• Sonuç bulunamadı

C. BÖLGEDEKİ EMVÂL-İ METRUKE DURUMU VE İSKÂN ÇALIŞMALARI

II. BÖLÜM

1- Memleketin Genel Vaziyeti

Mübâdillerin iskânında karşılaşılan sorunlardan birisi Türkiye’nin I. Dünya Savaşı ve sonrasındaki Millî Mücadele ile savaş alanı olmasıdır. Ülkenin batısı önce adım adım Yunan işgalini yaşamış ve daha sonra Millî Mücadelenin en kanlı savaşları burada yapılmıştı. Mübâdiller Türkiye’ye gelmeye başladıkları zaman, Yunan ordusunun yapmış olduğu tahribatın yaraları henüz sarılmamıştı. Öyle ki evler yanmış ve yok olmuş, binlerce kişi evsiz kalmıştı5. İlk başta savaş sırasında başka yerlere nakledilen kimseler, mütâreke yapılır

yapılmaz memleketlerine dönerek terk ettikleri mülklerine yeniden sahip çıkmış, bunun sonucunda onların yerlerine yerleştirilmiş harikzedeler açıkta kalmıştı. Gerek bunların ve gerekse işgal dolayısıyla yerlerinden çıkıp, daha doğrusu kaçmak mecburiyetinde kalmış olanların sayısı göz önüne alındığında bunların iskân, iaşe v.s. masrafları o zamanki şartlar

içinde halledilmesi imkânsız önemli meseleler ortaya çıkarmıştı6. Mübâdillerin

Yunanistan’dan çıkıp Türkiye’ye gelmeleri sırasında onların nerelerde ve ne şekilde yerleştirileceği hükümetin meşgul olacağı en önemli meselelerdendi.

Bilhassa kış aylarında Türkiye’ye gelen muhacirler için başlarını bir evin çatısı altına sokabilmek hayatî bir önem arzetmekteydi. Ancak bu noktada ortaya çıkan önemli iki sorundan birisi, Rumların bıraktıkları meskenlerin başkaları tarafından işgal edilmiş

olmasıydı7. Bu yerler ise çoğunlukla Şark mültecileri, felâketzedeler ve harikzedeler

tarafından işgal edilmişti. Aslında bu duruma onların açısından bakıldığında, gerçekten de bu sayılan kesimlerin çok fazla sayıda olmaları sebebiyle sefil bir vaziyetteydiler. Devletten

4 “İskân Mesâiline Müteallik Bir Şikâyet Etrafında”, Ahenk, nu: 9562, 17 Haziran 1924, s. 2. 5 Ayhan Aktar, age., s. 32-33.

6 Cengiz Orhonlu, “Yunan İşgalinin Meydana Getirdiği Göç ve Yunanlıların Yaptığı Tehcirin Sonuçları

Hakkında Bazı Düşünceler”, Belleten, C. 38, S.148, Ekim 1973, s. 490.

7 Mehmet Ali Gökaçtı, “Nüfus Mübâdelesi Sonrasında Yaşanan Sorunlar ve Mübâdillerin Protesto Mitingi”,

çeşitli şekillerde iskân, iaşe ve ibate gibi yardımlar bekleyen felâketzedeler, mülteciler, harikzedeler ve Şark mültecileri gibi yersiz yurtsuz kimselerin 300.000 civarında olduğu sanılmaktadır. Bu insanlar Rumların ülkeyi terk etmesiyle birlikte bu bölgelere doğru akın etmişlerdi. Bunların arasında gerçekten ihtiyaç sahibi bulunmasına rağmen, terk edilen bu mallar öncelikle mübâdele ile geleceklere ayrılmıştı8. Ülkenin bu kadar geniş bir kesimi sorunsuzca yerleştirmesi beklenemezdi. Ayrıca Yunanistan’da olduğu gibi Türkiye’ye yardım eden ne bir dış devlet, ne de böyle bir kuruluş vardı. Yani Türkiye kendi yağıyla kendi kavrulacaktı. 1923 yılından itibaren hız kazanan bu durum gitgide hızını azaltmış ve 1934’lü yıllara kadar böyle devam ederken bu tarihten sonra ise yeni bir göç dalgası olmuştur.

1923-1933 yılları arasında, yani Cumhuriyetin ilk on yılı içinde Türkiye’de yerleştirmek mecburiyetinde kalınmış muhacirlerin adedi, 379.913’ü mübâdil ve 248.392’si mübâdele mıntıkası dışından olmak üzere 628.305 kişiyi bulmuştu9. Hakikaten de bu rakamlar bize işin zorluğunun en açık göstergelerindendir. Mübâdele, İmâr ve İskân Vekili Bursa milletvekili Refet Bey, 5 Kasım 1924 tarihinde Mecliste mübâdele işleri konuşulurken, hükümetin icraatları eleştirilmiş ve kendisine söz hakkı geldiğinde iskân işlerinin zorluğunu anlatan konuşmasında; “Şimdi efendiler bir taraftan mübâdeleye tabi olan halkı iskân etmek zaruretindeyiz, diğer taraftan harikzede olan yerli vatandaşlarımıza yardım etmek zaruretindeyiz. Sonra Doğu vilâyetlerinden Batı vilâyetlerine gelmiş muhacirler vardır, Suriye’den gelmiş mülteciler var. Rusya’dan gelmiş mülteciler vardır. Mübâdeleye gayrı tabi fakat gördükleri baskı üzerine bize iltica etmiş halk var. Bunların toplamı milyona ulaşmakta, yarım milyon da içeridekileri hesap ederseniz bir buçuk milyon eder efendiler! Bu vaziyet karşısında ne yapacağız? Elimizde bulunan emvâli metrûke nedir? Harikzedelerin esbabı refahı da var, vatandaştır; ne yapalım? İşte vaziyetimiz budur yaptığımız bu evi terk et demektir. Onun için bütün harikzedeleri istifade ettirmeye imkân yoktur”10 sözleriyle bir taraftan işin zorluğunu ifade ederken diğer taraftan da hükümetin acizliğini ortaya koymuştur.

Bu dönemde mübâdiller, harikzedeler, Doğu ve Batı vilâyetlerinden gelen muhacirler ile Suriye, Rusya ve mübâdele dışı mültecilerin toplamı bir milyonu aşmış, içeride bulunan diğer evsizlerle birlikte 1,5 milyon kişi evsiz kalmıştı11. Bunlardan sadece mübâdillerin yiyecek, giyecek, sağlık, ısınma v.b. sorunlarıyla ilgilenmek; bunları sahillere ve iskân

8 H. Yıldırım Ağanoğlu, age., s. 281.

9 Ömer Lütfi Barkan, “Türkiye’de Muhacir İskânı İşleri ve Bir İç Kolonizasyon Planına Olan İhtiyaç”, s. 206. 10 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: II, İçtima: II, C. X, s. 48.

alanlarına, sorun çıkmayacak biçimde getirmek ve yerleştirmek; mal, emlâk, tarla sahibi yaparak üretici duruma geçirmek, vekâletin ne büyük bir yük altında olduğunu göstermekteydi12. Ayrıca iskân edilecek kişiler sadece mübâdillerden müteşekkil değildi. Büyük savaşlardan ve mübâdeleden ortaya çıkan meselelerin halledilmesiyle ilgili çalışmaların yoğunlaştığı sırada ortaya çıkan zorunluluklar vekâlete yeni ve mühim görevler yüklemekteydi. Batı’dan Doğu’ya nakil ve daha sonra iade edilenlerin sevk iaşe ve iskânları ile sel v.b. afetlerle açıkta kalan vatandaşların nakil ve iskânları, vekâlete yeni sahalar açmıştı. Mübâdelenin geniş ve kapsamlı işleriyle dolmuş olan vekâlet, çeşitli olayların doğurduğu yeni hadiseleri idare hususunda birçok zorlukla karşılaşmıştı.13

Zamanın Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, her türlü yokluk ve imkânsızlık ile başarmış oldukları mübâdele işleriyle ilgili olarak, mübadelenin 400 – 500.000 kişinin birden gelmesini ve memlekete dağılmasını icap ettirdiğini söylemiştir. Onun bildirdiğine göre, Türkiye’den mübâdele yoluyla gidenlerin nüfus itibariyle adedi gelenlerden çoktu. Fakat Türkiye’nin harbe sahne olan kısımları tamamıyla imha edilmişti. Harp esnasında 8 büyük şehir tamamıyla harap olmuş ve birçoklarının da yarısı yıkılmıştı. Bununla beraber 1.400 köy yanmıştı. Yani mübâdillerin iskân edilecekleri evlerin büyük kısmı I.Dünya Savaşı’nda ve son muharebelerde zaten harap olmuştu. Memleketin o günkü mâlî vaziyeti de hiç iç açıcı değildi. Senelerce harbetmiş nesi varsa evvelâ müdafaaya, sonra zafere sarfetmiş; devlet maliyesi gayet zayıf, muhacirlere yardım edebilecek halk da tamamıyla bitkin vaziyette idi. Bu şartlar altında Şükrü Kaya; “Buna rağmen Cumhuriyetin gösterdiği yardımla, fedakârlıkla ve yapılan kanunlarla mübâdillerin iskân ve müstahsil sınıfına geçmeleri diğer memleketlerden daha faydalı ve daha muvaffakiyetle sonuçlandırılmıştır”14 demek suretiyle yaklaşık 10 senelik bir süreçten sonra bu işin tamamlandığını bildirmiştir.

2- Ekonomik Kaynaklı Sorunlar

Yaşanan savaşardan dolayı Türkiye’nin ekonomik olarak zor durumda olması ve buna ilaveten büyük göç dalgaları, insanın aklına ilk plânda mâli kudretin gerekliliğini getirmektedir. Böyle bir durumda olan Türkiye’nin tercih yapma şansı yoktur. Yani para

12 Kemal Arı, “Mübâdele Göçmenlerini Türkiye’ye Taşıma Sorunu ve İzmir Göçmenleri”, Çağdaş Türkiye

Tarihi Araştırmaları Dergisi, C.I, S.1, İzmir 1991, s. 36.

13 İskân Tarihçesi, s. 24.

14 “On Yılda Memleketimize Gelen Muhacirîn Tutarı: 628. 305”, Vakit, nu: 6054, 13 Kasım 1934, s. 1,10;

TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: IV, İçtima: IV, C. XXV, s.17; “Dâhiliye Vekilimiz Muhacirlik ve İskân

yoksa iskân da yok, ya da para bulursam öyle iskân edebilirim gibi. Herkesin kabul ettiği gerçek iskân işinin öncelikle para işi olduğudur.

Devletlerin elinde nüfus için, yerleştirmeye uygun verimli ve geniş arazi bulunmayabilir, bu kez yerleşim alanlarının şahısların elindeki topraklardan tedariki gerekir. Fakat bu istimlâk memleketin kanununa uygun olmayabilir. Bundan dolayı ilk önce toprak bulmak için paraya ihtiyaç vardır. İskân mıntıkalarında yollar yapmak, yeni tesis edilen köylerde köy odası, ibadethane gibi binalar inşa etmek, çiftçiye alet, edevat, tohumluk gübre v.s. bulmak için para gereklidir. Yerleştirilenlerin iaşesi ve barındırılması için de kat kat paraya ihtiyaç vardır. Paradan tasarruf için de bu temel ihtiyaçlardan vazgeçilemez; tek bir noksan bütün iskân teşebbüsünün başarısını tehlikeye düşürebilir. Gerçi yerleştirilenlere verilen arazinin alet ve edevatın bedeli, iskân işi başarıyla sonuçlandığı ve yeni çiftçi hayatını kazanabilecek bir vaziyete geldiği zaman geri alınır ve hükümette bu işten hiç de zarar etmeyebilir. Fakat çiftçi bu borcunu ancak uzun bir müddet sonra öder, o zamana kadar elde peşin para bulunmalıdır15.

İskânda para meselesinin yanında, bir diğer husus da insan meselesidir. Yerleştirme teşebbüsünün başarılı olabilmesi için çiftçi olmaya istekli, ziraattan anlar ve biraz sermaye sahibi bir unsurun bulunması şarttır. Sermaye gereklidir. Çünkü hükümet, ne kadar yardım ederse etsin, yeni bir köy veya çiftlik kurarken iskân dairelerinden alınamayacak veyahut

çabuk temin edilemeyecek bin türlü masraf çıkacaktır16. Fakat Yunanistan’dan gelen

Türklerin büyük bir bölümü ancak canını kurtarmak pahasına gelebilmişti ki, bu kişilerin yanlarında sermaye getirmesi beklenemezdi. Aynı durum devlet için de gerekliydi. Hatta eğer Hilâl-i Ahmer Cemiyeti olmasa bu işin altından kalkması da güç gözüküyordu.

Ekim 1923’te Rumeli’den gelip, Sıhhiye Müdüriyeti tarafından Gülhane Misafirhanesi’ne yerleştirilmiş olan muhacirler yiyecek içecek açısından pek kötü durumdaydılar. Sıhhiye Müdüriyeti, tahsisatının olmamasından dolayı bunları iaşe etmenin mümkün olmadığını bildirmişti. Mübâdele cemiyeti muhacirlerin yiyecek içeceklerini temin için Hilâl-i Ahmere başvurmuş ve Hilâl-i Ahmer tarafından bunların yiyecek içeceklerine harcanmak üzere 200 lira gönderilmişti. Mübâdele cemiyeti, muhacirlerin yiyecek ve içeceklerini bizzat temin edemeyeceğini bildirerek bu parayı iade etmiş, iaşenin Hilâl-i Ahmer

15 Ömer Celal, age., s. 97. 16 Age., s. 98.

teşkilatıyla yapılmasını rica etmişti17. Elbette Hilâl-i Ahmer elinden gelen yardımları yapmış ama tek başına onun da bu işin altından kalkması mümkün değildi. O sebeple bir uluslararası kuruluşun yardımına ihtiyaç vardı. Fakat hiç birisi de Yunanistan’a sahip çıktıkları gibi sahip çıkmıyorlar ve Türkiye’yi kendi haline bırakıyorlardı.

Yunanistan ile Türkiye’yi iskân bakımından mukayese edince yarım milyon mübâdil muhacirden başka 150.000’de Bulgaristan, Yugoslavya ve Romanya, Kıbrıs ve diğer yerlerden gelen muhacirler mevcuttu. Yunanistan’da 135.164 aileye karşılık, Türkiye’de 157.736 ailenin iskânı ile meşgul olunmuştu. Bundan başka işgal gören Türkiye’de 35.017 nüfuslu 9.145 aile Şark mültecisi ve 38.030 nüfuslu 6.538 aile harikzede, muhacirler gibi iskân muamelesi görmüştü. Ayrıca istilâ görmüş, yanmış ve yıkılmış bulunan en verimli ve mamur vilâyetlerin yüzbinlerce halkına yardım yapmak, harap olan yurtlarını şenlendirmek ve sönen ocakları canlandırmak, derin sefalet ve açlıktan kurtarıp onları üretici hale koymak mecburiyeti vardı ki, yalnız başına bu iş mübâdele işi kadar önemliydi. Türkiye Cumhuriyeti, bütün bu işleri hiçbir yerden yardım almayarak kendi bütçesi ile başarmaya çalışmıştı. Yunanlılar ise başlangıçta kendi bütçelerinden ve Millî bankalardan bir miktar para ayırarak bu işi başarmaya çalışmışlar ise de başaramamışlar, Cemiyet-i Akvamın kefilliği ile %88 ihraç fiyatlı 12.300.000 sterlinlik bir borç yaparak 10.000.000 sterlin almışlardı. 10.000.000 sterlin 100.000.000 Türk lirasına denk gelmekteydi. Yunanlılar belirtilen bu miktarla iskân işlerini hallederken, Türkiye bunun beşte biri ile 20.000.000 lirayla 157.736’sı mübâdil ve muhacir, 6.538 harikzede, 9.145 Şark mültecisi ve 3.217 sel ve çöküntü gören olmak üzere 176.636 aileyi yerleştirmiş ve harpte yanan ve yıkılan ailelere yardım yapmıştır18. Buradan çeşitli milletlerarası yardım kuruluşlarının 1923 yılından beri önemli göç hareketlerine uğrayan Türkiye’ye yardım konusunda kayıtsız kalmış olduğu anlaşılmaktadır19.

Mübâdillerin getirilişi esnasında ortaya çıkan sorunlardan biri, iskân edildikleri yerlere ulaşmaları konusunda ortaya çıktı. Hem gerekli paranın olmaması, hem de bu konuda gerekli organizasyonun yapılmamış olması dolayısıyla muhacirler iskân edildikleri mıntıkalara kendi imkânlarıyla ulaşmaya çalıştılar. Bu durum başta düşman elinden kurtarılan üç beş parça malın da çalınmasına sebep olmuştur20. Bütün bu işlerdeki eksikliğin başlıca kaynağı ise mâlî güçtü. Fakat her ne kadar Türkiye’nin kendi mâlî gücü olmasa da, yabancı kuruluşlar

17 “Yeni Gelen Muhacirlerin İaşesi”, Vatan, nu:199, 31 Teşrîn-i Evvel 1923, s. 2. 18 BCA; 30.10/ 124.885.4.

19 Cevat Geray, Türkiye’den ve Türkiye’ye..., s. 72. 20 Mehmet Ali Gökaçtı, agm., s .8-9.

Yunanistan’a yardım ettiği gibi Türkiye’ye yardım etmese de, bu işin altından zor da olsa kalkmak mümkün olmuştur.

3- Teşkilat Eksikliği

İskân işindeki zorluklardan biri de teşkilat meselesi olmuştur. Gerçekten geniş bir kitlenin iskânının doğurmuş olduğu idarî işler fevkalade çok ve zordu. Örneğin; tabi ve iktisadî şartları itibarıyla iskâna uygun olan mıntıkaları tespit etmek, yerleştirilecek çiftçilerin kabiliyetlerine ve hangi ziraat şubelerinde ihtisas sahibi olduğuna bakarak iskân edileceği mıntıkaları tayin etmek, kolay bir iş değildi. Yine iskân sahasını ölçmek, yolları ihtiyaca uygun surette çizmek, iskânın toplu şekilde mi yoksa dağınık şekilde mi yapılacağını kararlaştırmak ve ona göre araziyi bölmek; toprağın cinsini, iklimi dikkate alarak verilecek arazinin büyüklüğünü tayin etmek; evlerin çabuk inşa edilmesini, tohum, gübre, alet ve edevatın vaktinde verilmesini, iaşe ve barındırma gibi işlemler gerçekten büyük titizlik gerektiren işlerdi21. Bu sebepledir ki, düzenli bir şekilde iskân politikasını uygulamak

mümkün olamamıştır. Elbette bunun tek sorumlusu hükümet demek doğru olmaz, çünkü bu yöndeki politikaları uygulamada çeşitli engeller hükümetin karşısına çıkmıştır.

Düzenli bir iskân politikasının önündeki engellerden biri Türkiye’den giden Rumlarla Yunanistan’dan gelen Müslümanlar arasındaki toplumsal köken açısından mevcut olan farklılıktır. Anadolu’dan giden Rumlar ağırlıklı olarak şehirlidir. Rumeli’den gelen mübâdillerin çoğu da köy kökenlidir22. Bu yüzden köyden gelenlerin şehirlere yerleştirilmesi demek, onların hiçbir şekilde üretici duruma geçememesi ve uzun vadede ülke ekonomisine katkı yapmaları beklenirken ekonomik bir yük haline gelmeleri demek olacaktı. İskân politikasının önündeki engellerden bir diğeri ise hükümetin elindeki bilgilerin eksikliği idi. Lozan sonrasında yaklaşık 400.000 kişinin iskânını gerçekleştirmeye çalışan Ankara hükümetinin elinde idare etmeye çalıştığı toplum hakkında sağlıklı verilere dayanan hiçbir istatistik yoktu. Türkiye’deki köylü ve şehirli nüfusun yaşam tarzları, geçinme biçimleri ve yerleşim durumları hakkında ya elde hiçbir bilgi yoktu, ya da Osmanlı döneminden kalmış olan veriler on yıllık savaş sonunda artık kullanılmaz hale gelmişti23. Bu sebeple muhacirlerin

21 Ömer Celal, age., s. 98. 22 Ayhan Aktar, age., s. 46. 23 Age., s. 47.

bu eksiklikler nedeniyle çeşitli sorunlarla karşılaşması sonucu ortaya çıkarken, devletin düzenli bir iskân politikası izlemesi beklenemezdi.

İskân konusunda başka bir sorun da Anadolu Rumlarının Türkiye’yi terk edip gittikleri tarih ile Rumeli muhacirlerinin Anadolu’ya taşındıkları tarih arasında geçen zaman dilimiyle ilgilidir. Kasım 1922’de Lozan’da başlayan barış görüşmelerinde mübâdeleye tâbi tutulacak olan Anadolu Rumlarının büyük bir kısmı Türkiye’yi terk etmişti. Yani mübâdelenin önemli bir kısmı taraflar daha masaya oturmadan gerçekleşmişti. Hâlbuki Rumeli’deki Müslümanlar yerlerinde bir yıl daha kalmışlardı. Ancak 1923 yılının sonbahar aylarından itibaren yaşadıkları yerleri terk ederek Selanik gibi büyük liman kentlerinin etrafındaki kamplarda toplanmaya başlamışlardı. Geçen bir yıl içinde Anadolu’dan gelen Rumlar, Rumeli’deki Müslümanlarla aynı köy ve kasabalarda yan yana yaşamaya zorlanıyorlardı. Bu sebeple Yunanistan’da malları yağma edilen muhacirler, Türkiye’ye geldikleri zaman da kendilerine verilen yerlerin memurlar, subaylar veya harikzedeler tarafından işgal edilmiş olduğunu görerek büyük sıkıntı çekmişlerdir. Bu gidiş ve geliş arasındaki zaman uzunluğu haliyle buradaki malların yağmasına sebebiyet vermiştir24.

Mübâdele suretiyle Yunanistan’dan gelenlerin büyük kafileler halinde ve kısa zamanda gelmeleri; metrûk binaların daha evvel belirli noktalarda toplanan felâketzede ve mülteci kafileleri tarafından bir anda işgal edilmiş olması dolayısıyla bunlara verilen sevk, yiyecek ve giyecek yardımını düzenli şekilde tespitine imkân kalmamıştı. Yine metrûk binalar tamirine her tarafta bir anda ulaşımdan mahrum mahallî komisyonlar tarafından başlanması, usulüne uygun tespit ve dağıtım işlemi yapılamasına engel olmuştu. Bununla birlikte her tarafta tohumluk, çift hayvanı, ziraî alet dağıtımına bir anda başlanarak bu işlerin çeşitli ellerden idare edilmesi gibi sebep dolayısıyla bunların halledilmesi çok zordu. Mübâdil emvâline kıymet takdiri Muhtelit Mübâdele Komisyonuna ait olması sebebiyle bunların

borçlandırmadan hariç tutulması uygulamadaki zorluğu artırmaktaydı25. Karşılaşılan bu

zorluklar zaman zaman basın tarafından da teşkilat eksikliğinden bahsolunarak eleştirilmiştir. Tevhid-i Efkâr gazetesinin 30 Ekim 1923 tarihli nüshasında mübâdeleyle gelen muhacirlerin sefil vaziyetlerinden bahsolunarak; Hilafet ülkesi olan bir yerde bunlar açlıktan ölecekler mi? Diye soruluyor ve her taraftan akın akın göçün başladığı fakat hükümetin buna

24 Age., s. 35.

henüz hazır olmadığı; “Sıhhiye Müdüriyeti muhacirin komisyonu dün muhacirlere nüfus başına yarımşar kilo ekmek dağıtmıştır. Sıhhiye müdüriyeti bütçesinden bunlar için bir bölüm ayrılmadığı için harcama hususunda zorluk çıkmaktadır. Evvelki gün Selanik’ten 1.000 muhacir gelmiş ve Gülhane Parkı’na yerleştirilmişlerdir. Maalesef Sıhhiye Müdüriyeti bunlara yardımda bulunamayacaktır”26 ifadesiyle hükümetin iskân politikasını eleştirmiştir.

Ülkenin pek çok yerinde plânsız bir çalışma sebebiyle işler çok yavaş ilerlemekteydi. Mesela Niğde’de muhacirlerin tapu işleri içinden çıkılamayacak surette karışık bir vaziyette

idi. 1932 yılına gelindiğinde dahi tapu işleri tamamlanmamıştı27. Bunun yanında gayr-i

mübâdiller de işlerin uzayıp gitmesinden ve bir türlü bitirilememesinden şikâyetçiydiler28. Onlar da alacaklarının Ziraat Bankası vasıtasıyla alamamışlar ve işlerin uzayıp gitmesinden muzdarip olmuşlardır. Bu sebeple bu işlerle meşgul olmak üzere bir komisyon kurulması talebinde bulunmuşlardı.

İstekleri kabul edilen gayr-i mübâdiller için bir komisyon kurulmuştu. Bunların içerisinde gayr-i mübâdillere hak ettikleri alacaklar yalnız 1.000 liradan aşağı alacağı olanlar için verilmekteydi. Küçük alacaklıların toplamı 5.000 civarında idi. 1.000 liradan fazla alacağı olanlar için ise henüz bir haber yoktu29. Bütün bunlar dikkate alındığında zaten ekonomik yönden zor durumda olan bir ülkenin aynı zamanda düzenli bir iskân teşkilatı kuramadığından mübâdil, gayr-i mübâdil ve diğer evsiz kimselerin daha da sıkıntılı bir vaziyete düşmeleri kaçınılmaz olmuştur.

4-Muhacirlerin Karşılaştığı Sorunlar

Mübâdiller başta olmak üzere, bu dönemde muhacir gruplar büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalmışlardır. İlk yerleşim alanlarından ayrılarak Türkiye’ye gelmelerine kadar pek çok zulüm ve baskı görmüşlerdir. Özellikle de mübâdele ile Yunanistan’dan gelen muhacir gruplar malları bir yana, ancak canlarını kurtararak gelebilmişlerdir. Tabi onların bu kaçışı eğer kış mevsimine tesadüf ediyorsa sıkıntı bir kata daha artmıştı. Mübâdelenin başlamasıyla birlikte bu durumla sık sık karşılaşılmıştır.

26 “Zavallı Müslüman Muhacirler”, Tevhid-i Efkâr, nu:3871-843, 30 Teşrîn-i Evvel 1923, s. 2. 27 “İskân İşleri”, Niğde Resmi İl Gazetesi, nu: 206, 7 Mart 1932, s. 1.

28 “Gayr-i Mübâdiller İşinde Yeni Kararlar”, Kurun, nu: 6113-51, 13 Ocak 1935, s. 3. 29 “Gayr-i Mübâdillere Tevziât”, Vakit, nu: 5937, 19 Temmuz 1934, s. 3.

Muhacirler, mübâdele başladıktan sonra Selanik gibi liman şehirlerine yığılmışlar ve bu da onların giyecek, yiyecek ve içecek ihtiyaçlarının karşılanmasında zorluk oluşturmuştur. Yine buradaki Rumların saldırıları da, onların elim bir vaziyete düşmelerine sebep olmuştur. Bunun için Yunanistan’a Ekim 1923 tarihinde incelemelerde bulunmak üzere iskân müfettişleri gönderilmişti30. Bunun ardından her ne kadar muhacirlerin taşınması biraz düzene girdiyse de, Rumların eziyetleri hızını yavaşlatmamıştır. Mustafa Necati’nin Mübâdele, İmâr ve İskân Vekili seçilişinden çok kısa bir süre sonra, Aralık 1923 tarihinden itibaren kış aylarının soğuğu ve karı altında mübâdele muhacirleri, bu kez de acınası durumlarda Anadolu kıyılarına yığılmaya başlamışlardı31. Burada da sorunlar devam etmiş, bazı muhacirler kendi imkânları dairesinde yollara düşmüşlerdir. Bu sırada yapılan çeşitli yanlışlıklar neticesinde muhacirler, geldikleri yerlerde de sıkıntıdan kurtulamamıştır. Kimisinin arazisi yok, kimisinin oturacağı evi yok, kimisinin getirildiği yerin iklimi yaşamına hiç uygun değil. Bu gibi