• Sonuç bulunamadı

Merv Bölgesinin En Eski Medeniyet Kökenleri ve Şehrin Kuruluşu

yolundaki gayretleri sonucu biriken bilgi ve tecrübelerin, üzerinde yaşanılan yeryüzü parçasının özelliklerine bağlı olarak farklı ilişkilere yol açtığı bilinen bir gerçektir. İnsanlar varlıklarını sürdürebilmek, hayatta kalabilmek için verdikleri mücadeleyi zaman içinde toplum faaliyeti olarak şekillendirmeye başlamıştır.74 Bu çerçevede bugüne kadar dünyanın farklı coğrafyalarında insanların en eski toplumsal

73 Robert Joseph Haug, The Gate of Iron: The Making of The Eastern Frontier, A Dissertation

Submitted in Partial Fulfillment of The Requirements for The Degree of Doctor of Philosophy (Near Eastern Studies) in The University of Michigan, 2010, s. 102.

74 Korkut Tuna, Şehirlerin Ortaya Çıkışı ve Yaygınlaşması Üzerine Sosyolojik Bir Deneme, İstanbul,

yaşamlarına işaret eden kalıntılar ortaya çıkarılmıştır. Eldeki bulgulara göre, İç Asya’da en eski yerleşmelerin Kuzey Horasan, Harezm, Soğd, Fergana, Orta ve Yukarı Amu Derya boyları, Sistan, İli, Çu ve Talas Nehirleri ile Isık Göl çevresi, Tarım Nehri boyları ve Turfan çevresinde meydana geldiği anlaşılmaktadır. Bu bölgeler arasında kıdem bakımından Kuzey Horasan’da bugünkü Merv ile Aşkabat arasındaki kısmın ve müteakiben Soğdiyana, Harezm ve Sistan ile Amu Derya’nın buralara yakın çevresinin önde bulunduğunu söylemek mümkündür.75

Horasan özelinde ele alırsak, burada su az olduğundan yerleşim yerleri özellikle bölgenin kuzeyinde, akarsuların bulunduğu kısımlarda gelişebilmiştir. Bu yüzden bunların bazılarına bir bakıma “vaha yerleşim üniteleri” ya da “vaha şehirler” diyebiliriz.76 Horasan’ın bu durumuna rağmen sulak kısımlarda yerleşik yaşamıın dünyanın diğer birçok yerine nispetle çok erken başladığı kabul edilir.77

Merv bölgesinde yer alan topraklarda tarih öncesi kalıntıların en eskisi paleolitik çağ insanına ait, Kopet Dağı eteklerindeki meskenlerdir.78 Bu yapılar aslında Kopet Dağı eteklerinde akan küçük derelerin ağızlarına kurulmuştur. Saptanan bulgulara göre M.Ö. 8 binli yıllarda bu yörelerde toprakla ve hayvancılıkla uğraşan ilk yerleşik insanlar vardı. Türkmenistan’da çok eski tarım kültürüne arkeologlar tarafından “Ceytun Kültürü” adı verilmiştir.79 Baharden ve Gızılarbat

75 Cezar, a.g.e., s. 21; Richard Frye, Antik Çağlardan Türklerin Yayılmasına Orta Asya Mirası,

Ed.: Bernard Levis, Heath W. Lowry, Çev: Füsun Tayanç-Tunç Tayanç, Ankara, 2009, s. 86.

76 Bkz: Muratgeldi Söyegov, “Toprak Altında Korunan Çok Eski Bir Medeniyet: Türkmenlerin

Ekonomik Yaşamına ve Sözlü Folkloruna Etkisi ve İzleri”, Akademik Bakış Dergisi, Sayı: 36, Mayıs-Haziran 2013, s. 3; Tuna, a.g.e., s. 77.

77 Barbara Cerasetti, “A 5000-Years History of Settlement and Irrigation in the Murghab Delta

(Turkmenistan). An Attempt of Reconstruction of Ancient Deltaic System.” In: Archaeological Informatics: Pushing the Envelope, CAA, 2001. Computer Applications and Quantitative Methods in Archaeology. Proceedings of the 29th Conference, Gotland, April 2001, (British Archaeological Reports. International Series, 1016), ed: G. Burenhult, J. Arvidsson, Oxford: Archaeopress, 2002, s. 21; Cezar, a.g.e., s. 52; Çoruhlu, a.g.e., 1997, s. 5.

78 Kopet Dağ’ın kuzey kesimleri sayısız akarsuyun şekillendirdiği alüvyal yelpaze görünümündedir.

İklim oldukça karasal özellikte ve kurudur. Çoğunlukla yıllık yağış miktarı 250 milimetrenin altında kalır. En yağışlı bölümler, 350-450 milimetrelik yıllık yağış miktarıyla dağ kıvrımlarının kuzey kesimleridir. Diğer taraftan Kopet Dağ etekleri, yeraltı suyu bakımından oldukça zengindir. Bu özelliğiyle ilk insanların aslî ihtiyaçlarından olan tatlı suya ulaşma ve dağ eteklerindeki mağaraları mesken olarak kullanma kolaylığını barındırdığı tahmin edilmektedir. Yine, henüz savunma sistemlerinin gelişmediği dönemlerde dağ yamaçlarının savunma amaçlı olarak kullanılmış olması muhtemeldir. Bkz: Pavel Dolukhanov, “Central Asia”, A Dictionary of Archaelogy, Ed.: Ian Shaw, Robert Jameson, Oxford, 1999, s. 76.

79 Aydın İbrahimov, Füsün Soykan, “Türkmenistan: Çöl Ve Turizm”, Türk Dünyası Araştırmaları,

17

ilçelerinde Bami, Nayzatepe, Baga; Aşkabat ve Göktepe ilçelerinde ise Çobantepe, Togologtepe, Kepele, Yartı, Gümbez gibi yerleşim alanları vardır. Ceytun kültürü, Orta Asya’nın erken tarım toplumunu temsil eder ve başkent Aşkabat’ın 32 km kuzeybatısında yer almaktadır.80

Bölgede tarım kültürüne dair en eski sit alanlarından birisi de başkent Aşkabat yakınlarında, Anev adı verilen yerdir. Anev’de önce tarım başlamış olup, hayvanların evcilleştirilmesi daha sonra ortaya çıkmıştır. Anev medeniyetinin başlıca bulunduğu yerler, dağ çaylarının düzlüğe çıktığı yerlerdeki yamaçlardır. Avcılık hayatından yavaş yavaş tarım ve çobanlık hayatına geçen kabilelerdeki en eski sulama şekilleri her halde bu gibi tabiî şartlar içinde meydana gelmiştir.81

Afanasyeva ve Andronova medeniyetlerine benzerlik gösteren Anev medeniyetinin kendisine hemen hemen komşu sayılabilecek mesafede olan Merv’i de etkilemiş olduğu düşünülmektedir.82

Tunç Devrinin ilk dönemlerinden itibaren Güney Türkmenistan’daki yerleşim yerleri arasında Altıntepe önemli bir medeniyet merkezi olarak kendini göstermiştir. M.Ö. II. binin ortalarına gelindiğinde ise dünyanın en eski medeniyetlerinden biri olan Altıntepe’de üretim azalmış, medeniyet gerilemiş ve insanlar şehri terketmiştir.83

Bu terkedişin sebepleri henüz açıklanamamıştır. Yine de birkaç yüzyıl süren kuraklık, verimli toprakların tuzlanması, suların yetersizliği buna sebep olarak gösterilmektedir.84 Neticede Kopet Dağ eteklerindeki ovada yerleşmiş Altıntepe halkının büyük bir kısmı tarıma elverişli verimli topraklara, Murgap Nehri’nin yukarı kısımları ile Amu Derya’nın orta kısımlarına göç etmişlerdir.85

Merv bölgesinin antik yerleşimleri, Afganistan dağlarından akıp gelen Murgap Nehri tarafından oluşturulan verimli alüvyonlu deltanın ortasında yer almaktadır. Her bir yanı step ve çölle çevrilmiş olan bu delta, M.Ö. III. bin yıldan

80

İbrahimov, Soykan, a.g.e., s. 100; Hasan Bahar, “Türkistan’ın Coğrafi Konumu ve İlkçağ Kaynaklarına Göre Tarihi”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Kasım 1994, s. 236.

81 Söyegov, a.g.m., s. 1; Cezar, a.g.e., s. 52 vd.; Dolukhanov, a.g.m., s. 77.

82 Güçmurat Soltanmuradov, “Eski Merv Çevresine Kültür Felsefesi Açısından Bakış”, Bilig,

sayı: 16/Kış, Ankara, 2001, s. 51 vd.

83 Dolukhanov, a.g.m., s. 78 vd.

84 Frye, a.g.e., 2009, s. 15; Tuna, a.g.e., s. 78. 85 Tan, a.g.e., s. 156.

itibaren yerleşime tâbi tutulan büyük bir vahayı andırmaktadır.86

(Bkz: EK-2: Merv Vahası’nın Jeomorfolojik Yapısı) En erken Bronz Çağ merkezleri (M.Ö. 2500-1200) vahanın kuzeyinde ortaya çıkmıştır. (Bkz: Şekil 1: Merv Vahası’nın Tarih Öncesi Yerleşimleri) Burada Murgap’ın yeryüzü seviyesine yaklaştığı ve bu sayede kolayca kullanılabilir duruma geldiği anlaşılmaktadır. Nehir zengin alüvyonlarını bir yelpaze şeklinde bıraktıktan sonra kumlar arasında kuruyup kaybolmaktaydı. Daha gelişmiş sulama tekniklerinin geliştirilmesi ile birlikte merkezler daha güneye doğru kaymış ve burada erken Demir Çağına ait yerleşimler meydana gelmiştir.87 Sulama kanalları, belki de Orta Asya’da başka yerlerden önce buralarda geliştirilmiş ve bölgenin tarımsal varlığına katkıda bulunmuştur.88

Şekil 1: Merv Vahası’nın Tarih Öncesi Yerleşimleri (Bronz ve Demir Çağları)89

86

St. John Simpson, Early Islamic Crucible Steel at Merv, İAMS, vol. 21, 2001, s. 14.

87

UNESCO, State Historical and Cultural Park “Ancient Merv”, Merv (Turkmenistan), , Ref No: 886, http://whc.unesco.org/archive/advisory_body_evaluation/886.pdf, (21.09.2014), s. 170; Georgina Herrmann, “A Central Asian City On The Silk Road: Ancient And Medieval Merv”,

Archaeology International, http://www.ai-journal.com/article/view/ai.0110, (2.7.2013), s. 32.

88

Frye, a.g.e., 2009, s. 21.

89 Steven Brett Markofsky, Illuminating the Black Sands: Survey and Settlement in the Bronze Age

Murghab Delta, Turkmenistan, A Thesis submitted for the degree of PhD, Institute of Archaeology, University College London, 2010, s. 18.

19

M.Ö. II. binin ortalarına gelindiği bir tarihte Murgap Nehri’nin suladığı verimli topraklarda “Marguş” ülkesi ortaya çıktı. Marguş; yerleşik kültürün, şehir medeniyetinin Orta Asya’daki ilk örneklerinden, Türkmenistan Cumhuriyeti’nin Marı şehrinin 84 km kuzeydoğusunda Karakum Çölü’nün kum tepeleri arasında kurulmuş bir şehir devlettir.90

Etrafında bir çok yerleşim alanı bulunmaktadır. Vahanın kuzeyindeki yerleşme yerlerinden bazıları şunlardır: Kelleli, Acı Kuyu, Taip, Gonur, Togolok, Adam-Basan, Eğriboğaz ve Auçin. Kelleli iki büyük yerleşimin yer aldığı bir alandır. Orta Bakırdan geç Bakır Çağına geçişi ve bir yerleşim tipinden diğerine geçişi temsil eden yer, Taip yerleşimidir. Bronz Çağın en geniş sit alanı Gonur Depe’dir.91

Bu özelliğiyle Gonur şehir devletinin, antik Merv şehrinin temellerini teşkil ettiği kabul edilmektedir.92

Demir Çağ yerleşimi de vahanın kuzey kesimindedir. Bunlardan başta gelenleri Yaz/Göbekli Tepe ve Tahirbay Tepe’dir. Kazılar, yerleşimin geç Bronz Çağında başladığını ve duvarla çevrilmiş bir iç kale ile oldukça geniş bir alana yayıldığını göstermektedir. Burası en önemli Demir Çağ yerleşimidir ve Ahamenişler zamanına kadar yerleşim özelliğini koruduğu anlaşılmaktadır. Yaz Tepe, zamanının ana tipik seramik buluntularını barındırması bakımından özel bir öneme sahiptir. Hemen yanıbaşında dikdörtgen yapıya sahip Parto-Sâsânî Göbekli yerleşimi bulunmaktadır.93

Vahada Bronz Çağdan itibaren bir yerleşim birimi kurulurken diğerinin zamanla yok olduğu gözlenmektedir. Bu taşınma işleminin sebepleri konusunda henüz kesin bir yargıya varılamamıştır. Bununla beraber son araştırmalar neticesinde

90 Tan, a.g.e., s. 156.

91 Çoruhlu, a.g.e., 1999, s. 204; UNESCO, a.g.e., s. 171.

92 Gonur yerleşim alanında kazı çalışmalarını gerçekleştiren arkeolog Victor Sarianidi, Marguş’un

merkezindeki Gonur yerleşiminin Bronz Çağında bölgenin idare merkezi olduğunu ileri sürmüştür. Onun iddialarını ve yöneltilen eleştitrileri değerlendiren Salvatori günümüz şartlarında yerleşim alanındaki en uygun merkezî araziyi işgal etmesinden dolayı ‘hiç bir surette merkez olamayacağına’ dair bir iddianın savunulamayacağını söylemektedir. Ona göre Gonur’daki yerleşimin boyutu, sur sistemi, çoğu binanın sahip olduğu kompleks ve iyi plânlanmış yapıları, şehir duvarları içerisinde kalan mezarların kompleks ve zengin yapısı gibi özellikler bölgedeki diğer yerleşimlerin aksine çoğu arkeoloğun da kabul ettiği gibi buranın bölgenin merkezi olduğuna işaret etmektedir. Dahası, Sarianidi’nin öne sürdüğü gibi, burası bir kralın tahtının bulunduğu bir yer veya diğer bir takım arkeologların iddia ettiği gibi daha çok bilimsel tartışmasının yapılması gereken kent fenomeninin ilk örneği ve bir hakimiyetin yönetim merkezidir. Bkz: Salvatori, “About Recent Excavations...”, s. 16 vd.

deltada geç Bronz Çağın son safhasında hızlı bir kum istilası yaşandığı anlaşılmıştır. Söz konusu kum istilasının yaklaşık M.Ö. II. bin yılda ortaya çıktığı ve ziraat alanlarını zamanla istila ettiği düşünülmektedir.94

Kelleli, Gonur, Togolok, Tahirbay adı verilen yerleşim yerlerinde yapılan çalışmalarda M.Ö. 750 yılına kadar varlığını sürdüren Margiana’da hayatın bu tarihlerde kesintiye uğradığı tahmin ediliyor. Murgap Nehri’nin sularının çekilmesiyle verimliliğini kaybeden toprakların bu şehir insanlarını göçe zorlamıştır. İnsanlar yine Murgap Nehri’ni takip ederek 60 km. kadar güneybatıda bir başka yerleşim yerinde (Erk Kale) yeni bir şehir kurarlarken Marguş da kum tepeleri arasında kaybolmuştur.95

Merv Vahası’nda kısaca ifade etmeye çalıştığımız şekilde yukarıdaki değişim süreci yaşandıktan sonra çalışmamızın konusunu teşkil eden Merv’in en eski kent yerleşimi (Erk Kale) teşekkül etti. İnsanlar burada tam bir ziraat toplumu ve M.Ö. VII. asır gibi erken bir tarihte büyük bir şehir meydana getirdiler. Nehirler (kanallar) ve vaha, kent yerleşimine ve ziraî üretime gerekli suyun temin edilmesini sağladı. Ortaya çıkan bu yeni şehir, Ahameniş Devleti’nin Baktriya Satraplığına (eyaletine) bağlı olan Margiana’nın yönetim merkeziydi.96 Bu tarih, bölgede M.Ö. 800 ile 550 arasında gerileme dönemine giren medenî ilerlemenin Ahameniş İmparatorluğu’nun kurulmasıyla kaderinin değiştiği bir zamana rastlamaktadır.97

Tarihî Merv şehri, yaklaşık 1200 hektarlık bir alanı kaplayan, birbirine bitişik, duvarlarla çevrilmiş ve farklı zaman dilimlerine tarihlendirilen, modern zamana ait olanı saymazsak dört kent yerleşiminden oluşmaktadır. Bugün harabe durumundaki eski kentin kalıntıları Mari Vilayeti’ne bağlı Bayramali (ilçe) yerleşiminin yanında, bugünkü Merv’den takriben 6 km kadar batıda bulunmaktadır.98

Günümüzde yerli halkın dilinde Erk Kale adıyla anılan yer Merv şehrinin yerleşim alanları (kaleleri) içinde en küçüğüdür. Fakat yaşı ve yüksekliği yönünden diğerlerinden büyüktür.99

94 Salvatori, a.g.m., s. 19. 95 Tan, a.g.e., s. 16. 96

Tan, a.g.e., s. 158; Haug, a.g.e., s. 14.

97 Frye, a.g.e., 2009, s. 61.

98 Sayan, a.g.e., 1999, s. 17; Çakmak, a.g.e., s. 38. 99 UNESCO, a.g.e., s. 170; Tan, a.g.e., s. 162.

21

Yazılı kaynaklarda Merv şehrine Ahameniş devrinden (M.Ö. 519-331) itibaren işaret edilmektedir. Özellikle bu kaynaklardan meşhur Büyük Dârâ’nın Batı İran’daki Bîsütun Kitabeleri dikkat çekicidir.100

Arkeoloji de bir taraftan Erk Kale’nin Ahameniş döneme ait olduğunu ortaya koymaktadır.101

Diğer taraftan ise, Erk Kale’deki bulgular buranın erken dönem tarihine dair yeni kanaatlerin oluşmasına imkan vermektedir. Kazıdan çıkan sonuca göre burası Ahameniş öncesi döneme tarihlendirilebilir. Buradan çıkarılan çömlekler ve ok uçları gibi malzemeler böyle bir yargıyı destekler mahiyettedir.102

Aynı şekilde, Erk Kale’nin savunma duvarına doğru yer alan bölüm ilk önce savunma duvarının inşa edildiğini göstermektedir ve Margiana’nın daha Ahameniş İmparatorluğu’nun satraplıklarından (eyaletlerinden) biri hâline gelmeden evvel burada kayda değer bir şehrin varlığına işaret etmektedir.103

Ahameniş döneminde Erk Kale’nin dışına taşan şehir, gelişimini Makedonya İmparatoru Büyük İskender döneminde de sürdürdü. Büyük İskender’in bölgeyi fethinden (M.Ö. 329-327) yaklaşık M.Ö. 130 yıllarına kadar bölgede Greko- Baktriya Krallığı kültürel gelişmelerde etkili oldu. Bu zamanın kent merkezleri yerel kültürler ile Helen kültürününün yoğrulduğu yerler hâline gelmişlerdi.104

Büyük İskender, Merv topraklarına geldiği zaman burada bir çok nehir kollarıyla bataklık hâline gelen arazilerin kurutulmasını emretmiş, sonra da şehrin imarını gerçekleştirmişti. Bundan sonra şehir her bölgeden ve kesimden insanları kendine çekti. İskender şehirle birlikte çok sayıda köy, kale, rustak105 kurulmasını da emretmişti. Şehrin idaresi için her kesime ve her bir işe ayrı ayrı nâib veya hâkim tayin etti. Böylece hayatın ve şehir ruhunun orada canlanmasını sağlamaya çalıştı.106

Bu sebeple olsa gerek, Yunan tarihçilerinden Büyük Plinius, Doğa Tarihi adlı

100

UNESCO, a.g.e., s. 170.

101 Georgina Herrmann, K. Kurbansakhatov et al, “The International Merv Project. Preliminary

Report on The Second Season (1993)”, IRAN (Journal of The British Institute of Persian Studies), vol. XXXII, 1994, s. 54.

102

Usmanova, “New Material On Ancient Merv”, s. 58.

103 Usmanova, a.g.m., s. 55. 104 Dolukhanov, a.g.e., s. 79.

105 Rustak, şehir merkeziyle idari manada irtibatı bulunan, bir çok köyden müteşekkil yerleşim

alanıdır. Bkz: İsmail Pırlanta, Fethinden Sâmânîler Dönemi Sonuna Kadar Nişabur, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2010, 292 nolu dipnot, s. 59 vd.

eserinde Büyük İskender’i şehrin kurucusu olarak ifade eder.107

Yine İslâm Tarihi ve coğrafya eserlerinin ekseriyetinde, Zülkarneyn olarak adlandırılan Büyük İskender Merv şehrinin kurucusu olarak belirtilir. Bu ve benzeri delillere dayanarak Gavur Kale diye anılan şehrin kurucusunun Büyük İskender olduğunu dile getiren araştırmacılar da olmuştur.108

Çalışmanın ilerleyen kısmında yazılı kaynaklardaki rivâyetlerin topluca bir değerlendirmesi yapılacağından şimdilik bu kadar işaret etmekle iktifa edeceğiz.

Büyük İskender’i takiben Selevkos ve onun oğlu Antioh Soter (M.Ö. 281-261) tarafından yönetilen şehrin hâlihazırdaki surlar dışında oldukça büyümesi neticesinde Antioh, Erk Kale’nin dışındaki verimli topraklarda genişleyerek çoğalan yerleşim yerlerini korumak amacıyla büyük bir kale yaptırdı. Kendisi eski yazarların ifadesiyle Margiana’nın verimliliğine hayran kalmış ve bütün vahayı koruyan bir duvarla çevrilmiş “Antiohya Margiana”yı inşa ettirmiştir. Erk Kale’yi de kısmen içine alan, dörtgen biçiminde yapılan bu kale Merv kalelerinin en büyüğü ve Erk Kale’den sonra en eski kalesidir. Günümüzde yerli halk tarafından burası “Gavur Kale”, “Kâfir Kale”, “Ateşperestlerin Kalesi” adlarıyla anılmaktadır.109

Coğrafyacı Plotemy eserlerinde Margiana Devleti’ne bağlı ülke kentlerinden bazılarının adını kaydetmektedir. Antiohya Margiana (Margiyana Antiohyası, bugünkü Gavur Kale kalıntısı) ile beraber İosaniy, Çiçanlıktepe, Arata, Akçaktepe, Sena, Durnaali, Ariyaka ve Kişmantepe adı geçen şehirlerdendir.110

Antioh ayrıca Erk Kale ve Gavur Kale’yi içine alacak şekilde 230 km uzunluğunda ve halka şeklinde surlar inşa ettirmiştir. Günümüze bu surlardan geriye fazla bir iz kalmamıştır.111

107

UNESCO, a.g.e., s. 170.

108 Örneğin Çakmak, makalesinde batılı kaynaklara ve Gavur Kale’deki Helenistik kültür kalıntılarına

dayanarak bu kanaatini dile getirir. I. Antioh’un ise bazı kaynaklarda şehrin kurucusu olarak ifade edildiğini söylemekle yetinmektedir. Bkz: Çakmak, a.g.e., s. 38.

109

Masson, “Short Notice: Merv...”, s. 181; Herrmann, Monuments of Merv, s.16; Tan, a.g.e., s. 164. İsimlendirmeye dair bir değerlendirme için bkz: Söylemez, Horasan’ın Bilim Merkezi Merv, s. 90.

110 İbrahimov, a.g.e., s. 95 vd.

111 Tan, bu surlara da kale adını vermektedir. Bkz: Merv 2500, s. 164. Ancak bu surlar, asıl şehri

kuşatan surlardan yapı itibariyle farklıdır ve muhtemelen savunma amacından ziyade kum istilasını ve göçebelerin ziraat alanlarına zarar vermelerini engellemek amacıyla inşa edilmiş olmalıdır. Bkz: A. Y. Yakubovskii, C. E. Bosworth, “Marw Al-Shahidjan”, EI², vol. I, 1991, s. 618; Çakmak, a.g.e., s. 38.

23

Helenistik dönemde kurulan ve günümüzde Gavur Kale olarak adlandırılan şehrin kurulmasından sonra Erk Kale adı verilen Ahameniş şehri bir “içkale” hâline gelmiştir. Bu vakitten itibaren Erk Kale, Gavur Kale’nin tarihinde onun ayrılmaz bir parçası olmuştur.112

Yakubovsky’nin ifadelerine dayanarak Yaşar Çoruhlu, Merv’in tam da bu aşamadan sonra gerçek bir şehir hâline geldiğini ileri sürmektedir.113

Ancak burada şehir hayatının bölgede Yunan tesiriyle başladığını ima eden bir yaklaşımın varlığı hissedilmektedir. Hâlbuki Yunan şehirleri, Orta Asya’da kurulan şehirlerin sahip olduğu büyüklüğe hiçbir zaman ulaşamıştır. Ayrıca bir şehrin, içkaleye sahip bir şehristan ile etrafında yer alan yerleşmelerden ibaret olduğu kanaatine dayanan bu düşünce bizce isabetli değildir. Çünkü Erk Kale adı verilen ilk yapı, her ne kadar bir kaleyi andırsa da içerisinde yönetim merkeziyle beraber sosyal hayata dair yapıların da olduğu bir yerleşim yeridir. Şehirlerin tarihi gelişim sürecinde her bir topoğrafik yapı aslında bir zamanlar insanların siyasî, sosyal ve ekonomik faaliyetlerini yürüttükleri birimler durumundadır.

Merv’in fizikî yapısı hakkında ileriki bölümlerde detaylı bilgiler sunulacağından, burada kısaca ifade etmek gerekirse, Sâsânîler ve erken İslâm devrinde şehir Erk Kale’yi de içine alan Gavur Kale adlı yerleşim alanı ile civârındaki meskûn mahâlden ibaretti.