III. İBN HİŞÂM’IN YAŞADIĞI DÖNEME GENEL BİR BAKIŞ
III.3. Dini ve Kültürel Hayat
3.3. İbn Hişâm’ın Tenkidleri
3.3.8. Merfuât
Müfred veya mürekkeb bir cümlede bir kelimenin lafzen, mahallen veya takdiren merfû kılınması olayına denir ve on kısma ayrılır. Bunlar: Fâil, nâib-i fâil, mübtedâ, haber, nâkıs ve mukârebe fiillerinin ismi, fiillere müşâbih harflerin haberi, cinsini nefiy için gelen la harfinin haberi, leyse’ye benzeyen harflerin ismi, nevâsıb ve cevâzim’den mücerred olan muzâri fiilidir.584
3.3.8.1.Fâil
Bir iş, bir oluş veya durumun ortaya çıkmasına sebep olan, fiilin kendisine isnad edildiği isimlere denir.585
İsm-i fâil; fiilden türeyen, fiilin oluş ve iş yapma görevini üstlenen kelimeye denir.586İsm-i fâil’in amel edebilmesi için bazı şartlar gerekir. Eğer ismi fâile tarif harfi bitişirse mâziye veya başka zamana delalet etse bile ismi-fâil amelini yapar ve onun herhangi bir şeye müteallik olup olmaması fark etmez. Ancak bitişmez ise iki şart ile amel yapar.
Birincisi: Hâl veya istikbâl bildirmesi gerekir. Mâziyi bildiremez. Kisâî ise; bunun aksini iddiâ eder ve onun görüşü desteklemek üzere ileri sürdüğü /
…iki kolunu uzatmış…587örneği burada delil sayılmaz. Çünkü ismi fâil, hâlin hikâyesini bildirmektedir. Manası dir. Bunun böyle olduğuna delil ise âyette /
Onları çeviriyoruz. denilmesi, / Onları çevirdik ifadesinin kullanılmamasıdır.588
3.3.8.2.Nâibu Fâil
Bir iş, bir olay veya durum bildiren fiillerin üzerine vaki olduğu, meçhul, tam veya şibh-i cümleye isnad olabilen isimlere denir.589
Nâibu fâilin, fâil ile müşterek
583 İbni Hişam, Evdah, (thk. Habbud Berekat), I/560.
584İbn Hişâm, Şerhu Şuzûr, (thk. Abdulhamîd), s.186, 245; Talu, a.g.e. III/146 585İbn Hişâm, Şerhu Şuzûr, a.g.e. s.186.Talu, a.g.e. III/147.
586İbn Hişâm, Şerhu Şuzûr, a.g.e. s.394. 587Kehf, 18/18.
588 İbn Hişâm, Evdah, (thk Habbûd), I/12,13.
olduğu beş hükümden birisi de bu iki âmilin de cümle olarak gelmemesidir. Bazı çevreler bunun câiz olduğunu savunur ve delil olarak şu âyetleri getirirler:
/ Sonra onlar, Yûsuf’un suçsuzluğunu ortaya koyan delilleri
gördükten sonra yine de mutlaka onu bir süre zindana atmayı uygun buldular. 590
/….Onlara ne yaptığımız ise size belli olmuştu….591 / Bunlara, yeryüzünde fesat çıkarmayın denildiğinde…..592
Bu âyetlerden ilkinde /zindana attılar cümlesini fiiline fâil,
/ Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. cümlesini ise fiilinin fâil makamına
yükseltilmiştir. Bu hükümlerin bir delili yoktur.
Birinci âyette fâil gizli zamîrdir, fiilin mastarına döner ve takdiri /
Onlara bir şekilde zâhir oldu gibi olur. / Aklıma bir fikir geldi.cümlesi de
aynı şekildedir.Bunun sebebi fiilinin isnâdının olmasıdır. Aşağıdaki şiirde de
Bu böyledir. Şâir kendisine genç bir deve vereceğini vaa’d eden kişiye şu şekilde hitap ediyor:
/ Sanıyorum ki deve hakkında
görüşün değişti. Derin bir düşünceden sonra belirsiz olan şey sana açık göründü. Ancak bana verdiğin sözü yerine getirmen zorunludur.593
Yûsuf suresi 35. âyetindeki fiilinin delâleti şu âyete dayanmaktadır. / Yûsuf Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni davet
ettiği şeyden daha sevimlidir.594
İkinci âyette ise; yani istifhâm cümlesi ise müfesser görevindedir.
Üçüncü âyette ise manevi bir isnâd olmadığı için ihtilafa gerek yoktur. Çünkü lafzî
bir isnaddır. / yani kendisine bu lafız denildiği zaman demektir.
İsnâdların herhangi bir lafızla yapılması câizdir.595
Arapların / Yalanın
ortaya çıkmayacağını zannettiler ve hadîste ise / Güç
ve kuvvet ancak Allah’ındır demek cennet hazinelerinden bir hazinedir. 596şeklindeki sözleri de bu kabildendir.
590Yûsuf, 12/35.
591İbrâhîm, 14/45. 592Bakara, 2/11.
593İbn Hişâm, Şerhu Şuzur,(thk. Abdulğanî Dıkr), I/217. 594
Yûsuf, 12/33.
595İbn Hişâm, Şerhu Şuzûr, (thk. Abdulhamîd), s.174.
Nâibu fâilin amel edebilmesi için gereken şartlardan birisi de mef’ûlu bihi’nin bulunmamasıdır. Bundan dolayı / Bugün dövüldü Zeyd denilemez. Çünkü
mef’ûlu bihi bulunmaktadır. Ahfeş ve Kûfeliler bunun câiz olduğunu söylemişlerdir. Bu şart yani mef’ûlu bihi’nin bulunmama şartı car ve mecrûrda da geçerlidir. Ahfeş ve Kûfeliler bunun aksi görüştedirler ve Ebû Ca’fer’in şu kırâatini delil
gösterirler: / Allah herhangi bir topluma (kendi) kazandığının
karşılığını versin.597
ayrıca / Kalbi daima
Allah’ın zikriyle meşğul olan kimseden Allah razı olur 598
beyiti de ayrı bir delil olarak ileri sürülmüştür. İbn Hişâm’a göre beyitteki durum zarûret için gelmiştir. Kıraât ise şâzz’dır.599
3.3.8.3.Mübtedâ
Mübtedâ, lafzî isnadlardan sıyrılmış olup müsned-i ileyh olan isim veya isim hükmünde merfu kelimelere denir.600İbn Hişâm mübtedâyı tarif ederken “ mübtedâ lafzî âmillerden sıyrılıp kendisinden haber verilen veya kendisine sıfat eklenip merfû haliyle yetinen bir âmildir” diye tarif ettikten sonra kendisinin merfû olmasıyla yetinen ibaresiyle merfû olmasının zâhir isim gelmesine bağlı olmadığının altını çizmiştir.
Kûfiler ve Zemahşerî bu merfû durumun olmasının zâhir isim olmasına bağlı olduğunun iddiasında bulunarak bunu aşağıdaki beyitle delillendirmeye çalışırlar:
/Şâir arkadaşına hitâb ederek
şunları söylüyor: “Ey Dostum! Sen kardeşlik görevini yapmadın. Birbirimize doğru olacaktık. Sen düşmanlarıma karşı bana yardımcı olmadın”.601
/ Şâir karşısındaki kişiye
sorarak şöyle söylüyor: “Selmân’ın kavmi herzaman ki yerlerinde midir?Yoksa sefere mi çıktılar. Eğer yolculuğa çıkmaya karar verirlerse sen göçebe olmayanlar ile birlikte yaşa. Çünkü göçebe hayatı çok zordur.602
İkinci beyitte / Selma’nın kavmi mübtedâ tarifinde /
Merfû olmasıyla yetinen sözünün merfû zâhir isimden daha genel olduğunu ve bununla
597Câsiye, 45/14.
598İbn Hişâm, Şerhu Şuzûr, (thk. Abdulğanî), s.237; Şerhu’t-Tasrih, I/529. 599İbn Hişâm, Şerhu Katr, (thk. Muhammed Hayrî), s.153,154.
600İbn Hişâm, Şerhu Şuzûr, (thk. Abdulhamîd), s.207; Talu, a.g.e. III/160.
601İbn Hişâm, Şerhu Şuzûr, a.g.e. s.232; Şerhu’t-Tasrîh, I/57; İbn Hişâm, Şerhu Katr, (thk. Muhammed
Hayrî), s.121; İbn Hişâm, Evdah, (thk. Habbûd), I/64,
zâhir olan ile zâhir olmayanın mübtedâ olabileceğini ve merfû olmasının kendisine yettiğinin delili olduğunu göstermek içindir.
İbn Hişâm’a göre, Kûfeliler’in ve Zemahşerî’nin mübtedânın zâhir isim olma şartını buradaki beyitte uygulaması yanlış bir tutumdur. Çünkü ikinci beyitte / Selma’nın kavmi ve birinci beyitteki / İkiniz munfasıl zâmiri mübtedâdır. Bu
durumda isim zâhir gelmemiş, ancak iki halde de mübtedâ olmuştur.
Zemahşerî ve Kûfelilerin görüşüne göre, / Sen benim ilâhlarımdan
yüz mü çeviriyorsun? 603 âyetinde takdim ve te’hir vardır demişlerdir. Ancak bu durum birinci beyitteki mübtedâyı müfred müsennâ ile haber vermek mümkün olmaz. Aynı şekilde fâilin veya nâib-i fâilin mübtedâ gösterilmesi tehlikeye girilmiş olurdu. 604
Asıl olan mübtedânın birden fazla haber ile tamamlanmasıdır. Bu bağlamda
/ Zeyd kalkmıştır. cümlesinde mübtedâ bir haber ile yetinmiştir. Mübtedâ daha
fazla haber ile de gelebilir. Nitekim /O, çok
bağışlayandır, çok sevendir. Arşın sahibidir, şanı yüce olandır. Dilediğini mutlaka yapandır 605
âyetlerinde birçok haber zikredilmiştir.
Bazıları haberin birden fazla gelmesi câiz değildir görüşünü savunmuşlardır. Bundan dolayı birinci haberden sonraki haberlere mübtedâ takdir etmişlerdir. Yani
/ Arş’ın sahibidir, şanı yüce olandır.606denilmesi gibidir.
/ Zeyd şâir ve yazardır cümlesinde haberin müteaddid
gelmediğinde icmâ vardır. Çünkü birincisi haber, ikincisi ise ona matûftur. Ancak
/ Zeyd’ler şâir ve yazardır cümlesinde ise iki şahıstan her biri bir haberle
kendisine hüküm çıkarmıştır. / tatlı ve ekşidir cümlesinde ise iki haber bir
haber mesabesindedir. Manası ise, / acıdır şeklindedir.607
Sıfat olarak gelen mübtedânın önünde nefiy ve istifhâm olması gerekir. Eğer sıfat sonra gelene uymaz ise yani, müzekkerlik, ifrâd ve cemi vb. konularda uyuşmaz ise o zaman sıfatın mübtedâ olması vâcip olur. Bu bağlamda / Kardeşlerin
kalkmış mıdır.cümlesinde müfred dışında muvafık olursa o zaman sıfat haber olur.
/ İki kardeşin kalkmış mıdır ve / Kardeşlerin kalkmış mıdır
cümlelerinde ise ifrâtta muvafık olursa iki durum da söz konusudur. Haber veya mübtedâ olur.
603Meryem, 19/46.
604
İbn Hişâm, Şerhu Şuzûr, (thk. Abdulhamîd), s.207-209.
605Burûc, 85/ 14.15.16. 606Burûc, 84/15.
İbn Hişâm, mübtedâ ibtidâdan dolayı merfûdur. Haberin merfûluğu ise mübtadâdan dolayıdır görüşünü benimsemiş, Kûfelilerin mübtedâ ve haber, ibtidâdan dolayı merfûdur veya her ikisi de birbirini merfû kılar görüşünün yanlış olduğunu belirtmiştir.608
3.3.8.4 Mübtedâ’nın Haberi
Mübtedâ’nın durumundan haber veren, bir faydanın vuku bulmasını sağlayan ve lafzî âmillerden mücerred olan müsned bir isme haberu’l-mübtedâ denir.609
Haberin hazfi’nin vacip olduğu dört durumdan birisi de mübtedâ’ya vav harfi ile bitişmiş bir ismin atıf edilmesidir. / Her kişi mesleğiyle
/ Her sanatkar sanatıyla gibi. Eğer nun yakınlığından haber
verdiğimizde haberin hazfi vâcip değil, câiz olur.
Buradaki cümleden anlaşılan vavdan önceki hükmün vavdan sonraki hükümle müşterek olması halidir. Ahfeş ve Kûfeliler cümlesinde takdire gerek görmezler. Cümleyi şeklinde yorumlarlar. 610
3.3.8.5.İnne ve Kardeşlerinin Haberi
Mübtedâ ve haber cümlesine dâhil olan, mübtedâyı mansûb kılıp kendisine isim, mübtedâ’nın haberini de merfû kılıp kendisine haber yapan âmile denir. Bu âmiller
( sanki, lâkin, keşke, ummak )’tır. 611
İnne’nin başta gelip kesre olması hallerinden Şuzûru’z-Zeheb isimli kitapta bildirilen yedinci hal, muzâf-u ileyh konumunda olması ve kendisinden önceki kelimenin ise cümleye i’rab yönüyle bir bağının olmaması durumlarında kesre gelir. Cümleyle alakalı olmayan kelimeler ise şunlardan birisi olabilir: Misâl:
/ Zeyd oturur halde iken oturdum. Bazı fakîhler
kelimesinden sonra nin kesresini fetha ile okurlar. İbn Hişâm'a göre bu ise çok
büyük bir yanlıştır. Çünkü ancak cümleye muzâf olur. Meftûh gelen ve
ma’mülü müfred konumundadır. Cümle değildir. 612
Bazen kelimesinden sonra cümle mahkiyye gelir ve kelimesi bundan
dolayı inne’de amel etmez. Mesela: eğer inne’yi meksûr kılarsak
608 İbn Hişâm, Evdah, (thk Habbûd), I/146,147.
609İbn Hişâm, Şerhu Şuzur, (thk. Abdulhamîd), s.230; Talu, a.g.e. III/162. 610İbn Hişâm, Evdah, (thk. Habbûd), I/169,170.
611İbn Hişâm, Şerhu Şuzûr, (thk. Abdulhamîd), s.228; Talu, a.g.e. III/60. 612İbn Hişâm, Şerhu Şuzûr, a.g.e. s.230.
mana, / Sözümün başında olur. Ondan sonra gelen cümle ise haber
olur ve mef’ûl bu cümlede bulunmaz.
Ebû Alî’nin görüşü bunun tersinedir. O den sonraki cümleyi nasb
mahallinde mef’ûlu bihi olarak alır. Bu durumda ise mübtedâ haberden yoksun kalmış olur ve mübtedâ’ya kelimesini takdir edilerek haber yapılır. İbn Hişâm'a göre bu
takdire gerek yoktur. Aksine bu takdir manayı da bozar. Çünkü / cümlesinin manası: Sözümün başı, ben Allah’a hamd ediyorum olur. İnne’nin bu şekilde gelmesi manayı bozmuş ve inne’nin harekesi yanlış konulmuş olur Eğer bu şekilde haber takdir edilirse o zaman cümlenin bir bölümü sabit, diğer bölümü ise yok durumuna düşer.
İkinci cümleye kelimesi takdir edilirse bu durum oluşmaz. Basralılar ise
bunu câiz görmezler. Zemahşerî de Ebû Alî’ye bu konuda tabi olmuştur. İbn Hişâm'a göre doğru olan onların görüşünün aksinedir. Eğer yi fetha ile okursak manası, hangi şekilde olursa olsun Allah’a hamd biçiminde olur.613