• Sonuç bulunamadı

İskân Mıntıkalarındaki Sıhhî Çalışmalar ve Bölgedeki İskân İşlemleri

C. BÖLGEDEKİ EMVÂL-İ METRUKE DURUMU VE İSKÂN ÇALIŞMALARI

2- İskân Mıntıkalarındaki Sıhhî Çalışmalar ve Bölgedeki İskân İşlemleri

İskân mıntıkası olan bölgelerdeki çalışmalardan biri de, o bölgelere sıhhiye danışmanları göndermek olmuştur. Bunlar gittikleri iskân mıntıkalarında oradaki halkın genel sıhhî durumlarını yakından gözlemlemek ve buradaki sıhhiye memurlarından ne şekilde ve ne suretle fayda temin edileceğini tespit etmekti. Bunun yanında iskân mıntıkalarında sıhhî

araştırmalarda bulunmak da bunların görevleri arasındaydı373. Muhacirler Türkiye’ye

çıkarıldıktan sonra, karantinaya alınıp, temizlik ve sağlık işleri tamamlattırılıyordu. İskân bölgelerinde Mübâdele, İmâr ve İskân Vekâleti yetkilileriyle, Hilâl-i Ahmer temsilcileri

bunlara gerekli yardımda bulunuyordu374. Özellikle bu çalışmaların içerisinde ihraç

iskelelerinde gelen mübâdillerden başka, hayvanlar bile sağlık kontrolünden geçirilmekteydi. Muhacirlerin beraberlerinde getirdikleri hayvanların sığır vebası gibi her türlü bulaşıcı hastalıklara karşı korunmasını temin için bunlara; İzmir, İstanbul, Samsun, İzmit, Mudanya, Tekirdağ, Mersin ve Antalya ihraç iskelelerinde ve Uzunköprü, Karaağaç ve Çatalca istasyonlarında gerekli fennî tedbirlerin alınması ve gerektiği zaman serum uygulanması Ziraat Vekâletinden bölgesel veteriner ve memurlara tebliğ edilmişti.375

Mübâdillerin taşınmasında muhakkak ki en dikkat edilen hususlardan birisi sağlık olmuştur. Onların taşınmasında ve gelmeleri esnasında sürekli sağlık kontrolünden geçirilmişlerdir. Bununla birlikte mübâdiller için karantina evleri de kurulmuş ve onların temizlenmesi temin edilmiştir.

372 BCA; 272.12/ 47.90.1. 373 BCA; 272.11/ 17.78.9.

374 Mesut Çapa, “Lozan’da Öngörülen Türk Ahali Mübâdelesi’nin Uygulanmasında Türkiye Kızılay (Hilâl-i

Ahmer) Cemiyeti’nin Katkıları”, Atatürk Yolu, C.1, S.2, Kasım 1988, s. 250.

Karantina evlerine gelecek muhacirler için dezenfekte yapılması için sağlık memurları tarafından gösterilecek lüzuma göre gerekli malzemelerin ve misafirhanelerde mutfak aletleriyle günlük temizlik malzemelerinin hemen temin edilmesi vekâletten sıhhiye müdürlüğüne bildirilmişti376. Bu arada İstanbul Kumandanlığından Hilâl-i Ahmer Cemiyeti Başkanlığına gönderilen bir yazıya göre, Selimiye Kışlasında iskân edilmekte bulunan Rum muhacirler tamamen Yunanistan’a sevk edilmişti. Fakat kışla muhacirlerden tamamen tahliye edilmişse de hayli zamandır Rum muhacirleri arasında devam eden hastalık dolayısıyla pis bir mikrop yuvası haline gelmiş bulunan bu kışlanın, şehir ve ordunun sağlığının korunması açısından fennî temizliğinin yapılmasına lüzum görülmüştü. Bundan sonra ilgili kurum tarafından gerekli tedbire başvurulmuş, genel sıhhat açısından Hilâl-i Ahmer Cemiyetince de icap eden ilaç ve fennî alet ve edevat verilmesi suretiyle, bu kışlanın fennî bir surette

temizlenmesi gerektiği bildirilmişti377. Bu açıdan özellikle de bulaşıcı hastalıkların

muhacirleri etkilememesi için büyük gayret gösterilmiştir.

Mübâdele İmâr ve İskân Vekili Refet Bey, 27 Ekim 1924 tarihli Meclis konuşmasında mübâdillerin sağlık durumlarının takibi ile ilgili olarak şu tespitleri yapacaktır: “Ahval-i sıhhiyesi itibarıyla muhacirlerimize şu yolda hareket ediliyordu: Bir defa Selanik’te sıhhiye heyetlerimiz bunların çıkarılacakları iskelelere göre oralarda ne gibi hastalıklar varsa ona göre aşıları tamamen uyguluyorlardı. Selanik’te bir kere bütün muhacirlere çiçek aşısı yapıldı. Diğer taraftan dizanteri olan yerlerde dizanteri aşısı yapılmıştı. Selanik’te bir aralık

veba meydana çıkmıştı. Bunun üzerine veba aşıları uygulandı.”378 Buna göre, yapılan

çalışmaların ihraç iskelelerinden başlanarak iskân yerine kadar devam ettiği konusuna dikkat çekecektir. Bunun yanısıra Yunanistan’daki sağlık çalışmalarında çeşitli olumsuzluklarla karşılaşılmak durumu söz konusu olmuştur.

Yunanistan’dan Türkiye’ye mübâdele suretiyle nakledilen Türklerin, Selanik’te toplanmış olan son kafilesinin sıhhî ve gıda ihtiyaçlarını karşılamak için orada bulunan Türk sıhhiye heyeti bir saldırıyla sarsılmıştı. 5 Aralık 1924 tarihinde Yunan jandarması eşliğinde kalabalık bir halk kitlesi, Hilâl-i Ahmer dispanserine saldırarak buradaki eşyaları sokağa atmışlar ve memurlara saldırıda bulunarak hastaneyi derhal terk etmeleri talebinde bulunmuşlardı. Bunun üzerine heyet dispanseri terk ederek otele sığınmıştı. Fakat bu haksızlık

376 BCA; 272.12/41.48.23.

377 Türkiye Kızılay Derneği Arşivi, 74-233/ 1928.

düzeltilmemiş ve heyet de İstanbul’a dönmek zorunda kalmıştı379. Her ne kadar dışarıda sıhhiye heyeti bu gibi olumsuzluklarla karşılaşsa da, yurt içerisinde her bölgede seyyar hastaneler kurulmak suretiyle, mübâdillerin sağlık durumları kontrol altında tutulmakta ve elden gelen bütün fedakârlıklarla sağlık işlemleri yürütülmekteydi.

Bu çalışmaların odak noktasında daima Hilâl-i Ahmer olmuştur. Mesela Hilâl-i Ahmer tarafından açılmış olan Niğde’de 20 yataklı bir hastane ve bu dispanserin bir doktoru mevcuttu. Ulukışla’da, 20 yataklı hastane’de bir doktor görev yapmaktaydı. Konya’daki hastanede bir doktor ile 3 seyyar doktor görev yaparken, Sivas’ta 20 yataklı hastanede bir doktor, bir seyyar doktor ve bir de hastabakıcı mevcuttu380. Öyle ki, 1924 Mayıs ayında Konya başta olmak üzere Samsun, Tokat ve Çorum vilâyetlerine gönderilmiş olan muhacirlerin 156 tanesinde hastalık tespit edilmiş ve bunlar kısa sürede tedavi edilmişti381. Yine İmdad-ı Sıhhiye Heyeti 1 Ocak 1924 tarihinden 12 Ocak 1925 tarihine kadar Selanik ve Kayalar’dan Yozgat’a gelen 5.277 ve Sivas’a gönderilen 4.404 kişiye çeşitli yardımlarda

bulunmuştu382. Muhacirlerin iskân edilmeden evvel çok sıkı bir sağlık kontrolünden

geçirilmeleri, onların yeni yerleşim yerlerine iskânlarında pek çok olumsuzlukları da ortadan kaldırmış olacaktı. Bundan sonraki iş, artık bu muhacirleri en uygun şekilde yerleştirmekti. Yerleştirme işlemleri ise sağlık problemlerinin ortaya çıkarmış olduğu çeşitli kusurları bertaraf etmek için öncelikle belirli esaslara bağlanmıştı.

Muhacirlerin sevk ve iaşeleriyle evlerinin tamir ve inşası ve âdî iskâna ait işlemlerin hepsi her vilâyetteki iskân idareleri tarafından yapılacaktı. Tefviz ve kiralama işlemleri tefviz komisyonu tarafından yapılacaktı. Bu komisyonda valinin yanında defterdar ve ziraat ve tapu müdürü bulunacaktı383. Gelen muhacirler önce misafirhanelerde geçici olarak barındırıldıktan sonra, özellikle geldikleri yerlerin iklim ve yaşama şartlarına uygun yerlere yerleştirilmek üzere iskân olunacakları illere sevkedilmekte, birinci plânda barınma ihtiyaçları karşılanmaktaydı384. İskân işleri esnasında mübâdillerin tek tek kayıtlarının tutulması gerekmekteydi. Bu sebeple mübâdele yoluyla getirilen muhacirlerin hüviyet durumlarını ve seneden seneye hayatî safhalarını takip edebilmek için, her aile reisine verilecek vekâletçe birer hüviyet evrakı düzenlenmişti. Her aile reisinin bu evrakta bir de fotoğrafı konulacaktı.

379 “Hilâl-iAhmer Havadisi”, THAM, 15 Kânûn-ı Sânî 1925, S.41, s. 178. 380 “Hilâl-iAhmer Havadisi”, THAM, 15 Mart 1924, S.31, s. 225.

381 “İmâr Vekâleti’nin Şubat-Nisan ve Mayıs Mesaisi”, Ayın Tarihi, Mart-Nisan-Mayıs-Haziran 1924, s. 83. 382 “Konya Hilâl-i Ahmer Merkezi”, THAM, 15 Mart 1925, s. 277.

383 Düstur, 3. Tertip, C. VI, Ankara 1934, s. 73-74. 384 Cevat Geray, Türkiye’den ve Türkiye’ye…, s. 48.

Bundan başka kendisiyle beraber aile fertlerinin isimleri, iskân tarihleri, mevcut sıhhat

durumları gibi kendilerine ayrılan evrakın hizasına kaydedilecekti385. Bu sayede kimin

nerelere yerleştirildiği ve ne işle meşgul olduğu hakkında bilgi sahibi olunabilecekti. Fakat ne kadar vekâlet iyi niyetli düşünse de, mübâdelenin başlarında işlerin iyi gitmediği ortadaydı.

Aralık 1923 tarihinde Mustafa Necati, vekâletin bir aylık işlerini gazetecilere anlatmış ve bu tarihe kadar muhacir işlerinin tam manasıyla muntazam gitmediğini söylemişti. Osmanlı hükümetleri zamanında 1916’dan 1919’a kadar 15 milyon altın lira bu işler için sarf etmişti. Fakat o hükümetler döneminde de bir başarı elde edilememişti. Bu sebeple Mustafa Necati, azamî derecede tasarruf ile bu işi bitirmek istiyordu. Bu tasarruf hem emek, hem zaman, hem de paradan oluşmaktaydı. Bunun için üç nokta üzerinde durulmuştur. Bunlardan birincisi, daha önceden çıkan iskânla alakalı çeşitli kanun ve talimatnamelerin yerine 4–5 aylılığına geçici kanun çıkarmak ve bundan sonra da bir iskân kanunu hazırlayarak bu işi en kolay hale dönüştürmekti. İkinci nokta ise, emvâl-i metrûke hanelerinden istifade etmekti. 150 bin kişi için mutlaka bir evde iskân yapılacaktı. Çeşitli kişiler tarafından kullanılmakta olan bu evlerin derhal boşaltılması sağlanacaktı. Üçüncüsü ise, tohumluk ve zirai alet ve edevat dağıtarak muhacirleri bir an evvel üretici konuma geçirmekten ibaretti. Bunlara yapılacak yardımlar ya Ziraat Bankası, ya da vekâlet tarafından gerçekleştirilecekti386.

Mübâdilleri yerleştirme esnasında, özellikle de emvâl-i metrûkelerin boşaltılması sırasında gerekli önlemlerin alınmaması dolayısıyla evlerin tahrip olunduğu görülmüştü. Onun için meseleyi o şekilde halletmek lâzımdı ki, tahliye yapıldığı zaman hem tahrip olunmasın, hem de muhacir geldiği zaman açıkta kalmasın. Bu iki esas kabul edilerek tahliye ve iskân muamelesi yapılmaya başlandı387. İskân işleminde sadece mübâdiller gözetilmemiş bunun yanında mülteci ve istilâzede gibi evsiz kimselerin iskânı da bir taraftan gözetilmiştir.

Rum emvâl-i metrûkesi mübâdele suretiyle gelenlerin memleketlerinde terk ettikleri mallara karşılık olduğundan, mültecilerle istilâzedeler de tercihan Ermeni emvâline iskân olunacaktı. Ermeni malları yeterli gelmediği takdirde geçici olarak Rum emvâline yerleştirileceklerdi388. Bununla birlikte harp ve işgal dolayısıyla iskân yerlerini terke mecbur kalanlar, düşmanın kovulmasını müteakip eski yerlerine dönenler, evvelce kendilerine

385 “İmâr Vekâleti’nin Kânûn-ı Sânî Mesaisi”, Ayın Tarihi, Kânûn-ı Sânî 1924, s. 252.

386 “İmâr Vekâletinin Bir Aylık Mesaisi”, Hâkimiyet-i Milliye, nu: 988, 2 Kânûn-ı Evvel 1923, s. 3. 387 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: II, İçtima: II, C. VII, s. 1045.

ayrılmış bulunan yerlerde mümkün olmadığı takdirde tercihen Ermeni emvâline iskân olunacaklardı389. Yine evlerin yetersiz bulunduğu yerlerde geçici olarak bazı mübâdillerin yerli halkın evlerinde barındırılması düşünülmüştü. Fakat yerlilerin evlerinde muhacirlerin barındırılması durumu çok nazik olup, ayrıca bunlar arasında kin ve husumet doğurmak endişesi bulunduğundan, bu iki tarafın daima birbirlerine sevgi ve saygı duygularıyla bağlanmaları için icap eden her tedbirin alınması gerekiyordu. Muhacirlerle yerlilerin birbirlerine ısınmaları ve kardeş gibi yaşamaları hususu vali, kaymakam, nahiye müdürü ve karakol kumandanlarının en dikkat edeceği vazifeler arasında sayılmıştı390. Aslında bu yerel görevlilerin işini zorlaştıran husus ise, pek çok emvâl-i metrûkenin kullanılamaz durumda olmasıydı. Öyle ki bu durumun farkında olan milletvekilleri, çeşitli görüşler ileri sürmek suretiyle aksaklıkların en az düzeye indirilmesi yönünde vekâlete eleştirilerde bulunmaktaydılar.

Vekil Mustafa Necati Bey’e Mecliste muhacirlerin yanmış yıkılmış yerlere yerleştirilmesindense düşman felâketine uğramamış yerlere yerleştirilmesi yönünde bir eleştiri gelince Vekil, memleketin herhangi bir yerine sırf burası yanmış diye muhacir yerleştirilmeyince bu kez de onların kabiliyetlerine uygun yerlerden, farklı yerlere yerleştirilmelerinin gerekeceği ve bu nedenle de onların üretici olamayacağını belirttikten sonra: “Bundan dolayı kabiliyet ve istidatları hangi mıntıkada iskânlarını icap ettirecekse oraya yerleştiriyoruz. Meselâ Kavala, Drama'dan gelen muhacirleri Van vilâyetine, Erzurum vilâyetine, Sivas vilâyetine koyamam. Samsun'a korum, Bolu'ya korum. Bunların iskân mıntıkaları buralarıdır. Tütün çıkmayan ve tütüncülük olmayan yerlere bu kardeşlerimizi gönderecek olursak ne müstahsil olurlar ve ne de barınabilirler, ne de yaşayabilirler. Bütün

bütün üzerimize mâl olurlar ve iâşe mecburiyetinde kalırız.”391 demek suretiyle, iskân

işleminde ilk hedefin mübâdillerin üretici duruma getirilmesi olduğunu ifade etmiştir. Gerçekten, gelen mübâdillerin pek çoğu tütüncülükle meşgul idiler. Örneğin onuncu imar ve iskân mıntıkası içinde bulunan Kayseri, Niğde, Aksaray ve Kırşehir'de metrûk evlere oranla az sayıda muhacir iskân edilmesinin en önemli sebebi, tütün ziraatı için yeterli ve elverişli arazinin olmamasıydı392. Bunların yanında iskân işleri mübâdillerin geldiği sıralarda düzenli bir şekilde yütürülmüyordu.

389 Age., s. 37.

390 İskân Mevzuatı, s. 258.

391 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: II, İçtima: II, C. VII, s. 1045.

Hakikaten muhacirlerin yerleştirilmelerinde herhangi bir yerleşme plânı hazırlanmış ve uygulanmış değildi. Olaylar çıktıkça ve zorlaştıkça tedbirler alınması yoluna gidilmiş ve yerleştirme sırasında şu noktalar dikkate alınmıştır393:

1- Göçmenlerin geldikleri yörelerin coğrafya özellikleri, iklim ve toprak koşulları. 2- Türkiye’ye gelmeden önceki uğraşıları, iş ve güç biçimleri.

3- Alıştıkları tarım biçimi, türleri ve uzmanlık dalları.

4- İllere alelacele gönderilen sorulara alınan cevaplara göre nerelerde muhacir yerleştirme imkânının bulunduğu.

İskân işlemlerindeki bu yanlışlıklar, doğal olarak pek çok muhacirin yerlerini terk ederek ya akrabalarının, ya da daha üretici olabilecekleri düşündükleri yerlere göç etmelerine, daha doğru bir ifadeyle firar etmelerine sebep olmuştur. Bunun yüzünden, muhacirlerin yerleştirildikten sonra iskân yerlerini terk etmeleri yeni düzenlemelerin yapılmasını zorunlu hale getirmişti. Bu sebeple 28 Kasım 1925 tarihinde bu yöndeki sorunları çözüme kavuşturmak için bir kanun kabul edilmişti. Bu kanuna göre; gerek kendi arzularıyla ve gerek bir zaruret veya anlaşma dolayısıyla Türkiye’ye gelip, kabul edilen ve bundan sonra gelecek olan mübâdil veya gayrimübâdil bütün muhacir vesair ve mülteciler, hükümetçe gösterilmiş veya gösterilecek olan iskân yerlerinde beş sene müddetle oturmaya mecburdular. Bunlar, vekâletin müsaadesi ulaşmadıkça hiç bir suretle iskân yerlerini terk edemeyeceklerdi. Geçici olarak iş için iskân yerlerinden ayrılma; oralarını terk mahiyetinde olmamak şartıyla terk edecekler, iskân yerlerini bu şartlar aksine olarak terk edenler iade olunacaklardı394. Bunun yanında akrabası yanına gitmek isteyen muhacir ve mültecilerin gitmek istedikleri yerlerde, akrabasının bulunduğu haberleşme sonucu anlaşılmak, âdî iskân hakkından vazgeçtiğine dair taahhüt senedi alınmak suretiyle gitmelerine müsaade olunacaktı. Karı koca, baba veya anne gibi kanuna göre geçimleriyle yükümlü akraba bu kayıttan müstesna idi395. Anlaşılan odur ki, bu düzenlemede aile parçalanmasının söz konusu olması dışında hiçbir kimse yerinden ayrılma hakkına sahip olmayacaktı.

Kanunda kimin ne şekilde kalacağı zaten açıkça yazılmıştı. 21 Kasım 1925 tarihinde Meclis’te görüşülen ve iskân yerlerini izinsiz olarak terk edenlere yönelik olarak kabul edilen

393 Cevat Geray, agm., s. 22.

394 T.C. Resmi Gazete, 10 Kânûn-ı Evvel 1341, Sayı: 241; Düstur, 3. Tertip, C. VII, Ankara 1928, s. 187. 395 İskân Tarihçesi, s. 37.

kanunun 1. maddesinde bu açıkça izah edilmişti. Buna göre, her ne sıfatla Türkiye’ye gelmiş olunursa olunsun, hükümetin göstermiş olduğu yerden beş sene süreyle yerlerinde kalmak

zorundaydılar396. Dâhiliye Vekili Cemil Bey, 21 Kasım 1925 tarihinde Meclisteki

konuşmasında iskân bölgelerini terk eden muhacirlerin hem kendilerini, hem de hükümeti zora soktuklarını bu sebeple buna dair bir kanun kabul edildiğini bildirerek, iskân yerlerini terkeden muhacirlerle ilgili olarak şu tespiti yapacaktır: “Memlekete mübâdeleten gelenlere veyahut gayr-i mübâdil olarak birçok vatandaşlara ikâmet yerleri gösteriliyor ve bu yerler tespit olunuyor. Kendileri adiyen iskân olunuyor yani ev veriliyor, zirai alet ve arazi, tohum veriliyor ve bir kısım iaşe veriliyor. Bunlardan birçokları kendilerine gösterilen bu iskân mahallîne yerleştirildikten sonra başka bir yerden boş bir yer bulmak veyahut evvelce gelmiş olan hemşerisinin veya akrabasının yanına gitmek istiyorlar. Bu suretle memleket içinde daimî bir muhaceret devam edip gidiyor”397. Buna göre, muhacirlerin sürekli bir şekilde yer değiştirmelerinin önüne geçilmiş olunacaktı. İskân yerlerinde kesin şekilde kalanlara kendilerine verilen malların tapuları da verilecektir. Bu sayede muhacirlerin kendilerine gösterilen yerlerde kalmaları hem kendi, hem de memleketin menfaati açısından olumlu neticeler verebilecekti. Ancak buna rağmen mübâdillerin akrabalarının yanına gitmelerine engel olunamamıştır.

Bütün bunlara rağmen akrabalık münasebetiyle iskân yerlerini değiştirme hususunda müracaatlar çoğalınca, boşuna haberleşmeden kaçınmak için ancak bu gibi müracaatların aşağıdaki şartlara uygunluğu halinde göz önüne alınması gerekeceği Dâhiliye Vekâletince yayımlanmıştı398:

1- Akrabalık yalnız baba, anne, erkek ve kız kardeş, oğul, eş ve evlattan ibarettir. 2- Birinci maddedeki akrabanın birbiriyle birleşebilmeleri Yunanistan’daki yurtlarında da aynı kasaba veya köyde bulunmuş olmakla veyahut daha evvel gelip tamamen üretici vaziyete geçmiş ve bundan dolayı diğerleriyle yardım imkânını sağlamış olmasına bağlıdır.

3- Nakil ve iskânı isteyenler, âdî iskândan, yiyecek içecek yardımından, tohumluk, ziraî alet, çift hayvanı ve yakacak gibi çeşitli yardımlardan vazgeçtiğini ve yanına kabul edecekler de kendisini iskân, iaşe ve her türlü yardımı yapacağını taahhüt eden senet verecektir.

396 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: II, İçtima: III, C. XIX, Ankara 1977, s. 186; Düstur, 3. Tertip, C. VII, s. 187. 397 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: II, İçtima: III, C. XIX, s. 186.

4- Nakil edeceği yerde eski yurdundaki emlâkine karşılık emlâk alacak güçte bulunanların hakları korunsa da o yerin asıl iskân görenlerine dağıtım yapıldıktan sonra artacak emvâli beklemeleri şarttır.

5- Nakilde iktisat meselesi ihmal olunmayacaktır. Mesela iyi bir tütüncü Samsun’dan bağcı yeri olan Silivri’ye gidemez.

6- Gidilecek yerin iskân durumu da göz önüne alınacaktır. Kalabalık bir yerdeki akrabası yanına diğer bir yerden kimse gönderilmeyecek ve bunu valiler takdir edecek, gelmelerinde iskân durumu açısından mahzur olmaması gereklidir.

7- Mecburiyet doktor raporuyla ve hastalığın cinsi ve mahiyetinin bildirilmesi suretiyle vilâyetteki sıhhiye müdürlerinin tasdikleriyle göz önüne alınacaktır.

Hükümetin böyle bir uygulamaya başvurmasında şüphesiz muhacirlerin bir an evvel üretici duruma gelmelerini sağlamaktır. Yukarıdaki maddelere bakıldığında muhacirlerin yerlerini terk etmeleri doğrudan doğruya engellenmemiştir. Zaten böyle bir uygulama yapılsa dahi, bu tür firarların önüne geçmek mümkün olmamıştır. Bu nedenle hükümet yer değiştirmeyi belirli esaslara bağlarken, aslında muhacirlerin gitmelerine dolaylı olarak engel olmak için onların her türlü yardımdan istisna edileceklerini bildirmiştir. Bu durumda yer değiştirme talebinde bulunanlar olursa, muhtemeldir ki bu muhacir iskân yerinde geçimini temin edememiştir. Mübâdillerin yer değiştirmelerinin önüne geçmenin en önemli yollarından birisi de onları toprağa bağlamaktı. Bunun için en başta gayr-i menkullerin tapuya bağlanması ve bundan sonra da bu gayr-i menkuller, tasarruf senedi getiren ya da bunu ispat eden kimselere verilmek suretiyle hem onların o toprakları ve dolayısıyla bölgeyi sahiplenmelerini sağlayacak, hem de sürekli bir yer değiştirme hareketine engel olunacaktı.

Muhacirleri kendi topraklarının sahibi yapmak amacıyla Mayıs 1928 tarihinde “Mübâdil, Gayr-i mübâdil, Muhacir Vesaireye Kanunların Tevfikan Tefviz Veya Âdîyen Tahsis Olunan Gayr-i menkul Emvâlin Tapuya Raptına Dair Kanun” kabul edilmişti. Buna göre; mübâdiller elindeki tasarruf vesikasından kıymetli tapulara karşılık kendilerine verilen veya verilecek olan emvâl yüzde elliden, kıymetsiz tapulara mukabil yüzde kırktan ve tasfiye talepnamelerine göre kefaletnamelere karşılık yüzde yirmiden fazla olamazdı. Memleketinde mal terk etmeyen mübâdillerle, gayr-i mübâdil, muhacir, mülteci, aşiret üyeleri ve harikzedelere iskân ve borçlanma kanunlarına göre, âdîyen verilen gayr-i menkul emvâl için verilen geçici tasarruf vesikaları değiştirilerek, sahibi adına ve hazine menfaatine birinci derece ipotekli tapu senedi verilecekti. Yine tapu ve vergi kıymetleri iki bin lira ve belirlenen

kıymetleri on bin liraya kadar olan gayr-i menkul emvâli, valilerin tasdikine bağlı olmak şartı ile vilâyetin tefviz komisyonları kesin surette dağıtıma yetkili idi. Bu suretle dağıtılacak emvâl tapuya işlenecek, lakin daha fazla kıymete sahip olan emvâlin kesin surette dağıtımı ve tapu senedinin verilmesi Dâhiliye Vekâletinin tasdikine bağlı olacaktı399. Bu işlemlerin tamamlanması için ise yaklaşık bir yıllık bir süre tespit edilmişti.

Bunun yanı sıra bu kanuna göre, mübâdeleye tâbi kişilerden terkedilmiş olanlar hariç olmak üzere bütün emvâl-i metrûkenin bu kanunun yürürlüğü tarihine kadar dağıtılmış veya dağıtılmak üzere bulunmuş olanlardan başkası maliyeye devrolunacaktı. Mübâdeleye tâbi kişilere ait olup da, bu tarihe kadar usulü dairesinde dağıtımı yapılmayan emvâlden harap olacağına Dâhiliye Vekâletince karar verilen emvâl; gayr-i mübâdil kişiye ait iken lüzumu gereği iskân emrine verilmiş olan emvâl hesaba katılarak böylece maliyeye devrolunur kararına göre bu, vekâlete devredilecekti400. Bütün bu kanunların ve bu yöndeki çalışmaların hedefi, önce mübâdilleri sağlıklı bir şekilde iskân mıntıkalarına göndermek, ardından onların meşgaleleri ve iklimleriyle uyumlu yerlere iskân etmek ve ardından da onları toprağa bağlamak suretiyle üretici duruma getirmek olarak sıralanabilir.