• Sonuç bulunamadı

Fotoğraf 15: Habitusa İlişkin Sembolik Görsel (K,27, Uzman)

5.5. MEKÂNA AİDİYET HİSSETME VE KABULLENME BİÇİMLERİNİN

5.5.1. Mekânsal Aidiyet Sembolü Olarak Nesneler

Bu başlık altında, katılımcıların bir nesne aracılığı ile mekâna aidiyet geliştirme biçimlerine yer verilmiştir. Günlükler ve görüşmelerden elde edilen veriler kendi içlerinde değerlendirilerek aktarılmıştır. Katılımcıların bir mekâna karşı geliştirdikleri aidiyet duygusu ile bir mekânı kendi yaşamlarına dahil etmelerinin altında yatan nedenler arasındaki benzerlik, ikisinin birlikte ele alınmasını kolaylaştırmıştır.

Kendileri için bir mekânı değerli kılan özellikleri, orada bulunan nesneler aracılığıyla aktarmış olmaları, gündelik yaşamlarında nesnelere atfettikleri anlamların önemini ortaya koymaktadır.

Bir mekandaki nesne ile kurulan bağ, o nesnenin sembolik anlam kazanmasına neden olmuş ve bu durum katılımcıların sadece ev ve iş yerlerinde değil aynı zamanda sosyal yaşamlarında bulundukları, diğer insanlar tarafından kullanılan mekanlar için de geçerliliğini sürdürmüştür. Mekâna duydukları aidiyetin ve aynı zamanda bir mekânı kabullenmenin bir nesne üzerinden açıklanması, mekân, özne ve nesne arasındaki daimî etkileşimin bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda Goffman (2017:63-64), kişisel eşyaların benlikle özdeşleştiğini ve üzerinde denetim sağlanabilecek araçlar olarak işlev gördüğünü belirtmektedir. Bunlar, mekânsal olarak öznelere rahatlık ve güven sağlayan unsurlar olarak görülebilecekken aynı zamanda kendilerine özel alan yaratmalarını sağlayan unsurlar olarak kabul edilebilir.

143 Aşağıda, aynı katılımcının bir mekâna aidiyetinin sembolü haline gelen unsurlar, sırasıyla günlüğünden ve yapılan görüşmede aktardıklarından verilecektir.

“09:15’te odamdayım. Burasını artık bana ait hissediyorum. Bazen iyi bazen kötü. Çekmecemde diş fırçam bile var artık, o kadar bana ait”. (K, 32, Akademisyen, Günlük)

“Her mekânı farklı kuruyorum aslında. Yatak odamda örneğin yatıyorum kalkıyorum evet ama hep bir rahatsızlık var. Sonra oraya kütüphane yaptım bir köşeye o kadar rahatladım ki ya da iş yerindeki odama tablolar astım, resimler astım yok hiç benimseyemedim. Ne zamanki çiçek alıp koydum. İşte o zaman kendimi oraya ait hissettim.” (K, 32, Akademisyen)

Mekân içinde yaşanan bu durumu göndermiş olduğu fotoğraf ile betimleyen aynı katılımcı, yatağının yanında bulunan kitaplık ile iki farklı davranış biçimine karşılık gelen durumun yaşatmış olduğu çelişkiden bahsederken aynı zamanda mekân ile kurulan aidiyete dair göndermelerde bulunmaktadır. Aynı zamanda, aynı mekânın farklı kullanım amaçları doğrultusunda düzenlenmesi için de örnek gösterilebilecek bu görsel, katılımcının bu mekânı aidiyet üzerinden kurgulayıp anlamlandırması nedeniyle bu başlık altında değerlendirilmiştir. Aidiyetin nesnel öğeler üzerinden kurulduğu bu mekânda ön plana çıkan kitaplık ve kitaplar olurken buna okuma eylemi eşlik etmektedir.

Fotoğraf 4: Mekâna Aidiyetin Sembolik Görseli (K, 32, Akademisyen)

“Uyuduğumda ve uyandığımda ilk gördüğüm şey kitaplık. Uyku haline geçiş ya da çıkış sürecinde okumak keyifli olduğu kadar saygısızca da geliyor bazen. Yalan söylemenin gereği yok sanki bu konuda. Bazen bazı şeyleri yaparak kendimizi kandırıyormuşuz gibi geliyor. Misal her yatakta

144 okuduğumda bir uyku bastırıyor ama bir o kadar da kitaplığın yanımda olması hoşuma gidiyor. Bu çelişki içinde salınıp duruyorum ve bu ortamı yine de kimselere vermem diyorum.” (K, 32, Akademisyen)

Katılımcıların çoğunun göndermiş olduğu fotoğraflarda yer bulan kitaplık ve çalışma masası dikkat çekmektedir. Bu eşyalar üzerinden kurulan mekânsal aidiyet, katılımcıların eğitim düzeyleri ve meslekleri ile düşünüldüğünde gündelik yaşamlarındaki eğilimlerinde ve habituslarında benzerlikler olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bulundukları mekanlarda ön plana çıkan kitaplar ve kitaplarla ilişkili diğer nesneler gündelik yaşamlarının önemli bir parçasını oluşturmakla birlikte mekân ile kurdukları ilişkileri kapsamında kendilerini betimledikleri bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Çalışmanın teorik tartışma kısmında farklı düşünürlerin yaklaşımlarından yola çıkılarak mekân ile öznenin birbirini şekillendirdiği belirtilmişti. Katılımcıların, mekanları kendi zihinsel yansımalarının imgeleriyle doldurdukları ve mekânın kendilerini bu imgeler aracılığıyla sarmaladığı görülmektedir. Bu nedenle, göndermiş oldukları fotoğrafların içeriği, mekanla yaşanan etkileşimin önemli bir sembolü olarak kabul edilmiştir.

Fotoğraf 5: Mekâna Aidiyetin ve Mekân ile Etkileşimin Sembolik Görseli (E1, 39, Uzman)

“Çalışma masam ve kitaplığım. Her şeye yakın. Oturduğumda bazen çay keyfiyle balkon manzarasından şehri gözetlerim. Kitap okuduğumda da zaman ve mekânı değiştirmeye büyük bir hizmeti olur.” (E1, 39, Uzman)

145 Fotoğraf 6: Mekâna Aidiyetin Sembolik Görseli (K, 35, Akademisyen)

“Yalnızken vaktimin çoğu çalışma odasında geçiyor. Çalışma odası yaşam alanım oluyor. Başka yere pek ihtiyaç duymuyorum. Çalışmadığım anlarda da masanın başından kalkmak istemiyorum. Masa dağınık. Ne kadar düzeltmeye çalışsam da dağınık hep. Kitapları gündemimden düşürmek istemiyorum sanki.” (K, 35, Akademisyen)

Mekânsal özelliklerin nesneler ile anlam kazanarak mekânı kullanan üzerinde etki sahibi olması, katılımcıların farklı mekanlarda benzer nesnelerin varlığıyla aidiyet geliştirdiklerini göstermektedir. Kendilerini bulundukları mekâna ait hissedebilmek ve mekanla olan ilişkilerini olumlu yönde geliştirmek adına uygulamış oldukları stratejiyi gündelik yaşamlarında sıklıkla tekrarladıkları görülmüştür.

“Batman ya da Dr. Who ile ilgili şeyler olabilir. Evcil hayvanlarla ilgili şeyler örneğin bir tasma, ödül maması ya da her an verebileceğim mama olması olabilir. Birçok noktada kitap. … İşyerinde Batman bardağı ve tabak altlığı var, köpek tasması ve kahve var. Başka yere gitsem de bunlar mutlaka olur. Gittiğim her odada olur”. (K, 34, Uzman)

“Su bardağım olmazsa olmazımdır. Evde cam şişem var o benim olduğum her yerde var. İş yerime de onu götürüyorum. Tokam olabilir. Evde eşyalar bana ait değil. Evi benimsemem uzun zaman aldı. Sanırım benimsemem için benim aldığım eşyaların olması lazım. Şu an örgü yünlerim var ait hissettiren.” (K, 28, Uzman)

146

“Geçtiğimiz hafta odam değişti artık tek başıma oturacağım. Bu yüzden dün akşamdan hazırladığım eşyalarımı odama yerleştirdim. İlk işim masama bardağımı ve sevdiğim bibloları koymak oldu. Artık oda daha benim gibi.” (E, 33, Uzman, Günlük)

Bir bölgenin parçası olan bir nesne o bölgenin işaretleyicisi olarak iş görebilmektedir.

Bu nedenle özel eşyalar özel alanı inşa etmektedir. Onlara yapılan herhangi bir müdahale nesnenin sahibine yapılan bir müdahale olarak algılanabilmektedir (Goffman, 2017:67). Ev, iş yeri gibi uzun süre vakit geçirdikleri mekanlara aidiyet hissetmelerinde etkili olan nesnelerin, kendileri tarafından seçilmiş olması ve düzenlemelerinin kendilerine ait olması karşılaşılan bir diğer sonuçtur. Kendilerinden bir parçanın somut görüntüsüne duyulan ihtiyaç, bu noktada seçilmiş nesnelerin ve bunların düzenin aidiyet sembolü haline geldiğini göstermektedir. Hem nesneler hem de onların düzenine atfedilen anlamın kendilerinin bir yansıması olarak mekânda varlıklarını sürdürmesi, aynı zamanda mekân ile özne arasındaki bağın bir göstergesi haline gelmektedir.

“Evdeki eşyalar, odamdaki özel eşyalar, çiçeğim. Nasıl söyleyeyim odaya girdiğinde onun orada olduğunu biliyorsun, iş yerine geliyorsun neyin nerede olduğunu biliyorsun bu seninle mekân arasında bir yakınlık kuruyor. Aslında bilmek önemli olan.” (E, 32, Akademisyen)

“Oradaki eşyaları yerleştirmem. Raflarım, kitaplarım ve onların konumları. Odamı kendim düzenlemem. Eşyalarla çok oynarım. Mekânda değişikliği seviyorum. Farklılık ihtiyacı duyuyorsun. Üniversitedeki tek göz odayı bile sürekli değiştirirdim.” (E, 45, Akademisyen)

“Odayı daha kullanışlı hale getirmek ve kendimi daha rahat hissetmek için düzenlemeler yaparım. Odamda küçük fotoğraflar, notlar var bunları görmek beni rahatlatıyor ve daha çok aidiyet kuruyorum. İş yeri zorunluluktan dolayı gittiğim bir yer ama sevdiğim şeyleri oraya yerleştirince kendimi daha ait hissediyorum. Onlara bakmak iyi geliyor.”

(K, 42, Akademisyen)

Katılımcıların nesneleri anlamlandırma biçimlerini, benzer bir şekilde sosyal yaşamlarında da hüküm sürdüğü ve buna bağlı olarak vakit geçirecekleri mekanları belirledikleri ya da mekanlar arasında seçim yaptıkları fark edilmiştir. Mekâna yönelik tutumun belirleyicisi haline gelen nesnelerin, katılımcılar için temsil ettikleri anlamların, onların mekânsal aidiyet göstergelerine benzer sonuçlar verdiği

147 görülmektedir. Sosyal yaşamında bir mekânı kabullenip tekrar aynı mekânda bulunmasını sağlayacak özelliklere değinen katılımcının sırasıyla günlüğünde ve görüşmelerde aktardıkları aşağıdaki gibidir:

“Duvarlarındaki artist fotoğrafları, asmış oldukları tablolar, masalar, öğle arası açtıkları radyo kanalı şarkıları ve reklamlarının zihnimde uzun süre izi kalacak gibi. Buraya gelmeyi çok seviyorum.” (E, 45, Uzman, Günlük)

“O mekandaki diğer mekanlardan farklı öğelere bakarım. Bir restoranda girdiğinizde sıradan değil de değişik masalar, tablolar varsa onlara dikkat ederim. Bu benim için artı değer kazandırıyor. Tekrar orada bulunmak isteyebilirim. Sıradanlığın dışında bir şey.” (E, 45, Uzman)

Katılımcıların kendi ev ve iş yerleri dışında, sosyal yaşamlarında sıklıkla bulundukları mekanlar için yapmış oldukları değerlendirmelerde nesnelerin ön planda olması hem mekân hem de mekandaki diğerleri ile kurulan ilişkinin de belirleyicisi olmaktadır.

“Eşim neredeyse iki haftadır Sakarya'da sürekli gittiğimiz E. adında pub var oraya gitmek istiyor. Bu geçtiğimiz hafta boyunca çok yorgun düştüğüm için gidemedik. Orası ikimizi de çok rahatlatıyor, orada sürekli oturduğumuz bir masa var gidip orada oturup bir şeyler içmek ikimizin de çok hoşuna gidiyor. Kimse kimseyi rahatsız etmiyor, sahibinin müşterilerine yaklaşımını da çok beğeniyoruz.” (K, 34, Akademisyen, Günlük)

“Akşam 6’da arkadaşlarla buluşacağımız kafeye gidiyorum. Burası da güzel bir yer. Duvarlardaki boyanın rengi, resimler, masanın şekli… Sanki hepsi özenle seçilmiş. Mekân sahibi de çok iyi bir adam. Yeni mekânım burası olacak gibi duruyor.” (K, 32, Akademisyen, Günlük)

Mekanlarda bulunan nesnelerin, birer temsil aracı haline gelmesi ve katılımcıların gözünde sembolik anlamlar taşıyan öğelere dönüşmesi, mekânsal ilişki örüntülerinin önemli bir parçası olarak kendini göstermesine zemin hazırlamıştır. Burada aktarılan alıntılardan da anlaşılacağı üzere nesnelerin mekandaki öznelerden ve öznelerin mekanla ilişkisinden bağımsız düşünülmesi mümkün görünmemektedir. Bu nedenle katılımcıların mekân içinde bulunan diğerlerinin mekâna katmış oldukları anlam ve kurmuş oldukları ilişkilere ayrı bir önem verdiği görülmüştür. Mekandakiler arasındaki etkileşimin belirleyici olduğu bu noktada, dinamik ilişki biçimlerinin

148 mekâna duyulan aidiyet ile ele alındığı elde edilen verilerden ulaşılan sonuçlar arasındadır.