• Sonuç bulunamadı

Fotoğraf 15: Habitusa İlişkin Sembolik Görsel (K,27, Uzman)

5.5. MEKÂNA AİDİYET HİSSETME VE KABULLENME BİÇİMLERİNİN

5.5.5. Mekân ile Aidiyet Kuramamanın Sembolik Karşılıkları

Katılımcıların göndermiş oldukları günlükler incelendiğinde mekâna aidiyet kuramama durumuna ilişkin verilerin de olduğu açığa çıkmıştır. Sadece günlüklerde bulunan bilgiler, görüşmeler sırasında katılımcılar tarafından dile getirilmemiştir.

Yapılan görüşmelerde aidiyet konusuna değinildiğinde bu konuyu olumsuz çağrışımlarla anmamışlar sadece aidiyet kurma üzerine odaklanmışlardır. Bu nedenle günlüklerden elde edilen bu bilgiler önem arz etmektedir.

27 katılımcıdan 17 katılımcının günlüğünde, bir mekân ile aidiyet kuramadıklarına ya da mekânı kabullenemediklerine dair nedenlerin olduğu ve bunu çeşitli sembollerle aktardıkları görülmüştür. Mekân içinde deneyimlenen etkileşimin belirleyici unsurlarından olan nesnelerin ve öznelerin bu konuda da ön plana çıktığı görülmektedir. Ancak bu noktada, nesnelere ilişkin anlamlandırmaların ve bu nedenle sembolik anlamlarının farklılaştığı görülmüştür. Aynı mekânda farklı zamanlarda farklı anlamlandırmalar ile ortaya çıkan bu durum, sembollerin öznelerin zihninde oluşturduğu temsillerin hem zamana hem de mekâna göre değişip şekillendiğini göstermektedir.

Mekânın dinamik yapısının önemli bir göstergesi olan bu farklılaşma, mekânın öznelerle etkileşim süreçlerine dair dikkate değer ip uçları vermektedir. Bu başlık altında aktarılacak olan katılımcıların görüşlerine yer verirken aynı zamanda onların görüşmeler sırasında hangi sembolik öğeler ile aidiyet kurduklarına ilişkin detaylara da yer verilerek, mekanla kurmuş oldukları ilişkinin niteliğine dair çıkarımlarda bulunulmaya çalışılacaktır. Elde edilen ortak çıkarımların her biri için birer örnek verilecektir.

Sosyal yaşamında sürekli gittiği kafeye, oradaki insanların birbirleriyle ilişkilerinin özellikleri, mekânın sahibiyle birbirlerini tanımış olmanın verdiği etkileşimin ve kafedeki düzenlemenin işlevsel olarak kendisine hissettirmiş olduğu aidiyeti ve kabullenmeyi aktaran bir katılımcı, gitmiş olduğu bir yerdeki düzenin ve eşyaların

159 değişmesinden duymuş olduğu rahatsızlığı ve buna bağlı olarak mekanla kopan ilişkisinin detaylarını vermektedir. Katılımcı için aynı sembollerin anlamsal karşılığında farklılaşma gerçekleşmiştir.

“Kızılay’da bir Cafe’ye oturup çalışıyorum. Gittiğim cafe yıllardır gittiğim bir yer (Gerçi uzun zamandır gitmediğim için çalışanları değişmiş). Her zaman oturup çalıştığım odaya geçiyorum. Odanın dekoru değişmiş. Koltuklar, masalar, duvarlar... Her şey değişmiş. Bir kara kedi aynı sanki bir de mekânın uzun saçlı sahibi. Rahatsız hissettim diyemem ama eskisini arıyorum. Hem yeni odanın kitsch dekorunun düşündüren bir tarafı var hem de anılarımı yaydığım divan koltuklar artık yok. Çıkarken başka bir cafe bulmalıyım diye düşünüyorum.” (K, 31, Akademisyen, Günlük)

Mekanlarla kurmuş olduğu aidiyeti nesne ve öznelerle kurduğu ilişki üzerinden sembolik hale getiren bir katılımcı, buna benzer bir şekilde, bir mekân ile aidiyet kuramamasının ardında yatan nedeni mekân içinde konumlanma üzerinden aktarmıştır. Mekân ile aidiyet arasında olumlu ve olumsuz ilişkiyi farklı anlamlandırmalar ve semboller üzerinden kurmuştur.

“Bugün serviste bir tek bizim yerimiz olmadığını fark ettim. Yani neredeyse herkesin sabit oturduğu bir yer var, biz ise boş bulduğumuz yere oturuyoruz. İnsan bir garip oluyor aslında tam bir aidiyetlik kuramıyor.

Hatta zaman zaman espri konusu oluyor yine en kötü yerler bize kalmıştır diye.” (E, 32, Uzman, Günlük)

Mekân-özne etkileşiminden yola çıkarak, aidiyetin sembolü olarak görülen mekân içindeki kişilerle kurulan ilişki, aynı nedenden aidiyet kuramama sembolü haline gelmiştir. Katılımcı aynı mekân için aynı kişilerin varlığına yapmış olduğu farklı anlamlandırmalar ile mekânı birbirine zıt çağrışımlarla değerlendirmiştir. Oda arkadaşlarıyla ortak yönlerinin olduğu düşüncesiyle onlarla odayı paylaşmaktan memnuniyet duymasına rağmen bu durumun olumsuz bir hale dönüştüğüne yapılan vurgu da bulunmaktadır. Mekân içindeki etkileşimin dinamik yapısının bir göstergesi olan bu durum, mekân ve öznenin birbirinden bağımsız değerlendirilemeyeceğinin kanıtı niteliğindedir. Mekânın değişmeyen, sabit anlamlandırmalarla nitelendirilmesi mümkün değildir. Her daim yeniden üretime ev sahipliği yapan mekân hem kendi içinde hem özne karşısında dönüşmekte ve dönüştürmektedir.

160

“Ofis içerisinde 4 kişi olmanın dezavantajı birisi bir konuşmaya başladığı zaman hepimizin işi bölünüyor. Aslında bunun farkında değiller ama bir tercihim olsa tek başıma bir odada olmayı tercih ederdim. En azından 2 kişi olabilirdi.” (K, 28, Uzman, Günlük)

Mekân ile kurmuş olduğu ilişkiyi özneler ve nesneler üzerinden değerlendiren katılımcı, aidiyetin göstergesi olarak diğerleriyle olan ilişkisini ön plana çıkarmış, mekanların insanlar anlamlı hale geldiğini belirtmiş ancak mekân ile ilişkisinde oluşamayan aidiyeti nesnelere yüklediği anlam üzerinden açıklamıştır.

“Kendi odamla oturduğum sandalye, yazı yazdığım masayla bağ kuramamamın nedeni angarya işlerle özdeşleşmiş olması galiba. Diğer taraftan düşününce salt nesnelerle insanlardan bağımsız olarak ilişki kurmanın benim için anlamsızlığı da bu durum için etken olabilir.” (E, 34, Akademisyen, Günlük)

Bir başka dikkat çeken ve bu başlık altında değerlendirilebilecek konu da aynı mekân için farklı katılımcıların yapmış olduğu değerlendirmelerdir. Tüm katılımcıların ortak olarak kullandığı ulaşım araçları burada ön plana çıkmaktadır. Katılımcıların yarısından fazlası metroyu kullanmaktadır. Metroyu kullanan katılımcıların çoğu, bir mekân olarak metroyu olumsuz çağrışımlarla değerlendirirken bazı katılımcıların (5 kişi) tam zıttı değerlendirmelerini günlüklerinde aktarmışlardır. Özne ve mekân etkileşiminin ön plana çıktığı ve mekânsal davranışlara göndermede bulunulan bu konuda, aynı davranış biçimlerinin, tavır ve jestlerin farklı anlamlandırmalar ile mekanla ilişkilendirildiği fark edilmiştir. Katılımcıların bu doğrultuda mekanla kurdukları ilişkide farklılıklar oluştuğu ve pratiklerini buna göre şekillendirdikleri görülmüştür. Bunu örneklendirmek gerekirse;

“Metro ortamından hoşlanmıyorum. Hem çok eski hem çok pis geliyor.

İnsanlar da mutsuz. Konserve kutusuna tıkılmış gibi bir his oluşuyor bende. İyi ki sadece 5 dakika sürüyor metroda geçirdiğim zaman.” (K, 29, Uzman, Günlük)

“Metroya bindim ve kitap okumaya başladım. En huzurlu kitap okuyabildiğim mekânlardan biri de metro. İlginç çünkü hem gürültü var hem de yeraltından giden bir makinenin içinde yakalayabiliyorum bu huzuru. İnsanların gündelik ritminin en rahat görüldüğü yerlerden biri olduğu için belki de. Herkes kendi halinde, kimsenin rol yapmasına gerek

161 yok, kimsenin kimseyle konuşmasına gerek yok. Belki bu sebeplerden dolayı seviyorum burada kitap okumayı.” (K, 32, Akademisyen, Günlük)