunluğunu kasdettiğini belirtmemiz gerekmektedir. Bu, dördüncü iyice anlaşılacaktır.

725 Hâşim el-Bahrânî, el-Levâmiu’n-Nûrâniyye, s. 524.

156

hoşnutluğunu kazanmaya adayan şeklinde nitelendiğini ileri sürmektedir.726 eş-

Şîrâzî’nin bu meseleye verdiği cevabın zayıflığı ve iknâ edici olmadığı bir tarafa bırakılırsa, ilgili konuyla ilgili Usûlî düşüncenin nereye vardığına dönük önemli bilgiler vermektedir. Zira bu düşünce ekolünen geneli Hz. Ali’nin imamlığına Kur’ân’dan delil öne sürerken Kur’ân’ın tahrif edilmediği meselesine dikkat etmenin yanı sıra âyetlerin zâhiri anlamlarına riâyet etmektedir. Oysa Ahbârîler nezdinde bu durum, yukarıda anlatıldığı gibi, onların savunduğu Kur’ân’ın tahrif edildiği düşüncesinden hareketle çok rahatlıkla halledilmektedir.

Yukarıda Ahbârîlerin, Fâtiha sûresi 6, Bakara sûresi 2, 143, Âl-i İmrân sûresi 7, Nisâ sûresi 41, 54, Mâide sûresi 13, En’âm sûresi 153, A‘raf sûresi 157, Enfâl sûresi 7, Tevbe sûresi 105, Yunus sûresi 58, Hûd sûresi 17, Hicr sûresi 75, 87, Nahl sûresi 43, Meryem sûresi 50, Tâhâ sûresi 54, Nur sûresi 40, Furkân sûresi 9, 11, Şuarâ sûresi 84, 128, Sebe’ sûresi 6, Yâsin sûresi 12, Sâd sûresi 67, Rahmân sûresi 3, 7, 17, 19, 22, Hadîd sûresi 12, Teğâbün sûresi 8, Nebe’ sûresi 78 ve Tîn sûresi 1 ve 2. âyetlerde bulunan ifâdeleri imamlara hamlettikleri ifâde edildi. Usulî müfessirler et- Tûsî (460/1067) ve et-Tabresî’nin (ö. 548/1154), bu âyetlerin birçoğunu imamlarla ilişkilendirmedikleri görülmektedir.727

Bununla beraber onlar, bunlardan kimilerini zâhiri anlam üzere açıkladıktan sonra bunların barındırdığı ifâdeleri imamlara hamleden kimi rivâyetleri de zikretmektedirler.728Nicelik açısından farklı olsa da bu tutum, başka Usûlî müfessirlerde de bulunmaktadır.729 Ancak Usûlî müfessirlerden et-Tûsî, et-Tabresî, Muhammed eş-Şeybânî (VII/XIII. asır), Fethullah el-Kâşânî (ö. 988/1580), Ali el-‘Âmilî (1135/1722), Abdullah eş-Şübber (ö. 1774-1826) ve et-

726 Bkz. Nâsır Mekârim, Âyâtü’l-Vilâye, s. 211-213, 229-232, 237-238. 727

Bkz. et-Tûsî, Tibyân, I, 129-130; II, 8-9, 36-337; III, 93-94, 319-320; IV, 214-215, 419; VI, 215, 218; VII, 104, 140, 340, 363-364; VIII, 26-27, 34, 268, 318, 410, ; IX, 349-350, 353-355, 397, X, 20, 185, 292.et- Tabresî, Mecma‘u’l-Beyân, I, 81-82, III, 298; IV, 195, 374, 430-431; VI, 129, 427; VII, 27-28, 257, 282, 285, 337, 343; VIII, 195, 263, 376; IX, 330-331, 391; X, 31, 239, 393.

728

Bkz. et-Tûsî, Tibyân, I, 119-120; III, 115-116; V, 269-270, 319; VI, 244; et-Tabresî, Mecma‘u’l-

Beyân, I, 66, 417-418, II, 241-242; III, 89, 108-109; V, 201, 255; VI, 126, 159.

729 Mesela bkz. eş-Şeybânî, a.g.e., I, 76, 83-84; II, 14, 152, 158, 383-385; III, 76-77, 192-195; IV, 49- 50, 63-64, 92, 239, 271; V, 118, 120, 122-123, 148, 195, 299, 390; Fethullah el-Kâşânî, a.g.e., I, 30, 39-41, 254-256, 451-452; II, 67, 83-84, 234, 480-481, 608; III, 14-15, 220-221, 262-263, 532-533, 536, 567; IV, 185, 247, 520, 551-552; V, 32, 42, 417-418, 502; VI, 47, 541-542, 596; VII, 81, 202- 203, 464-465; el-‘Âmilî, a.g.e., I, 57, 64, 225, 314, 371, 451, 493, 509; II, 57, 71, 160-161, 172, 263, 288, 389, 403, 431, 435; III, 32, 57, 108, 271-273, 291, 330, 413, 479; eş-Şübber, Cevher, I, 59, 65- 66; II, 46-47, 56, 154, 335, 425; III, 8, , 168, 205, 392, 394, 417, IV, 123, 155, 323, 346, , 396; V, 170, 220, 295; VI, 128-131, , 160, 226, 347, 427-428; et-Tabâtabâî, Mîzân, V, 206; VIII, 235; IX, 16; XII, 151, 158; XIV, 51, 139; XV, 108, 149-151, 229-230, 240; XVI, 289; XVII, 183; XIX, 136.

157

Tabâtabâî ( 1904-1981) Tevbe sûresi 109. âyette geçen " َنﻮُﻨِﻣْﺆُﻤْﻟا" kelimesini imamlara hamlederek bu âyette, kulların emir ve nehye ilişkin amellerinin Allah ve Resûlü’nün yanında imamlara da arz edildiğinin anlatıldığını dile getirmektedirler.730

Bunların, Tevbe sûresi 109. âyetteki " َنﻮُﻨِﻣْﺆُﻤْﻟا" kelimesini imamlara hamletmelerinin arkasında, kanaatimizce, mezheplerinin, kulların amellerinin dünyada Allah Teâlâ’nın yanı sıra Hz. Peygamber ve imamlara da arz edildiğine ilişkin inancını731

âyetin muhtevâsına yansıtma çabası yatmaktadır. Zira ilgili âyetin imamlarla ilişkilendirilmeyerek açıklanması mümkündür. Nitekim çağdaş Usûlî müfessirlerden Muhammed Cevâd Muğniyye (ö. 1904-1979 ) ve Hüseyin Fadlallah (1935-2010) âyeti imamlarla ilişkilendirmeyerek açıklamışlardır.732

Usûlî müfessirler Muhammed eş-Şeybânî ve Abdullah eş-Şübber, Hz. İbrahim’in duâsının nakledildiği bölüm içerisinde yer alan Şuarâ sûresi 84. âyette anlatılan, Hz. İbrahim’in aralarında iyilikle anılmayı istediği gelecek neslin, Hz. Peygamber (s.a.s.) ve zürriyyetinden gelen imamlar olduğunu ileri sürmektedirler.733 Usûlî müfessirler el-‘Âmilî ve et-Tabâtabâî, Bakara sûresi 143. âyette anlatılan âdil veya seçkin topluluğun, imamlar olduğunu tercih ettikleri anlaşılmaktadır. Bu yönüyle onlara göre burada imamların, kulların yaptıklarına şâhit olduklarından bahsedilirken bu âyette geçen "ءاﺪَﮭُﺷ" kelimesinin imamlara hamledilmesi gerekmektedir.734 Yine onlar, Nisa sûresi 54. âyette Resûl-i Ekrem’e verilen nübüvvet, imamlara da bahşedilen imâmetten dolayı insanların onları çekemediklerden bahsedildiğini ileri sürmektedirler.735 eş-Şübber’in, Âl-i İmrân

sûresi 7. âyette bulunan " ْﻠﻢ ِﻌﻟا ﻲﻓ َنﻮﺨ ِﺳا ﱠﺮﻟا" ifâdesini imamlara, et-Tabâtabâî’nin de Yunus sûresi 58. âyette geçen "ﷲ ﻞﻀَﻓ" kelimesini Hz. Peygamber’e (s.a.s.) "ﮫﺘﻤﺣر" sözcüğünü de Hz. Ali’ye hamletmede istekli olduğu görülmektedir.736

730 Bkz. et-Tûsî, Tibyân, V, 187; et-Tabresî, Mecma‘u’l-Beyân, V, 119; eş-Şeybânî, a.g.e., III, 46; Fethullah el-Kâşânî, a.g.e., III, 164; el-‘Âmilî, a.g.e., II, 35, eş-Şübber, Cevher, III, 110, et- Tabâtabâî, Mîzân, IX, 316-317, 322.

731

Bkz. et-Tûsî, Tibyân, V, 187; et-Tabresî, Mecma‘u’l-Beyân, V, 119. 732 Muğniyye, Kâşif, IV, 99-100; Fadlallah, a.g.e., XI, 203-204.

733 eş- Şeybânî, a.g.e., IV, 89;eş- Şübber, Cevher, IV, 390. 734

Bkz. el-‘Âmilî, a.g.e., I, 146; et-Tabâtabâî, Mîzân, 268-269, 276-277. 735

Bkz. el-‘Âmilî, a.g.e., I, 319; et-Tabâtabâî, Mîzân, IV, 319-321, 326-327. 736 eş-Şübber, Cevher, I, 155-156; et-Tabâtabâî, Mîzân, X, 64, 75.

158

Diğer yandan Muğniyye ve Fadlallah’ın, Ahbârîler tarafından imamlarla irtibatlandırılan söz konusu âyetlere ilişkin, isimleri yukarıda zikredilen Usûlî müfessirlerden farklı bir tutum içerisinde oldukları göze çarpmaktadır. Muğniyye, söz konusu âyetlerin hiç birisini imamlarla ilişkilendirmezken737 Fadlallah’ın Nisa sûresi 54. âyet dışında Muğniyye gibi düşündüğü anlaşılmaktadır.738

O, Nisa sûresi 54. âyette ise kıskanılanların, Hz. Peygamber’le beraber müminler olabileceği gibi onunla beraber imamların da kastedilebileceği izlenimini vermektedir.739

et-Tabâtabâî’nin, Ahbârîler tarafından imamlara hamledilen yukarıdaki âyetlerden kimileri hakkında yaptığı yorumlar dikkat çekmektedir. Ona göre bu kısım âyetlerin, imamlarla ilişkili olduğunu ve onlardaki ifâdelerin imamlara hamledildiğini belirten İsnâşeriyye rivâyetleri, âyetlerin tefsirini ortaya koymayıp onların delâlet ettiği kapsam içerisinde değerlendirilen misalleri ele almakta veya âyetlerin bâtıni manalarını belirtmektedir. Dolayısıyla o, rivâyetlerde, Fâtiha sûresi 6. âyetteki "ﻢﯿﻘَﺘْﺴُﻤﻟا طاﺮِﺼﻟا" terkibi ve Hûd sûresi 17. âyetteki "ﺪِھﺎﺷ" kelimesinin Hz. Ali’ye, Âl-i İmrân sûresi 7. âyetteki "ﻢْﻠِﻌﻟا ﻲﻓ َنﻮﺨِﺳاﱠﺮﻟا" ifâdesi ve En’âm sûresi 153. âyetteki "ﻞﯿِﺒَﺳ" sözcüğünün imamlara hamledilmesini, bu âyetlerdeki tâbirlerin tefsiri şeklinde değerlendirilmemesi gerektiğini düşünmektedir.740

Böylece ona göre ilgili tâbirler, rivâyetlerde Hz. Ali’ye veya imamlara hamledilirken aslında buralarda söz