• Sonuç bulunamadı

Mübâdele Sırasında Yunanlıların Türk Mübâdillere Uyguladığı Zulüm

Mübâdele Antlaşması’nın imzalanıp, mübâdele sürecinin başlamasının ardından, Yunanistan’a Rumlar yığılmaya başlamış ve yaklaşık bir milyon gibi bir nüfusun yerleştirilmesi Yunan hükümeti tarafından imkânsız hale gelmişti. Bunun için Yunan hükümeti, buradaki Türk halkının evlerine Türkiye’den gelmiş olan mübâdilleri yerleştirmiş ve buradaki Türkleri de Türkiye’ye göç etmeye zorlamıştı. Bilhassa Yunanistan, buradaki Türklerin bir an evvel Türkiye’ye göç etmelerini, göç etmedikleri takdirde ise bu zulümlerin devam edeceği mesajını vermiştir. Özellikle de mübâdele dışında kalan Batı Trakya Türklerine zulümler yaparak buradaki Yunan nüfus oranının artırılması çabası içine girmişlerdir.

1923 yılında Yunanistan’dan Türkiye’ye gelen muhacirler oradaki zulümden bahsettiklerinde insanın tüylerini ürpertecek derecede işkencelerin yapıldığı anlaşılmaktaydı. Batı Trakya’dan Türkiye’ye gelmeyi başarmış bir Müslüman’ın verdiği bilgiye göre, oradaki Türklerin bazıları diri diri ateşte yakılmış, bazıları da kızgın demir üstünde kamalanarak şehit edilmişti. Elli yaşında bir kadının, en büyüğü on iki yaşında olan üç evladı, gözünün önünde kesilmiş ve kocası tarladan dönerken öldürülmüştü. Yunanlılar Türk dükkânlarına işaretler

koyarak “eğer gitmezseniz geberteceğiz” demekteydiler74. 2 Ekim 1923 tarihli Vakit

gazetesinde Yunanlıların Makedonya’daki masum Müslüman halka yaptığı mezalimlerle ilgili olarak verdiği bilgiye göre, Drama’nın Kobalice köyünde İsmail Efendi ile Cemal Ağa, idarenin emrine rağmen öküzlerini sattıklarından dolayı sorgusuz sualsiz Kavala’daki idam mahkûmlarının bulunduğu hapishaneye atılmışlardı. Aynı köy sakinlerinden Zeynep Hanım da yine böyle bir sebepten dolayı, beş çocuğuyla birlikte şiddetli bir surette dövülmüş ve evinden atılmıştı. Bu durumu karakola ileten Ahmet Efendi ismindeki biri de öldürülünceye kadar dövülmüştü75.

Başka bir yerde mübâdeleye tabi olan Preveze müftüsü ve halkı tarafından yazılan mektupta ve aynı şekilde Atina’daki Flemenk elçiliği memurundan alınan bilgiye göre,

74 “Garbî Trakya’da Mezâlim”, Hâkimiyet-i Milliye, nu: 900, 27 Ağustos 1923, s. 1. 75 “Makedonya’da Mezâlim”, Vakit, nu: 2069, 2 Teşrîn-i Evvel 1923, s. 3.

Preveze’deki Müslüman halk, tehdit mektupları aldıklarını ve Epir Müslümanlarının da göç etmekten başka çarelerinin olmadığını bildirmişti76. 1923 yılında mübâdelenin başlamasıyla birlikte Yunan zulmü de aralıksız devam etmekteydi. Yunanistan’dan gelen muhacirlerin anlattıklarına göre, Yunanlılar Rum muhacirlerin gelmesi üzerine bütün Müslümanların ellerindeki ürünlerden yüzde yetmiş beşini harp vergisi diye almışlar ve geri kalanını da Rumlara dağıtmışlardı. Müslüman köylüler Rumların hesabına zorla hizmetkâr olarak çalıştırılmaktaydılar. Yunanlılar Müslümanların elinde ne kadar çift hayvanı ve arsa varsa alıp, Rum muhacirlere verdikleri gibi bankalar da Müslümanların paralarına el koymuştu. Yine dayakla işkence edilenlerin miktarı sayılamayacak kadar çoktu. Tamamen Müslüman evlerine yerleştirilen Rumlar tarafından, özellikle Müslüman ailelerine eza ve cefa yapılmakta ve namuslarına tecavüz edilmekteydi. Bütün servetleri Rumlar tarafından alınan Müslümanların, gelirken yanlarında getirdikleri yatak ve yorganlarına da el konulmuştu77. Büyük şehirlerde toplanan Müslümanlar aç ve susuz bir şekilde namuslarını kurtarmak için, vapur beklemekteydiler. Yunanlılar Müslüman gençlerini imha için vesileler icat etmekte ve birçoklarını sebepsiz yere vatana ihanet ile suçlayarak kurşuna dizmekteydiler. Özellikle köylerde Müslümanlar için yaşama imkânı kalmamıştı.

Makedonya’da Yunanlıların Türklere yapmış oldukları zulüm gün geçtikçe artmaktaydı. Nitekim Drama’da bir Yunan casusunun evinin yakılması bahanesiyle bir tabur asker gönderilerek oradaki Türk evleri top ve mitralyöz ateşine tutulmuştu. Halk artık başka çare olmadığını görerek kendisini korumak için aralarında teşkilat oluşturmuşlardı. Bunların büyük kısmı Bulgaristan’a sığınmış, bir kısmı ise Türkiye’den yardım beklemekteydi78. Bu amansız zulümler Türk halkı tarafından büyük tepki görmüş fakat Türk hükümeti bu hususta ilk başlarda ses çıkarmamıştı.

Makedonya’da Yunanlıların yaptıkları zulümlerin artmasıyla birlikte bu durum Meclis’te de tepkiyle karşılanmaya başlamıştı. 24 Ekim 1923’te birçok milletvekilinin imzasıyla Makedonya’da yapılan bu zulümlere karşı ne yapılacağı hakkında ilgili vekâletlerden bilgi istenmişti. Hatta Mecliste bu hususta tartışmalar da olmuştu. İsmet Paşa Mecliste milletvekillerinin sorularına cevap verirken Menteşe Milletvekili Hoca Esad Efendi ayağa kalkarak; “Bundan dört gün evvel, bir milyon Müslüman’ın hayatlarının korunmasına

76 BCA; 272.11/ 16.66.1.

77 “Yunan Zulmü”, Hâkimiyet-i Milliye, nu: 888, 14 Ağustos 1923, s. 3.

78 “Makedonya’daki Din Kardeşlerimiz Bulgaristan’a Kaçıyorlar”, Tevhid-i Efkâr, nu:3860-832, 19 Teşrîn-i

dair bir takrir verdim. İki celsedir bu takrir okunmuyor. Hükümet Batı Trakya'daki yapılan mezalime karşı uykuda... Meclis Başkanlığı da bu takririn hükümlerini yapmıyor. Bu milletin hali ne olacak? İki celsede de okunmadı” 79 şeklinde tepkisini ortaya koymuştu. Bu zulümler hükümetin tepkisi ile karşılaşsa da, herhangi bir azalma olmamıştı. Yunan zulmünden kaçıp gelenlerin anlattıklarına göre, Türkiye’den oraya giden Rumlar Müslümanların evlerine yerleştirilmekte ve ellerindeki evleri ve hayvanları alınmaktaydı. Ayrıca evlerine yerleştirilen Rumların saldırılarına maruz kalmaktaydılar. Bunun yanında oradaki Türklerin namuslarına göz dikmişler ve onlardan zorla para almaya kalkmışlardı80. Gün geçtikçe artan bu zulümler sürekli Türk basınının gündemini de meşgul etmekteydi.

1 Kasım 1923 tarihli Vakit gazetesinin “Mezalim Devam Ediyor” başlıklı haberine göre, Yunanistan’da karışıklıklardan istifade eden Yunanlılar, pek çok kasabada ve özellikle de Drama’da Müslüman halkın kimisini dövmek, kimisini de öldürmek suretiyle eziyette bulunuyorlardı. Öyle ki buradaki hapishanede tutuklu bulunan sekiz Türk’ü öldürmüşlerdi81. Yine Yunan hükümeti, Türkiye’den gelen Rumları oradaki Müslüman ailelerin evlerini işgal etmek suretiyle yerleştirmişlerdi. Ayrıca oradaki Türklerin hayvanlarına, ziraî aletlerine el koymuş hatta onları kendi arazilerini istemekten bile men etmişti. Belki bunlar doğrudan doğruya hükümet tarafından yapılmasa bile bu olayları, haksızlıkları yapan bir tane kişi bile yargılanmamış veya işgal ettiği mallar elinden alınmamıştı. Bu hareketler de Yunan hükümetinin ne kadar art niyetli hareket ettiğini ortaya koymaya yeterlidir.

Yunan hükümeti yaptığı zulümlerin yanında, Türklerin paralarını beraberinde getirmelerini çok görmüş, onlara çeşitli vergiler adı altında hiçbir hukukî dayanağı olmayan sadece kendince bir resmi bir emir ile Türkleri soymaktan geri kalmamıştır82. Hem basının, hem de Türk milletvekillerinin bu konuyu sürekli gündeme taşımalarının ardından Yunanlıların yapmış oldukları mezalime karşı, Ankara bir nota hazırlamış ve buna karşı Yunan hükümeti de Türklere mezalim yaptıklarını inkâr ederek bununla ilgili bir tebliği de Karma Komisyona iletmişlerdi83.

79 “Makedonya Müslümanları İçin Ne Yapılacak?”, Vakit, nu: 2092, 25 Teşrîn-i Evvel 1923, s. 1. 80 “Muhacirlerin Şikâyeti”, Tanin, nu: 356, 10 Teşrîn-i Evvel 1923, s. 2.

81 “Mezâlim Devam Ediyor”, Vakit, nu: 2099, 1 Teşrîn-i Sânî 1923, s. 2. 82 BCA; 272.11/18.89.22.

Yunanlıların Batı Trakya’da yaptıkları bu zulümler devam edince, Karma Komisyondaki Türk delegesi olan Tevfik Rüştü Bey Kasım 1923’te, zulüm durmazsa Türkiye’nin de aynı şekilde Rumlara karşılık vereceğini bildirmiştir. Bundan sonra Karma Komisyondaki tarafsız üyeler de Yunan hükümetini eleştirerek, böyle bir harekete asla müsaade etmeyeceklerini bildirmişlerdir. Bunun ardından durumu incelemek üzere bir heyet

oluşturulmuştur84. Bütün bu girişimlere rağmen Yunan hükümeti zulümlerine devam ettiği

basında yer alan haberlerden anlaşılmaktadır.

Hâkimiyet-i Milliye gazetesinin 7 Kasım 1923 tarihli nüshasında, Batı Trakya Türklerinin Yunanlılar tarafından göçe zorlandığı, hâlbuki Lozan Antlaşması gereğince buradaki Türklerin mübâdeleye tabi olmadığı bildirilerek, Yunanlıların buradaki amaçlarının Doğu Trakya’dan gelen Rumları yerleştirme amacında olduğu; “Karaağaç’tan Meriç’e dek uzayan sahadaki Türk köylüleri göçe mecbur edildikten ve yerlerine Rumlar iskân olunduktan başka yeni Rum köyleri vücuda getirilerek, o havalide Rum ırkının çoğaltılmasına çalışılmakta” şeklinde yorumlanmıştı. Daha sonra buradaki Türklerin vaziyetine izah edilerek buradaki Müslümanların, Karma Komisyonun girşimlerine rağmen eziyete maruz kaldıkları

haberi yayımlanmıştı85. Makedonya’daki bu zulümlerin ardından, 14 Kasım 1923’te

Ankara’da bir yürüyüş yapılmış ve bu yürüyüşe binlerce kişi katılmıştı. Meclis önünde toplanan bu büyük kalabalık orada toplananlarla birlikte çeşitli kararlar almışlar ve Yunanlıların bu zulmü durdurması ve Meclisin de bu hususta artık harekete geçmesi

konusunda baskıda bulunmuşlardı86. Yunanlıların Batı Trakya’daki zulümlerinin devam

ettiğini bildiren başka bir haberi Vatan gazetesi haber yapmıştı.

1923 tarihli Vatan gazetesinin haberine göre 500.000, bir rivayete göre 700.000 Rumeli Türk’ü, Yunanistan’da kesin bir ölüme mahkûm edilmişti. Yüz binlerce Türk köylüsü tarlalarından kovulmuştu. Şehir sokaklarında bin türlü hakaret altında ölümü beklemekteydiler. Bu zulüm haberleri hükümetin artık işe el koyması istenmiş ve hükümetin bu durumun vehâmetini kavrayamamakla suçlamıştır. Bu durumda yapılması gerekeni ise, dünya kamuoyuna bu zulümlerin duyurulması ve bunun karşılığında Türk hükümetinin de neler yapabileceğinin gösterilmesi istenmiştir.87 Halkın ve basının bir olarak bu konudaki

84 “Zulüm Durmazsa Mukâbele Bi-l-Mislü Yapılacak”, Hâkimiyet-i Milliye, nu:962, 8 Teşrîn-i Sânî 1923, s. 1. 85 “Garbî Trakya Türklerini de Tehcir Ediyorlar”, Hâkimiyet-i Milliye, nu:961, 7 Teşrîn-i Sânî 1923, s. 1. 86 “Makedonya’daki Kardeşlerin Feryadı ve Akisleri”, Hâkimiyet-i Milliye, nu: 972, 16 Teşrîn-i Sânî 1923, s. 2. 87 “Yunanlılar 500 Bin Türk’ü Öldürüyorlar”, Vatan, nu:163, 25 Eylül 1923, s. 1.

hassasiyetlerini dile getirmeleri, bu meselenin dönemin Başbakanı İsmet İnönü’nün de dile getirmesine sebep olmuştu.

İsmet Paşa, 10 Kasım 1923’te Yunanistan’da Türklere uygulanan zulümle ilgili olarak Mecliste bu konuya değinmiş ve buradaki Türklerin antlaşma gereğince mallarını serbestçe satıp gelmelerinin gerektiği, hâlbuki Yunan hükümetinin buna mugayir hareket ettiğini söylemiştir. Yine İnönü’nün anlattıklarına göre, Yunanlılar antlaşma gereğince oradaki Türklerin mallarının karşılığını Türk hükümetine ödemekle mükellefti. Ancak Yunanlılar bundan kurtulmak için oradaki Türklerin ellerindeki mallarının delili olan tasarruf vesikalarını zorla ellerinden almışlardı88. Türk hükümetinin Yunanlılar hakkındaki bu tür şikâyetleri devam ederken buna karşın Yunan hükümeti de, Türkiye’nin çeşitli konularda yanlış yaptığı ve bunu düzeltmesi gerektiği yolunda bir bildiri göndermiştir. Bu bildirisi mübâdele üzerine olup şikâyetleri üç noktada toplanıyordu:

1- Hareketleri gereken Anadolu’daki Rumların göç edememesi. 2- Samsun Rumlarının sefaleti.

3- İstanbul’daki emvâl-i metrûkenin tasfiyesine devam olunması.

Bu dayanaksız şikâyete, Türk hükümetinin vermiş olduğu cevapta, Anadolu’daki Rumların gidecekleri yere doğru yolda oldukları ve gecikmenin sebebinin Yunanlılar olduğunu bildirmişti. Ayrıca Samsun’daki Rumların sefaletine sebebin hali hazırda silah bırakmış olan Pontus çeteleri olduğu da ifade edilmişti. Emvâl-i metrûkelerle ilgili eleştiriye

de, antlaşmanın tasdikinden sonra tasfiye yapılmayacağını89 söylemişti. Bütün bu

yaşananların ardından mübâdele işlemi bitmiş ama orada yaşayan Türklere Yunanlıların yaptığı zulüm hiç durmamıştır.

1926 yılına gelindiğinde yani mübâdelenin resmî olmasa da fiilen bitmiş olduğu tarihten sonra bile, Yunanistan’daki zulmün devam ettiğini anlıyoruz. Nitekim Batı Trakya’daki İskeçe’de çıkan “Yeni Adım” gazetesinin haberine göre, 24 Ekim 1926 tarihinde İskeçe’de Hürriyet Mahallesi’nde müezzin ezan okurken cami civarında oturan bir Rum’un hakaretine maruz kalmıştı. Bu hakaretler karşısında şaşıran müezzin, itidalli davranarak vazifesine devam etmiş ve daha sonra mesele hükümete aksettirilmişti.90 Girit’ten Ayvalık’a gelmiş olan bir muhacirin anlattıkları orada yaşayan Türk halkının ne denli eziyetlere maruz

88 TBMMZabıt Ceridesi, Devre: II, İçtima: I, C. III, s. 328-329; “Başvekilimizin Mühim Beyânatı”,

Hâkimiyet-i Milliye, nu: 964, 11 Teşrîn-i Sânî 1923, s. 1.

89 “Yaptıkları Fecâyinin Üstüne Bir de Şikâyetçiler!”, Tevhid-i Efkâr, nu:3892-864, 20 Teşrîn-i Sânî 1923, s. 2. 90 “Yunanistan’da Türkler”, Babalık, nu: 2228, 26 Teşrîn-i Evvel 1926, s. 3.

kaldığının en açık delilidir: “Biz Girit Türklerini tek tek ya da toplu biçimde işlenen cinayetlerden yıldırmayan din duygusu olmuştur. Köylerimizin kuşatılması, ırkdaşlarımızın öldürülmesi, papazlarla ve okullarla yapılan Rumlaştırma girişimleri hep boşa çıkmıştır. Yaslarımızda onlara bakarak karalar giydik; Rumcayı anadilimiz yerine koyduk, ama dinimizle Türklüğümüzü hiçbir zaman unutmadık.”91