• Sonuç bulunamadı

Atatürk Dönemi İç Anadolu Bölgesi'nde imar-iskan faaliyetleri (1923-1938)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Atatürk Dönemi İç Anadolu Bölgesi'nde imar-iskan faaliyetleri (1923-1938)"

Copied!
523
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TC

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ BİLİM DALI

ATATÜRK DÖNEMİ İÇ ANADOLU BÖLGESİ’NDE ÎMAR

İSKÂN FAALİYETLERİ (1923-1938)

MUHAMMED SARI

DOKTORA TEZİ

Danışman

Doç.Dr. NECMİ UYANIK

(2)

T.C.

sELquK

UNivnnsirnsi

Sosyal Bilimler Enstitiisii Miidiirlii$i

DOKTORA TEZ| X,INUT-.,

FORMU

Adr Soyadt Muhammed SARI

Numarasl 0641.02051.001

Ana Bilim / Bilim DaL Tadh-Atattirk ilkeleri ve inhlip Tarihi

o c) rb0

Programr Tezli Ytiksek Lisans n Doktora

K

Tez Darusmam Dog.Dr. Necmi UYANIK

Tezin Adt Atatrirk Donemi Ig Anadolu Bolgesi'nde Imir-Iskin Faaliyetleri (7923-1'938)

Yukanda adr gegen dlrenci Bdlgesi'nde lmit-lskin Faaliyetleti (1923-1938) savunma slnau sonucunda oybirli$i/oygoklu[u tezi olarak kabul edilmi qtir.

tarafindan hazrlanan Atatiitk Ddnemi Ig Anadolu

baqlrklr bu gahgma 2511012011 tarihinde yaprlan ile baqanh bulunarak, jiirimiz tarafindan Doktora

%^

Unvanr Dog. Dr. Prof.Dr. Prof.Dr. Dog.Dr. Dog.Dr. Danqman ve tiyeler Necmi UYANIK Cezmi ERASLAN NUdKOSTUKLU Ferudun ATA HiiseyinMU$MAL

Alaaddin Keykubat Kampiisii Selgukltt/ KONYA T e l : 0 3 3 2 2 2 3 2 4 4 6 F a x : 0 3 3 2 2 4 1 0 5 2 4

(3)

T.C.

sELeuK

UNivnnsirnsi

Sosyal Bilimler Enstitiisii Miidiirlii$ii

nir,ivrSNl, ETiK SATT.ASI

A& Soyadt MUHAMME,D SAR]

Numarast 0641.02051.001

Ana Bilim / Bilim DaL TARIH-ATATuK irrer-e,ni VB iNzurAp TARiHi

I q,)

,bO Progtamr Tezli Ytiksek Lisans n

Doktora W

Tezin Adt Atatrirk Donemi ig Anadolu Bolgesi'nde imar-iskin Faaliyetleri (1923-1'938)

Bu tezin proje saftrasrndan sonuglanmasma kadarki biitiin stireglerde bilimsel etile ve akademik kurallara <izenle riayet edildifini, tez igindeki biitiin bilgilerin etik dawamq ve akademik kurallar gergevesinde elde edilerek sunuldulunu, aynca tez yaztm kurallanna uygun olarak hazrlanan bu gahqmada baqkalarmrn eserlerinden yararlamlmast durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atrf yaprldrlrm bildiririm.

os,ffiu,,

' ' (Imza)

Alaaddin Keykubat Kamptisii Selguklu/ KONYA T e l : 0 3 3 2 2 2 3 2 4 4 6 F a x : 0 3 3 2 2 4 1 0 5 2 4

(4)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

 

Ö

ğrencinin

Adı Soyadı Muhammed SARI Numarası 064102051001

Ana Bilim / Bilim Dalı

TARİH/ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ

Danışmanı DOÇ.DR. NECMİ UYANIK

Tezin Adı Atatürk Dönemi İç Anadolu Bölgesi’nde İmâr-İskân Faaliyetleri (1923-1938)

  ÖZET 

 

Atatürk döneminin iskân politikasında ilk uygulama Yunanistanla yapılan mübâdele olmuştur. Mübâdelenin I. Dünya Savaşının ardından başlamış olması ise, Türk hükümeti açısından büyük zorluk teşkil etmiştir. Bunun yanında bu süreç zarfında ülke içerisinde de harikzede ve felaketzede gibi gurupların da iskân edilmeyi beklemeleri bu zorluğu bir kat daha artırmıştır. Ancak bütün bu zorluklara rağmen mübâdillerin iskânı temin edilebilmiştir. Mübadelenin ardından ise, 1930’lu yıllarda Balkanlardan gelen muhacirlerin yerleştirilmelerinde, geçmişten ders alan hükümetin bu dönemde daha plânlı bir iskân politikası uygulamasına katkı sağlamıştır. Bu dönemde uygulanmış olan düzenli iskân sayesinde muhacirlerin kısa sürrede üretici duruma geçtikleri gözlemlenmiştir. Ayrıca iskân uygulaması yapılırken bir yandan memleketin imarının da yapılmış olması bu işin verimli olmasını sağlamıştır. 1923 yılından başlayarak 1938’e kadar devam eden süreçte imar ve iskânın bazı aksaklıklara rağmen uygun bir biçimde yapılması ülkeye sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan uzun vadede olumlu bir tesir yapmıştır. İç Anadolu şehirlerinin hem mübâdele ve hem de bundan sonraki süreçte iskân yapılan önemli alanlardan olması burada imar faaliyetlerinin yapılmasını da beraberinde getirmiştir. Bununla birlikte İç Anadolu şehirlerinin büyük bir bölümünün savaş alanı dışında olması buralara yapılan iskânın daha kısa süreçte, imarının ise daha az masrafla yapılmasında etkili olmuştur. Bütün bunlar ışığında bu dönemde İç Anadolu’da imar-iskân faaliyetleri başarılı olmuştur denilebilir.

 

 

 

 

(5)

 

Ö

ğrencinin

Adı Soyadı MUHAMMED SARI Numarası 064102051001

Ana Bilim / Bilim Dalı

TARİH/ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ

Danışmanı DOÇ.DR. NECMİ UYANIK

Tezin İngilizce Adı Reconstruction-Settlement In The Central Anatolia in Atatürk’s Era (1923-1938)

  SUMMARY 

The exchange which was done with Greek was the first application in the settlement policy of Atatürk era. Beginning of the population exchange after World War I caused difficulties in the view of turkısh government. Morever the fact that the groups like harikzede (whose house was burned war) and the victim of disaster was also waiting for being resettled increased this difficulty more. Despite all these difficulties the settlement of the emigrants could be supplied. After the population exchange, it supplied to government to took lesson from its past at setting of refugees from Balkans in the 1930. Thanks to the settlement policy which was carried out in this period it was observed that refugees became manufacturer in a short time. Furthermore, when settlement policy was being practised on the other hand that the reconstruction of country was also being practised supplied to be prolific this event from 1923 to 1938, despite some trouble to carried out reconstruction and settlement properly affected the country positive in terms of social, cultural and economics. The fact that Central Anatolia was one of the most important settlement era in exchange time and next process provide to be made reconstruction activities. Also, the fact that the large part of cities of Central Anatolia was the outside of war zone effect the settlement which was made in this era in a short time and the reconstruction which was made with less cost. İn the light of all this, it was said that the reconstruction and settlement activities in the Central Anatolia in this period was successful.  

 

 

 

T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

(6)

İÇİNDEKİLER KISALTMALAR ... 1 TABLOLAR LİSTESİ ... 2 ÖN SÖZ ... 4 GİRİŞ ... 7 I. BÖLÜM TÜRK-YUNAN NÜFUS MÜBÂDELESİ VE İSKÂN A. MÜBÂDELE ANTLAŞMASI VE YAPILAN HAZIRLIKLAR ... 15

1. Mübâdele Antlaşması ... 15

2. Mübâdele Îmar ve İskân Kanunu ve Vekâletin Kuruluşu ... 22

3. Mübâdillerin Taşınması ... 29

4. Mübâdillere Tanınan Muâfiyetler ... 32

5. Mübâdele Sırasında Yunanlıların Türk Mübâdillere Uyguladığı Zulüm ... 35

B. İÇ ANADOLU BÖLGESİ’NE MÜBÂDİL OLARAK GELEN MUHACİRLER ... 40

1. Aksaray’a İskân Edilen Mübâdiller ... 51

2. Ankara’ya İskân Edilen Mübâdiller ... 57

3. Çankırı’ya İskân Edilen Mübâdiller ... 61

4. Eskişehir’e İskân Edilen Mübâdiller ... 62

5. Kayseri’ye İskân Edilen Mübâdiller ... 64

6. Konya’ya İskân Edilen Mübâdiller ... 67

7. Niğde’ye İskân Edilen Mübâdiller ... 78

8. Sivas’a İskân Edilen Mübâdiller ... 89

9. Yozgat’a İskân Edilen Mübâdiller ... 92

C. BÖLGEDEKİ EMVÂL-İ METRUKE DURUMU VE İSKÂN ÇALIŞMALARI ... 95

1-Emvâl-i Metruke Durumu ve Onarımı ... 95

a. Aksaray’da Emvâl-i Metruke Durumu ... 103

b. Ankara’da Emvâl-i Metruke Durumu ... 107

c. Eskişehir’de Emvâl-i Metruke Durumu ... 108

d. Kayseri’de Emvâl-i Metruke Durumu ... 110

e. Kırşehir’de Emvâl-i Metruke Durumu ... 112

f. Konya’da Emvâl-i Metruke Durumu ... 113

(7)

h. Sivas’ta Emvâl-i Metruke Durumu ... 124

ı. Yozgat’ta Emvâl-i Metruke Durumu ... 125

2- İskân Mıntıkalarındaki Sıhhî Çalışmalar ve Bölgedeki İskân İşlemleri ... 127

3- Mübâdelenin Değerlendirilmesi ... 135

II. BÖLÜM İSKÂN FAALİYETLERİNDE YAŞANAN SIKINTILAR VE MUHACİRLERİN ÜRETİCİ DURUMA GETİRİLMESİ A. İSKÂN FAALİYETLERİNDE KARŞILAŞILAN ZORLUKLAR ... 143

1- Memleketin Genel Vaziyeti ... 144

2-Ekonomik Kaynaklı Sorunlar ... 146

3-Teşkilat Eksikliği ... 149

4-Muhacirlerin Karşılaştığı Sorunlar ... 151

5-Muhacirlerin Yeni Ortama Uyumu ... 154

6-Harikzedelerin Yerleştirilmesi Sorunu ... 158

B. MUHACİRLERİN İSKÂNINDA YAŞANAN AKSAKLIKLAR ... 160

1- İsabetsiz Yer Seçiminden Kaynaklanan Aksaklıklar ... 161

2- Harikzede ve Felâketzedelerden Kaynaklanan Aksaklıklar... 167

3-Vekâlet ve Mahallî Memurlardan Kaynaklanan Aksaklıklar ... 169

4-Dağıtım İşlerinden Kaynaklanan Aksaklıklar ... 171

C. MUHACİRLERE YAPILAN YARDIMLAR VE ÜRETİCİ DURUMA GETİRİLMESİ ... 177

1- Hilâl-i Ahmerin Yardımları ... 178

2- Muhtaçlara Yapılan Yardımlar ... 183

3- Mal Dağıtım İşleri ... 186

a.Mal Dağıtım Komisyonları ... 195

b.Tohumluk ve Ziraî Alet Dağıtımı ... 196

4- Yiyecek ve İçecek Yardımları ... 209

5-Yapılan Harcamalar ... 211

III. BÖLÜM MÜBADELEYE TÂBİ OLMAYAN MUHACİRLERİN İSKANI A. BALKAN MUHACİRLERİ ... 216

(8)

2-Romanya’dan Gelenler ... 232

3-Yugoslavya’dan Gelenler ... 238

B. MÜBÂDELE KAPSAMI DIŞINDAKİ MUHACİRLERİN İSKÂNI ... 240

1-Aksaray’a İskân Edilenler ... 240 2-Ankara’ya İskân Edilenler ... 244 3-Eskişehir’e İskân Edilenler ... 249 4-Kayseri’ye İskân Edilenler ... 250 5-Konya’ya İskân Edilenler ... 254 6-Niğde’ye İskân Edilenler ... 258 7-Sivas’a İskân Edilenler ... 261 8-Yozgat’a İskân Edilenler ... 263 IV. BÖLÜM ATATÜRK DÖNEMİNDE İSKÂN POLİTİKASI VE ÇALIŞMALARI A. ATATÜRK DÖNEMİ İSKÂN POLİTİKASI ... 265

1-Türk Kültürünü Hâkim Kılma ... 266

2-İç İskân Faaliyetleri ... 270

a.Göçebelik Sebebiyle Yapılan İç İskân ... 272

b.Güvenlik Sebebiyle Yapılan İç İskân ... 274

c.Sıhhî ve Geçim Sebebiyle Yapılan İç İskân ... 282

d.Şark Mültecileri ... 285

3- Nüfusun Artırılması ... 288

4- Topraklandırma Çalışmaları ... 293

a.Arazi ve Toprak Dağıtımında Gözönüne Alınan Hususlar ... 293

b.Toprak Siyasetinin Hedefi ... 299

c.Topraksız Köylü ve Muhacirlere Yapılan Dağıtım ... 304

B. ATATÜRK DÖNEMİNDE İSKÂNA YÖNELİK HUKUKÎ DÜZENLEMELER VE UYGULAMALARI ... 312

1-Nüfus Mıntıkaları Oluşturma ... 315

2-Muhacirler İçin Hükümet Yardımı ... 318

3-Muhaciri Topraklandırma ... 323

(9)

V. BÖLÜM

ATATÜRK DÖNEMİNİN ÎMAR POLİTİKASI VE BÖLGEDEKİ ÎMAR FAALİYETLERİ

A. ÎMAR POLİTİKASI ... 331

1-Memleketin Îmarındaki Hedefler ... 331

2-Hükümetlerin Îmar Bütçeleri ... 335

3- Köy Kanunu ... 339

B. BÖLGEDE UYGULANAN ULAŞIM ÇALIŞMALARI VE POLİTİKALARI ... 342

1-Karayolları Yapım Çalışmaları ... 344

2-Demiryolu Yapım Çalışmaları ... 347

C. BÖLGENİN GENEL DURUMU VE ÎMAR FAALİYETLERİ ... 360

1- Bölgenin Genel Durumu ... 360

2- Nüfus Durumu ... 363

3-Bataklıkların Kurutulması ... 372

4- Muhacirler İçin Ev Yapımı ve Numune Köyler Kurulması ... 379

5- Deprem,Sel Felâketleri ve Yeni Ev Yapımı ... 396

6- Şehirlere Su ve Elektrik Getirme Çalışmaları ... 402

D. ŞEHİRLERİN GENEL DURUMU VE ŞEHİRLERDEKİ ÎMAR FAALİYETLERİ ... 415

1- Aksaray’ın Genel Durumu ve Îmar Faaliyetleri ... 415

2- Ankara’nın Genel Durumu ve Îmar Faaliyetleri ... 419

3- Çankırı’nın Genel Durumu ve Îmar Faaliyetleri ... 432

4- Eskişehir’in Genel Durumu ve Îmar Faaliyetleri ... 435

5-Kayseri’nin Genel Durumu ve Îmar Faaliyetleri ... 439

6-Kırşehir’in Genel Durumu ve Îmar Faaliyetleri ... 441

7- Konya’nın Genel Durumu ve Îmar Faaliyetleri ... 445

8- Niğde’nin Genel Durumu ve Îmar Faaliyetleri ... 455

9- Sivas’ın Genel Durumu ve Îmar Faaliyetleri ... 462

10- Yozgat’ın Genel Durumu ve Îmar Faaliyetleri ... 465

SONUÇ ... 471

BİBLİYOGRAFYA ... 476

(10)

KISALTMALAR

agb. Adı geçen bildiri

age. Adı geçen eser

agm. Adı geçen makale

agt. Adı geçen tez

AKHA Aksaray Köy Hizmetleri Arşivi

ASD Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri

AÜDTCF Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi AÜSBF Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

BCA Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi

Bk. Bakınız

C Cilt

İÜ İstanbul Üniversitesi

KKHA Konya Köy Hizmetleri Arşivi

Nu. Numara

s. Sayfa

S Sayı

THAM Türkiye Hilâl-i Ahmer Mecmuası

TKDA Türkiye Kızılay Derneği Arşivi

TTK Türk Tarih Kurumu

ty. Tarih yok

(11)

TABLOLAR LİSTESİ BÖLÜM I

Tablo-1: İç Anadolu’ya Mübâdeleyle Gelenlerin İskân Yerleri ve Miktarları ... 43

Tablo-2: Mübâdeleyle Gelenlerden İç Anadolu’da İskân Olunabilecek Nüfus ... 43

Tablo-3: 1924 Yılı Haziran Ayında Gelecek Olan Muhacirlerin Şehir ve Miktarı ... 46

Tablo-4: İç Anadolu’da Mübâdeleye Tâbi Rum Miktarı ... 48

Tablo-5: 1921-1929 Yılları Arası Türkiye’ye Gelen Muhacir Miktarı ... 50

Tablo-6: 1921-1929 Arası Gelen Muhacirlerden İç Anadolu’ya İskân Edilen Miktar ... 50

Tablo-7: 1923-1938 Arası Türkiye’ye Gelen Muhacir Miktarı ... 51

Tablo-8: Keskin’e Gelen Gayr-i Mübâdillere Dağıtılan Arazi ... 60

Tablo-9: Konya Mıntıkasından Mübâdeleyle Gönderilenlerin Miktar ve Yerleri ... 69

Tablo-10: Niğde Merkez, Kaza ve Köylerine İskân Edilen Mübâdiller ... 80

Tablo-11: Niğde-Madala’da Mübâdillere Yapılan Yardımlar ... 85

Tablo-12: 1924-1925 Yılları Arasında Niğde’de Mübadillere Yapılan Yardımlar ... 86

Tablo-13: Mübâdele Sırasında Niğde’nin Genel İskân Durumu ... 122

BÖLÜM II Tablo-1: Nüfus Müdürlüğü Raporuna Göre İç Anadolu’da Muhacir ve Mültecilere Dağıtılan Emvâl ... 192

Tablo-2: 1924-1933 Yılları Arasında İç Anadolu’da Mübâdillere Dağıtılan Emvâl ... 193

Tablo-3: Vekâletin Kurulmasından Sonra Mübâdillere Verilen Tohumluk ve Ziraî Alet .. 201

Tablo-4: Mayıs 1924 Tarihinde İskân Edilen Mübâdillere Yapılan Mal Dağıtımı ... 202

Tablo-5: Mart 1925 Tarihinde İç Anadolu’da İskân Edilen Mübâdillere Yapılan Yardım 202 Tablo-6: İskân Edilerek Yardımda Bulunulacak Sanatkârlar ve Miktarları ... 204

Tablo-7: 1934-1938 Yılları Arası Gelen Muhacirlerin Yanlarında Getirdikleri Tarım Aletleri ... 207

Tablo-8: 1934-1938 Yılları Arası Gelen Muhacirlerin Yanlarında Getirdikleri Hayvan Miktarı ... 208

Tablo-9: 1923-1933 Yılları Arası İmâr ve İskân Vekâletinin Harcamaları ... 213

Tablo-10: 1923-1938 Yılları Arası Gelen Mübâdil, Mülteci ve Muhacirlere Yapılan Harcamalar ... 213

Tablo-11: 1925-1929 Yılları Arası Mübâdil ve Diğer Gruplar İçin Yapılan Harcamalar .. 214

BÖLÜM III Tablo-1: 1923-1938 Yılları Arası Türkiye’ye Gelen Mübâdil, Muhacir ve Mülteci Miktarı ... 224

Tablo-2: 1934-1938 Yılları Arası Gelen Muhacirlerin Geldikleri Yer ve Miktarları ... 225

Tablo-3: 1934-1939 Yılları Arası Aksaray Sağlık Köyüne İskân Edilen Muhacirlerin Yer ve Miktarı ... 241

Tablo-4: 1934-1937 Arası Aksaray Sağılk Köyüne İskân Edilen Muhacirlerin Yanlarında Getirdikleri Alet ve Hayvan ... 242

Tablo-5: Aksaray Sağlık Köyüne İskân Edilen Muhacirlere Dağıtılan Toprak ... 243

Tablo-6: Aksaray Sağlık Köyüne İskân Edilen Muhacirlere Dağıtılan Emvâl ... 243

Tablo-7: Aksaray-Sağlık Köyüne İskân Edilen Muhacirlere Dağıtılan Buğday ... 244

BÖLÜM IV Tablo-1: Muvazene-i Umumiye Kanunu’na Göre Muhtaçlara Yapılan Yardım Dağılımı . 306 BÖLÜM V Tablo-1: 1923- 1938 Yılları Arası Hükümetlerin İmâr Bütçeleri ... 336

(12)

Tablo-2: 1927 Sayımına Göre İç Anadolu Vilâyetlerinde Nüfus Durumu ... 364

Tablo-3: Ankara Vilayeti 1932 Sonu Nüfus Durumu ... 365

Tablo-4: Çankırı Vilayeti 1932 Sonu Nüfus Durumu ... 365

Tablo-5: Eskişehir Vilayeti 1932 Sonu Nüfus Durumu ... 366

Tablo-6: Kayseri Vilayeti 1932 Sonu Nüfus Durumu ... 366

Tablo-7: Kırşehir Vilayeti 1932 Sonu Nüfus Durumu ... 366

Tablo-8: Konya Vilayeti 1932 Sonu Nüfus Durumu ... 367

Tablo-9: Niğde Vilayeti 1932 Sonu Nüfus Durumu ... 367

Tablo-10: Sivas Vilayeti 1932 Sonu Nüfus Durumu ... 368

Tablo-11: 1923-1933 Arası Ülke Nüfusu ... 369

Tablo-12: 1935 Sayımına Göre Nüfusun Doğum Yerlerine Göre Dağılımı ... 370

Tablo-13: 1935 Yılına Kadar Yabancı Memlekette Doğup Türkiye’ye Gelenler ... 371

Tablo-14: Akşehir ve Ilgın Depremi Zarar Bilançosu ... 396

Tablo-15: 1927 Nüfus Sayımına Göre Aksaray’da Nüfusun Anadile Göre Bölünüşü ... 416

Tablo-16: 1927 Sayımına Göre Ankara’da Nüfus Durumu ... 419

Tablo-17: 1927 Sayımına Göre Ankara’da Nüfusun Tâbiyet İtibarıyla Dağılışı ... 420

Tablo-18: 1927 sayımına Göre Ankara’da Nüfusun Anadile Göre Dağılışı ... 421

Tablo-19: 1927 Sayımına Göre Ankara’da Meslek Dağılımı ... 422

Tablo-20: 1927 Sayımına Göre Çankırı Vilâyetinde Nüfusun Anadili İtibarıyla Dağılışı . 433 Tablo-21: 1927 Nüfus Sayımına Göre Çankırı’da Nüfusun Tâbiyet İtibarıyla Dağılışı ... 433

Tablo-22: 1927 Sayımına Göre Eskişehir Vilâyetinde Nüfusun Anadili İtibarıyla Dağılışı ... 436

Tablo-23: 1927 Sayımına Göre Eskişehir Vilâyetinde Nüfusun Tâbiyet İtibarıyla Dağılışı ... 437

Tablo-24: Eskişehir’deki Toprak ve Su işleri Çalışmaları ... 439

Tablo-25: 1922 Yılına Kadar Kırşehir’de Gayr-i Müslim Nüfus ... 441

Tablo-26: Mübadele Sonrası Kırşehir’de Gayr-i Müslim Nüfus ... 442

Tablo-27: 1927 Sayımına Göre Kırşehir’de Nüfusun Anadili İtibarıyla Dağılımı ... 444

Tablo-28: 1927 Sayımına Göre Konya’da Nüfusun Anadiline Göre Durumu ... 447

Tablo-29: 1927 Sayımına Göre Konya’da Nüfusun Tâbiyet İtibarıyla Dağılımı ... 448

Tablo-30: 1935 Sayımına Göre Konya’da Nüfus Durumu ... 449

Tablo-31: 1927 Sayımına Göre Niğde’de Nüfusun Anadil İtibarıyla Dağılımı ... 456

(13)

ÖN SÖZ

XX. yüzyılın ilk çeyreğinde ortaya çıkan I. Dünya Harbi ve onu müteâkiben başlayan Millî Mücadele ile birlikte memleketin büyük bir kısmı harap olmuştu. Millî Mücadelenin ardından, bir zamanlar Türk yurdu olup da, artık yabancı devletlerin egemenliği altına girmiş topraklardan Türkiye’ye yönelik göçler yaşanıyordu. Bu nedenledir ki, Atatürk dönemi Türkiye’sinin kuruluş aşamasında karşılaşmış olduğu sorunların başında, hiç şüphesiz memleketin imârı ve çeşitli sebeplerle Türkiye’ye gelmiş olan muhacir veya mübâdil ile memleket içerisinde savaş sebebiyle evsiz kalmış grupların iskânı konusu gelir.

Bu konunun önemine istinâden, yaşanan bu göç hareketleri neticesinde devletin uygulamış olduğu iskân politikası ve bununla bağlantılı olarak imâr konusunun araştırılması uygun bulunmuştur. Fakat ülkenin geniş bir kesiminde yaşanan bu hareketlilik, konunun genişliğinden dolayı sadece İç Anadolu Bölgesi ile sınırlandırılmıştır. Ancak şu da ifade edilmelidir ki, imâr derken bu konuda “bir yeri mamur kılmak” yani yaşanılabilir hâle getirmek anlamından hareket edilerek, oralardaki yol yapımı, elektrik ve su getirme çalışmaları ile yeni köy ve evlerin yapımı konularına, yani nafia çalışmalarına değinilmiştir. Bunun yanında, mimarlık konusuna girmekten kaçınılarak şehirlerdeki inşa faaliyetleri, hastane, okul v.s. yapımı gibi konulardan bahsedilmemiştir. Bu konuyu çalışmamızın amacı ise, Atatürk döneminde İç Anadolu’ya yönelik yapılmış iskân ve imâra yönelik bir çalışmanın mevcut olmamasıdır. Bunun yanında, bölgeye iskân edilen mübâdil, muhacir, I. Dünya Savaşı esnasında Rus işgalinde kaçarak iç kesimlere gelen (Şark mültecisi) kişiler ile mecburi iskâna tâbi tutulan grupların bölge vilâyetlerindeki durumu ve nüfus yapısının oluşumundaki etkileri ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Atatürk Dönemi İç Anadolu Bölgesi’nde İmâr İskân Faaliyetleri (1923-1938) başlıklı

konumuzun içerisinde, bugünkü bölge sınırları esas alınarak Aksaray, Ankara, Çankırı, Eskişehir, Kayseri, Kırşehir, Konya, Niğde, Sivas ve Yozgat illeri inceleme alanımızda olup, Karaman, Kırıkkale ve Nevşehir ise o zaman bağlı bulundukları iller olan Konya, Ankara ve Niğde kapsamında ele alınmıştır.

Bu çalışma, beş ana bölümden oluşmaktadır. Birinci Bölümde; Yunanistan ile mübâdele antlaşmasının imzalanması ve bu antlaşmanın imzalanmasının ardından ne gibi hazırlıkların yapıldığı ve bu mübâdillerden ne kadarının hangi şehire iskân edildiği

(14)

incelenmiştir. Bu çalışmada her şehir ayrı ayrı ele alınarak bir sıraya konulmuş ve bu bölümde sadece mübâdele ile gelenlerin iskânı ele alınmıştır. Bunun yanında mübâdeleden sonraki iskân aşamasına değinilerek, İç Anadolu Bölgesi’nin mübâdeledeki durumu ele alınmıştır. Yine bu bölümde bölgeden gönderilmiş olan Rum ve Ermenilerden kalan emvâl-i metrûkelerin durumu da, ayrı ayrı olmak üzere tespit edilmiştir. Yine buraya gelen mübâdillerin sağlıklarının temini için yapılan sıhhî çalışmalar da incelenerek bu meselenin bir değerlendirmesi yapılmıştır.

İkinci Bölümde ise; mübâdillerin gelmelerinden sonraki en zor süreç olan onların üretici hâle getirilmeleri ve bu noktada yaşanan sıkıntılara değinilmiştir. Bununla birlikte, İç Anadolu Bölgesi’ndeki harikzede (savaşta evleri yanmış) yaşamış olduğu sorunlar ve bu sorunların sebepleri anlatılmıştır. Yine hükümetin muhacirleri üretici duruma getirmedeki çalışmaları ve yaşanan aksaklıklara da değinilmiştir.

Üçüncü Bölümde de; mübâdelenin bitmesinin ardından 1933 sonrasında başlayan yeni bir göç hareketi ve bu hareketin dayandığı Türkiye’nin nüfus politikasına paralel olarak özellikle de Balkanlardan gelen muhacirler ile bunların yerleştirildikleri İç Anadolu’daki şehirler incelenerek konu bitirilmiştir.

Dördüncü Bölümde; Atatürk döneminin iskân politikasına yönelik uygulamalar ile bu uygulamalardaki yöntemler ele alınmıştır. Burada kilit durumda ise hiç şüphesiz, ilk kapsamlı iskân kanunu olan 2510 sayılı kanun ile iç iskânı düzenleyen 885 sayılı kanun çerçevesinde bölgedeki iç iskân faaliyetlerine değinilmiştir. Buna bağlı olarak, Doğu ve Güneydoğu’dan ikâmete memur edilen kişiler ve bu kişilerin yerleştirilme esaslarına temas edilmiştir. Bununla birlikte memleketin en çok ihtiyaç duyduğu topraklandırma çalışmaları da ele alınmıştır.

Son bölüm olan Beşinci Bölümde ise; dönemin imâr politikası ve bu politika dâhilinde yapılan karayolu ve demiryolu çalışmaları, su getirme çalışmaları ile bölgenin genel durumu ele alınarak şehirlerde yapılan çeşitli imâr çalışmalarına değinilmiştir.

Öncelikle arşiv vesikalarına dayanılarak çalışılan bu tezde, bütün çabalarımıza rağmen eksikliklerin bulunması kaçınılmazdır. Araştırmamız esnasında başvuruda bulunmama rağmen, Tapu-Kadastro Genel Müdürlüğünden bu döneme ait belgelerin verilemeyeceği, ancak 1857 tarihine kadar olan belgelerin verilebileceği bildirildiği için yararlanamadım.

(15)

Bunun yanında Emniyet Genel Mürülüğüne Doğu’da çıkan isyanlar neticesinde İç Anadolu Bölgesi’ne gönderilmiş ikamete memur kişilerle ilgili olarak, başvuruda bulunmama rağmen bu kurumdan da faydalanma imkânı olmamıştır. Aynı şekilde TBMM Arşivi’nde İstiklal Mahkemesi kayıtlarına ulaşılmak istenmiş ama bu kurumdan da olumsuz cevap alınmıştır. Ayrıca, Bayındırlık Bakanlığı’na yaptığım başvuruda belgelerin tamamen Cumhuriyet Arşivi’ne devredildiği bildirilmiştir. Bütün bunlara rağmen başta Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi olmak üzere TBMM Arşivi, Türkiye Kızılay Derneği Arşivi, az da olsa Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Aksaray Köy Hizmetleri Arşivi ile Konya Köy Hizmetleri Arşivlerinden yararlanma imkânı bulunmuştur.

Araştırmış olduğum bu çalışmamda yardımlarını gördüğüm Millî Kütüphane, TBMM Kütüphanesi ile arşiv çalışanlarına teşekkür ederim. Ayrıca benden yardımını esirgemeyen başta danışman hocam Doç. Dr. Necmi Uyanık olmak üzere, Prof. Dr. Nuri Köstüklü ve Doç. Dr. Ferudun Ata’ya teşekkür ederim. Bu çalışmamda daima yanımda olan sevgili aileme de teşekkür etmeyi borç bilirim.

Muhammed SARI Konya-2011

(16)

GİRİŞ

İskân; sakin kılma, oturtma, ev sahibi etme ve yerleştirme1 gibi anlamlarda kullanılmıştır. İskân, devletlerin ekonomik ve idarî meseleleri ile yakından ilgili olmasının yanında toplumu da büyük oranda alakadar etmiştir. Çeşitli milletlere mensup gruplardan teşekkül etmiş bir toplumda, merkezi idarenin kuvveti, takip edeceği plânlı bir iskân politikasına bağlıdır. Yine iskân edilen nüfusun üretime katılması meselesi de iskân politikasının şekliyle ilgilidir. Bu sebeple iskân, çeşitli şekilleri bünyesinde taşıdığı gibi, metod bakımından da değişik usuller dâhilinde yürütülmüştür2. Bu tür farklı metodlar özellikle de Osmanlı Devleti döneminde devletin gücüne bağlı olarak muhacirlerin durumunu etkilemiştir.

Muhacirlik Osmanlı’da, devlet gücüne bağlı olarak, genişleme devirlerinde onunla açılan topraklara yürüyüp yayılmış ancak, gerileme döneminde bu nüfus içe doğru yönelmiştir. Genişleme devrinin muhaceret ve iskânı geri dönüş devrinin muhaceret ve iskânına benzememektedir. Birincisi daima en elverişli şartlar içinde, zaptedilen verimli topraklarda iskân olunmuşlardır3. Bu şekilde Osmanlı’nın kuruluş ve yükseliş dönemlerinde Anadolu’dan Balkan topraklarına Türkler yerleştirilmekte, bu sayede bir taraftan konar-göçerler yerleşik hayata geçirilirken, diğer taraftan da bu toprakların Türkleştirilmesi yönünde sağlam adımlar atılmıştır. Ta ki Osmanlı’nın eski satvetini yitirmesine kadar bu durum böyle devam edegelmiştir. Bunun ilk göstergesini ise 1683 yılındaki II. Viyana Kuşatması oluşturmuştur.

Devletin gerileme dönemi muhacirliği doğal olarak elverişsiz şartlar içerisinde şekillenmiştir. Viyana ile başlayan bu gerileme, halkın geri dönüşünü de başlatmıştır. Bununla birlikte Türk ordusunun çekilmesini müteakip, her yerde Müslümanlara karşı geniş mikyasta işkence ve hınç alma gayreti başlamıştır. Bu durum esasen o asırlarda iki taraflı devam eden bir hâl olduğundan bunu bilen halk, ordularla birlikte veya ordulardan önce emin yerlere kaçıp canını kurtarmayı her vakit düşünmüştür4. Özellikle de, Türklerle meskûn yerlerdeki

halkın uğramış olduğu baskı ve zulüm, bu işin daha çabuk ve plânsız şekilde yürütülmesine sebep olmuştur.

1 Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara 2001, s. 451. 2 Yusuf Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin

Yerleştirilmesi, TTK Yayınları, Ankara 1997, s. 1.

3 Galip Pekel, “İskân ve Muhaceret II”, Siyasi İlimler Mecmuası, S.84, Ocak 1939, s. 31. 4 Agm., s. 32.

(17)

Osmanlı Devleti, karşılaştığı muhaceret sorununu başlarda mahallî tedbirlerle çözmeye çalışırken, muhacir sayısındaki artış sonrası konuyla merkezî düzeyde ilgilenmek gerektiğini fark etmiş ve bu nedenle iskân işiyle alakalı özel komisyonlar kurmuştur. Özel komisyonlar kurulmasına rağmen muhacirlerin sevk ve iskân edilmesi sırasında büyük zorluklar yaşanıyordu. Plânsız ve insan sağlığını dikkate almayan iskân politikaları yüzünden muhacirler, iskân edildikleri yerlerde salgın hastalıklara tutuluyor, kitlesel ölümlerle karşı karşıya kalıyorlardı5. Mesela 1859-1879 yılları arasında Kafkasyalı 2 milyon muhacirin ancak 1.5 milyonu Osmanlı topraklarına ulaşmıştı. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası Balkanlardan Anadolu’ya tekrar yoğun bir göç hareketi başladı. Balkanlardan 1.5 milyon kişi göç ederken yollarda 300.000 kişi öldü ve son olarak 1912-1913 Balkan Savaşları’ndan sonra 640.000 kişi göç etti6. Bu savaşlar içerisinde ise yine en büyük göç hareketinin yaşandığı dönem 1912-1913 dönemidir ki, bu tarihten itibaren artık Osmanlı tamamen bu topraklardan çekilmiş ve buradaki otoritesini Balkan devletlerine bırakırken bu topraklardaki Türklerin bir kısmı gelmiş, bir kısmı ise artık yeni otoritenin insafına bırakılmıştır.

Balkan Savaşları sonrası sınırlarda büyük değişiklikler yaşanmıştı. Bu sınır değişiklikleri ise yeni azınlıkları yaratmıştır. Balkanlarda kurulan yeni millî devletler etnik homojenliğini temin amacıyla, kendi sınırları içindeki azınlıklardan kurtulmak ve dışarıdaki soydaşlarını getirerek nüfusunu artırmak istiyorlardı. Bu genel istek, Balkan ülkeleri arasında mübâdele antlaşmalarını çözüm yolu olarak gündeme getirmişti. Zaten Balkan Savaşları karşılıklı toprak taleplerinden dolayı çıkmış ve Balkanlardan kovulanların çoğunluğunu Müslümanların oluşturması, Anadolu’daki gayr-i müslimlerin gönderilmelerine sebep olmuştu7. Balkan Savaşı’nın başlamasıyla müttefik devletlerin ve özellikle Bulgarların istilâsına maruz kalan yerlerdeki ahalinin çoğu, gördükleri zulüm ve düşmanlık yüzünden Osmanlı topraklarına göç etmek arzusundaydılar. Bu durum savaşın gelişimine göre, sınır şehirlerden içlere doğru ilerlemiş, nitekim Bulgarların Edirne-Çatalca civarına gelmeleriyle Silivri’ye kadar olan yöre halkı, İstanbul veya çeşitli Anadolu şehirlerine çekilmişti8. Geride kalanlar ise Bulgaristan ile imzalanmış olan İstanbul Antlaşması çerçevesinde, görünürde bu topraklarda yaşama ve çeşitli haklara sahip olacaklardı. Aslında Balkan Savaşları’nın ardından pek çok Türk, çeşitli devletlerin otoritesi altına girdiklerinden Osmanlı Devleti de bu

5 Fuat Dündar, İttihat ve Terakki’nin Müslümanları İskân Politikası (1913-1918), İletişim Yayınları, İstanbul

2007, s. 48-49.

6 Age., s. 56. 7 Age., s. 66.

8 Ahmet Halaçoğlu, Balkan Harbi Sırasında Rumeli’den Türk Göçleri (1912-1913), TTK Yayınları, Ankara

(18)

devletlerin her biriyle ayrı ayrı antlaşma yapmak ya da, daha doğru bir ifadeyle uğraşmak zorunda kalmıştır. Bu devletlerden birisi olan Yunanistan ile de bu sorun yaşanmış ve yine bu dönemden itibaren mübâdelenin temelleri atılmaya başlanmıştır.

Balkan Harbi patlak verdiğinde içe yönelik göçlerin yaşanmasının ardından, hükümet çeşitli önlemler alma yoluna gitmiştir. Göçmenlerin geçici yerleşme yerlerinden Anadolu’nun iç kesimlerine gönderilerek oralarda iskân edilmeleri için devlet büyük çaba sarfetmiştir. Göçmenlerin sürekli iskân edilecekleri yerler, yapılan araştırma sonuçlarına göre belirlenmeye çalışılmıştır. Bu arada Rumeli’den gelen ve gelecek olan muhacirlerin iskânları için vuku bulan teşebbüsler sonuçlanıncaya kadar başka muhacire müsaade olunmaması uygun görülmüştü9. Bunun yanında muhacir işlerine gerekli ehemmiyeti vermek açısından ilk olarak onların iskân ve iaşesi düşünülmüştü. Bu sebepledir ki bu dönemde plânlı bir şekilde iskân uygulamasına geçilmeye başlanmıştır.

Muhacirlerin iskân ve iaşesi için İstanbul’da teşekkül eden komisyonun, muhacirlerin bütün işleriyle bizzat meşgul olamayacağı düşünülüp, belediyeler dâhilinde birer komisyon teşkil edilmiştir. Bundan başka, muhacirlerin iskân ve iaşeleriyle meşgul olmak üzere sevkedildikleri vilâyetlerde de muhacirin komisyonları kurulmuş, muhacirlerden memleketlerine geri dönecekler dışında, diğerlerinin geldikleri memleketlerin iklimlerine ve uğraştıkları ziraat ve sanat dalına göre, iskân edilecekleri arazinin tayinine çalışılmıştır10. Balkan Savaşları’nın ardından uygulamaya konulan bu plânlı sistem, yıllarca perişan bir şekilde göç eden ve bu göçle de kalmayıp kendi öz vatanında bile açlık ve hastalıkla boğuşan Türklerin acıklı durumdan kurtulması noktasında önemli bir adım olmuştur.

Gerçekten başıboş ve yardımsız bırakılan veya düzenli bir şekilde tatbik edilmemiş olan iskân işi, Türk nüfus ve ekonomisi üzerinde tahrip edici tesirler doğurmuştur11. Nitekim Osmanlı Devleti, bilhassa da Balkan Savaşları’ndan sonra Avrupa’daki topraklarının %83’ünü, nüfusunun %69’unu ve bunlara ilaveten, devlet gelirlerinin önemli bir kısmı ile önemli ölçüde bir ziraat potansiyelini kaybetmiştir12. Bu tür kayıplar Balkanlar’da yaşanırken Anadolu’da önemli derecede etkisini göstermiştir.

9 Age., s. 108. 10 Age., s. 108.

11 Ömer Lütfi Barkan, “Türkiye’de Muhacir İskânı İşleri ve Bir İç Kolonizasyon Planına Olan İhtiyaç”, İÜ

İktisat Fakültesi Mecmuası, C.1, S.4, Ekim 1948-Temmuz 1949, s. 204.

(19)

Balkan Savaşı ile başlayan, I. Dünya Savaşı ile devam eden ve Millî Mücadele ile sonuçlanan bu devre, büyük bir kaos dönemidir. Bu on yılda, Anadolu’nun nüfusu 17.5 milyondan 12 milyona düşmüştür. Bu topraklarda %30’a yakın bir nüfus kaybı yaşamıştır. Bu kaybın %20’si ölümlerden, %10’u ise zorunlu yer değiştirme ve göçlerden kaynaklandığı tahmin edilmektedir13. I. Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde de Türk topraklarında önemli bir nüfus hareketi meydana gelmiştir. Gerek devletin çökmesiyle terk edilen memleketlerde kalan nüfus ve gerekse yurt içindeki yabancıların çıkarılması, devlet için şüphesiz önemli miktarda insan kayıplarına sebep olmuştur. Nüfus kayıpları ile dolu olan bu birinci büyük devreden sonra Türkiye’de yeni bir devre açılmıştır14. Bununla birlikte uzun savaş yılları nedeniyle gittikçe azalan nüfusun, geniş yurt topraklarına göre ekonomik, sosyal, askeri savunma v.b. yönlerden olumsuz bir etki yarattığı görülmüştür. Bu nedenle, ekonomik ve sosyal plânlamalarda arzu edilen amaçlara ulaşabilmek için, nüfusu artırmaya yönelik önlemlerin alındığı bilinmektedir. Aslında bütün bu niyet ve çabalar, Türklerin kendisine yönelik siyasal, ideolojik ve askerî saldırıları göğüsleyebilmeleri ve millet olma sürecini, pekiştirerek sürdürebilmeleri için, hayatî bir önem taşıyordu15. Ancak ülke içerisindeki nüfus

hareketlilikleri özellikle de Şark mültecisi olarak adlandırılan halkın ülke içerisinde doğudan batıya doğru, I. Dünya Savaşı sırasındaki yer değiştirmeleri, yeni bir iskân politikası uygulanması sürecinde sıkıntı yaratmıştır.

Bu döneme baktığımızda I. Dünya Savaşı iskân işlerini aşırı şekilde genişletmişti. Mevcut işlere ek olarak harp icabı içeride bir taraftan başka tarafa nakil olunan unsurların gönderildikleri yerlerde beslenme ve geçimleri işi çıkmıştı. Ancak bazı yerler istilâya uğrayınca bu yerlerden, bilhassa Doğu’dan çoğu kişi Batı vilâyetlerine akıp gelmeye başlamıştı. Bunları geçici de olsa bir yerde barındırma ve açlıktan, soğuktan ve sefâletten kurtarmak lazım gelmiştir. Bu itibarla, iskân teşkilatı bu işlere cevap verecek şekilde genişletilmiştir. Rus istilâsına uğrayan yerlerin kurtuluşu ve üç vilâyetin Ruslardan kurtarılışı üzerine, oralarda yeniden geniş mikyasta sevk ve iskân işleri meydana gelmiştir16.

13 İlhan Tekeli, “Osmanlı İmparatorluğundan Günümüze Nüfusun Zorunlu Yer Değiştirmesi ve İskân Sorunu”,

Toplum ve Bilim, S.50, Yaz 1990, s. 59.

14 M. De Vergottini, Göçmen Hareketleri, (Çeviren: Nüzhet Yalkut), Başbakanlık İstatistik Genel Müdürlüğü

Yayınları, Ankara 1949, s. 55.

15 Kemal Arı, “Cumhuriyet Dönemi Nüfus Politikasını Belirleyen Temel Unsurlar”, Atatürk Araştırma

Merkezi Dergisi, C.8, S.23, Mart 1992, s. 410.

(20)

İmâr meselesine gelince, imâr umrân kökünden gelip, bir yeri şenlendirme, bayındır hale getirme17 anlamında kullanılmıştır. Osmanlı’nın ilk zamanlarında kalkınma kelimesi ortaya çıkmadan evvel, imâr kelimesinin tam karşılığı olarak bir yörenin ekonomik, sosyal ve fizikî gelişmesini ifade eden bir kapsam içinde kullanılıyordu18. Bu açıdan bakıldığında

şenlendirmek ve imâr kelimeleri birbiriyle ilintili olarak kullanılmıştır. Şenlendirmek, bir yeri

imâr etmenin ön koşulu olarak ortaya çıkmaktadır. Bir yeri şenlendirmek oraya nüfus yerleştirmek anlamındadır. Osmanlılar yeni fethettikleri yerlerde veya nüfusu boşalmış “ıssızlaşmış” yörelerde ya eski köy ve yerleşmelere nüfus yerleştirerek, ya da yeni köy ve yerleşmeler kurarak o alanları şenlendirmişlerdir. Şenlendirmenin temelde iki amacı vardır: bunlar tarımsal üretimi artırmak ve yollar boyunca emniyeti sağlayarak özellikle uzun mesafe ticaretini canlandırmaktır19. Tabi bu anlamıyla imâr, zamanla Osmanlı döneminde çeşitli değişikliklere uğramıştır.

Özellikle de 19. yüzyılda Tanzimat’ın getirdiği reformlarla değişen devlet-birey ilişkisi, imâr anlayışında da önemli değişmeler getirmiştir. Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nda temel amacın “mülk ve milleti ihya etmek” olduğu belirtilmiştir. Bu artık imâr kavramının sadece mülke ait bir kavram olmaktan çıkarak, ülkede yaşayanların refahını içeren bir kavram haline geleceğinin işareti olmuştur.20 İmâra yönelik bu değişimin ardından, 1800’lü yılların ortalarında imâr meclisleri kurularak eyaletlere gönderilmesi ve eyaletlerin imârı konusunda araştırmalar yapması kararlaştırılmıştı. Bu komisyonlar ülkenin bayındır kılınması ve halkın güvenlik ve refah içinde yaşamını sürdürerek yararlı işler yapmalarına imkân sağlayacak önlemlerin ne olduğunu araştıracaklardı. Bu komisyonun hazırlamış olduğu raporlarda yol, köprü ve su yolu isteklerinin karşılanmasına öncelik verilmişti21. Buradan Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren imâr, daha çok halkın ihtiyaç duyduğu noktalara yönelerek inşa faaliyetlerinden ziyade nafia anlamına sapmaya başlamıştır. Nitekim Osmanlı Devleti’nin kalkınmasında yer alan en önemli unsurlardan birisi de, ülke coğrafyası üzerinde yaşayan insanların aynı ölçüde devlet imkânlarından yaralanması olmuştur. Bu da ülkenin imârı ile mümkün olabilmiştir. Şehirleşme, ulaşım, sanayi, ticaret, tarım gibi olgular ciddi anlamda yol, su, mimari gibi inşa ve imâr faaliyetleriyle mümkün olmuştur.

17 Ferit Devellioğlu, age., s. 433.

18 İlhan Tekeli, Selim İlkin, “Mustafa Celalettin Bey’in ‘Bir Eyaletin Islah ve İmârı Hakkında Mukaleme’ Adlı

Risalesi ve 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunda İmâr Kavramının Gelişimi Üzerine Düşünceler”, XI. TTK

Kongresi (5-9 Eylül 1990), C.IV, Ankara 1994, s.1470.

19 İlhan Tekeli, Selim İlkin, agb., s. 1471. 20 Agb., s. 1472.

(21)

Bu dönemdeki uygulamalar, yoğun olarak kişisel girişimlerin sonucu ortaya konulmuştur. İmârda etkin olan şahıslar, kendilerine ait sivil mimari örneği konutların haricinde, kamusal alana hizmet ve hayır için yaptırdıkları dinsel, kültürel, sağlık ve sosyal işlevli yapılar inşa ettirmişlerdir. Bu da kentlerin gelişimi ve değişiminin bireysel girişimciler kanalıyla hiçbir menfaat beklemeksizin ortaya konulması anlamını taşımaktaydı22. Özellikle de su yollarının yapılması noktasında bu dönemde ve hatta Cumhuriyet döneminin başlarında vakıflar vasıtasıyla çalışmalar yapılmıştır23. Aslında bu işlerin yapımı meselesi Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde kurulmuş olan Nafia Nezareti bünyesinde gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Buna göre imâr noktasındaki kalkınmanın en önemli ayağını Osmanlı döneminde de yollar oluşturmuştur.

Özellikle II. Abdülhamid dönemi öncesinde karayolları yapımında yolların yapılacağı güzergâhlarda yer alan yerleşim birimlerinde bulunan halktan yararlanılmaktaydı ki, bu yöntem aynen Cumhuriyet döneminde de uygulanmıştır. Ancak 1875 yılına kadar bir yasa halinde yer alan bu uygulama kaldırılmış, 1879’da ise tekrar yürürlüğe girmiştir. Bu yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte iki üç yıl gibi bir zamanda beş bin kilometreye yakın yol inşa edilmiştir24. Bunun yanında bu dönemde demiryollarının yapımına önem verilmeye başlanmıştır.

Hiç şüphesiz bayındırlık alanında Osmanlı topraklarında yapılan en önemli atılım demiryollarının yapılmasıdır. Sultan Abdülmecit döneminde başlayan ilk girişimler II. Abdülhamid döneminde zirveye ulaşmıştır. Demiryolları II. Abdülhamid’in nafia alanında önceden yapılan bir girişimi ciddi anlamda devam ettirdiği ve geliştirdiği tek örnek olduğu söylenebilir. Bu yollar coğrafi olarak bakıldığında Rumeli, Anadolu, Ortadoğu ve Arap yarımadasını kapsayan bir alan içerisinde yer alır25. Bu dönemde başlayan ve Cumhuriyet döneminde hızla devam eden demiryollarındaki değişme ve ilerlemeler en önemli imâr çalışmalarından sayılabilir çünkü bilhassa Orta Anadolu gerçekten kuraklık ve ulaşım yokluklarını uzun süre hissetmiş ve bu da geri kalmanın en büyük sebebi olmuştur. Bu

22 A.Şevki Duymaz, II. Abdülhamid Dönemi İmâr Faaliyetleri (Türkiye Örnekleri), Süleyman Demirel

Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü yayımlanmamış Doktora Tezi, Isparta 2003, s. 25.

23 Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Defter nu: 609, Sayfa: 325, Sıra: 387; Defter nu: 609, Sayfa: 326, Sıra:

388; Defter nu: 609, Sayfa: 314, Sıra: 370; Defter nu: 609, Sayfa: 325, Sıra: 386; Defter nu: 1759, Sayfa: 227, Sıra: 137; Defter nu: 1993, Sayfa: 6, Sıra: 4; Defter nu: 611, Sayfa: 140, Sıra: 145; Defter nu: 611, Sayfa: 104, Sıra: 99; Defter nu: 612, Sayfa: 33, Sıra: 38;

24 Agt., s. 49. 25 Agt., s. 50.

(22)

nedenle buralardaki sulama ve yol çalışmaları v.b. imâr faaliyetleri memleket ve Türk halkı açısından hayatî bir öneme sahipti.

Atatürk Dönemi İç Anadolu Bölgesi’nde İmâr ve İskân Faaliyetleri (1923-1938)

başlıklı tezin;

1. Amacı: Mübâdele sürecinden başlayarak, ülke içerisindeki karşıklıklar ve 1930’lu yıllardan itibaren bilhassa balkanlardan gelen muhacirlerin iskânını ve bu iskân sırasında yaşanan sıkıntıları incelemektir. Ayrıca, bu iskân faaliyetleri esnasında onların kalıcı yerleşmelerini sağlamak amacıyla yapılan imâr çalışmaları da çalışmanın amaçları arasındadır. Bu yapılırken ise, elde edilen belge ve bilgiler tarihin temel taşını oluşturan objektiflikten uzaklaşmadan değerlendirilmeye çalışıldı.

2. Önemi: Bu çalışma, İç Anadolu Bölgesi’nde mübâdil, şark mültecisi, harikzede ve muhacir gruplarının iskânı ve bu iskân faaliyetleri esnasında veyahut sonrasında yapılan imâr faaliyetlerinin bir arada ve bir bölgeyi ele almak suretiyle incelenmesi açısından önem taşımaktadır. Nitekim bundan önceki çalışmalarda belirli bir şehir veyahut ülke genelindeki göç ele alınırken imâr faaliyetlerine temas edilmemiştir. Bu açıdan çalışmamız imâr ve iskânı ayrı düşünmeyerek ele alması dolayısyla bir ilk olmuştur.

3. Sınırı: bu çalışmanın sınırı tarih olarak Atatürk dönemi yani 1923-1938 yılları arasını kapsayacak surette tespit edilmiştir. Bunun yanında coğrafî mekân olarak İç Anadolu Bölgesi ile sınırlandırılmıştır.

4. Kaynaklar: çalışmada kullanılan kaynakları; Arşiv vesikaları, Resmî Yayınlar, Süreli Yayınlar ile Telif ve Tetkik eserler adı altında toplamak mümkündür. Bunlar içerisinde en çok başvurulan kaynak hiç şüphesiz arşiv vesikaları olmuştur. Konumuzla ilgili arşiv vesikalarına ise, en çok Cumhuriyet arşivinden ulaşılmıştır. Bunun yanında Türkiye Kızılay Derneği Arşivi’nde muhacirlere yapılan yardımlarla ilgili bilgiler noktasında belgeler temin edilmiştir. TBMM Arşivi’nden ise iskânla ilgili hazırlanmış olan kanun ve kararnameler temin edilmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde daha çok su yollarıyla ilgili bilgiler elde edilmiş ancak buradaki bilgiler çok yetersiz kalmıştır. Bunun yanında yerel arşivlerden Aksaray ve Konya Köy Hizmetleri Arşivlerdeki defterlerden yararlanılmıştır. Bu defterlerde ise, Türkiye’ye göç etmiş olanlara yapılan yardımlar ve iskân faaliyetleriyle ilgili bilgiler elde edilmiştir.

(23)

Arşiv vesikalarının yanında, Resmî gazete ile Düsturlar, Zabıt Cerideleri, Ayın Tarihi ve Salnameler ile Yayımlanmış Resmî Vesika, Rapor ve Kanunlardan istifade edilmiştir. Bunlar içerisinde bilhassa 15 yıllık süreçteki iskânla ilgili bütün meclis konuşmaları elektronik ortamda tek tek taranmak suretiyle incelenmiştir. Yine bu dönemde iskânla ilgili olarak çok sayıda yayımlanmış olan Talimatname, Rapor ve Kanunlar elde edilmiştir.

Araştırmamızda yararlanmış olduğumuz bir diğer kaynak ise Süreli yayınlar olmuştur. Süreli yayınlar incelenirken öncelikle o dönemdeki belli başlı gazeteler tranmıştır. Bunlar Hâkimiyet-i Milliye, Son Posta, Akşam, Milliyet, Zaman gibi yayınlardır. Bunların yanında İç Anadolu Bölgesi’ndeki şehirlerde o dönemde yayımlanmış olan gazeteler TBMM Mirofilm bölümünden elde edilerek hepsi de çıkış tarihi değişmekle birlikte, 1938 yılına değin incelenmiş ve konumuzla ilgili bilgiler temin edilmiştir.

Son olarak, bu konuda yapılmış olan tezler araştırılmış, bunun yanında kitap ve makaleler temin edilmeye çalışılmıştır. Bu tür eserelrin tespitinde ise Millî Kütüphane’nin ve TBMM Kütüphanesinin katologları taranmış ve buradan elde edilen makale ve kitaplardan sonra üniversite kütüphanelerinin katologlarından yararlanılarak bulunamayan kitap ve makaleler buralardan elde edilmeye çalışılmıştır.

(24)

I. BÖLÜM

TÜRK-YUNAN NÜFUS MÜBÂDELESİ VE İSKÂN A. MÜBÂDELE ANTLAŞMASI VE YAPILAN HAZIRLIKLAR

1. Mübâdele Antlaşması

Balkan Harbi’ni takip eden senelerde, İzmir ve Balıkesir sahillerinde oturan Rumlar, büyüyen Yunanistan’a göç etmeye başlamışlardı. Bu göç olayı Yunanistan’ın şikâyetine sebep olmuş ve büyük devletlerin temsilcileri tarafından yapılan incelemelerde, göçün kendi istekleriyle meydana geldiği ortaya çıkmıştı. Bundan sonra da iki hükümet arasında mübâdele komisyonu kurulmuştu. 1914’te İzmir’de toplanan heyet, Yunanistan’a giden Rumların bir daha dönmemelerine, mallarının tasfiyesini ve Doğu Trakya ile İzmir sahillerinin 30 km içine kadar olmak üzere köylerde oturan Rumlar ile Makedonya’daki Türk köylüleri arasında mübâdeleye karar vermişti. Ancak araya I.Dünya Savaşı’nın girmesiyle Trakya ve İzmir’den göç etmiş olan Rumlar, müttefik devletlerin kontrolü altında geri gelmiş ve Türkler de göç ettirilmişlerdi1. I. Dünya Savaşı’ndan sonra ise göç meselesi milletlerarası güncel, siyasî bir

dava haline geldiğinden 1919 tarihinde Milletler Cemiyeti tarafından Dr. Fridtjof Nansen’in başkanlığı altında kurulan Yüksek Muhaceret Komisyonu oluşturulmuştu. Bu komisyon Rus İhtilâli, Balkan Harpleri ve Türk-Yunan mücadeleleri ve daha diğer olaylardan meydana gelmiş olan muhaceret davalarının çözülmesine ve muhacirlerin yerleştirilmesine ve bu meseleleri çözmeye gayret etmiştir2. Lozan Barış Antlaşması sürecinde de mübâdele meselesi gündeme gelmiş ve 30 Ocak 1923 tarihinde Mübâdele Antlaşması imzalanarak Fridtjof Nansen’in başkanlığında muhtelit komisyon oluşturulmuştur.

Muhtelit Mübâdele Komisyonuna yedi ülkeden (İspanya, İsveç, Danimârka, Norveç, Şili, İsviçre, Hollanda) temsilci seçilmişti. Türk ve Yunan temsilcilerinin de katıldıkları bu komisyon, 1924’ten itibaren çalışmalarına başlamış ve aralıksız olarak 11 yıl çalışarak 1934’te dağılmıştır3. Uzun süredir gündeme getirilen Mübâdele Antlaşmasının imzalanmasından sonra bu konu Türk basını tarafından işlenmeye başlanmış ve onların çalışma şekilleri ile ilgili olarak çeşitli haberler yayımlanmıştır. Örneğin Vakit gazetesi, 1

1 BCA; 30.10/ 124.885.4.

2 Ahmet Cevat Eren, Türkiye’de Göç ve Göçmen Meseleleri Tanzimat Devri İlk Kurulan Göçmen

Komisyonu Çıkarılan Tüzükler, (Yayınevi Yok), İstanbul 1966, s. 17.

(25)

Ekim 1923 tarihli sayısında bu konuya değinerek tarihin en büyük ahâlî mübâdelesi olduğunu söylemişti4.

Mübâdele konusu önemine binaen hükümet programlarına girmiş ve orada da bu konuyla ilgili görüşler dile getirilmiştir. Zamanın başbakanı Fethi Okyar, 5 Eylül 1923 tarihinde hükümetinin programını okurken, mübâdele işleriyle ilgili olarak; “Mübâdelenin

Lozan’da imzalanan antlaşma gereğince, İslam halkının emvâl-i menkule ve gayr-i menkulesi üzerindeki hukukuna zarar vermeyecek şekilde icrasına son derece özen gösterilecektir. Gelecek olan halka bütçeden yardım edileceği gibi, çoğu üretici olan bu halka mahsullerine karşılık avans tedarikine çalışılacağını”5 belirterek bu hususta hükümetin yapacağı çalışmayı ve dolayısıyla hassasiyetlerini dile getirmiştir.

30 Ocak 1923 tarihinde Lozan’da imzalanan mübâdele antlaşması belirli esaslara dayanmaktaydı. Buna göre; 1 Mayıs 1923 tarihinden itibaren Türk arazisinde oturan Rum Ortodoks dininde bulunan Türk vatandaşlarıyla, Yunan arazisinde oturmakta olan Müslüman dininde bulunan Yunan vatandaşlarının mecburi mübâdelesine karar verilmişti. Yalnız, 30 Kasım 1918 tarihinden önce İstanbul sınırları içerisinde oturmuş bulunan İstanbul’un bütün Rum ahalisiyle, 1913 senesinde Bükreş Antlaşması’yla belirlenen hududun doğusunda oturan Batı Trakya Müslümanları, mübâdelede dışında kalacaklardır6. İşte bu noktada, yani istanbul’da bulunan Ortodoks Rumların hangi tarihten itibaren yerleşik sayılacağı, iki devlet arasında anlaşmazlığa sebep olmuştu.

İki devlet arasında çeşitli sorunlara neden olan bu antlaşmasının 1. maddesine göre; Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk vatandaşları ile Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan vatandaşlarının 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak zorunlu mübâdelesine girişilecekti. Bu kimselerden hiç biri, Türk hükümetinin izni olmadıkça Yunanistan’a dönerek orada yerleşemeyecekti7. İkinci maddeye göre, bu mübâdele Batı Trakya’da oturan Müslümanları kapsamayacaktı. 1912 yasası ile sınırlandırıldığı biçimde İstanbul Belediye sınırları içinde 30 Ekim 1918 gününden önce yerleşmiş bulunan bütün Rumlar, İstanbul’da oturan Rumlar sayılacaktı. 1913 Bükreş antlaşmasının saptamış olduğu

4 “Mübâdele-i Ahâlî ve Amerikalılar”, Vakit, nu: 2068, 1 Teşrîn-i Evvel 1923, s. 1. 5 İsmail Arar, Hükümet Programları (1920-1965), Burçak Yayınevi, İstanbul 1968, s. 35. 6 BCA; 30.10/ 124.885.4.

7 İsmail Soysal, Tarihçeleri ve Açıklamaları İle Birlikte Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları (1920-1945),

(26)

sınır çizgisinin doğusundaki bölgeye yerleşmiş tüm Müslümanlar mübâdele kapsamında olacaktı8. Bu maddeye göre, mübâdeleye tabi olanlar, Yunanistan’ın Batı Trakya mıntıkası hâricindeki yerlerinde oturan Müslüman olan Yunan tebaasıydı. Yalnız Arnavutlar bundan müstesna olup mübâdeleye tabi değildiler. Mübâdeleye tabi bulunan araziyi 1912–1913 senesi Ekiminin 18. gününden itibaren terk edenler de mübâdeleye dâhildiler9. Bunun yanında, mübâdele anlaşması imzalanmadan önce Müslüman olarak evlenmiş kadınlar ile bu tarihten evvel Müslüman olmayıp Müslümanlarla evlenmiş olan kadınlar da mübâdeleye tâbî tutulmayacaktır10.

Mübâdele antlaşmasının 5. maddesine göre ise, yapılacak mübâdele yüzünden Türkiye’deki Rumların ya da Yunanistan’daki Türklerin mülkiyet haklarına ve alacaklarına hiçbir şekilde zarar verilmeyeceği bildirilmişti11. Yine Lozan’da imzalanan Emlâk-ı İslamiye Beyannamesi gereğince, 18 Ekim 1923 tarihinden evvel Yunanistan’ı terk etmiş veya eskiden beri Yunanistan dışında oturmuş bulunan Müslümanların hak ve mülkiyetleri korunmuşsa da, bu hususta antlaşmanın yürürlüğe girmesinden itibaren altı ay zarfında karma komisyona müracaat mecburiyeti mevcut olduğundan, ilgililerin hemen başvuruda bulunmaları bildirilmekteydi12. Karma komisyon, sayımı yapılacak emvâli menkule kıymetlerinin tespitini iki tarafta dinlendikten veya davet edildikten sonra başlayacaktı. Malların kıymeti altın üzerinden yapılacaktı. Bu komisyon, ilgili mal sahibine elinden çıkan ve Yunan hükümetinin emrine kalacak emvâlden dolayı kendisine borçlu kalınan binaları içeren bir beyanname vereceklerdi. Bu meblağ da, Yunan hükümetinin Türk hükümetine karşı borcunu teşkil edecektir. Muhacirler esas itibariyle Türkiye’de alacaklarına karşılık Yunanistan’da terk ettikleri emvâle kıymet ve mahiyetçe eşit mal alacaklardı13.

Türkiye’den giden ve Türkiye’ye gelmekte olan muhacirlerin mallarının en iyi şekilde korunması karma komisyon tarafından dikkatle izlenildiği gibi, Türk hükümeti de bu mevzuda mümkün olduğunca hata yapmaktan kaçınıyordu. Buradaki amaç, gidenler kadar gelenlerin de aynı şekilde mülkiyet haklarının korunmasıdır. Bunun için, Dâhiliye Vekâletinden gönderilen bir yazıda; Lozan Antlaşması gereğince Yunanistan’dan gelen muhacirlerden başka muhacir ve mültecilere, memleketlerinde terk etmiş oldukları emlâka

8 Age., s. 177.

9 “Mübâdeleye Tâbi Olanların Hukuk-ı Tasarrufiyesi”, Haber, nu: yok, 18 Mart 1924, s. 1. 10 Düstur, 3. Tertip, C. V, İstanbul 1931, s. 1188.

11 İsmail Soysal, age., s. 178.

12 “Gelen Muhacirlerimiz”, Babalık, nu: 1447, 14 Mart 1924, s. 1. 13 “Mübâdeleye Tâbi Ahâlînin Hukuk-ı Tasarrufiyesi”, Haber, s. 1.

(27)

karşılık bir şey verilemeyeceği ve bunlardan iskân hakkına sahip olanların ise âdiyen iskâna tâbi tutulmaları gerektiği bildirilmişti14. Âdî iskânın anlamı: Memleketinde malı olup olmadığına bakılmayarak kendisine barınacak bir hane, işine göre geçinecek dükkân, arsa veya tevzî talimatnamesinin tayin ettiği oran ve miktarda arazi, bağ, bahçe, zeytinlik v.s. vermek ve yalnız mübâdillerden yardıma muhtaç olan sanatkârlara ve ayak satıcılarına sermaye, çiftçilere çift hayvanı, tohumluk ve ziraî alet vermekti15. Bunların hepsine birden iskân-ı âdî denilmekteydi.

Âdî iskân hakkına sahip olanlar ise; Lozan mübâdilleri, Balkan Harbi’nin ilan tarihi olan 5 Ekim 1912- 18 Ekim 1912 tarihleri ile 1 Mayıs 1923 tarihi arasında gelen mübâdillerden yardıma muhtaç olanlar, 5 Ekim 1912 tarihi ile 4 Kasım 1923 tarihi arasında Yunanistan harici memleketlerden gelmiş olan gayr-i mübâdil ve mültecilerden yardıma muhtaç olanlar sahiptiler. Bununla birlikte, Doğu vilâyetleri ahâlîsinden olup, düşman istilâsı üzerine memleketlerini terk etmiş veya I. Dünya Savaşı sırasında bazı askerî gereklilik dolayısıyla ordu komutanlarının emriyle iç kesimlere nakledilmiş olanlardan daha sonra memleketlerine dönmemiş, dönmek için hükümetten yardım almamış olanlardan yardıma muhtaç olanlara sadece arazi verilecekti. Yine 1 Mart 1925 tarihinden itibaren gelmiş ve daha sonra gelecek olan Kıbrıslıların da yardıma muhtaç olanlarına âdî iskân hakkı verilecekti16. Âdî iskân hakkı olanların yanında buna hakkı olamayanlar da belirtilmişti. Öyle ki, bekâr erkek ve kadınlar âdî iskân hakkına sahip olamazlardı. Ancak dul kadınlara birer oda tahsis edilmek suretiyle bir hanede âdî iskân suretiyle yerleştirilebilirlerdi. Yine Rum emvâl-i metrûke hanelerinde emlak-ı milliyeden kiralama suretiyle ikâmet eden subay ve memurların yalnız ikâmet hakları olup, iskân hakları yoktu17. Mübâdele antlaşmasının imzalanmasıyla birlikte özellikle de mübâdillerin tefviz işlemlerinin yapılması ve bu konuda aksaklıklara meydan verilmemesi Türk hükümetinin en önem verdiği konulardandı. Bu amaçla her bir husus ayrı ayrı açıklanmış ve buna göre hareket edilmesi istenmişti.

Antlaşmanın yürürlüğe girmesiyle antlaşmanın muhtevasına uygun olarak mübâdillere tefviz (mal dağıtımı) işleminin uygulanması yönünde hükümet çeşitli açıklıklar getirme gereği duymuş, bu nedenle tefviz, âdî iskân, mübâdillik, gibi konular tek tek açıklanmış ve bu sınırın

14 BCA; 272.12/41.45.4.

15 Naci Kökdemir, Eski ve Yeni Toprak, İskân Hükümleri ve Uygulama Kılavuzu, (Yayınevi Yok), Ankara

1952, s. 193.

16 Age., s. 194. 17 Age., s. 198.

(28)

korunması istenmiştir. Buna göre tefviz; âdî iskânla verilen mal, memleketlerinde han, otel, çiftlik terk eden zengin mübâdilleri güçlendirip çok rahat ettiremeyeceği için bu gibilere kati tasfiyeye kadar adi iskândan fazla bir şey vermemek demekti18. Mübâdillik ise; Yunanistan ahâlîsinden ve 5 Ekim 1912-18 Ekim 1912 tarihlerinden sonra Yunanistan’ı terk etmiş bulunanlardı. Bunların Yunan tebaasından olmasını tespit etmeye lüzum yoktu. Yalnız 1 Mayıs 1923 tarihinden sonra Yunanistan’dan Türkiye’ye gelenlerin mübâdeleye tâbi sayılabilmeleri için, Yunan tebaasından ve Müslüman olması şarttı. Yine aslen Yunanistan dışında bir memleketten olup, Türkiye’ye göçten evvel Yunanistan’a göç ederek burada yerleşmiş Müslümanlardan, 5 Ekim 1912 tarihinden sonra göç edenler mübâdil sayılacaktı19.

Mübâdillerin iskânı noktasındaki bazı hatalar, bu antlaşmanın uygulanması esnasında karışıklıklar ortaya çıkmıştır. Özellikle de tefviz çalışmalarında bu durum, dikkat çekici bir şekilde kendini göstermiştir. Örneğin, bazı yerlerde mübâdiller âdî iskâna tâbi tutularak kendilerine ücretsiz hane ve arazi verildikten başka, tefviz dosyaları da tamamlanarak kendilerine hakları verilmişti. Bazı yerlerde de mübâdillere âdî iskân işlemi yapılıp, ücretsiz ev veya arazi ve dükkân verildiği gibi, diğer taraftan tefviz dosyası da müstakil olarak işlenerek mübâdile âdî iskân işlemi hiç göz önüne alınmayarak tefviz dosyası üzerinden mal tefviz edilmiş ve haklarının geri kalanı karşılığında tasfiye vesikası verilmişti. Bazı yerlerde ise, mübâdiller bir taraftan âdî iskân dosyası açtırarak adi iskân işini müstakil olarak sürdürdüğü gibi diğer taraftan da tefviz dosyası açtırarak tefviz işini müstakil olarak yürütmüş ve iki işi iskân dairesi, bir adama ait olduğunu fark ettirmeyecek şekilde işletmiştir20. Hâlbuki bir mübâdil bir taraftan âdî iskân ve diğer taraftan tasfiye vesikası alamazdı. Mübâdillerin her iki işi de bir arada görmeleri gerekmekteydi. Fakat bunun için en başta muhacirlerin yurda girişlerinden itibaren sıkı bir denetim olması gerekiyordu.

Mübâdillerin Türkiye’ye gelmeleri esnasında herhangi bir karışıklığa meydan vermemek için, onların girişlerinin de kontrol altına alınması gerekmişti. Buna göre, Balkan muhacirleri kısım kısım gelmiş olacaklarından, yanlarında mahallî memurluklar tarafından onaylı pasaport veya kırmızı renkteki muhacir vesikası verilmişti. Böylece buraya geldikten sonra muhacir idareleri tarafından gösterilen lüzum üzerine elde edilip muhacirlik sıfatını bildiren açıklamaları içeren nüfus tezkerelerini ayrıca incelemeye gerek kalmayacaktı.

18 Age., s. 199. 19 Age., s. 199-200.

(29)

Yanlarında bu gibi vesikası olmayanların Yunanistan’dan göç esnasından Türkiye’ye ilk ayak bastıkları iskelenin polis kayıtlarında mutlaka isimleri bulunacağından, geldikleri yerdeki memur ve polis müdürlükleriyle haberleşilecekti21. Bu suretle, oradan gelen muhacirlerin hangi gruba dâhil olduklarının tespit edilmesi sağlanacak ve böylece işlemlerin daha sağlıklı yürümesi mümkün olacaktır. Aslında karışıklığa veyahut da anlaşmazlığa sebep olan noktaların başında malların kıymet takdiri konusu oluşturmaktaydı. Bu konu en başta Karma Komisyonun çalışmalarını ilgilendirmekle birlikte, tarafların bu husustaki tavırları büyük önem taşımaktaydı.

30 Ocak 1923 tarihli mübâdeleye ilişkin sözleşme ve ek protokol uluslararası zeminde, Türkiye’yi ve Yunanistan’ı bağlayan ve bağımsız bir komisyonu denetçi olarak benimseyen ilkeler getirmişti. Bu sözleşme ve ek protokolde, Türkiye’de Ortodoks Rumların terkettiği bütün malların, Türkiye’ye gelecek olan muhacirlerin yerleşmelerinde kullanılacağına ilişkin açık hüküm bulunmaktaydı. Bununla birlikte, öyle ya da böyle bu toprakların önemli bir kısmı güçlü toprak sahiplerinin ve fırsatçı kişilerin eline geçmişti. Bu durum ise savaşın bitimine yakın yoğunlaşan bir hukuk boşluğundan kaynaklanmıştır. Yani terk edilen topraklara güçlü kişiler sahip çıkmıştır. Bu duruma son vermeye dönük önemli girişimler oldu. Önemli sonuçlar da alındı ama rüşvet, suiistimal ve kayırma gibi tavırlar elbette işin içine karıştı22. Bu sorun komisyondan kaynaklanmamaktaydı ve bu durumda da mağdur olanlar Türk muhacirleriydi. Zaten sıkıntıda olan Türk hükümeti, bir de bu gibi olumsuzluklarla karşı karşıya kalmış ve işlerin düzenli yürütülmesinde zorluklar yaşamıştı. Aynı zamanda komisyonun mâlî açıdan Türk hükümetine de olumsuz yönde etkisi vardı.

Hükümetin mâlî sıkıntıları, Şükrü Saraçoğlu’nun Maliye Vekâletine tayininden sonra, karma komisyonun kaldırılmasının düşünülmesine bile sebep olmuştu. Yapılan bir hesaba göre bu komisyon, Türk hükümetine senede 600 bin liraya mâl olmaktaydı. 1927 yılına kadar Türk hükümetinin bütçesinden komisyon için 2,5 milyon lira harcanmıştı. Komisyonun kaldırılması ile ilgili olarak henüz bir karar yoktu. Bu hususta Yunanlılar ile mutabık kalmak gerekmekteydi. Diğer taraftan kadronun azaltılması da düşünülmüştür23. Fakat komisyonun işi henüz bitmiş değildi. Öncelikle Türkiye ile Yunanistan arasında nüfus mübâdelesine bağlı olarak ortaya çıkan kamulaştırılmış malların bedellerinin ödenmesi ve bununla ilgili

21 Naci Kökdemir, age., s. 208.

22 Kemal Arı, Büyük Mübâdele Türkiye’ye Zorunlu Göç 1923-1925, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul

2003, s. 132.

(30)

sorunların çözülmesi gerekli idi. Her iki tarafa göre bir antlaşma, içten ilişkilerin oluşturulmasından önce değil, sonra gelmeliydi. Nitekim Venizelos’un tekrar iktidara gelmesinden sonra Türkiye ve Yunanistan arasındaki görüşmeler, Haziran 1930 tarihinde iki ülke arasında bir sözleşme ikili ilişkilerin yumuşamasına imkân tanımıştı24. Gerçekten de iki taraf memleketinde terk edilen araziye ayrı ayrı kıymet takdiri ve neticesinde borçlu kalacak hükümetin tayini hususunda uygulamada maruz kalınan zorluk hatta imkânsızlık, uzadıkça kötüleşen ve hükümetler arasındaki ayrılığı daha da artıran bu işleri Türk hükümetinin iyi niyeti neticesinde bu antlaşma ile sonuçlandırılmıştı25. İki hükümetin bu şekilde anlaşmalarından sonra ise sırada karma komisyon işleri vardı.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki antlaşma ile tayin edilmiş olan süre içerisinde yani 29 Ekim 1934 tarihine kadar görevini tamamlamaya çalışan “Muhtelit Mübâdele Komisyonu” yoğun bir çalışma içerisinde bulunuyordu. Komisyon, Türkiye’den ayrılmış bulunan Yunanlıların Türkiye’de bıraktıkları mallarla ilgili işlerle meşgullerdi. Türkiye hükümeti firarî Yunanlılar tarafından terkedilmiş olan 14.000 binanın bir listesini komisyona vermişti. Bunlardan Ağustos 1934’e kadar 11.000 binanın işlemi tamamlanmıştı. Sadece memleketini pasaportsuz veya herhangi bir vasıtaya müracaatla terk etmiş olanlar değil, aynı zamanda 23 Ekim 1923 tarihinden evvel eski hükümetin vermiş olduğu pasaportla Türkiye’den ayrılmış olanlar da firarî kabul edilmekteydiler. Bu sebeple komisyon bunların her biriyle ayrı ayrı uğraşmaktaydı26. Bu arada 9 Aralık 1933 tarihli antlaşmanın 2. maddesine göre, Karma Komisyonun dağılmasından sonra Yunanistan’da oturan (Batı Trakya) kişilerin 10 Haziran 1930 tarihinden önce Yunan hükümeti tarafından fiilen işgal edilmemiş olan malları hakkında hiçbir önlem ya da sınırlayıcı işlem getirilmeyecekti27. Bu çalışmaların ardından Muhtelit Mübâdele Komisyonu, 19 Ekim 1934 tarihinde toplanarak işlerinin bittiğini bildireceklerdi. Bu tarihten 2 gün önce toplanan komisyon üyeleri yaptıkları işleri bir rapor haline getirmeyi kararlaştırmışlar ve bazı anlaşmazlıkların bulunduğu 240 kişinin de durumlarının değerlendirmişler ve karara varmışlardı28. 1923 yılında başlayan bu süreç Türk hükümeti açısından büyük sıkıntıların da başlangıcı sayılabilir. Öyle ki, bir milyona yakın insanı memleketinden göndermek ve bunların yerine yaklaşık yarım milyon insan getirerek onların

24 Erdoğan Karakuş, İngiliz Belgelerinde İkinci Dünya Savaşı Öncesi Türk-İngiliz İlişkileri 1938-1939,

Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yayınları, Ankara 2004, s. 48.

25 İskân Tarihçesi, Hamit Matbaası, İstanbul 1932, s. 11.

26 “Mübâdele Komisyonunda Tasfiye Faaliyeti”, Vakit, nu: 5953, 4 Ağustos 1934, s. 3. 27 H. Bülent Demirbaş, Batı Trakya Sorunu, Arba Yayınları, İstanbul 1996, s. 119. 28 “M. Mübâdele Komisyonu İşini Bitirdi”, Vakit, nu: 6027, 17 Ekim 1934, s. 4.

(31)

her türlü ihtiyacını karşılayarak üretici duruma getirmek, en başta büyük mali külfetlere sebep olmuştur.

1923 yılında imzalanan mübâdele anlaşmasının ardından Türk hükümeti, en başta mübâdillerin en asgari düzeyde sıkıntılarla karşılaşmaları ve onların sefil duruma düşmeden yiyecek, içeceklerinin karşılanması ile üretici duruma getirilmelerini temin için, bununla meşgul olabilecek bir vekâlet kurma gereği duymuştur. Önceden müdürlük şeklinde çalışılırken böyle büyük bir nüfus değişiminin büyük zorlukları olduğundan bunun altından ancak bir vekâletin kalkabileceği düşünülmüştü.

2. Mübâdele İmâr ve İskân Kanunu ve Vekâletin Kuruluşu

Millî Mücadelenin ardından Yunanlılar, özellikle İzmir, Aydın, Manisa gibi pek çok Batı şehirlerini yakıp yıkmışlar ve oturamaz bir hale getirmişlerdi. Bu yerlere gelecek olan mübâdiller için buraların yerleşim yeri olması bu durumda imkânsız gözükmekteydi. Bu sebeple mübâdillerin iskân işi, iki aşamalı olarak yapılacak, yani bir taraftan memleket tamir edilirken, diğer taraftan da onların iskân işi gerçekleştirilecektir. Bütün bu yorucu ve ağır işlerin altından kalkmak ise en başta mâlî bir güce dayandığından ve Türk hükümeti de bu mâlî güce sahip olmadığından en az parayla en çok iş yapma yolunu tercih edecekti. Bu sebepledir ki, bu kritik işi başarmak, iyi bir kadroya olan ihtiyacı gündeme getirmiştir. Bu kadroların da tabidir ki iyi bir teşkilat çatısı altında toplanması gerekmekteydi. Bu konuyu ilk dile getiren ise Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi Bey’dir. Tunalı Hilmi Bey, ilk iş olarak mübâdillerin iskânı ve buna dayalı olan işlerle meşgul olmak üzere bir “Mübâdele İmâr ve

İskân Vekâleti”nin kurulmasını gündeme getirmiştir.

Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi Bey ile Aydın milletvekili Mazhar Bey’in bir Mübâdele, İmâr ve İskân Vekâleti kurulması hususunda Meclise vermiş oldukları önerge tartışılırken, Kütahya milletvekili Ragıb Bey, bir vekâletin gerekliliğini ifade ederken şöyle diyordu: “Bugün memleketimize beş yüz bin kişilik bir muhacir kafilesi geliyor. Bunun üç yüz

bin kişisi aç ve çıplaktır. Binaenaleyh yirmi bin kişilik, elli bin kişilik, yüz bin kişilik bir ordu değil, ondan çok mühim ve çok mufassal ve muazzam bir mesele karşısında bulunuyoruz. Bu meseleyi her halde lâyık olduğu şekilde uygun bir teşkilâta tabi tutmazsak her halde netice çok fena ve müessif olur; buna zerre kadar şüphe yok. Şu kısa maruzatımla dahi sabit

Referanslar

Benzer Belgeler

For example, site-based partitioning for rowwise and checkerboard models of Google Data has lower communication volume than page-based par- titioning, but for columnwise

Son bölümde ise Galilean uzayında Factorable yüzeylerin sıfır Gauss eğrilikli yüzey olması durumlarına göre karakterizasyonlar detaylıca incelendi.. Anahtar Kelimeler:

Birinci kısımda 3-boyutlu Riemann uzay formları tanıtılmış olup ikinci kısımda Helisel geodezikler için bazı.. karakterizasyonlara yer verilmiştir ve son olarak

Siverek meteoroloji istasyonu verilerine göre (1970-2010) baraj öncesi ve sonrası döneme ait aylık ortalama yağış durumu.. Siverek meteoroloji istasyonu verilerine göre

Psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerinin okul öncesi eğitimi kademesinde daha etkili hale getirebilmesi için kurumlarda nitelikli psikolojik danışmanlar

Bu yeni bileşik Melatonin ve vitamin E kadar morfolojik düzeyde tübüler ve glomerüler yapıları korumuş ve radyasyona sekonder renal hasarda azalma sağlamıştır..

Helicobacter pylori and heterotopic gastric mucosa in the upper esop- hagus (the inlet patch). Chen CH, DeRidder PH, Fink Bennett D,