• Sonuç bulunamadı

Meclis-i Mebusan’ın Basılması

3. AYŞE KULİN’İN ROMANLARINDA TARİH

3.3. AYŞE KULİN’İN ROMANLARINDA MİLLÎ MÜCADELE VE İŞGALLER 117

3.3.4. Meclis-i Mebusan’ın Basılması

Millî Mücadele Hareketi, Batı ve Güney Cephelerinde Türk milletinin başarılı olmasını sağlar. Prestij kaybına uğradıklarını düşünen İtilaf devletleri İstanbul Hükûmeti’ne karşı yeni yaptırımlar uygulamayı düşünür. İngiliz Dış İşleri Bakanı Lord Curzon, Maraş’taki Türk direnişini gündeme getirerek Londra Konferansı’nda Ali Rıza Paşa’nın istifası ve Kuva-yi Milliye’nin öncülerinin tutuklanması kararının alınmasını ister. Özellikle Maraş’ta Ermeni kırımı iddiasını sebep göstererek İstanbul’un işgali için Fransa ve İtalya’dan onay alır.

İtilaf devletlerinin isteklerine boyun eğmeyen dönemin sadrazamları “Ali Rıza, Salih Hulusi ve Tevfik paşalar, Ateşkes Antlaşması’nın hükümlerine üstü kapalı olsa da direniş göstermiş oldukları için”282 makamlarından azledilirler. 3 Mart 1920’de Ali Rıza Paşa Hükûmeti’nin çekilmesinin ardında yatan bu önemli husus yönetimdeki İngiliz baskısına dikkatleri çeker.

13 Mart 1918’den beri işgal atında bulunan İstanbul, 16 Mart 1920’de İtilaf devletleri tarafından Meclis-i Mebusan’ın basılması sonucu ikinci kez işgale uğrar.

Yazar, dedesi Ahmet Reşat’ın bizzat yaşamış olduğu bu günleri Veda romanında onun bakış açısıyla ele alır. 8 Mart 1920’de Salih Paşa Kabinesi’nin kurulmasından sekiz gün sonra kimsenin tahmin edemeyeceği bir hadsizlik olarak nitelendirilebileceğimiz

282 Ayşe Kulin, Veda, s. 9.

Meclis-i Mebusan’ın basılması ve artık esir bir şehirde yaşayan İstanbul halkının yaşadıkları çarpıcı örneklerle aktarılır. “Nerdeyse iki yıldır işgal altındaydı şehir.

Mondros Ateşkesini İngiltere adına imzalayan Amiral Calthrope, Osmanlıların temsilcisi Rauf Bey’e İstanbul’a asker sokmayacaklarına dair söz vermiş fakat sözünde durmamıştı.”283

Son Maliye Nazırı Ahmet Reşat, bu kara haberi kahyası Hüsnü Efendi’den şu şekilde öğrenir.

“Duydum ki Meclis-i Mebusan’ı basmışlar,” dedi Hüsnü Efendi, perişan görünüyordu. “İşgal kuvvetlerine karşı gelen kimselere yandaşlık edenleri tevkif ediyorlarmış. Ev ev arama yapıyorlarmış.”284

Osmanlı İmparatorluğu’nun dört yüz altmış yedi yıllık başkentinin düştüğü durum hele ki mecliste bulunanların tarif edilemeyecek hâlde tutuklanarak götürülmeleri Ahmet Reşat’ın yeğeni Kemal ile yaptığı konuşmada okura ayrıntılarıyla anlatılır.

“İngilizler bu gün Meclis’i bastılar! Kemal düşünebiliyor musun küstah İngilizler, sefirlerini yollayıp izahata bile lüzum görmeden, İstihbarat Zabiti Bennett denen herifle Meclis’e ani bir baskın yaptılar ve Rauf Bey ile Kara Vasıf Bey’i tevkif ettiler. Yüksek rütbeli devlet memurlarını ellerine kelepçe vurarak, çeşitli hakaretlere maruz bırakarak, kamyonlara doldurup götürmüşler.””285

Evlerinden kıyafetlerini giymelerine dahi müsaade edilmeyen Cevat Paşa’nın ve Doktor Esat Paşa’nın gördüğü muamele herkes tarafından yadsınır. Çünkü devletin en önemli devlet adamları dövülerek pijamalarla tutuklanmışlardır.

283 Ayşe Kulin, age., s. 8.

284 Ayşe Kulin, age., s. 93.

285 Ayşe Kulin, age., s. 122.

Bu çemberin içine her an dahil edilmesinin farkında olan Ahmet Reşat’ı

“Meclisin basılması ve Şehzade Karakolu katliamı”286 derinden sarsar. Tarihimize kara bir leke olarak geçen ve milletin vekillerinin başına gelen rahatsızlık verici olayların ciddi bir tavırla reddedilmesi gerekir. Dolayısıyla Sultan Vahdettin’in olaylar hakkındaki hükmü herkes için belirleyici olur ancak o “bu adamlar her şeyi yapabilirler, bu kadarını yaptıktan sonra durmazlar artık”287sözleriyle tutumunu gözler önüne serer.

Handan romanında iki Handan karakterinden biri Halide Edip Adıvar’ın eserindeki Handan’dır. Halide Edip’in yaratığı Handan, Kulin’in yarattığı Handan’ın karşısına bir siluet olarak çıkar. Hayal de olsa bile ona yol göstermek adına konuşmalarında tarihin bahsedilen bu anlarına şahit olduğunu anlatarak bugünün değerlendirmesini yapar. Bu yıllar, romanda Handan’ın yaratıcısı olan Halide Edip’in bakış açısından özetlenir.

“Halide Edib, düşman ordusunun merasimle şehre girişini bizzat izlemiş.

Meclisin işgalci askerlerce basılışını, mebusların sille tokat dışarı atılmalarını, Türklerin kendi ülkelerinde itilip kakılmasının utancını yaşamış. O hırsla, Kurtuluş Ordusu’na katılmış sonra…”288

Millî Mücadele döneminin en ibret verici olaylarından biri olarak tarihimize geçen Şehzade Karakolu Katliamı, İngiliz askerleri tarafından haince gerçekleştirilir.

“İşgâlin resmen başlama saati 10.00 olarak belirlenmesine rağmen” “özellikle baskın ve tutuklamalarda İstanbul’un uykuda olduğu zaman seçen İngilizler” bu katliam sonucu dört vatan evladını şehit ederler.289

286 Ayşe Kulin, age., s. 158.

287 Durmuş Yalçın vd., Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, s. 188.

288 Ayşe Kulin, Handan, Everest Yayınları, İstanbul 2018, s. 232.

289 Serpil Sürmeli, “Şehzadebaşı Karakolu Baskını ve Olay Mahalline Giren İlk Gazete Tevhid-i Efkâr”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S. 45, Bahar 2010, s.

103-116.

Ahmet Reşat’ın “Silah teslimatı yapmayarak emirlere itaat etmeyerek mukavemet gösteren paşalara müsamaha eden sadrazamları makamlarına kim tayin ediyor?”290 diye biat ettiği Sultan Vahdettin’e karşı tavrı Şehzade Karakolu Baskını’ndan sonra değişir. Sultan’ın bu işgale karşı koyamadığının farkına varır ve Anadolu’da başlayan Millî Mücadele hareketine Maliye Nazırı unvanıyla gizlice destek vermesi gerektiğini düşünmeye başlar. Topları saraya çevrilmiş düşman donanmasını artık “limanda demirli görmemek için” Anadolu’da bu küçük umudu besleyenlerin vatan sevgisini o da iliklerinde hisseder. İstanbul Hükûmeti’nin hiçbir şey yapmamasının vurgulandığı bu bölümde Allah’a “bizi bu zilletten tez vakitte kurtar” diye dua eder.291

Ahmet Reşat gibi Sultan’ı destekleyen paşalar, İngilizlere sığınmanın en doğru yol olduğunu uzun bir süre savunurlar ancak İngiliz askerlerinin “cami duvarına işemeye”292 başlamaları ve dinî değerlerimize yaptıkları saygısızlıklara şahit olmaları sonucunda kararlarını değiştirirler. Bu gibi durumların yaşanmasının çok üzücü olmasıyla birlikte Kemal gibi aydınlar Sultan’a hâlâ inananların sayılarının yavaş yavaş azalmasına sevinir.

İşgal kuvvetlerinin kadın erkek, çoluk çocuk, yaşlı genç demeden sokakta gördükleri herkese eziyet etmeleri dilden dile yayılır. “Müslüman kadınlara aşağılayıcı hareketlerde bulduklarını”293 öğrenen konak halkı artık sokağa çıkamaz olur.

Bunun yanı sıra Türklerin ellerindeki tüm silahlar toplanır. Sokaklara ilanlar yapıştırılarak İngiliz Kuvvetleri’nin İstanbul’u resmen işgal ettiklerini ve buna karşı çıkanların ağır bir şekilde cezalandırılacağı bildirilir. “İngilizler bütün silahları toplamışlar. Galata Köprüsü’nün hemen oraya bir harp gemisi demir atmış. Saray’ın önüne topları Saray’a çevrili olarak başka bir gemi demirlemiş. Kendi sefaretlerinin ve diğer merkezi mahallelerin sokak başlarına mitralyözler koymuşlar. Yetmemiş

290 Ayşe Kulin, Veda, s. 125.

291 Ayşe Kulin, age., s. 251.

292 Ayşe Kulin, age., s. 125.

293 Ayşe Kulin, age., s. 79.

sokaklara yaftalar yapıştırmışlar, üzerlerinde İngiliz Kuvvetleri’nin şehri işgal etmiş olduğu ve mukavemet edenlerin ağır şekilde cezalandırılacağı yazıyor.” sözleri İstanbul’un işgali ve ağır koşullarını özetler.294

Mondros Ateşkes Anlaşması’nın yedinci maddesi şöyledir: “İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması haline herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkına sahip olacaktır.”295 Bu madde uyarınca işgal edilen İstanbul’da düşmanların yaptığı ilk hamle Osmanlı ordusunun gücünü ve etkisini azaltmak olur. Bunun için “İstanbul’a ayak basar basmaz hepsinin silahlarını teslim ettirir”ler.296

Yaşadıkları şehrin hem düşman askerlerince kuşatılması hem de aşağılayıcı tutum ve davranışlara maruz kalmaları Ahmet Reşat’ın bu olayları hazmedememesine neden olur. Dayısını sakinleştirmeye çalışan Kemal, Sultan’ın “Cuma namazına gidip gitmeyeceğini dahi İngilizlere sormaya mecbur bırakıldığını” ondan öğrenir. Ahmet Reşat “silahları geri almakla iş bitse keşke” sözleriyle içindeki endişeyi ve umutsuzluğunu dile getirir.297

İstanbul, artık görkemli payitahta ev sahipliği yapan şehir öz vatanında garip düşenlerin yurdu olur. Yine işgal altındaki İstanbul’un payına düşen acı gerçekler tarih sayfalarında yerini alır.

İşgal kuvvetlerinin Müslüman Osmanlılara çok kötü davranmalarının yanında Osmanlı subaylarını da rencide ettikleri görülür. Öyle ki askerlik rütbesi küçük olan subay büyük olan subayı selamlamak zorundadır ancak İngilizler bu geleneğe saygı göstermeyerek “Osmanlı subaylarının hangi rütbeden olursa olsun bütün Müttefik askerlerini selamlamasını”298 isteyen bir emir çıkarırlar. Bu durum esir bir şehirdeki

294 Ayşe Kulin, age., s.122-123.

295Mondros Mütarekesi, https://tr.wikipedia.org/wiki/Mondros_M%C3%BCtarekesi, (28.10.2020)

296 Ayşe Kulin, Veda, s. 99.

297 Ayşe Kulin, age., s. 123.

298 Ayşe Kulin, age., s. 186.

Osmanlı ordusunun tükenmiş ve saygınlığını hiçbir anlamda koruyamaz hâle gelmiş olduğunun kanıtıdır.

Fransız Kuvvetlerinin bünyesinde Müslüman Cezayirli askerler de vardır.

Cuma namazını kılmak için Eyüp Sultan Camii’ne giderler. Burada verilen vaazlarda vaizler tarafından bu askerlere din kardeşi olan Osmanlı askerlerine ihanet etmemeleri anlatılmaya çalışır. Vaizlerin Türkçe olarak yaptıkları konuşmalar Karakol Teşkilatı üyelerinden Kemal tarafından tercüme edilerek Cezayirli askerlere aktarılır ve bu süreçte Türklerin yanında olmaları sağlanmaya çalışılır. Eski İttihatçılardan olup Sarıkamış’ta ölümden dönen Kemal, Karakol Teşkilatı aracılığıyla Millî Mücadele’ye katılır. Hastalığı sebebiyle cephede görev alamaz ancak eğitimli bir subay olması onu cephe gerisinde çalışmasını engelleyemez. Bu konu Veda romanında şu şekilde vurgulanır.

“Fransız kuvvetlerine bağlı Cezayirli birlikler var. Bunlar Rami Kışlası’nda ikamet ediyorlar. Cuma namazı için Eyüpsultan Camii’ne geliyorlar. Vaazlarda vaizler, bu Müslüman askerleri din kardeşlerine ihanet etmemeleri için iknaya çalışıyor. Sen vaizlerin sözlerini Cezayirli askerlere tercüme edeceksin.”299

Salih Paşa Kabinesi’nin 5 Nisan 1920 tarihinde çekilerek yerine tekrar Damat Ferit Paşa’nın getirilmesi ve Meclis-i Mebusan’ın padişah tarafından kapatılması pek çok yeni olayı beraberinde getirir.

“İstifa eden hükümetten pek çok kişi Kuvayı Milliye’ye katılmak üzere Anadolu’ya geçmişti ve yeni sadrazamın kim olacağı iyice belli olmuştu. Elbette ki bu makama İngiliz hayranı ve Kuvayı Milliye düşmanı Damat Ferit Paşa tayin edilecekti.”300

İşgal kuvvetleri, Damat Ferit Paşa Hükûmeti’ne verdikleri muhtıra sonrasında Kuva-yi Milliyeci’leri bastırmak amacıyla Kuva-yi İnzibatiye’yi kurmalarını sağlar.

299 Ayşe Kulin, age., s. 157.

300 Ayşe Kulin, age., s. 140-141.

Ahmet Reşat, Kemal’e, Kuva-yi İnzibatiye’nin Anadolu’da başlayan millî direnişe vakit kazandırmak için kurulduğunu anlatır. Eğer bu teşkilat kurulmamış olsaydı İngilizlerin bu görevi “İzmit’te alesta bekleyen yüz bin kişilik Yunan ordusuna ver”301eceklerini ifade eder. Kuva-yi İnzibatiye’nin kuruluşunun İtilaf devletlerini tuzağa düşürmek amacıyla var olduğunu fakat Damat Ferit’in fırsat kollayarak hem hükûmeti hem de Hariciye Nazırlığını ele geçirmesiyle tam tersi bir vaziyette yer aldığına şahit oluruz. Kuva-yi Milliyecilere göz açtırmayan Kuva-yi İnzibatiye kuruluş amacının çok dışında hareket eder. Bu durum Damat Ferit’in “İttihatçı düşmanı ol”ması ve “millicileri de İttihatçılarla bir tut”302masından kaynaklanmaktadır.

Ahmet Reşat’ın “alelacele bu teşkilatı kurduk ki Kuvayı Milliye’yi bastırıyormuş gibi yapalım ve Millicilere güçlenmeleri için zaman kazandıralım. Sırası geldiği zaman da bu silahlı teşkilatımızı Anadolu’yu işgal etmiş Yunan’a karşı kullanalım.”303 sözleri Osmanlı’nın düşman işgalinden kurtulmak için aradığı çıkış yollarından biri olarak işlenir.

Bunun yanında Osmanlı’ya ihanet edenlerin sayısı günden güne artmaktadır.

“İzmit üzerinden Anadolu’ya”304 giden Kuva-yi İnzibatiye alayları Çerkezler tarafından engellenir. Çerkezlerin de diğer azınlıklar gibi kendilerine bir devlet kurma inancıyla hareket ettikleri görülmektedir. İşgal altındaki Osmanlı toprakları tüm azınlıkların devlet kurma hayalleri için müsait bir ortam sunmaktadır. İstanbul Hükûmeti’nin kurduğu Kuva-yi İnzibatiye’nin kuruluş amacından sapması vatan topraklarının tek savunucusunun Anadolu’da örgütlenen Kuva-yi Milliyeciler olduğunu göstermektedir.

İstanbul’un resmen işgali ile esir bir padişah olan Vahdettin’den artık hiçbir beklentisi olmayan Mustafa Kemal, bu tarihten sonra Millî Mücadele’ye farklı bir boyut kazandırır. İşgal sonunda tatil edilen Meclis-i Mebusan vekillerinin Mustafa Kemal tarafından Ankara’ya çağrılmaları sonucunda planlandığı gibi olmasa da

301 Ayşe Kulin, age., s. 167.

302 Ayşe Kulin, age., s. 168.

303 Ayşe Kulin, age., s. 167.

304 Ayşe Kulin, age., s. 168.

“İttihat ve Terakki Klübü olarak inşa ettirilmeye başlanan”305 binanın düzenlenmesiyle 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclis’i açılır. TBMM’nin açılışı ile kurulan Ankara Hükûmeti, varlığını 30 Nisan 1920’de “Avrupa devletlerine resmen ilan”306 eder. Yeni bir tarihsel sürecin başlangıcı olan hükûmet İstanbul ile resmî haberleşmenin kesilmesini ister.