• Sonuç bulunamadı

2. AHBÂRÎLER VE USÛLÎLERDE ÂYETLERİN İMÂMETE DELİL

2.1. İMÂMETE DELİL OLARAK ÖNE SÜRÜLEN ÂYETLER

2.1.1. İmâmete Doğrudan Delâlet Edenler

2.1.1.2. Dinin İkmâli Âyeti

İsnâşeriyye’ye göre Hz. Ali’nin, Hz. Peygamber’den (s.a.s.) hemen sonra halîfe olmasına delâlet eden âyetlerden birisi de “ikmâlüddîn âyeti” olarak bilinen457

ve “dinin ikmâli âyeti” diye tercüme ettiğimiz Mâide sûresinin 3. âyetidir.458

Aslında İsnâaşeriyye tarafından Hz. Ali’nin halîfeğine delil olarak gösterilen kısım, ilgili âyet meâlindeki “Bugün, kâfirler dininiz hususunda ümitlerini yitirmişlerdir. Öyleyse onlardan değil, benden korkun. Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim, size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim.” şeklindeki ifâdedir. Dolayısıyla burada “dinin ikmâli âyeti” denilirken kastedilen, bu ifâdedir. Mâide sûresi 3. âyette, yenmesi Müslümanlara haram kılınan etler sıralandıktan sonra ilgili ifâde yer almış daha sonra da bu etlerin hangi durumda yenilebileceğine işâret edilmiştir. İlgili ifâdede kâfirlerin, Müslümanlardan dinleri hakkında ümit kestiği belirtilirken onların ümit kesmelerine sebep olan şey zikredilmemiş, aynı şekilde dinin ikmâl edildiği anlatılırken bunu ikmâl eden şeyden bahsedilmemiştir.

İsnâşaeriyye mezhebinin rivâyetleri, dinin ikmâlinin, Hz. Ali’nin halîfe tâyin edilmesiyle gerçekleştiğini anlatmaktadır. Mesela el-Küleynî’nin (ö. 329/941) naklettiği bir rivâyete göre İmam Muhammed el-Bâkır, farzların peşpeşe indiğini, velâyetin/hilâfet (Hz. Ali’nin halîfeliği) ise inen en son farz olduğunu, dinin ikmâli âyetinin de onun halîfeliğe tâyin edilmesiyle dinin kemâle erdirildiğini belirttiğini dile getirmektedir. Rivâyetin devamında el-Bakır’ın bu âyeti, “Bu farzdan (velâyet) sonra başka bir farz indirmeyeceğim. Şüphesiz ki, ben sizin için farzları tamamladım.” şeklinde açıkladığı bilgisi mevcuttur.459

el-Küleynî’nin rivâyet ettiği

457 Nâsır Mekârim, Âyâtü’l-Vilâye, s. 33.

458 İlgili âyetin meâli şu şekildedir: “Murdar hayvan, kan, domuz eti ve Allah’tan başkasının adı anılarak boğazlanan hayvanlar size haram kılınmıştır. Boğulmuş, [taş, sopa gibi şeylerle] vurularak öldürülmüş, yuvarlanarak ölmüş, [başka bir hayvan tarafından] boynuzlanarak öldürülmüş –henüz canlı iken yetişip boğazladığınız hariç- yırtıcı hayvanların parçaladığı hayvanlar ile putlar için [sunak olarak] boğazlanan hayvanlar da size haram kılınmıştır. [Aynı şekilde] fal-kısmet okları çekmek de haramdır. Bu [haramların] gereğini yapmamak doğru yoldan sapmaktır. Bugün, kâfirler dininiz hususunda ümitlerini yitirmişlerdir. Öyleyse onlardan değil, benden korkun. Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim, size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim. Her kim şiddetli açlıktan ötürü bunlardan yeme mecbûriyetinde kalırsa günah sınırına varmamak şartıyla yiyebilir. Zira şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir.”

459

el-Küleynî, Usûl, s. 167.

102

başka bir haberde dinin ikmâli âyetinin, veda haccının gerçekleştiği hicretin onuncu senesinde cuma günü Arafat’ta indirildiği, onun inmesiyle Hz. Ali’nin halîfe tâyin edildiği ve dinin kemâle erdirildiği anlatılmaktadır. Ancak Hz. Peygamber (s.a.s.), amcasının oğlu olması hasebiyle Hz. Ali’nin halîfeliğini ilân etmesi durumunda sahâbîlerin, halîfelik hususunda amcasının oğlunu kayırdı gibi düşüncelere sâhip olacağı endişesiyle bu tâyin emrini ancak tebliğ âyetinin inmesiyle ilân edebilmiştir.460

el-‘Ayyâşî’nin (ö 320/932 [?]), âyetin indirilişine ilişkin zikrettiği rivâyete göre İmam Câfer şunları söylemektedir:

Allah Resûlü (s.a.s.) cuma günü Arafat’a inince Cebrâil yanına gelip ona Ey Muhammed! Allah’ın sana selamı var. Ümmetine şunları söyle: “Bugün Ali b. Ebî

Tâlib’in velâyetiyle (halîfe tayin edilmesiyle) sizin dininizi kemâle erdirdim, size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim. Bundan sonra size [başka bir farz] indirmeyeceğim. Size namazı, zekâtı, orucu ve haccı [farz olarak] indirdim. Bu (velâyet) beşinci [farz]dır. Bu dördünü ancak onunla kabul edeceğim.”461

el-‘Ayyâşî’nin naklettiği başka bir rivâyette Allah’ın indirdiği en son farzın, Hz. Ali’nin halîfeliğiyle ilgili olduğunun yanında Hz. Peygamber vefât edinceye kadar başka bir farzın indirilmediği ifâde edilmektedir.462

Dinin ikmâli âyetini Hz. Ali’nin hilâfetiyle ilişkilendirmede ısrarlı oldukları görülen Ahbârî müfessirler, ilgili âyetin açıklanması sadedinde zikrettikleri rivâyetlerle kâfir ve münâfıkların, Müslümanlardan dinleri hususunda ümitlerini yitirmelerinin, Hz. Ali’nin halîfe olarak seçilmesiyle gerçekleştiğini savundukları anlaşılmaktadır.463

Onlardan Feyz-i Kâşânî (ö. 1091/1680) konuyla ilgili şunları kaydetmektedir:

Ben derim ki, farzlar kesinlikle velâyetle tamamlanmıştır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.) Allah’ın kendisine verdiği tüm bilgileri Ali’ye (a.s.) sonra da teker teker zürriyetinden gelen imamlara iletmiştir. Onlar, Hz. Peygamber’in yerine geçip insanlar haramlar ve helâller hususunda onlara danışma imkânı bulunca, bu durum da peşi sıra devam edince

460

el-Küleynî, Usûl, s. 167. 461 el-‘Ayyâşî, a.g.e., I, 322. 462

A.e., I, 321.

463 Bkz. el-Kummî, a.g.e., s. 155-156; el‘Ayyâşî, a.g.e., I, 321-322; Şerefüddin el-Esterâbâdî, a.g.e., s.152-153; Feyz-i Kâşânî, Sâfî, I, 391-392; Hâşim el-Bahrânî, Burhân, I, 434-447; el-Huveyzî,

a.g.e., I, 587-590; el-Meşhedî, a.g.e., IV, 31-36; el-Cenâbezî, a.g.e., II, 73-75.

103

din kemâle erdi ve nimet tamamlandı. (…) Zaten bu söylediklerim bizzat imamlar tarafından da belirtilmektedir. (…)464

Usûlî müfessirler de ilgili âyeti Hz. Ali’nin hilâfetiyle

ilişkilendirmektedirler.465

Ancak onlardan Ebû Cafer et-Tûsî (ö. 460/1067), âyeti bu yönde açıklamamayı tercih ettiği izlenmini vermektedir.466 İlk dönem Usûlî

müfessirlere oranla son dönem Usûlî müfessirlerin, imâmete delil olma açısından ilgili âyete daha önem vermeleri, bu yönüyle âyetin Hz. Ali’nin imâmetini belirttiği hususunda, kritiğini yapmadan rivâyetleri zikretmeleri ve âyetin lafızlarına yoğunlaşarak anlam tahlilleri yapmaları dikkat çekmektedir.467

Muhammed Hüseyin et-Tabâtabâî, Mâide sûresi 3. âyetteki ilgili ifâdede anlam ve sözün sevk amacı açısından birlik olduğunu, ancak onun âyetin başı ve sonuyla bağı olmayan bir ara söz olarak bulunduğunu ve anlamının ancak, Hz. Peygamber’in Hz. Ali’yi yerine bıraktığı kaydıyla doğru olacağını şiddetle savunmaktadır.468

İmâmiyye rivâyetleri, ilgili âyetin tebliğ âyetiyle beraber veda haccında indiğini göstermektedir.469

Bununla beraber rivâyetlerde ilgili iki âyetten hangisinin daha önce indiği hususunda farklılık mevcuttur. Kimi rivâyetlerde dinin ikmâli âyetinin, tebliğ âyetinden daha önce indiği belirtilirken başka rivâyetlerde bunun aksi ifâde edilmektedir.470 Dinin ikmâli âyetinin nerde indiği hususunda buna benzer bir durum söz konusudur. Rivâyetlerin bazısında bunun zilhicce ayının dokuzuncu günü olan Arefe günü Arafat’ta, kimisinde de bunun Gadîr-i Hûm gününde indiği bilgisi bulunmaktadır.471 İlgili iki âyet hakkındaki bu iki konu, rivayetlerdeki bir çelişki

olarak önümüzde durmaktadır. Hz. Ali’yi halîfe olarak tâyin etme emrinin Gadîr-i Hûm gününden birkaç gün önce indiğinin kesin bir bilgi olduğunu dile getiren et-

464 Feyz-i Kâşânî, Sâfî, I, 392.

465 Mesela bkz. et-Tabresî, Mecma‘u’l-Beyân, III, 274; eş-Şeybânî, a.g.e.,II, 196; Fethullah el- Kâşânî, a.g.e., II, 216-218; el-‘Âmilî, a.g.e., I, 362; Muğniyye, Kâşif, III, 12-15; Muhammed eş- Şîrâzî, a.g.e., I, 602-603; Fadlallah, Muhammed Hüseyin, Tefsîrü Min Vahyi’l-Kur’ân, Dârü’l- Melâk, Beyrut, 2000, VIII, 45-49.

466

Bkz. et-Tûsî, Tibyân, III, 287-289.

467 Mesela bkz. es-Sadıkî, a.g.e., VIII, 67-79; Nâsır Mekârim, Emsel, III, 346-356; et-Tabâtabâî,

Mîzân, V, 143-156, 165-172.

468

Bkz. et-Tabâtabâî, Mîzân, V, 143-151.

469 Mesela bkz. el-Küleynî, Usûl, s. 166-167; el-‘Ayyâşî, a.g.e., I, 322.

470 Mesela bkz. el-Küleynî, Usûl, s. 167; el-‘Ayyâşî, a.g.e., I, 322; Hâşim el-Bahrânî, Burhân, I, 436; el-Huveyzî, a.g.e., I, 588; el-Meşhedî, a.g.e., IV, 33.

471 Mesela bkz. el-Küleynî, Usûl, s. 167; el-‘Ayyâşî, a.g.e., I, 322; Hâşim el-Bahrânî, Burhân, I, 435, 445; el-Huveyzî, a.g.e., I, 587-589; el-Meşhedî, a.g.e., IV, 32-33.

104

Tabâtabâî, bazı çekingelerinden dolayı Resûl-i Ekrem’in onun halîfe olarak tayin edildiğini ancak tebliğ âyetinin inmesiyle Gadîr-i Hûm gününde ilân edebildiğini vurgularken dinin ikmâli âyetinin de içinde bulunduğu Mâide sûresinin birçok kısmının Arefe gününde inip Hz. Peygamber’in, dinin ikmâli âyetini Arefe gününde insanlara aktarırken okusa da bundan, Hz. Ali’nin halîfeliğinin kastedildiğini belirtmesini Gadîr-i Hûm gününe kadar ertelediği ihtimaline dikkat çekmektedir. Bu yönüyle dinin ikmâli âyetinin Gadîr-i Hûm gününde indiğini belirten kimi rivâyetlerin, “Hz. Peygamber bu âyeti Hz. Ali’nin halîfeliğine işâret ettiğini belirterek aktardığından dolayı rivâyetlerde ilgili âyetin o günde indiği belirtilmiş.” şeklinde yorumlanmasının uzak bir ihtimal olmadığının altını çizmektedir.472Yaptığı

bu yorumla et-Tabâtabâî, dinin ikmâli âyetinin kimi rivâyetlerde Arefe gününde kimi rivâyetlerde de Gadîr-i Hûm gününde indiğinin belirtilmesiyle ortaya çıkan çelişkiyi ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Ne var ki, yapılan yorumda açıklanmaya ihtiyaç duyan bir âyetin yanında tebliğ edilmesi gereken bir emrin dokuz gün kadar ertelendiği göze çarpmaktadır. Tebliğ ve tefsir gibi aslî görevi olan Allah Resûlü’nün, görevini hakkıyla yerine getirmediği mahzûruyla karşı karşıya bıraktıracağından et-Tabâtabâî tarafından yapılan bu yorum doğru olmasa gerektir. Zira böyle bir yorum, rivâyetler aracılığıyla imâmet teorisini âyetle ispat etmeye çabalarken İmâmiyye’ye göre imâmetin üst kurumu sayılan nübüvvet müessesine zarar vermektedir. Diğer yandan Çağdaş Usûlî müfessirlerden Mekârim eş-Şîrâzînin, dinin ikmâli âyetinde tekrarlanarak geçen bugün (مﻮﯿﻟا) kelimesinden kastedilenin, Gadîr-i Hûm günü olduğu hususunda ısrarcı olduğu ve ilgili âyetin Arefe gününde indiğini belirten rivâyetleri yorumlama ihtiyacı duymadığı görülmektedir.472F

473 eş-

Şîrâzî’nin, bu tutumuyla, ilgili âyeti, hakkında rivâyet edilen haberlere bütüncül bir bakış açısıyla bakmadan mezhebindeki temel inanç esaslarından olan imâmete delâlet etmesi için açıklamaya çabaladığını söylemek mümkündür.

İsnâaşeriyye âlimleri, ilgili âyetin Hz. Ali’nin halîfeliğine delâlet ettiğine ilişkin kimi bilgilerin Sünnî ulemânın eserlerinde de bulunduğunu ileri

472

et-Tabâtabâî, Mîzân, V, 168.

473 Geniş bilgi için bkz. Nâsır Mekârim, Âyâtü’l-Vilâye, 33-37, 39-41; Nâsır Mekârim, Emsel, III, 6, s. 351-355.

105

sürmektedirler.474 Usûlî âlim İbnü’l-Mutahhar el-Hillî, Hz. Peygamber’in Gadîr-i Hûm gününde Hz. Ali’yi çağırıp insanların önünde onu halîfe olarak takdim ettiği, ilgili âyet ininceye kadar insanların dağılmadığı, âyetin inmesi üzerine de Hz. Peygamber’in, “Dini ikmâl etmesi, nimeti tamamlaması, benim peygamberliğime ve benden sonra Ali’nin velâyetine/hilâfetine razı olmasından dolayı Allah ne büyüktür! Ben kimin mevlâsı isem Ali onun mevlâsıdır. Allahım! sen ona dost olanların dostu, düşman olanların düşmanı ol. Ona yardım edenlere yardım et. Onu yüzüstü bırakanları sen de yüzüstü bırak.” şeklindeki rivâyete, Sünni âlim Ebû Nuaym el- Isfahânî’nin, eserinde yer verdiğine dikkat çekerek âyetin, bu rivâyette belirtildiği gibi imâmetle ilgili olduğunun Sünnî âlimler tarafından da kabul edilmesi gerektiğine işâret etmektedir.475

Ancak İbn Teymiyye, sözü edilen rivâyetin uydurma olduğunu, dolayısıyla onun el-Isfahânî tarafından zikredilmesinin bir kıymetinin olmadığını, zaten onun da rivâyetin uydurma olduğunun farkında olarak onun uydurma olduğuna dikkat çekmek için zikrettiğini vurgulamaktadır.476 Sünnî müfessir el-Alûsî ise ilgili âyetin açıklanması sadedinde zikredilen bu rivâyet hakkında şunları söylemektedir:

Bilinmelidir ki, bu rivâyet [Şia’nın] uydurmalarındandır. Herşeyden önce haberdeki anlam rekâketi (bozukluğu) buna şâhittir. Evet, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Hz. Ali’ye (r.a.) orada (Gadîr-i Hûm) “Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır.” dediği sâbittir. Bazı rivâyetlerde buna bazı ifâdeleri eklediği de bilinmektedir. Ancak bunların hepsinde iddia ettikleri gibi [Hz. Ali’nin halîfeliğine delâlet edecek] bir delil yoktur.477

Öte yandan Sünnî hadis kaynaklarında Mâide sûresi 3. âyetin meâlinde bulunan, “Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim, size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı seçtim.” şeklindeki ifâdenin Arefe günü ve Arafat’ta indiğine dâir haberler bulunmaktadır. Buna göre bir Yahudi’nin Hz. Ömer’e gelerek: “Ey Müminlerin Emiri! Sizin kitabınızda okuduğunuz bir âyet var ki, o biz Yahudiler topluluğuna inseydi indiği günü bayram ilan ederdik.” demesi üzerine Hz. Ömer, Yahudi’ye onun cuma gününe denk gelen Arefe gününde Arafat’ta indiğini

474 Mesela bkz. Nâsır Mekârim, Emsel, III, 6, s. 352-354; et-Tabâtabâî, Mîzân, V, 167-168. 475

Bkz. el-Hillî, Minhâcü’l-Kerâme, s. 118-119. 476 Bkz. İbn Teymiyye, a.g.e., VII, 52-53. 477

el-Âlûsî, a.g.e., VI, 61.

106

söylemiştir.478 Sünnî ulemâ bu âyetin Hz. Ali’nin halîfeliğine delâlet ettiğini kabul

etmemektedir.479

İlgili âyette kâfirlerin, Müslümanlardan ümit kesme sebebinin zikredilmemesinin yanında dini ikmâl eden şeyin belirtilmemesi, âyetin açıklanmasına yönelik nakledilen İsnâaşeriyye rivâyetlerinde onun ne zaman ve nerede indiğiyle ilgili olarak çelişkinin bulunması, bu çelişkinin giderilmesine ilişkin yapılan yorumların peygamberlik kurumuyla bağdaşmayan durumlarla karşı karşıya bıraktırması, âyetin imâmete delil olabilirliğini zayıflatmaktadır. Bizce dinin ikmâli âyetinin, bulunduğu yer itibâriyle ara söz olarak bulunması onun, imâmete delâlet etmediğine yönelik ipucu vermektedir. Burada kâfirlerin, Müslümanlardan dinleri hususunda ümit kesmeleri, Allah’ın onların dinlerini kemâle erdirdiği, bu anlamda nimetini tamamladığı ve onlara İslam dinini seçtiği ifâde edilirken başka kayıtlar zikredilmeden hep din kavramına dikkat çekilmiştir. Yirmi üç sene zarfında ibâdât, muâmelât, ukûbât ahlâk gibi birçok alana ilişkin dinin getirdiği ilkelerin, Müslümanlar tarafından günlük hayatta tatbik edilmesiyle din onlarda sağlam olarak yerleşmiş böylece kâfirler, onları küfre döndürmede ümitlerini yitirmişlerdir. Zira onlar kimi âyetlerde ifâde edildiği gibi480 Müslümanların dinlerini bırakarak küfre

dönmelerini istemişlerdir. Dolayısıyla ilgili âyette, Resûl-i Ekrem’in son zamanlarına denk gelen ve İslam’ın temel esaslarını (şehâdet, namaz, zekât, oruç ve hac) tamamlayan haccın ilk defa yapıldığı sırada birçok sahâbînin bulunduğu bir durumda yirmi iki küsür sene önce doğan bir dinin, insanın yaşantısına dönük getirdiği hüküm ve prensiplerle kâfirlerin Müslümanlardan dinleri hususunda ümit kesmelerine varıncaya kadar kemâle erdiği ve bu anlamda Allah’ın onlara nimetini tamamladığı ifâde edilmektedir. Bu açıdan bakıldığında dinin ikmâli âyetinin, kimi dinî hükümlerin anlatıldığı Maide sûresi 3. âyette ara söz olarak bulunması dikkat çekmekte ve onun imâmete delil olarak öne sürülmesinin doğru olmadığına dâir bize

478

Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 320, 375-376; el-Buhârî, Sahîh-i Buhârî, thk. Muhammed Züheyr b. Nâsır, Dârü Tavkı’n-Necât, y.y., 1422h, Îmân, 32; Megâzî, 80; Tefsîr, 106; Müslim,

Sahîh-i Müslim, thk. Muhammed Fuad Abdülbaki, Dârü İhyâi’t-Türâsi’l-‘Arabî, Beyrut, t.y., Îmân,

3-5; en-Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, thk. Hasan Abdülmün‘im Şelebî, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut, 2001, Tefsir, 5.

479 Mesela bkz. el-Beğavî, a.g.e., s. 357-358; İbn ‘Atiyye, a.g.e., s. 513-514; er-Râzî, a.g.e., VI, 11, s. 141-142; el-Kurtubî, a.g.e., VII, 291; el-Beyzâvî, a.g.e., I, 418-419; en-Nesefî, a.g.e., I, 1, s. 392; İbn Kesîr, a.g.e., III, 314-317.

480 Bkz. Bakara 2/109; Âli İmrân 3/69.

107

ipucu vermektedir. Zira Allah Teâla bu âyetten Hz. Ali’nin imametini amaçlamış olsaydı bunu ihtilafa götürmeyecek derecede açık bir şekilde ifâde ederdi.