• Sonuç bulunamadı

İsabetsiz Yer Seçiminden Kaynaklanan Aksaklıklar

B. MUHACİRLERİN İSKÂNINDA YAŞANAN AKSAKLIKLAR

1- İsabetsiz Yer Seçiminden Kaynaklanan Aksaklıklar

İskân noktasında yapılan hataların başında mübâdillerin iskânında, onların meşgaleleri ve yeteneklerine fazla dikkat etmek yerine tespit edilen belirli yerlere mübâdillerin

66 Mesut Çapa, “Yunanistan'dan Gelen Göçmenlerin İskânı”, s. 56.

gönderilmeleri olmuştur. Yani dağlının ovaya, ovalının dağa iskân edilmeye çalışılması, doğal olarak onların da iskân mıntıkalarından firar etmelerine sebep olmuştur.

Mübâdele, İmâr ve İskân Vekâletinden yazılan bir yazıda, muhacirlerin iskân mıntıkalarına sevk edilip yerleştirilmelerinde göz önüne alınacak en önemli noktanın bunların gidecekleri yerlerin onların yaşam karakterlerine uygun olması istenmişti. Tabi bu noktaya dikkat edildiği takdirde, eğer ki gelen muhacirin önceki memleketindeki iklim şartlarıyla buranın iklim şartları uyuşursa, o derece ziraat ve sanatlarında başarılı olacakları kesindi68. Fakat vekâletin yazısından anlaşıldığına göre bu noktaya dikkat edilmemiş, bu sebeple bu mıntıkalara iskân olunan muhacirlerin ziraî kabiliyetlerinden yararlanılamadığı gibi, bu suretle yapılan iskân işlemlerinin muhacirlerin yerleştirildikleri bölgeleri terk etmelerine de sebep olmuştur.

Tabii iskândaki noksanlıklar beraberinde pek çok problemi getirmiştir. Öyle ki muhacirleri iskân edildikleri yerlerde üretim yapamadıkları için hem devlet, hem kendileri zarar ederken, buraları terk etmek zorunda kalan muhacirleri de yeni yerlere nakletmek veya ikinci bir iskân mecburiyetinde olmak da, devleti ayrıca zarara uğratmıştır. Bu durum karşısında vekâletin illere göndermiş olduğu yazıda, mübâdeleten gelecek olan muhacirlerin yaşayabilecekleri iklimlere yerleştirilmesi ve bir daha bunların başka yerlere iskânı gibi bir girişimde bulunulmaması hususunda uyarı yapılmıştı. Bunun yanında daha önceden yerleştirilmiş fakat iklimi ve mesleği bulunduğu yere uygun olmadığı halde yerinden ayrılmayan muhacirlerin de, oralardan alınarak uygun yerlere iskân edilmeleri istenmiştir69. Hakikaten de geldikleri yerlerin tabiat şartlarına uygun yerlere yerleştirilememek yüzünden birçok ailenin zorluklara rastladıkları, alıştıkları ve yetiştirmesini bildikleri bitkiler üzerinde çalışma imkânını bulamadıklarından işletmeler de bir türlü faaliyete geçirilememekteydi.

Bu durumun toplumda açmış olduğu yarayı Suphi Rıza anlatırken; “Tütün yetiştirmekte ustalaşmış ve geldikleri yerlerde geçim yolunu, daha çok tütüne bağlamış bir muhacir ailesinin Anadolu’ya geldiklerinde tütün ekimi kanunla yasak edilmiş bir bölgede yerleştirilmesinden dolayı, iskân işini yapanların ilgili dairelerle temasa geçerek bu muhacir ailesinin yerleştiği yerde, tütün ziraatına izin verilmesi için uzun haberleşmelere girildiği ve bu yüzden yerleştirilenlerin üretici hale geçmesinin zorlaştığı, mecburen başka işler tutmak

68 BCA; 272.11/18.82.11. 69 BCA; 272.11/18.82.11.

zorunda kaldıkları, düzenli bir çalışma sistemi kuramadıkları görülmüştür”70 demek suretiyle, yapılan yanlışın aslında sadece uğraşı alanıyla ilgili yerlere yerleştirmemek değil, aynı zamanda bu tür uğraşının devlet tarafından yasak olduğu yerlere iskân şeklinde olduğunu ifade etmiştir. Bu tür yanlışlıkların kaynağı ise muhacirlerin iskân bölgelerinden hareketiyle birlikte başlamıştır.

Muhacirlerin iskânında görülebilecek aksaklıkların en az düzeyde tutulabilmesi için, daha vapurlara binmeden önce muhacirlerin, Yunanistan’ın hangi yöresinde ne tür işlerle uğraştıklarının teker teker belirlenmesi, bu bilgileri kapsayacak düzenli çizelge ve raporların oluşturulması gerekiyordu. Muhacir taşıma işinin bir an önce başlatılması zorunluluğu, bu tür bilgilerin derlenmesinde büyük aksaklıklar yarattı. Yapılan şey, genel olarak herhangi bir yörenin nüfusunu ve uğraşı türünü belirlemek biçiminde oldu71. Mustafa Necati Bey, 1 Kasım 1923 tarihindeki konuşmasında iskân işlerinin aksaklıklarından bahsederken muhacirlerin tam manasıyla yerleştirilemediğini, sanatları, vaziyetlerinin düşünülmemiş olduğunu, Türk topraklarında böyle ilelebet iaşe olunur bir muhacir sınıfının ortaya çıktığını ve vekâletin buna mâni olmak arzusunda olduğunu bildirmişti72. Fakat bu tür yanlışlıklar düzeltilene kadar

memleket ekonomisine büyük darbeler vurmuştur.

Bir taraftan başka bir tarafa göçen, göçebe iken iskân edilen, başka bir memleketten gelip yerleştirilen muhacirlerin alışkın oldukları muhit, coğrafi şartlara ve iktisadî çalışmalara uyan yerlere yerleştirilmemesi, birçok iktisadî zararlara sebep olmuştu. Deniz kenarına yerleştirilenler, esasen denizci olmadıkları için denizin hiçbir nimetinden istifade edememekte, üzüm bağları olanlar bunları sökerek buğday ekmekte, bazıları portakal ve zeytin ağaçlarını keserek yakmakta ve yerine tütün ekmekteydiler. Kendilerine verilen evleri söküp satanlar, bırakıp göçenler dahi vardı. Muhacirlerin yeni geldikleri muhite uyum

sağlamaları için de bir şey yapılmamaktaydı73. Bu tür yanlışlıklara ise memleketin her

tarafında tesadüf etmek mümkündü. Mesela Niğde’ye bağlı Deneki köyüne 20 hane muhacir iskân edilmişti. Ancak burası hiç de çiftçilik için uygun bir yer değildi ve ayrıca buraya iskân edilenlere ikişer üçer konak ve bahçe verilmişti74. Bu muhacirler ise çiftçilikle meşgul olduklarından bu evlerin onların işine yaraması beklenemezdi. Yine 5 Kasım 1924 tarihli

70 Suphi Rıza Doğukan, “İskân Meselesi ve Ziraatımız”, Köye Doğru, S.56, Ekim 1942, s. 5. 71 Kemal Arı, “Mübâdele Göçmenlerini Türkiye’ye Taşıma Sorunu ve İzmir Göçmenleri”, s. 34. 72 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: II, İçtima: I, C. III, s. 172.

73 Nusret Köymen, “Köycülük Programına Giriş”, Ülkü Halkevleri Mecmuası, C.5, S.26, Nisan 1935, s. 133. 74 Abeşşehab C., “Deneki’de İskân İşleri”, Niğde, nu:1, 4 Haziran 1926, s. 1.

Meclis oturumunda İmâr ve İskân Vekâletinin çalışmaları değerlendirilirken, Sivas milletvekili Halis Turgut Bey, buraya mübâdeleden önce Sırbistan’dan Boşnak ve Arnavutların geldiğini ve bunların Gürün kazasına yerleştirildiğini belirttikten sonra bunlara çeşitli masraflar edilerek iskân edilmelerine çalışıldığını söylemiştir. Fakat buradaki kişilerin vekâlet emri olmadan ve bu kişilerin de yerlerinden memnun olmadığı halde iskân yerlerinin değiştirilmemesini anlayamadığını belirtmiştir75.

Aynı konuşmasında Halis Turgut Bey; “Sivas’a sevk edilen muhacirler Kayalar kazasının ziraat erbabındandır. Bunların içinde Türk'ten gayrı Kıptiler de vardır. Bunlar niçin getirilmiştir? Bilmiyorum. Kayalar halkı hakikaten kanlı, canlı, Türk ırkının her türlü meziyetine sahip olan ve muhitte tereddi etmemiş kısımlarındandır. Fakat bu zavallılar kazalara dağıtılıyorken ziraat erbabı olanları kasabalara, ticaret erbabı ve sanayi olanları da zorla köylere sevk edilmiştir”76 şeklinde bir eleştiride bulunarak, iskân işlemindeki en büyük yanlışlık olan muhacirlerin meşgalelerine göre yerleşim yeri seçiminin dikkate alınmadığına dikkat çekmiştir.

İsabetsiz yer seçimi hususunda Keskin kazası da nasibini almıştır. 28 Temmuz 1924 tarihli Keskin gazetesinde bu konuya yakından temas edilerek, bu tarihlerde Karadeniz’den Keskin’e bir muhacir kafilesinin gelmesi beklenmekte olduğu yazılıyordu. Fakat bu muhacirler her nedense Kastamonu havalisine iskân edilmişlerdi. Hâlbuki bunlar Mayıs ayında özel surette adamları Keskin’e gelerek, buradaki Rum köylerini gezmişler ve buralarının tütün ziraatına uygun olduğunu bildirmişlerdi. Bu nedenle de buraya yerleşmeyi uygun bulmuşlardı. Fakat hükümet bu muhacirleri Kastamonu’ya yerleştirmişti. Bu iskân siyasetinden memnuniyetsizliğini ifade eden gazete, bunun sebebine işaret ederek, Keskin’de muhacir iskânına uygun olan iki Rum köyü olduğunu ve bunların da ancak tütün ziraatına uygun bulunduğundan basetmişti. Bu gazeteye göre, Kastamonu’da yerleştirilen muhacirler en fazla tütün ziraatına, yani tam manasıyla Keskin’in bu köylerine iskâna uygundular. Bunlar Kastamonu’ya yerleştirilince Keskin’e nasıl bir muhacir sınıfı gönderileceğinin merak konusu

olduğunu bildirmişti77. Böylece, Keskin’e gelecek muhacirlerin karşılaşabilecekleri

zorluklardan bahsederek, buraya gelecek muhacirlerin ancak buradaki Rum köylerinde tütün ziraatı yaptıkları takdirde geçimlerini temin edebileceklerini bildiriyordu. Bunun haricinde bir

75 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: II, İçtima: II, C. X, s. 33-34. 76 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: II, İçtima: II, C. X, s. 34.

ziraat yapılması muhacirlerin sefalete sürüklenmelerine sebep olurdu. Gazete, Keskin’e gönderilecek muhacirleri Keskin’de yaşayacak ve Keskin’i yaşatabilecek sanayi erbabından olmasının gerekliliğini işaret edip; “Mübâdele burada bir tek sanatkâr bırakmıyor. Yarın şu memlekette ne çiftçinin sabanını yapacak bir demirci, ne yıkılan bir duvarı yapacak bir

duvarcı, hatta bir tenekeci bulunamayacaktır”78 öngörüsünde bulunmak suretiyle, bu tür

yanlışlıkların mübâdeleyle zaten zarar görmüş memleketin, iyice ekonomik zarara uğramasının olası vahim sonuçlarına işaret etmişti.

Muhacirlerin iskânı konusunda yanlış yer seçimine bağlı olarak yapılan hatalardan bir diğeri, akrabalık ilişkisi olanların ayrı ayrı mıntıkalara yerleştirilmesidir. Bunun sonucunda, iskân edilmiş olan muhacir yerini terk ederek yakınlarının yanına gidiyor veyahut da yakınlarının kendi yanına gelmesini istiyordu. Örneğin Niğde’nin Andaval köyüne iskân edilen Kozana’nın Karacalar köyü muhacirlerinden Ahmet Hacı Şaban, oğlunun Tekirdağ’da iskân edilmesinden dolayı kendisinin de oğlunun yanına gönderilmesini istemiş, bunun üzerine Trakya bölgesi iskân müdüriyetinden izin alınarak oraya gitmesine izin verilmişti79.

Aslında akrabası bulunan muhacirlerin mümkün mertebe aynı yerde yerleştirilmeleri, parçalanmış ailelerin birleştirilmesi, ilke olarak benimsenmesine rağmen, bazı muhacirler akrabalarından uzak yerlerde yerleştirilmişlerdi. Zamanla bu gibi muhacirler ikâmet yerlerini terk ile akrabaları yanına yerleşmeyi talep etmişlerdi. Hatta bu durum zaman zaman muhacir gruplarıyla hükümet yetkilileri arasında sürtüşmelerin çıkmasına dahi neden olmuştu80. Bu tür sorunların yaşanmasında etkili olan sebeplerden biri muhacirlerin gelmiş oldukları yerlere kıyasla iskân edildikleri yerleri beğenmemeleriydi. Bu nedenle ki pek çok muhacir yerlerini terk ederek başka yerlere göç etmiş, bu da belirli merkezlerde yığılmalara sebep olduğu gibi pek çok ev ve arazinin de boş kalmasına neden olmuştur.

Elbette ki muhacirlerin yer değiştirmesi, devlet için büyük zararlar demekti. Bunu göz ardı etmeyen hükümet, yerlerini değiştiren muhacirleri tekrar eski yerlerine göndermek hususunda her türlü çalışmayı yapmıştır. Bunlara örnek olarak Sivas’a yerleştirilen Kayalar muhacirleridir. Bunlar Sivas’a yerleştirildikleri halde burayı beğenmeyerek Erbaa’ya firar etmişlerdir ki bunlar toplamda 22 aileydiler. Bu ailelerin durumuyla ilgili Erbaa kaymakamlığının göndermiş olduğu telgrafa göre, Erbaa’da hane ve arazi bulunmadığını

78 “İskân Meselesi ve Keskin”, Keskin, s. 1. 79 BCA; 272.11/20.98.20.

mübâdiller bildiği halde, ısrar göstermekte ve şikâyette bulunmuşlardı. Köylere gittikleri takdirde her ne suretle gelmiş iseler de, oraları göz önüne alınmayarak iskânları yapılacağı defalarca bildirilmiş olmasına rağmen merkezden çıkmamakta ısrar ve inat göstermişlerdi. Ölüme mahkûm bir halde yıkık cami ve medreselerde perişan bir halde kalmaktaydırlar. Bunun yanında, verilen emre göre iskân edildikleri yerlere gönderilmek için zor dahi kullanılamamaktaydı81.

Bu firari muhacirlere eski yerlerine dönmeleri hususunda kendilerine tebliğ verilmiş olmasına rağmen, gitmeyecekleri hususunda ısrar göstermişlerdir. Bunun üzerine vekâlet başka bir yol düşünmüştür. Buna göre kış ayının gelmiş olması sebebiyle bunları eski yerlerine göndermek perişan bir duruma düşmelerine sebep olacağından, bunların merkezde arazi ve hane bulunmadığı için Herbezdağı ve Kızöldüren köylerinde hem yeterli miktarda ev, hem de arazi bulunduğundan dolayı buralara iskânları ve eskisi gibi iskân yardımından yararlanmaları düşünülmüştü. Eğer buna da razı olmazlarsa buradan alınıp eski iskân yerleri olan Sivas’a nakledilmeleri istenmekteydi. Yine Niğde’nin Nailli ve Misli köylerinde iskân edilmişlerken buranın iklimine alışamadıkları ve burada geçimlerini sağlayamadıkları gerekçesiyle Kozana muhacirlerinden 45 hane Akşehir’deki akrabalarının yanına gitmişler ve buraya yerleşmişlerdi82. Fakat bu gibi hadiseler sık sık meydana gelmiş olduğundan hükümet iskân mıntıkalarını terk eden muhacirlerin hemen yerlerine geri gönderilmeleri için emir vermiştir. Burada da aynı şey söz konusu olmuştu.

Niğde’den Akşehir’e gelen 45 hanede 170 muhacir adına İzzet oğlu Süleyman yazdığı dilekçesinde, Niğde’nin iklimine alışamadıklarını, geçimlerini temin edemediklerini ve mecburen hayatlarını hastalık tehlikesine karşı kurtarmak için havası güzel olan Akşehir’e geldiklerini söylemekteydi. Bu sebeple iskânlarına burada izin verilmesini, çünkü buraları onarıp oturulacak hale getirdiklerini belirtmişlerdi83. Açıkçası bu muhacirlerin her ne sebeple olursa olsun buralardan çıkarılması demek onların yeni baştan göçebe duruma getirmek demekti. Fakat bu durum, o sıralarda o kadar karmaşık bir hâl almıştı ki, hangi muhacire hangi işlemin yapılacağı hususunda sık sık vekâletten bilgi isteniyor bu da işin aksamasına yani uzamasına neden oluyordu.

81 BCA; 272.11/20.101.2. 82 BCA; 272.11/20.101.2. 83 BCA; 272.12/44.71.10.

Bu tür bir aksaklığın yaşanmış olduğu yer Niğde’dir. Mübâdele suretiyle Türkiye’ye gelen 122 hane muhacir, Niğde’ye yerleştirilmişken yerlerini beğenmeyerek Konya Akşehir’e firar etmişlerdi. Fakat buraya firarlarından itibaren burada iskân görmemişler, bunun üzerine Akşehir Kaymakamlığından Konya Valiliğine gönderilen yazıda, bunların henüz iskân görmediği ve ne gibi işlem yapılması gerektiği sorulmuştu. Bunun üzerine Dâhiliye’ye gönderilen yazıda ise, bu mübâdiller hakkında ne işlem yapılacağı sorulmaktaydı. Öyle ki daha önce kendilerine gönderilmiş olan 16 Eylül 1925 tarihli genelgede, firarilerin iskân yerlerine iadesi emredilmekteydi. Fakat bu kez vekâlet, bunların Akşehir’den alınarak Beyşehir’e iskân edilmelerini emretmişti84. İşte bu tür uygulamalardaki farklılıklar iskân işinin kısa sürede bitirilmesi noktasında büyük bir engel teşkil etmiştir.

Buna göre denilebilir ki; iskâna tabi tutulan muhacirlerin bir arada durmak isteği ile aynı kasaba veya köyden gelenlerin çiftçi olarak üretime geçebilecekleri bir bölgede toplanmamaları, muhacirlerin yer değiştirmesine neden olmuştur. Bu durum ise büyük mübâdelenin yanında, Türkiye içerisinde iç göçlere sebep olmuştur. Gelen muhacirlerin büyük bir kısmının da çiftçi olması, esnaf denilen orta sınıfın yaratılmaması sıkıntısını doğurmuş, buna çare olarak düşünülen vasıflı ailelerin parçalanarak dağıtımı da sorunu çözememiştir. 1927 yılında mıntıkalardan gelen raporda halen boş durumda olan evlerin ve tarıma hazır arazilerin bulunması, bu durumun en açık örneğidir. Devlet, mübâdelenin başladığı 1923 yılı ekilebilir toprak ve ürün hâsılatında, 1927 yılı itibarıyla belirli oranda artış sağlamıştır. Ancak, karşılıklı değişme nüfus oranları arasındaki farktan dolayı, yaşanan iktisadî sıkıntıda ilk sırayı tarım ürünleri almıştır85.