23
Gogol
Birilerinden afyonun iyi bir uyku ilacı olduğunu duyar duy
maz, afyon peşine düştü. Şal satan bir İranlı tanıyordu, ne zaman karşılaşsalar kendisine şöyle dört dörtlük bir dilber resmi yapmasını isterdi; bu afyon denen şey herhalde onda bulunabilirdi. Dükkana girdiğinde İranlıyı sedire bağdaş kurmuş oturur buldu.
"Ne yapacaksın afyonu?" diye sordu
İranlı.
Piskarev uykusuzluğunu anlattı.
"Pekala" dedi İranlı, "sana afyon vereceğim. Yalnız bana bir dilber resmi yapacaksın . . . Öyle bir dilber ki, kaşlar kara, gözler zeytin gibi . . . ben de şöyle onun yanı başına uzanıp çu
buğumu tüttüreyim ... Yalnız bak, dilber diyorsam, dilber ol
malı ve de baktıkça adamı yutkundurmalı .. . "
Piskarev söz verdi ona istediği gibi bir resim yapacağına.
İranlı bir an için bitişik odaya geçti, az sonra da elinde içi sı
vı dolu bir kavanozla geri döndü. Kavanozdaki sıvının bira
zını daha küçük bir başka kaba boşalttı; Piskarev' e de, bir bardak suya yedi damla damlatıp içmesini, bundan fazla kullanmamasını tembihledi. Piskarev değerli kavanozu İran
lının elinden kaptığı gibi dükkandan fırladı; ağırlığınca altın verseler vermezdi "ilacını"
kimseye.-Eve gelir gelmez hemen bir bardak suya birkaç damla damlatıp içti, kendini yatağa attı.
Tanrım, şükürler olsun sana! İşte, o! Ne mutluluk onu yeniden görmek! Bu kez bambaşka bir görüntüde ... Aydın
lık bir köy evinin penceresi önünde ... Ah, ne de hoş oturu
yor! Giyimi kuşamı yalnızca ozanların düşleyebileceği bir yalınlıkta. Saçları da öyle ... kısacık bir saç örgüsü, zarif boy
nunun yanından hafifçe arkaya atılıvermiş! Her şeyiyle tam bir alçakgönüllülük simgesi ... ve üzerindeki her şey açıklan
ması zor bir zevk duygusunu yansıtıyor ... Ya o sevimli yürü
yüşü! Yürürken çıkardığı ayak sesleriyle giysisinin hışırtısı tam bir müzikti! Eli, nefis bir bileziğin süslediği bileği, ne hoştu! Gözleri yaşlarla dolu neler söylüyordu öyle: "Lütfen
24
Neva Bulvarı
beni küçük görmeyin... Sandığınız kadınlardan değilim ...
Yüzüme dikkatle bakın ve söyleyin: Ben öyle biri olabilir mi
yim?" "Ah, hayır; hayır! Böyle düşünmeye cesaret edecek olanı ... " derken uyanıverdi; gözleri yaş içindeydi, müthiş duygulanmıştı. "Keşke hiç olmasaydın şu dünyada, keşke sana hiç rastlamasaydım, keşke canlı bir varlık olacak yerde esinli bir ressamın yarattığı bir tablo olsaydın. O zaman res
minin önünden hiç ayrılmaz, sonsuzcasına sana bakardım ...
öper, öperdim seni. Sonsuz güzel bir düş gibi seni yaşar, seni solur ve ... mutlu olurdum. Başkaca hiçbir isteğim olmazdı hayattan. Uyurken, uyanıkken koruyucu meleğim olarak se
ni çağırırdım. Tanrısal, kutsal bir resim yapacağım zaman yi
ne seni çağırırdım. Oysa şimdi ... Ah ne korkunç bir hayat bu! Yaşıyor olmanın ne yararı var? Bir delinin yaşamının, ai
lesi ve bir zamanlar kendisini sevmiş dostları için hoş bir ya
nı var mıdır? Tanrım bu nasıl hayat böyle! Düşlerle gerçek
lik hep çatışma içinde!" Kafası hep bu türden düşünceler içindeydi. Başka hiçbir şey düşünmüyor, hemen hemen hiç
bir şey yemiyor, tutkulu bir aşığın sabırsızlığıyla akşamın ol
masını bekliyordu. Akşam olunca o sevgili düşünü yeniden görecekti. Düşüncelerinin tek bir şeye takılıp kalması sonun
da yaşamını ve düş dünyasını öyle bir evirdi ki, o kutlu ka
dın her gece girmeye başladı düşlerine. Ve tabii gerçekte ol
duğunun tam tersi bir varlık olarak; çünkü ressamın düşün
celeri bir bebeğinki gibi tertemizdi; bu nedenle düşlerine gi
ren kadın da değişiyor, el değmemiş bir varlık oluyordu.
Afyon almakla düşlerini büsbütün alevlendirmişti sanki;
eğer dünyada tutku dolu, korkunç, yıkıcı, isyankar, çılgın
lığın son kertesine varıp dayanmış bir aşk ve bu aşka düş
müş biri varsa, bu bahtsız bizim zavallı ressamımızdan baş
kası değildi. Gördüğü bütün düşler içinde bir tanesi özellik
le sevinçlerle doluydu. Atölyesinde, elinde paletiyle şövale başında görüyordu kendini bu düşte. Nasıl neşeli, nasıl ke
yif içinde ... Ve ... O da burada. O artık kendisinin
karısıy-Gogol
mış. Hemen yanı başında oturuyor ve dünya güzeli dirse
ğiyle onun iskemlesinin arkalığına dayanmış, yapmakta ol
duğu resme bakıyor. Yorgun, süzgün gözleri sınırsız bir erinçle dolu. Odası tertemiz, pırıl pırıl, ışıklar içinde. Ah Tanrım! Güzel başını hafifçe yana, onun göğsüne doğru eğ
di!.. Hayatında bundan güzel düş görmemişti. Uyanıp kalk
tığında her zamanki uyku sersemliğinden, dalgınlıktan eser yoktu üzerinde. Tuhaf fikirler geçiyordu kafasından: "Bel
ki de korkunç bir olay nedeniyledir kötü yola düşmesi . . . Ruhu pişmanlıkla doludur belki ve içinde bulunduğu kötü durumdan kurtulmak için çok uğraşmıştır, ama tek başına başaramamıştır . . . Onu kurtarmak için bir el uzatmanın ye
teceğini bile bile, bataklıkta boğulup gitmesine göz mü yu
macağız?" Düşünceleri burada da kalmıyordu: "Beni kim
seler tanımaz, bilmez; benim de kimseyi taktığım yoktur. İç
tenlikle pişman olur, sürdürdüğü yaşamını değiştirirse ben de kendisiyle evlenirim olur biter. Böylelikle de, kahya ka
dınlarıyla, hizmetçileriyle, hatta her türden pespaye kadın
larla evlenenlerden çok daha hayırlı bir iş yapmış olurum.
Herhangi bir çıkarcı güdüyle ilgisi olmadığı için yüce bir davranışta bulunduğum dahi söylenebilir. Üstelik böylece dünya, benim sayemde, kendisine ait bir güzelliği geri ka
zanmış olacak."
Kafasından ardı ardına geçen bu uçarı düşüncelerle yana
ğına allar bastığını, yüzünün şiştiğini sandı. Ancak, aynaya bakıp da avurtlarının çökük, yüzünün solgun olduğunu gö
rünce korkuya kapıldı. Bunun üzerine titizce kendine çe
kidüzen vermeye girişti: Yıkandı, saçlarını taradı, şık göste
rişli bir yelekle, yeni frakını giydi, üzerine yeni pelerinini atıp sokağa çıktı. Dışarıda ciğerleri tertemiz havayla dolunca, uzun, süreğen bir hastalıktan sonra ilk kez dışarı çıkan bir hastanın dinçliğini, yürek diriliğini duydu. O uğursuz karşı
laşmadan
beri
adım atmadığı caddeye yaklaştıkça yüreği daha hızlı çarpmaya başladı.
26
Neva Bulvarı