• Sonuç bulunamadı

McKinnon ve Shaw Modelinin Genişletilmesi: Kapur (1976), Mathieson

1. BÖLÜM: FĐNANSAL LĐBERALĐZASYON VE FĐNANSAL GELĐŞME: TEORĐK

1.1. FĐNANSAL LĐBERALĐZASYON

1.1.2. Kapalı Ekonomide Finansal Liberalizasyon

1.1.2.2. McKinnon ve Shaw Modelinin Genişletilmesi: Kapur (1976), Mathieson

McKinnon ve Shaw’ın çalışmaları, Kapur (1976), Mathiesson (1980) ve Galbis (1977) tarafından kapalı ekonomilerde uygulamasının teorik sonuçlarının neler olabileceğini kapsayacak şekilde matematiksel olarak formüle edilmiş ve genişletilmiştir. McKinnon ve Shaw, finansal baskının dinamik yönlerini ve liberalizasyon programlarını tartışmalarına rağmen formel dinamik bir model kurmamışlardır. Kapur (1976) ve Mathiesson (1980), çerçevesi McKinnon ve Shaw tarafından oluşturulan finansal liberalizasyon literatürünü, çalışma sermayesi ile banka kredileri arasındaki bağlantıları dahil ederek, teorik anlamda genişletmişlerdir (Kapur, 1976; Mathieson, 1980). Kapur ve Mathiesson’un finansal gelişme ve istikrar modelleri dinamik uyum mekanizmalarını içerir (Fry, 1988: 64).

Kapur (1976), dinamik uyum için iki kaynak varsayar: Enflasyon oranının adaptif beklentileri ve para piyasası dengesizliği.

Adaptif beklentiler şu şekilde formüle edilebilir:

) ( e e dt d π π β π = (1.6)

Burada πe beklenen enflasyon ve

π

gerçekleşen enflasyon oranını gösterir.

Kapur para piyasası dengesizliğini beklentilerle genişletilmiş Phillips Eğrisi ile ifade etmektedir. e d s PY M PY M h

π

π

+      − = (1.7)

Burada M , para arzını; s M , para talebini; P, fiyat seviyesini ve Y, reel GSMH’yı d göstermektedir.

Đki piyasalı bir ekonomide para arzı fazlası mal talebi fazlasına eşittir. Nitekim Denklem 1.7 beklentilerle genişletilmiş standart Phillips Eğrisinin bir transformasyonudur ve burada gerçekleşen ile trend çıktı değerleri arasındaki farkla temsil edilen mal talebi fazlası para talebi fazlası yerine kullanılmıştır. Denklem 1.7 piyasaların eşanlı olarak temizlenmediğini gösterir. Mal talebi fazlası, fazla talep elimine edilene kadar, üreticilerin beklenen enflasyon oranından daha hızlı bir şekilde

fiyatları yükseltmesine neden olur. Denklem 1.7 arzu edilen ve gerçekleşen reel para balansları tutumu arasındaki açık için bir stok uyum mekanizması ile ilişkilendirilebilir.

W, dolaşım hızının (V) logaritması olarak tanımlanırsa, Kapur’un modeli iki denklemli bir yapıya indirgenebilir (Fry, 1988: 67):

( )

e

( )[

W a

(

d e

)]

W e e e q W θ π θ π α σ π + − + −      − − − = ∆ 1 1 1 1 ; (1.8)

[ ]

W a

(

d e

)

e e e h dt d π β π = (1.9)

Kapur burada ekonomide aşırı enflasyon ve düşük büyüme varken, iki alternatif istikrar programı uygulamasını simüle etmektedir. Analitik çözümün takip edilebilmesi için simulasyon gereklidir. Birinci politika simulasyonu, parasal büyüme oranının (µ) azaltılmasını içerir. Bu birinci aşamada dolaşım hızının (W) artmasına ve beklenen

enflasyonun (πe) düşmesine, ikinci aşamada dolaşım hızınının (W) azalmasına ve beklenen enflasyonun (πe) azalmasına ve takip eden aşamalarda muhtemelen yeni bir dengeye döngüsel olarak yakınsamasına neden olacaktır (Kapur, 1976: 787). Diğer bir ifadeyle, parasal daralma başlangıçta McKinnon’un da vurguladığı gibi dolaşım hızının artmasına katkıda bulunmaktadır (Fry, 1988: 67).

Kapur (1976)’un büyüme denklemi dolaşım hızını (W) içerecek şekilde şöyle ifade edilebilir:

(

σα

)

πθ µ γ − − = W e q 1 (1.10)

Para büyüme oranındaki (µ) başlangıçdaki düşme, ilk aşamada dolaşım hızını (W) arttırarak, ekonomik büyüme hızını (γ) azaltır. Dolaşım hızındaki (W) artış Denklem 1.9’da gösterildiği gibi, enflasyon oranını azaltır. Para büyüme oranındaki (µ) azalma banka kredilerindeki net akışı azaltarak, geciktirmeksizin ekonomik büyüme hızını

azaltır. Bunun sonucu gerçekleşen ve beklenen enflasyondaki (

π

ve πe) kısmi azalma, tamamen veya daha fazlasıyla, dolaşım hızındaki (W) artışın büyüme oranı (γ) üzerine olan negatif etkisinin bedeli olur (Fry, 1988: 67). Dolaşım hızı (W) ve para büyüme oranının (µ) her ikisi azaldığı zaman, ekonomik büyüme hızı (γ) yakınsayacağı uzun dönem denge seviyesinin üzerinde olacaktır.

Kapur (1976), ikinci politika simulasyonunda ise, mevduat faiz oranının (d) denge seviyesine doğru yükseltilmesinin sonuçlarını göstermeye çalışır. Bu durumda, dolaşım

hızının (W) ve beklenen enflasyonun (πe) her ikisi de birinci aşamada düşer. Faiz oranındaki (d) yükselme, gecikmeksizin reel para talebini arttırır ve böylece başlangıçta

enflasyon oranını azaltır, çünkü W ve πe’de bir sıçrama yoktur. Denklem 1.10 gerçekleşen enflasyon oranındaki (

π

) başlangıçda bir azalmanın büyüme oranını yükselteceğini gösterir. Birinci aşamada dalaşım hızı (W) ve gerçekleşen enflasyondaki (

π

) azalma büyüme oranını yakınsayacağı yeni denge değerinin daha da yükseğine (overshoot) kadar yükseltir. Faiz oranındaki yukarı doğru bir değişim büyüme oranı ve gerçekleşen enflasyon üzerinde kısa dönem ve durağan durumun her ikisinde de olumlu etkilere sahiptir (Fry, 1988: 68). Çünkü, mevduat faiz oranlarındaki artış bankacılık sisteminin reel büyüklüğünü ve çalışan sermayeyi (working capital) finanse etmek için gerekli reel banka kredilerindeki net akışı yükseltir (Kapur, 1976: 790).

Özet olarak, Kapur (1976)’a göre, mevduat faiz oranlarındaki artış, mevduat olarak tutulan miktarın ve dolayısıyla kredi arzının artmasına neden olmaktadır. Modelde, mevduat faiz oranlarındaki artış kredi talebini düşürmemekte ve kredi talebi modelde bir kısıt oluşturmamaktadır. Bunun nedeni ise, ekonomide mevcut sermaye stokunun tamamen kullanılmadığı ve aşırı işgücü arzı varlığı varsayımlarının sonucu olarak kredi talebinin sonsuz esnek olmasıdır (Doğan, 1999: 32). Modelde mevduat faiz oranlarındaki artışın kredi faiz oranını arttırma baskısı ve bunun sonucu olarak kredi talebinin olumsuz etkilenmesi dikkate alınmamıştır. Đki alternatif istikrar politikalarının dinamiğini göstermeye çalışan Kapur, istikrar aracı olarak faiz oranlarına uygulanan tavan uygulamasının kaldırılması şeklindeki finansal liberalizasyonun parasal daralmaya göre daha üstün olduğunu ileri sürmektedir (Fry, 1988: 68). Mevduat faiz oranlarına uygulanan sınırlamanın kaldırılarak piyasa güçleri tarafından serbestçe belirlenmesi, yatırımlar için gerekli olan fon ihtiyacının kaynağını oluşturan mevduatların artmasına ve bu da ekonomik büyümenin hızlanmasına katkı sağlamaktadır.

Diğer taraftan Mathieson (1980), Kapur’daki (1976) üretim fonksiyonundan (YK ) yola çıkmakta ve çalışma sermayesinin toplam kullanılan sermaye oranının sabit olduğunu varsaymaktadır. Mathieson’un (1980) sabit sermayenin tam olarak kullanıldığını ve tüm sermaye K’nın sabit bir oranının, θ, banka kredileriyle finanse edildiğini varsayması, Kapur (1976) ile arasındaki temel farklılığı oluşturmaktadır

(Doğan, 1999: 33). Mathieson (1980), toplam reel kredi talebini şu şekilde ifade etmektedir:

K P

L/ =θ (1.11)

Burada L, banka kredilerinin nominal değerini; P, fiyat seviyesini; θ banka kredileri tarafından finanse edilen yatırımların fraksiyonunu ve K, toplam sabit ve çalışan sermaye miktarını göstermektedir.

Mathieson (1980), sermaye birikim oranını firmaların tasarruf davranışı aracılığıyla açıklamaktadır. Sermaye birikim oranı sermaye üzerindeki sabit reel getiri oranı 'r ve

reel kredi faiz oranı l−πe tarafından belirlermektedir (Fry, 1988: 37; Doğan, 1999: 33):

(

r

)

Y

s

K = − +πe

∆ ' λ (1.12)

Denklem 1.12, yatırım oranı ve banka kredilerine olan talebi vermektedir.

( )

λ Nominal kredi faiz oranını göstermektedir. Mathieson (1980)’un Denklem 1.12’den türetilen büyüme oranı fonksiyonu ise şu şekildedir (Fry, 1988: 37):

(

π

)

σ

γ e

r s − +

= ' λ (1.13)

Burada σ, üretim sermaye oranını göstermektedir. Sermayenin sabit reel getiri oranı ne kadar yüksek, nominal kredi faiz oranı ne kadar düşük, beklenen enflasyon oranı ne kadar yüksek ve üretim sermaye oranı ne kadar yüksek ise, büyüme o kadar hızlı olmaktadır (Fry, 1988: 37; Doğan, 1999: 33).

Kredi arzı, yüksek güçlü paranın (high powered money)7 krediler tarafından desteklenmediği ve transfer ödemeleri tarafından yaratıldığı varsayımı altında, mevduat talebi ve zorunlu rezerv oranı tarafından belirlenmektedir. Kapur (1976)’un tanımlamasını kullanarak rezerv oranı 1-q olarak alınırsa, kredi arzı ile kredi talebi ilişkisi şu şekilde yazılabilir:

(

D P

)

q P

L/ = / (1.14)

7 Yüksek güçlü para (high powered Money “H”), emisyon ve bankaların merkez bankası nezdindeki mevduatları (zorunlu karşılıklar ve bankalar serbest mevduatları) toplamıdır. Baz para olarak da adlandırılmaktadır (Paya, 1998: 23). “Yüksek Güçlü Para” denilmesinin nedeni, banka nezdinde tutulan 1 TL’nin, kendinin birkaç katı tutarında bir kaydi para yaratma gücüne sahip olmasıdır (Keyder, 1990: 160).

Burada, D, mevduat seviyesini göstermektedir. Mevduat talebi ise, şu şekilde formüle edilmektedir:

(

d

)

Y f P D/ = −πe (1.15)

Burada d, nominal mevduat faiz oranını göstermektedir.

Mathieson (1980), Kapur (1976) gibi nakit para oranını sabit varsaymaktadır ve µ = ∆ = ∆ = ∆ =

C/C D/D L/L M/M ’dir. Bu gösterimde C, yüksek güçlü parayı; M, para arzını ve µ ise para stokundaki artış oranını göstermektedir.

Durağan durumda, rekabetçi bir bankacılık sisteminde, kredi talebi ile kredi arzı denge mevduat faiz oranını belirleyecektir. Kapur (1976)’un para talebi fonksiyonu kullanılarak;

( ) ( )

q K e

Yαd−πe =

θ

/ (1.16)

Đfadesine denge şartı olarak ulaşılır. Beklenen enflasyon oranı (πe) gerçekleşen enflasyona (

π

) eşit kabul edilirse (ki bu µ-γ’ye eşittir), Denklem 1.16 şu şekilde yeniden yazılabilir (Fry, 1988: 40):

( ) (α θ σ)

π

q d = + 1/ log / (1.17) veya,

( ) (α θ σ)

γ

µ

q d = − + 1/ log / (1.18)

Gerçekte para talebi fonksiyonundaki (Denklem 1.16) d ve πe birbirine eşit ve birbirine karşı olarak varsayılırsa, rekabetçi serbest piyasa denge reel mevduat faiz oranı

(d-πe), beklenen enflasyon gerçekleşen enflasyona eşit olduğu zaman durağan durumda, enflasyon oranına duyarsızdır. Mathieson (1980) modelindeki bu duyarsızlığın nedeni, kredi talebinin tamamen faize inelastik (duyarsız) olmasından kaynaklanmaktadır. Buna karşın kredi talebi, Kapur (1976)’un modelinde tamamen elastiktir.

Sonuç olarak Mathieson (1980)’un modelinde mevduat faiz oranlarının denge düzeyinin altında tutulduğu bir durumda başlaması halinde, finansal liberalizasyonla birlikte mevduat faiz oranlarının arttırılması büyümeyi hızlandırmaktadır. Yükselen mevduat faiz oranı, para talebini arttırmakta ve bu daha sonra sermaye birikimi için

kullanılmaktadır (Doğan, 1999: 35). Diğer taraftan daha yüksek bir zorunlu karşılık oranı nominal mevduat faiz oranı d’yi yükseltmekte ve dolayısıyla reel para talebini arttırmaktadır. Bu durum denge kredi faiz oranını da yükseltmekte ve yükselen denge kredi faiz oranları yatırımları ve büyümeyi azaltmaktadır (Fry, 1988: 40).

Modellerinde yatırımların etkinliğini sabit kabul eden Kapur (1976) ve Mathieson (1980)’a karşı, Galbis (1977) finansal baskının yatırımların ortalama etkinliği üzerine etkisini analiz etmek için iki sektörlü bir model kurmuştur. Gelişmekte olan ülkelerde görülen ikili yapıyı modeline taşıyan Galbis (1977)’e göre, ekonomide düşük sabit getiri oranına sahip geleneksel sektör ile yüksek sabit getirili bir modern sektör bulunmaktadır. Geleneksel sektörde yatırımlar tamamen otofinansman seklinde sağlanmakta ve banka kredilerine erişim bulunmamaktadır. Ayrıca geleneksel sektördeki yatırım miktarı, bu sektörün getiri oranı ve mevcut tek varlık olan mevduatların getiri oranı tarafından belirlenmektedir. Đkinci sektör ise bankacılık sektöründen borçlanabilmektedir. Bu sektördeki yatırım miktarı ise, bu sektörün getiri oranı ve reel kredi faiz oranı tarafından belirlenmektedir (Fry, 1988: 43-44).

Galbis (1977)’in analizi mevduat faiz oranlarına sınırlamanın olduğu, kredi faiz oranlarına ise sınırlamanın olmadığı rekabetçi bir bankacılık sistemi içerisinde basit bir şekilde ele alanılabilir. Eğer otoriteler mevduat faiz oranlarını denge seviyesinin altında sabitlerlerse, kredi faiz oranları rekabetçi serbest piyasa denge seviyesinin üzerinde

gerçekleşecektir. Reel mevduat faiz oranlarındaki (d-πe) bir azalma, geleneksel sektörün reel para talebini ve modern sektörün kredilerindeki reel artışı azaltacaktır. Nitekim modern sektördeki yatırım miktarı azalacaktır. Galbis (1977), reel mevduat faiz oranlarının artmasıyla ortalama verimliliği düşük geleneksel sektördeki yatırımların azalacağı ve ortalama verimliliği yüksek modern sektördeki yatırımların artacağı sonucuna ulaşmaktadır.