• Sonuç bulunamadı

FĐNANSAL GELĐŞMENĐN BELĐRLEYĐCĐLERĐ ÜZERĐNE YAPILAN

5. BÖLÜM: FĐNANSAL LĐBERALĐZASYON VE FĐNANSAL GELĐŞME

5.2. FĐNANSAL GELĐŞMENĐN BELĐRLEYĐCĐLERĐ ÜZERĐNE YAPILAN

Bir önceki bölümde finansal gelişmişlik düzeyini belirleyen faktörlerle ilgili teorik çerçevenin çeşitli ülkeler için ampirik çalışmalarda ele alındığı görülmektedir. Yapılan bu ampirik çalışmaların ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmesi Türkiye için tahmin edilecek olan modellerin elde edilmesi açısından önem arz etmektedir. Bu bölümde konuyla ilgili ampirik çalışmalar, kullanılan bağımlı ve bağımsız değişken(ler)e göre sınıflandırılmıştır.

Klein ve Olivei (2008), 1976-1995 dönemi için Türkiye dahil 73 ve 1986-1995 dönemi için Türkiye dahil 95 ülkenin verilerini kullanarak sermaye hesabının liberalizasyonunun finansal gelişme üzerine etkilerini panel analiz yardımıyla incelemişlerdir. Finansal gelişmenin bağımlı değişken olduğu modelde, sermaye hareketlerinin liberalizasyonu ve bir grup kontrol değişkeni (bölge kuklası, petrol üreten ülke kuklası dış ticaret açıklığı ve başlangıçta finansal gelişmişlik seviyesi) bağımsız değişken olarak kullanılmıştır. Likidite yükümlülüklerinin ve özel sektörden finansal aracıların alacaklarının GSYĐH’ye oranları finansal gelişme göstergesi olarak belirlenmiştir. Tahmin sonuçları sermaye hesabı liberalizasyonunun finansal gelişmeyi pozitif ve istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde etkilediğini göstermektedir. Yazarlar, bu etkinin OECD ülkelerinde daha belirgin olduğunun belirlenmesi üzerine, sermaye hesabının liberalizasyonunun kurumsal kaliteye bağlı olarak finansal gelişmeye katkı yaptığı şeklinde yorumlamışlardır.

Bittencourt (2008), Brezilya’da 1985-2002 dönemi verileriyle ülkedeki ekonomik açıdan farklı 10 bölge için enflasyonun finansal gelişme üzerine etkisini panel veri teknikleriyle analiz etmiştir. Tahmin edilen modelde finansal gelişme bağımlı, enflasyon, kamu harcamaları, finansal GSYĐH ve finansal gelişmenin gecikmesi bağımsız değişkenler olarak yer almıştır. Finansal gelişme göstergeleri olarak M2/GSYĐH, M3/GSYĐH, Özel sektöre verilen kredi/GSYĐH, şirketlere ve bireylere verilen bireysel krediler/GSYĐH kullanılmıştır. Enflasyon finansal gelişmeyi negatif olarak etkilerken kamu harcamaları ve finansal GSYĐH finansal gelişmeyi pozitif olarak etkilediği görülmüştür. Yazar, daha derin bir finansal sektör için makroekonomik performansın ve özelliklede düşük enflasyonun gerekli olduğunu belirtmektedir.

Ang (2008) ise, 1960-2003 dönemi verilerini kullanarak finansal gelişmeyi belirleyen faktörleri yine Malezya ekonomisi için Pesaran vd. (2001) tarafından

geliştirilen ARDL (autoregressive distributed lag) yaklaşımıyla incelemiştir. Bağımlı değişkenin finansal gelişme olarak ele alındığı çalışmada, reel GSYĐH, reel faiz oranları ve finansal liberalizasyon seviyesi çalışmadaki bağımsız değişkenler olarak seçilmiştir. Finansal liberalizasyon seviyesi, altı tanesi değişik faiz oranlarının kontrolü ve üç tanesi de yönlendirilmiş kredi programları, zorunlu karşılık oranı ve likidite oranı olmak üzere toplam dokuz değişkenin temel bileşenler (principal component) yaklaşımıyla indeks olarak elde edilmiştir. Ampirik sonuçlar finansal gelişmenin reel GSYĐH ve reel faiz oranı tarafından olumlu bir şekilde etkilendiğini ve faiz oranları üzerindeki kontrolün serbest bırakılmasının finansal gelişmeyi arttıracağını göstermektedir. Diğer taraftan finansal sektör politikalarının hepsinin birlikte (finansal liberalizasyon indeksi) finansal gelişmeyi olumsuz bir şekilde etkilediğini bulmuşlardır. Yazar, Malezya’da uygulanan finansal baskı politikalarının finansal gelişmeyi engellememesini ülkedeki güçlü kurumsal çerçevenin varlığına ve bu yapının baskıcı politikaların etkin bir şekilde uygulanmasına ve finansal gelişme için olumlu bir atmosfer yarattığına bağlamışlardır.

Ben Naceur vd. (2008), 1987-2003 döneminde 31 yükselen piyasa için özelleştirmenin borsanın gelişimi üzerine etkisini panel veri yaklaşımıyla incelemiştir. Bağımlı değişken olan finansal gelişme için borsa kapitalizasyonun GSYĐH’ye oranı (piyasa büyüklüğü) ve işlem hacminin GSYĐH’ye oranı (piyasa likiditesi) göstergeleri seçilmiştir. Bağımsız değişkenler olarak ise, özelleştirme yoğunluğu (intensity) ve özelleştirme metodunun yanı sıra kontrol değişkenler olarak finansal piyasaların liberalizasyon göstergesi, yatırımcıların haklarının korunması, yasal orijin kuklası, finansal aracılık göstergesi, borsanın bütünlüğü (integrity) göstergeleri, enflasyon oranı ve beşeri sermaye ölçütü seçilmiştir. Elde edilen sonuçlar özelleştirme yoğunluğunun piyasa büyüklüğüne pozitif ve anlamlı bir etkide bulunduğunu ve özelleştirme yönteminin ise piyasa büyüklüğüne bir etkisinin olmadığını göstermektedir. Yasal orijinin ve beşeri sermayenin borsanın gelişimi üzerine pozitif etkiler yarattığı görülmektedir. Ayrıca, özelleştirme yoğunluğu ve özelleştirme metodu sayısının piyasa likiditesi üzerinde pozitif etkiye sahiptir. Kontrol değişkenlerinde ise, özel sektöre verilen krediler piyasa likiditesini pozitif olarak etkilerken, enflasyon oranı negatif olarak ve beşeri sermayenin de pozitif fakat anlamsız olarak etkilediği bulgulanmıştır.

Ang (2007), Malezya için 1959-2005 dönemi verilerini kullanarak gelirin, faiz oranlarının, zorunlu karşılık oranlarının, yönlendirilmiş kredi programlarının ve sermaye likidite oranının finansal gelişme üzerine etkilerini Johansen Eşbütünleşme

yöntemi ve vektör hata düzeltme mekanizması yardımıyla incelemiştir. Ampirik sonuçlar, gelirin finansal gelişmeyi pozitif etkilediğini; finansal baskı politikalarının (yüksek zorunlu karşılıklar, yönlendirilmiş kredi programları) finansal gelişmeyi engellediğini göstermektedir. Bununla birlikte faiz oranlarının ve sermaye likidite oranının finansal gelişmeyi olumlu bir şekilde etkilediği bulgulanmıştır.

Baltagi vd. (2007), dört yıllık panel veri seti ve dinamik panel veri tahmin prosedürleriyle finansal gelişmeyi test etmişlerdir. Çalışmalarının temel sonucu, ticari ve finansal açıklığın ekonomik kurumlarla birlikte 1980’lerden günümüze ülkeler arasındaki finansal gelişmişlik farkını açıklamakta önemli olduğudur. Bununla birlikte ticaretin ve sermaye hesabının her ikisinin birlikte dışa açılmasının finansal gelişmeyi arttıracağı konusunda bir konsensüs bulunmadığı ortaya konulmuştur. Çalışmada, görece kapalı düşük gelir gruplarına ait bazı ülkelerin (Bangladeş, Gana, Hindistan ve Pakistan) dış ticaret ve sermaye hesabındaki açıklığın finansal gelişmeyi arttırıcı bir rol oynayabileceği vurgulanırken, oldukça açık düşük gelirli bazı ülkelerin (Malavi, Senegal, Togo ve Zambia) ise finansal sistemlerini büyütmek için kurumsal altyapıyı iyileştirmeye odaklanmaları gerektiği belirtilmektedir. Marjinal etki açısından ilave (additional) açıklık bankacılık sisteminin gelişiminden çok sermaye piyasalarının gelişimini arttırmada etkili olurken, finansal açıklık ticari açıklığa göre finansal gelişme konusunda daha geniş bir alan sunmaktadır. Ticari açıklık hiçbir ülkede bankacılık sektörünün gelişimini etkileyecek bir uyarı yapması muhtemel değilken, sermaye hesabı açık olmayan birkaç ülkede (Bangladeş, Hindistan Meksika, Zimbabve ve Pakistan) sermaye piyasalarının gelişimine yardımcı olabilmektedir.

Law ve Demetriades (2006), 1980-2001 dönemi için Türkiye dahil 43 gelişmekte olan ülke için finansal gelişmenin belirleyicilerini dinamik panel data tekniklerini kullanarak incelemiştir. Finansal gelişmenin bağımlı değişken, kişi başına GSYĐH, kurumlar, sermaye girişleri ve dış ticaret açıklığı ise bağımsız değişken olarak kullanılmıştır. Rajan ve Zingales (2003)’in dile getirdiği unsurları da test etmek için sermaye girişleri ve dış ticaret açıklığının çarpımının da bir etkileşim (interaction) değişkeni olarak modele katılmıştır. Finansal gelişmenin açıklanması, biri bankacılık sektörü diğeri sermaye piyasalarının gelişimi olmak üzere iki kategoride ele alınmıştır. Bankacılık sektörü için, bankaların yükümlülüklerinin, özel sektöre verilen kredilerinin ve yurt içi kredilerinin GSYĐH’ye oranı kullanılmıştır. Sermaye piyasalarını temsil için, borsa kapitalizasyonunun ve işlem hacminin GSYĐH’ye oranı ile borsaya kote edilen

firmaların toplam nüfusa oranı değişkenleri kullanılmıştır. Ampirik sonuçlar, gelirin, dış ticaret açıklığının ve sermaye hesabının açıklığının finansal gelişmeye katkı yaptığını göstermiştir. Ayrıca dış ticaret açıklığı finansal gelişmeyi ülkelerin gelişmişlik durumuna göre farklı şekilde etkilemektedir. Orta gelir grubu ülkelerde dış ticaret finansal gelişmeye katkı yaparken düşük gelir grubuna mensup ülkelerde bu etki daha küçüktür. Diğer taraftan sermaye girişi özellikle orta gelir grubu ülkelerde sermaye piyasasının gelişimiyle finansal gelişmeyi olumlu etkilemektedir. Kurumsal kalitenin de finansal gelişme üzerinde etkili olduğu diğer bir bulguyu oluşturmaktadır.

Chinn ve Ito (2006), Chinn ve Ito (2002)’nin genel çerçevesini koruyarak 108 ülke için finansal açıklığın finansal gelişmeye katkı yapıp yapmadığını yasal gelişme seviyesini kontrol ederek veri varlığına göre 1970-2000 dönemi için incelemişlerdir. Yazarlar, kurumsal ve yasal gelişme ile sermaye kontrollerini ve yasal gelişmenin çarpımını ekleyerek Chinn ve Ito (2002)’yi genişletmişlerdir. Ampirik sonuçlar finansal açıklığın hisse senedi piyasasının gelişimine yasal sistem ve kurumların genel gelişmişlik seviyesine bağlı olarak (belli bir eşik değerden (treshold) sonra) katkıda bulunduğunu göstermektedir. Ayrıca sermaye hesabı açıklığının tek başına ve yasal gelişmişlik seviyesi ile etkileşim haliyle finansal gelişmeyi (borsa aktivitesi olarak) etkilediği görülmektedir. Bununla birlikte finansa özgü yasal kurumların aynı rolü oynamadıkları, yani yasal gelişmenin genel seviyesinin, finansa özgü yasal/kurumsal gelişmeden daha fazla önem arzettiğini ifade etmektedirler.

Ito (2006), hangi tür kurumsal altyapının finansal liberalizasyonun başarılı olması için gerekli olduğunu ve liberalizasyonun sıralamasının McKinnon (1991)’in27 önerdiği şekilde olup olmadığını test etmiştir. Yazar, 1980-2000 dönemine ait verilerle, teorik ve ampirik çerçevesi Chinn ve Ito (2002, 2006)’da belirlenen modeli Türkiye dahil 108 az gelişmiş ülkeyi özelliklede Asya ülkeleri için tahmin etmiştir. Finansal gelişme göstergeleri olarak bankacılık sektörünü temsilen mevduat bankalarından özel sektöre verilen kredilerin GSYĐH’ye oranı ve sermaye piyasasını temsilen de borsa kapitalizasyon oranı, toplam işlem hacmi ve borsa turnover oranı kullanılmıştır. Önceki çalışmalardan farklı olarak yasal ve kurumsal altyapıya ilişkin iki değişken tanımlamışlardır. Birinci değişken, yolsuzluk seviyesi hukuk ve düzen ile bürokratik sistemin kalitesi değişkenlerinden; ikinci değişken ise, finansal işlemlere yoğunlaşarak kredi sağlayanların korunması, sözleşme bağlayıcılığı, hissedarların korunması ve

27

McKinnon (1991), bu sıralamanın ticaretin serbestleştirilmesiyle başlayıp finansal liberalizasyonla devam etmesi gerektiğini ileri sürmektedir.

muhasebe standartları değişkenlerinden temel bileşenler yaklaşımıyla elde etmişlerdir. Yazar gelişmekte olan ülkeler içerisinde özellikle yükselen Asya ekonomilerinin kurumsal altyapılarının görece olarak iyi olmasından yola çıkarak yasal altyapı seviyesinin finansal gelişme üzerine etkisinin eşik değere bağlı olduğunu ifade etmektedir. Yasal/kurumsal gelişmenin spesifik etkileri incelendiği zaman, bürokratik kalitenin ve hukuk ve düzenin yüksek olduğu ve yolsuzluğun seviyesinin düşük olduğu durumlarda finansal açıklığın sermaye piyasasının gelişimini hızlandırdığı belirtilmiştir. Ayrıca, azgelişmiş ülkeler ve Asya ülkeleri grubu için dış ticaretin serbestleştirilmesi finansal açıklık için bir ön şart olarak bulunmuştur. Bu bulgu ticari açıklığın finansal açıklık ve dolayısıyla finansal gelişme için gerekli olduğunu göstermektedir. Yazar, Asya’daki sermaye piyasalarının gelişiminin yüksek düzeylerde olmasının oldukça yüksek seviyedeki yasal altyapıyla desteklenen finansal açıklık ve ticari açıklık tarafından açıklandığını ifade etmektedir.

Huang (2006), 1976-2003 dönemi için 35 yükselen piyasa ekonomisindeki finansal sistemin gelişiminde finansal açıklığın etkisini dinamik panel analiz yöntemiyle incelemiştir. Finansal gelişme indeks ölçütlerinin bağımlı değişken olduğu modelde, finansal açıklık ve bir grup kontrol değişkeni (dışa açıklık, Uluslararası Ülke Risk Rehberinin (International Country Risk Guide) ülke risk puanı, GSYĐH büyüme oranı ve reel kişi başına GSYĐH) bağımsız değişkenler olarak kullanılmıştır. Finansal gelişme göstergeleri, bankacılık bağlamında özel kredilerin GSYĐH’ye oranı, mevduat bankalarına karşı merkez bankası varlıkları, toplam bankacılık varlıklarının GSYĐH’ye oranı ve likidite yükümlülüklerinin GSYĐH’ye oranı; borsa bağlamında ise, borsa kapitalizasyonunun ve borsa toplam işlem hacminin GSYĐH’ya oranı ve borsa turnover oranı kullanılmıştır. Bu göstergelerin tamamını kullanarak bir finansal gelişme indeksi, sadece bankacılık göstergelerini kullanarak bankacılık gelişme indeksi ve borsa göstergelerini kullanarak borsa gelişme indeksi elde edilmiştir. Ampirik sonuçlar bankacılık sektörü ve borsa bağlamında finansal gelişmenin seviyesinin finansal açıklık göstergeleri tarafından anlamlı bir şekilde etkilendiğini göstermektedir.

Do ve Levchenko (2006), 1974 den 1999’a kadar 5 yıllık ortalamalarla Türkiye dahil 96 ülke için 28 sektörün ihracat için dış finansmana bağlılık durumunu finansal gelişme üzerine etkisi yatay kesit ve panel analiz yöntemleriyle incelemiştir. Bağımlı değişken olarak özel sektöre verilen kredilerin GSYĐH’ye oranının kullanıldığı modellerde, dışa açıklık, ihracat için dış finans ihtiyacı, gelir ve yasal orijin kuklaları

kullanılmıştır. Elde dilen ampirik bulgular, gelir, açıklık, kurumsal yapı ve yasal sistemlerin finansal gelişmenin önemli belirleyicileri olduğunu göstermiştir. Ancak ülkenin ticaret yapısının finansal gelişme üzerine etkisi konusunda sınırlı bir bulgu elde etmişlerdir.

Girma ve Shortland (2004), girişimcilerin yatırım projeleri için finansal piyasalara erişerek fon sağlamanın kolaylığı bağlamında finansal gelişme üzerine etki eden faktörleri belirlemeye çalışmışlar ve gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için 1975-2000 dönemine ait verileri panel veri analiz teknikleriyle incelemişlerdir. Finansal gelişme göstergesi olarak, özel sektöre verilen kredilerin, borsa kapitalizasyonunun ve borsadaki işlem gören firmaların değerinin GSYĐH’ye oranı bağımlı değişken olarak ele alınmıştır. Modeldeki bağımsız değişkenler ise demokrasi derecesi, yüksek demokrasi kuklası, politik istikrar değişkenleri, dışa açıklık ve yasal orijinden oluşmaktadır. Elde ampirik sonuçlara göre, ülkelerin politik rejimlerinin özellikleri finansal gelişmenin hızını etkileyen anlamlı bir değişken olarak ortaya çıkmaktadır. Temsili politik sistemler finansal gelişmenin bütün yönleri üzerine pozitif etkide bulunmaktadır. Dolayısıyla otoriter rejimler güçlü ve dar bir grubun menfaatlerini temsil ettiğinden finansal gelişmeyi engelleyici ve geciktirici bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır.

Rajan ve Zingales (2003), gelişmekte olan ve gelişmiş 24 ülkede dış ticaretin serbestleşmesinin özellikle sermaye hareketlerinin liberalizasyonuyla birleştirildiğinde finansal gelişme üzerine etkisini 1913-1999 dönemine ait kesikli veriler kullanarak analiz etmektedir. Çalışmalarında yüksek uluslararası sermaye hareketliliği olduğu zaman ve dışa açıklık derecesinin yüksek olduğu ülkelerde finansal gelişmişlik seviyesinin de yüksek olacağı hipotezini ileri sürmektedirler. Yazarlar artan rekabetle birlikte azalan rantlar nedeniyle, mevcut endüstriyel ve finansal menfaat gruplarının finansal gelişmeden genellikle kaybettiklerini ifade etmektedirler. Ayrıca, ticaret ve sermaye akışlarıyla açık hale gelen bir ekonominin mevcut çıkar gruplarının muhalefetini zayıflatacağını ileri sürmekte ve ticaretin ve sermaye hesabının serbestleştirilmesinin finansal gelişme için anahtar bir rol oynadığını belirtmektedirler. Bu yeni ekonomik atmosfer bir yandan mevcut menfaat sahiplerinin yeteneklerini sınırlandırırken diğer yandan fırsatlar da beraberinde getirecektir. Rajan ve Zingales (2003), finansal gelişmeye ilişkin 4 değişken kullanılmıştır: Banka mevduatlarının, borsa kapitalizasyonunun GSYĐH’ye oranları, kişi başına borsadaki yurt içi şirket sayısı ve bono ihracının sabit sermaye birikimine oranı. Bağımsız değişkenler olarak kişi

başına sanayileşme, dışa açıklık, kişi başına sanayileşme ve dışa açıklığın etkileşimi ile kişi başına sanayileşme ve gümrük vergilerinin etkileşimi kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre ülkeler arası sermaye akışlarının yüksek olduğu dönemlerde finansal gelişme dış ticaret açıklığı ile pozitif olarak ilişkilidir.

Cuadro vd. (2003), data varlığına göre 134 ülke için finansal gelişmenin belirleyicilerini 2000 yılı verilerini kullanarak yatay kesit analiziyle incelemektedir. Çalışmada özellikle merkez bankasının ve bankacılık düzenleme ve denetlemenin finansal gelişme üzerine etkilerine odaklanılmıştır. Finansal gelişmenin bağımlı değişken olduğu modellerde merkez bankasına, düzenleme ve denetlemeye ilişkin değişkenlerin yanı sıra kurumsal, finansal sistem, makroekonomik ve ekonomik politikalara ilişkin değişkenlerin kontrol değişken olarak yer almaktadır. Finansal gelişme için, dokuz gösterge seçilmiştir. Bu değişkenlerden dört tanesi finansal sistemin büyüklüğüyle, diğer beş tanesi ise etkinliği ile ilgilidir. Finansal sistemin büyüklüğüne ilişkin değişkenler, bankaların ve mevduat kabul eden diğer kuruluşların likidite yükümlülüklerinin; özel sektöre verilen kredilerin; borsa kapitalizasyonu ve henüz ödenmemiş senetlerin (bonds outstanding) GSYĐH’ye oranından oluşmaktadır. Etkinlik değişkenleri ise bankaların mevduat ve kredi faiz oranları arasındaki farkın tersi, net faiz marjının tersi ve bankaların genel giderleri (overhead) maliyetlerinin tersi, borsa turnover ve borsada kote edilen şirket sayısından oluşmaktadır. Finansal büyüklük ve etkinlik göstergelerinden temel bileşenler yardımıyla finansal gelişme indeksi geliştirilmiştir. Elde edilen ampirik sonuçlara göre merkez bankasının ve bankacılık düzenleme ve denetleme unsurlarının finansal gelişme üzerinde etkili olduğunu ve bu etkinin sanayileşmiş ve yükselen ekonomiler arasında farklılık bulunduğu görülmektedir. Sanayileşmiş ülkelerde merkez bankasının temel amaçları ve en son borç verme mercii (lender of last resort) fonksiyonları finansal gelişmeye, anlamlı bir şekilde katkıda bulunmaktadır. Ayrıca finansal düzenleme ve denetlemenin kalitesindeki iyileşme de finansal gelişmeyi bu ülkelerde olumlu bir şekilde etkilemektedir. Yükselen ekonomiler için merkez bankasının ödemeler sistemine müdahalesi, finansal gelişmeyi etkileyecek en önemli değişken olarak ortaya çıkmaktadır. Yükselen ekonomiler için düzenleme ve denetlemenin finansal gelişme üzerine etkisi konusunda bir bulgu elde edilememiştir. Bu durumun özellikle hukukun üstünlüğünün çok kötü olduğu ülkeler için geçerli olduğunu ifade etmektedirler.

Chinn ve Ito (2002), sermaye kontrolleri ve kredi ve hisse senedi piyasalarının finansal gelişimi arasındaki ilişkiyi ampirik olarak veri varlığına göre 1970-1997 dönemi Türkiye dahil 105 ülke için panel analiz yöntemiyle incelemişlerdir. Bağımlı değişkenin finansal gelişme olduğu modellerde, finansal gelişmenin gecikmeleri, sermaye açıklığı ölçütü ve kişi başına GSYĐH, enflasyon oranı ve dış ticaret açıklığı bağımsız değişkenler olarak yer almıştır. Finansal gelişme göstergeleri olarak likidite yükümlülüklerinin ve mevduat bankalarının özel sektöre verdikleri kredilerin GSYĐH’ye oranı, borsa kapitalizasyonunun, işlem hacminin toplam değerinin ve bono ihraçlarının GSYĐH’ye oranı ile borsa turnover oranı (işlemdeki hisse senetlerinin toplam piyasa kapitalizasyonuna oranı) alınmıştır. Ampirik sonuçlar sermaye kontrollerinin seviyesi ile finansal gelişme (özel kredi yaratımı ve borsa işlem hacmi) arasında güçlü bir ilişkinin varlığını göstermektedir. Bu bulgu borsa işlem hacmi bağlamında yükselen piyasalarda daha fazla olmak üzere az gelişmiş ülkeler için de geçerlidir. Bu ilişki, yükselen piyasa ekonomilerinde özel kredi yaratılması, borsa işlem hacmi ve borsa turnover oranı için özellikle güçlüdür. Yazarlar, yasal ve kurumsal gelişmişlik seviyeleri yüksek olan ülkelerin finansal liberalizasyondan daha fazla faydalandıklarını doğrulayan eğilimler elde ettiklerini ifade etmektedirler. Bu durum hissedarların korunması derecesinden ve muhasebe standartlarından kaynaklanmaktadır.

Arestis vd. (2002), altı gelişmekte olan ülkeye 1955-1997 dönemi için finansal liberalizasyon politikalarının finansal gelişme üzerine etkilerini Johansen Eşbütünleşme yaklaşımıyla incelemişlerdir. Yazarların her bir ülke için tahmin ettiği modelde, finansal gelişme bağımlı, kişi başına GSYĐH, reel faiz oranı sınırlamaları (restraints) ve zorunlu karşılıklar bağımsız değişkenler olarak kullanılmıştır. Ampirik bulgular, altı ülkenin dördünde reel faiz oranlarının finansal gelişme üzerinde uzun dönemde pozitif ve anlamlı bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Diğer iki ülkede ise, birinde pozitif olmasına rağmen bu etki anlamlı bulunmamıştır. Ayrıca finansal kısıtlar (restrains) bazı durumlarda negatif bazı durumlarda da pozitif etkiye sahiptir. Bu durum finansal liberalizasyon literatürünü tam olarak destekleyecek bulgular sağlamamaktadır.

Cull vd. (2001), 57 ülke için veri varlığına göre 1960-1997 dönemi için mevduat sigortası uygulamalarının finansal istikrarsızlık ve finansal gelişme üzerine etkilerini incelemişlerdir. Bağımlı değişkenin finansal gelişme göstergesindeki büyüme oranı veya bu finansal gelişme göstergesindeki dalgalanma oranı, bağımsız değişkenler olarak da mevduat sigortacılığının kapsayıcılığı, sigorta sisteminin üye bankalardan talep ettiği

giriş koşullarının zayıflığı, hukukun üstünlüğünün (rule of law) kalite indeksi ile enflasyon ve reel büyüme oranı gibi makroekonomik değişkenler kullanılmıştır. Finansal gelişme göstergesi olarak da banka kredileri büyüme oranı ve likidite yükümlülükleri büyüme oranı belirlenmiştir. Ampirik sonuçlar, gevşek düzenleyici