• Sonuç bulunamadı

3. AYŞE KULİN’İN ROMANLARINDA TARİH

3.2. AYŞE KULİN’İN ROMANLARINDA OSMANLI DEVLETİ

3.2.4. II. Abdülhamit Dönemi

1876-1908 yılları arasında Osmanlı tahtında oturan İkinci Abdülhamit ile ilgili bilgilere Veda ve Füreya yapıtlarında rastlarız. Şakir Paşa ailesinden gelen Füreya Koral’ın hayatını anlatan biyografik romanda Abdülhamit’in sadrazamlarından olan Cevat Paşa Dönemi’nin de ele alınması Osmanlı’nın istibdat ile yönetildiği yılları gözler önüne serer.

200 Ayşe Kulin, Her Yerde Kan Var, s. 232-233.

201 Ayşe Kulin, age., s. 262.

Cevat Paşa, harp okulunu birincilikle bitirdikten sonra başarısını 93 Harbi olarak bilinen Türk-Rus Savaşı’nda Tuna cephesinde gösterir. Savaş sonunda imzalanan Ayastefanos Antlaşması’nın ağır maddelerinin farkında olan Osmanlı, Rusya’nın Balkanlar’daki tek güç olmasını engelleyebilmek için Avrupa devletleri ile bu durumu çözebilmek adına masaya oturur ve Berlin Antlaşması’nı imzalar. Cevat Paşa, “Berlin Antlaşması’nda emeği geçmiş ve olağanüstü yetkilerle donatılarak Girit Valiliği ve Kumandanlığı’na atan”mıştır.202 Sürekli ilerleyen Cevat Paşa yükselebileceği en önemli göreve getirilir: Sadrazamlık. 1891-1895 tarihleri arasında görevdeyken kardeşi Mehmet Şakir Paşa’da onun yaverliğini yapar. Sadrazamlığı süresince Osmanlı Devleti’ni savaşlardan uzak tutmaya çalışarak barış siyaseti izler.

İkinci Abdülhamit’e ülkenin durumu ile ilgili hazırladığı raporda karışıklıkların sebeplerini ayrıntılarıyla açıklar. Bunun yanında saraydaki memurların fazla nüfuza sahip olmalarından kaynaklanan sorunların çözülebilmesi için de değişiklikler yapılması gerektiğini savunur. Raporu okuyan İkinci Abdülhamit “bu kıymetli sadrazamın işaret ettiği hususları dikkate alacağına, onu saray otoritesini hiçe indirmekle suçlayarak 1895 yılında önce Girit’e sonra da Şam’a”203 gönderir.

Abdülhamit, Şam’dayken vereme yakalanan Paşa’nın, doktorların teşhisine rağmen uzun yıllar İstanbul’a geri dönmesine izin vermez. Durumunun ağırlaşması üzerine ablası Sara Hanım, padişahın huzuruna çıkarak yalvarır ve kardeşinin İstanbul’a dönmesini sağlar. Tüm bunlara rağmen Cevat Paşa İstanbul’a geldikten iki gün sonra ölür. Ağabeyinin ölümü Şakir Paşa’yı derinden etkiler. Bir zamanlar çok önemli vazifelerde bulunmuş birçok devlet adamının sarayla yaşadığı görüş ayrılıklarından sonra Büyükada’ya yerleşmeyi tercih ettiği gibi o da bundan sonraki hayatını adada geçirmeye karar verir. Şakir Paşa, Büyükada’ya yerleştikten sonra tarihe ve yazmaya olan merakı dolayısıyla burada ünlü “beş ciltlik Osmanlı Tarihi”204 adlı eserini yazmaya başlar. Yazar, Abdülhamit’in baskı ile yönettiği ülkede Şakir Paşa ailesi gibi pek çok devlet adamını kendine küstürdüğünü çarpıcı bir şekilde ortaya koyar.

202 Ayşe Kulin, Füreya, s. 18.

203 Gös. yer.

204 Ayşe Kulin, age., s. 20.

1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’nı Rusların kazanmasıyla Osmanlı Kafkaslardaki topraklarını kaybeder. “93 Harbi’nin ertesinde, Kafkaslar’daki korkunç kıyımdan”205 en çok etkilenen Çerkezler olur. Dehşet verici saldırılara maruz kalan Çerkezler Osmanlı’nın başkentine göç ederler. Veda romanının kahramanı Mehpare’nin ailesinin de Rusların çirkin tutumlarına dayanamayarak göç etmeleri onun bakış açısıyla verilir. Yazar, yapıtta Osmanlı’da başlayan toprak kayıplarının devam etmesi sonucunda farklı coğrafyalarda yaşayan insanların birbirini bularak aile kurmalarını da kader olarak nitelendirir. Romanda bu durumu Kemal ile Mehpare örneğinde görmekteyiz.

Tarihler 1897 yılını gösterdiğinde Otuz Gün Savaşları olarak da bilinen Türk-Yunan Savaşı başlar. Girit Türklerinin katli sırasında Türk dostu olan gayrimüslimlerin, yardımlarından sonra unvan almalarına da şu sözlerle değinilir.

“Vaktiyle Girit Türklerinin katli sırasında, tesadüfen oradaki jandarma teşkilatında görevli bulunmuş ve birçok Türk’ü ölümden kurtarmıştı. Bu insani davranışına karşılık, Sultan II. Abdülhamit zamanında bir nişanla taltif edilerek, ‘Kont Caprini Efendi’ unvanını almıştı.”206

Kulin, Bir Gün adlı romanında Türk-Kürt sorununun II. Abdülhamit Dönemi’ne dayandığını Zeliha’nın dedesinin bakış açısıyla işler. Kürtlerin, Osmanlı Devleti’nin yanında olması için padişah tarafından Hamidiye Alayları’nın başına Kürt Beyleri getirilerek paşa yapılır. Bu süreçte bu beylere çeşitli armağanlar ve madalyalar verilir. Ayrıca aşiret ağalarının çocukları da özel eğitim almak için İstanbul’a gönderilir. Bu gelişmelerden sonra Kürtler “Abdülhamid’e ‘Bavi Kürdistan’

(Kürdistan’ın babası)”207 unvanını verir.

Hamidiye paşalarının Kürt olması siyasi bir hamle olarak yorumlanır. Osmanlı, Ermenilere güvenmediği için “Ermenilerin üzerine sadık tebaası Kürtleri sal”ar.208

205 Ayşe Kulin, Veda, s. 323.

206 Ayşe Kulin, Veda, s. 30.

207 Ayşe Kulin, Bir Gün, s. 138.

208 Ayşe Kulin, age., s. 139.

Hatta Ermenilerin Osmanlı’da yaşadıkları topraklardan tehcir ile gönderilmesinden sonra bu topraklara yine Kürtleri yerleştirir. Romanda Ermenileri kontrol edebilmek amacıyla izlenen bu olaylar II. Abdülhamid’in stratejisi olarak değerlendirilebilir.

Tarihte her devletin gerek iç gerekse dış olayları izlemek ve gereken tedbirleri almak için kurduğu bilgi sağlayıcı örgütleri olmuştur. Bu sayede varlıklarını devam ettirmişler hatta diğer devlet ve milletler üzerinde hegemonya kurmuşlardır.

Abdülhamit de Kuşçubaşı Eşref'in yönetiminde kurduğu Teşkilat-ı Mahsusa ile şahsi ve devlet egemenliğini sağlamaya çalışmıştır. Bu örgütün kuruluş amacıyla ilgili iki farklı düşünce vardır. Birisi Abdülhamit’e ulu hakan diyen saltanat ve devlet taraftarlarıdır ki kurulan örgütün gereğine ve doğru çalıştığına inanırlar. İkinci grup ise, Kızıl Sultan dedikleri Abdülhamit’in saltanatını devam ettirebilmek için her türlü zulmü mübah gören bir yaklaşımla bu örgütün kurulmuş olduğunu söylerler. Bunlar Namık Kemal’den başlayarak bir gelenek hâlinde devam eden hürriyetçiler yani Batıcılardır. Bu iki zıt görüşteki düşünce bugünün ölçütleriyle değerlendirildiğinde bir madalyonun iki yüzü gibi birlikte var olduklarında bir bütüncül tanıma ulaşırlar. Veda romanında Kemal’in dayısına sitem ederek “Dayıcığım, Abdülhamit düşerken hafiyelerini size mi emanet bıraktı? Nereden duydunuz?”209 sözüyle tarihî bir gerçek vurgulanarak Abdülhamit’in döneminin etkisinin devam ettiğini söyleyebiliriz.

Abdülhamit’in istibdat politikası, onun tahttan indirilmesinden sonra bile halk üzerindeki etkisini devam ettirmiştir.

Adı geçen eserde Abdülhamit’in İttihat ve Terakki ile arasındaki anlaşmazlık Kemal aracılığıyla verilir. Çünkü Kemal, eski İttihatçılardandır ve aranmaktadır.

Saraylıhanım torununu siyasi bir suçlu olarak gösteren saraya ve nazır olan Ahmet Reşat’a “Onu aratan hükümet geçenlerde düşmedi miydi?”210 diyerek korkulacak dönemin geride kaldığı düşüncesini paylaşır.

209 Ayşe Kulin, Veda, s. 26.

210 Ayşe Kulin, age., s. 4.

Şakir Paşa ailesi de “Abdülhamit çoktan ölmüş olmasına rağmen” “adını asla ağzına alma”zlar çünkü “onun hafiyelerinin hala ortalıkta dolaştığı kuşkusu” ile yaşamaktadırlar. “Padişahın komplo paranoyası” yüzünden Cevat Paşa’nın sadrazamlıktan alınarak Şam’da vereme yakalanması onları bu doğrultuda düşünmeye ve yaşamaya sevk etmiştir.211