• Sonuç bulunamadı

Masal, “Genellikle halkın yarattığı, ağızdan ağza, kuşaktan kuşağa sürüp gelen, olağan üstü kişilerin başından geçen olağandışı olayları anlatan öykü türü”dür. (Resimli Türkçe Sözlük, 1977, s. 395)

“Kamus-ı Osmanî’ye göre masal kelimesi ‘mesel’in değiştirilmiş şeklidir. Mesel, halk dilinde meşhur olan adap ve öğütleri anlatan söz demektir. Darbı mesel, atalardan

kalma hikmetler, ibretli sözler anlamınadır. Buna göre masal, Arapça bir kelime olan ‘mesel’den çıkmıştır.” (Tezel, 1971, s. 3)

“Mesel, örnek, benzer. Kendisinden ziyade altındaki mana kastedilen manalı, dokunaklı söz. Terbiye ve ahlak için yararlı hikâye.” (Özön, 1952, s. 411)

“Çoğu geceler, ninemizin dizinde, tatlı uykumuzu bile feda ederek saatlerce dinlediğimiz masallar, halkın ortak şuurunda doğmuş ağızdan ağza, kuşaktan kuşağa sürüp gelen, cereyan ettiği yer ve zaman bilinmeyen, normal ya da olağanüstü şahıs veya peri, cin, dev, ejderha gibi yaratıklara ait olağandışı ve tamamıyla hayal mahsulü birtakım hadiselerin hikâye edildiği sözlü halk edebiyatı ürünleridir.” (Birinci, 1985, s. 283)

Genellikle olağanüstü kişilere, olaylara, serüvenlere yer verilen ve ağızdan ağza, kuşaktan kuşağa anlatılarak geçen hayal ürünü hikâyelere masal denir. (Oğuzkan, 2000, s. 17)

Bilge Seyyidoğlu bir ansiklopedi maddesinde masalı tanımlarken, adeta masaldaki unsurlardan yola çıkarak, bir dizi aktarmaya da yar vermektedir: “Halk arasında yüzyıllardan beri anlatılmakta olan ve içinde olağanüstü kişilerin, olağanüstü olayların bulunduğu, bir varmış bir yokmuş gibi klişe bir anlatımla başlayan, belli bir uzunluğu olan, sonunda yedi, içti, muratlarına erdiler yahut onlar erdi muratlarına biz çıkalım kerevetine, gökten üç elma düştü, biri anlatana, biri dinleyene, biri de bana gibi belirli sözlerle sona eren, zaman ve mekân kavramlarıyla kayıtlı olmayan bir sözlü anlatım türü”dür. (Sakaoğlu, 1999, s. 2)

Kahramanlarından bazıları hayvanlar ve tabiatüstü varlıklar olan, olayları masal ülkesinde cereyan eden, hayal mahsulü olduğu halde dinleyicileri inandırabilen bir sözlü anlatım türüdür. (Sakaoğlu, 1999, s. 2)

2.8.1. Masalın Toplumdaki Yeri

Masallar, içerisinde bulunduğu toplumun, binlerce yıl önceki inanışlarını, yaşayışlarını dile getiren önemli sembollerdir. Toplumun atalarıyla gönül bağı kurarak derinlik ve enginlik sağlar.

Milletin ortak duyguları dilden dile dolaşarak, nesilleri kuşatır. Masallar, insanoğlunun istediği, hayal ettiği şeylere ulaşma çabasından doğmuştur. Gerçekten, gönlümüzden neler geçmez, neler hayal etmeyiz ki! Billur köşkler mi, sırça saraylar mı? Bir oluğundan bal, bir oluğundan kaymak akan çeşmeler mi! Hangi birini söyleyim? Saymakla, sıralamakla bitmez ki… İyi ama hayatta her şey elimizde, irademizde değil. Yoktan yonga kopar mı? Sonunda bu hayale sığmayan arzularımız yüreğimize düğümlenip kalır. (Güney, 1971, s. 87)

Masal dünyası, renkli, sihirli bir dünya, Bir fındıkkabuğuna sığar, yedi dünyaya sığmaz! Şu harita üstünde bir yeri yok. Yedi kat yerin dibinde mi desem, yedi kat gökün yüzünde mi? Yedi derya arasında mı desem, Kaf dağının arkasında mı? Biliyor muyum? Bilmiyorum; halkın ‘hayalhanesi’nde olsa gerek. (Güney, 1971, s. 88)

Masallar çok eski maziye sahiptirler. İlk insan topluluklarında meydana geldikleri düşünülür. Her zaman her yerde halkla birlikte varlıklarını sürdürürler. İnsanlığın hayat ve tabiat karşısındaki ortak duygu ve düşüncelerini işlerler. Bugün bir ülkenin herhangi bir yöresinde tespit edilen bir masala, o ülkenin çeşitli bölgelerinde, ufak tefek değişikliklerle rastlamak mümkündür. Hatta küçük söyleyiş farkları, ifade değişiklikleri ve bazı motif benzerlikleriyle pek çok masalın, değişik milletlerin sözlü edebiyatlarında yer almış olduğu görülebilir. Masallar, meydana geldikleri zaman bir kişinin malı iken, yaygınlaştıkça, yöreden yöreye, ülkeden ülkeye geçtikçe ilk söyleneni unutulur, toplumun malı olur. Kendisini meydana getiren kişinin masal üzerindeki varlığı silindikçe cemiyetin ortak değerlerini bünyesine alır. (Birinci, 1985, s. 283)

2.8.2. Türk Halk Masalları Ve Özellikleri

Genel unsurları göz önüne alınarak, Türk halk masallarını ‘Hayali Masallar’ ve ‘Gerçekçi Masallar’ diye ikiye ayırabiliriz. Bütünüyle hayali olanları, hayali kahramanları anlatan gerçeğe, yaşanmakta olan hayata uymayan olayları bulunan masalları birinci bölüme sokmak mümkün olduğu gibi, akıl ve mantık çerçevesine sığan, yaşanan hayatın olay ve kişilerine benzeyen masalları da gerçekçi bölüme sokmakta bir sakınca görmüyoruz. (Tezel, 1971, s. 9)

Masal, konuları genellikle padişah, vezir, şehzade, fakir kız veya delikanlı vb. kahramanlar çevresinde gelişir. Bunun dışında masallarda gerçek dışı ve olağanüstü tipler

de bulunur. Bazen kimi nitelikleriyle gerçek insana benzeyen kimselerde -örneğin Keloğlan- bir masal kahramanı olarakta karşımıza çıkabilir.(Oğuzkan, 2000, s. 18)

Masallar, gelişme özelliklerine göre ikiye ayrılır: a) Halk Masalları

Konuları genellikle yalındır. Anlatım bakımından da bir takım acemiliklerle doludur. Olay önemlidir. “Masal anası” veya “masal ninesi” adı verilen kimseler yüz, el ve kol hareketleriyle masalların bu kusurlarını gidermeye, masalları canlı ve renkli kılmaya çalışırlar. Masal geleneğinin devamında bu sözlü anlatımın şüphesiz etkisi büyüktür. Bağlı kalınacak bir metin olmadığı için halk masalları değişik yerlerde, değişik zamanlarda ve değişik kimseler tarafından ayrı ayrı biçimde söylenir.

Halk masalları, başlıca üç bölümden oluşur: Döşeme, gövde ve sonuç.

Döşeme, masalın giriş bölümüdür. Bu bölüme “masal başı” veya “tekerleme” de denir. Bu bölüm oldukça uzundur. Türk halk masallarının en ilginç ve çocukların da dinlerken veya okurken çok zevk aldıkları bir bölümdür. (Oğuzkan, 2000, s. 20)

Tekerleme bütünüyle kelime oyunlarından, birbiriyle pek ilgisi olmayan, ama dinleyicinin ilgisini masala çekmek için bir araya getirilmiş sözlerden meydana gelir. (Kantarcıoğlu, 1991, s.18)

Gövde, masalın, olayları, tasvirleri ve konuşmaları ile geliştiği ana bölümdür. Genellikle “bir varmış bir yokmuş”, “günlerden bir gün” vb. sözlerle geçilir. (Oğuzkan, 2000, s. 20)

Asıl masal bölümüdür. Olayların birbirine bağlanması, dikkatin çekilmesi ve anlatılana ritmik bir hava verilmesi için gereken yerlerde “az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş”, “o yalan bu yalan, minareyi çalıp kılıfını hazırlayan” gibi tekerlemelerle anlatılanlara canlılık verilir. (Kantarcıoğlu, 1991, s.18)

Sonuç, masalın bitiş bölümüdür. Döşeme bölümüne göre çok kısa olan bu bölüm bir efsane veya kıssadan hisse ile bağlanır. (Oğuzkan, 2000, s. 20)

Masalcı olayın içinde imiş gibi masalı bağlar. Masalcı o olayı sanki yaşamıştır. (Kantarcıoğlu, 1991, s.19)

b) Edebi Masallar

Yazarların kişisel hayal güçlerine dayanarak yazdıkları ve halk masallarına göre sanat açısından daha değerli sayılan masallara denir.

Bu tür masalların kahramanları çoğu kez perilerdir. Konular gerçek dışı olup, olaylar da hayal ürünü yerlerde geçer. Kahramanlar daima olağanüstü durumlarla karşı karşıya gelirler.

Edebi masallarda yazarlar birtakım ahlaki amaçlar güderler veya bir düşüncenin telkinine çalışırlar. Kimi hallerde de toplumun gülünç yönlerini ele alırlar. Yazarlarının kalem ustalığını yansıtan ve sanatça özen gösterilen eserlerdir. (Oğuzkan, 2000, s. 23)

Masal niteliği taşıdığı için masalımsı eserler arasında yer alan bir masal türü olarak kabul edebileceğimiz türlerden biri de Fabllar’dır. Belli bir ahlak dersi vermek amacıyla meydana getirilen hayal ürünü kısa ve hareketli hayvan hikâyelerine denir. (Oğuzkan, 2000, s. 64)

Kahramanları bazen hayvanlar, bazen de hayvan-insan olan, ders vermenin ön planda tutulduğu, kıssadan hisse çıkarılan, kısa ve nesir şeklindeki halk anlatmalarına hayvan masalı denir. (Türkiye Araştırmaları Dergisi, 2000, s.157)

Fabllarda öğretici bir amaç güdülür. Gündelik hayatla ilgili dersler verir. Fablların başlıca amacı, belli bir ana fikri yalın bir veya birkaç olayın yardımıyla en kısa yoldan açıklamaktır. Bu nedenle kısadır ve dört bölümden oluşur:

1. Giriş bölümü. Olay ve kahramanlar tanıtılır.

2. Gelişme bölümü. Olayların entrikalarla düğümlendiği bölümdür.

3. Sonuç bölümü. Düğümün çözüldüğü bölümdür.

4. Ders bölümü. Olay veya olayların arkasında yatan ana fikrin açıklandığı bölümdür. (Oğuzkan, 2000, s. 64)

Bu türün tanınmış en önemli eserlerinden biri Kelile ve Dimme olan Hint eseridir.

Masallar ekseriye olağanüstü, gerçek dışı olaylara dayanıyor. Fakat her birinin altında gerçek olgulara değinen, öğüt veren bir yapı vardır. Masallarda eski kültüre, yaşantılara rastlamak mümkündür. Masallarda birbirine zıt karakterlerin mücadelesi yer alır. İyi-kötü, adalet-zulüm, alçakgönüllülük-kibir, nezaket- kabalık, sevgi-kin, öfke-güler yüzlülük gibi birbirine aykırı insanların mücadeleleri yer alır. Olağanüstü, ulaşılması oldukça zor hatta bazen imkânsız olan hayaller vurgulanır.

Çok eski geçmişe sahip, renkli ve sihirli bir dünya olan masal dünyası, ilk insan topluluklarında ortaya çıkmış, her zaman ve her yerde halkla birlikte varlığını sürdürmüştür. (Kantarcıoğlu,1991, s. 17)

2.8.3. Masalın Çocuk Eğitimindeki Önemi

Masal okuma ve dinlemenin çocuklar için zararlı mı yoksa faydalı mı olduğu geçmişten beri süregelen bir tartışma konusudur.

Geçmişte olduğu gibi bugünde hayal ürünü konu ve olaylarla dolu masalların çocuklara verilmesini doğru bulmayan eğitimcilere, edebiyatçılara rastlanmaktadır. Onların iddiasına göre masallar, çocukları hayatın gerçeklerinden uzaklaştırır, yanlış inançlara sürükler, doğru ve mantıklı düşünme alışkanlığının gelişmesini engeller. Geçmişte bu görüşün en güçlü temsilcileri olarak Fransa’da N. Boileau ve J.J.Rousseau gibi düşünür ve eğitimcileri görürüz. Rousseau, bu konuda çok aşırı bir tutum içinde olmuş, hatta Emile’in masal okumasını ve arada özellikle La Fontaine’in fabllerini okumasını yasaklamış, ona ancak Robenson’u okumasını salık vermişti. Masala karşı bu tutum bir süre etkisini şiddetlendirmiş, yazarlar da çocuklar için daha çok bilim ve fen konularını işleyen, ahlaki davranışlar üzerine eğilen eserler meydana getirmişlerdir. (Oğuzkan, 2000, s. 24)

Diğer taraftan ise bazı edebiyatçı ve düşünürlerde çocuklara masal okutulmasından yana görüş ileri sürmüşlerdir. Örneğin, Anatole France “insanı hayvandan ayıran tebessümden ziyade hayaldir. İnsanın hayvana üstünlüğünü de sağlayan hayaldir.” Sözleriyle çocuklara yalnız öğretici nitelikte kitaplar verilmesini isteyenler karşısında yer almıştır. George Duhamel ve Andre Maurois de “çocukların olağanüstü olayları anlatan masallara ihtiyaç duyduklarını, yaşları bakımından küçük çocukların adeta masal çağını

yaşadıklarını, masal verilmese bile onların bunu yaratacaklarını” söylemiştir. (Oğuzkan, 2000, s. 24)

İ. Alaatin Gövsa’nın çocukların masal ihtiyacı üzerine yazdığı şu satırlar hala geçerliliğini korumaktadır:

“ Bir çocuk hiçbir zaman bir karga veya tilkinin gerçekten konuşacağına inanmaz. Fakat böyle olağanüstülüklere ihtiyacı vardır. Nitekim kendi bebeklerine, birer kişilik yakıştıran, onlarla konuşan ve her türlü sahneler düzenleyen bir yavru, yarattığı olaylara inanmış değildir. Yanlış kanılar, boş inançlar, yanlış fikirler çocuklarda çevrelerindeki yetişkin insanları taklit ederek, onlardan geçerek meydana gelebilir ki, asıl bunlardan çekinmek gerekir. Yoksa hayalin gıdası olan eserlerden değil.”

Bir başka eğitimci yazar olan S. Esat Siyavuşgil de masal ile çocuk ruhu arasındaki ilişkiyi şöyle belirtmektedir:

“Çocuk ruhunda, gerçek âlemi hayalle zenginleştiren ve muhayyilenin dünyasında gerçekliğin denetimine tabi tutan bu sezgiyi, aynı zamanda çocuk masallarına borçluyuz. Masallar, çocuk mantığımızın yapısına uygun öyle bir imkân dünyası yaratırlar ki olağanüstüne olan eğilimimiz, güce, üstünlüğe karşı duyduğumuz özlem, bu âlemde tatmin edilir. Ülke ülke dolaşan, en zor durumlardan gücü ve zekâsı sayesinde kurtulan, canlı cansız bütün varlıkları kendine bağlayan peri masallarının kahramanı, çocuğun ta kendisi olur. Masalın bütün dekoruna çocuğun beniçinci, animist ve simgeci ruhu sinmiştir. İlk oyuncağı yarattığı gibi, ilk masalı da yine çocuk anlatmış olsa gerektir. Biz büyükler, Perrault’lar, Andersen’ler masalı çocuklardan öğrenmişizdir.” (Oğuzkan, 2000, s. 25)

İnsanlık tarihinin ilk devirlerinde büyük bir medeniyet yaratan Mısırlılar, dünyanın en eski milletlerinden biri olan Çinliler, eski tarihin ve medeniyetin orijinal kavimlerinden biri olan Hintliler, Babil ve Asurlular, Fenikeliler ve İbraniler, Kültür ve medeniyet alanında eski devrin en ileri milletlerinden biri olan Yunanlılar, halk eğitiminde masallar, bilmeceler ve atasözlerinden faydalanmışlardır. (Kantarcıoğlu, 1991, s. 22, 23)

Gelişme psikolojisi, çocuğun fiziki gelişmesi, olgunlaşmasının safhaları ve sosyalleşme ile kız ya da erkek gibi cinsiyet farkına göre ilgilerinin gelişmesi göz önünde bulundurulduğunda, okuma yazma bilmeyen çocuğun dört yaşına kadar hızla gelişerek

hikâye ve masal uydurarak tatmin olduğunu kaydettiğinden, genellikle masal, macera, keşif-icat, polisiye türündeki hikâyelere daha çok ilgi duyduklarından eğitimcilere önemli görev düştüğünü kaydetmektedir. Çocuklar, macera türündeki konuları doğru kabul ettiklerinden, onun çok sevdiği hikâye ve masallara doğru, ahlaki değerler katılarak öğrenme güdüsünü tatmin edip onu rahatlatmak gerekmektedir. (Kantarcıoğlu,1991, s. 28)

2.8.4. Masalın Çocuğun Milli Kültür Şuuruna Katkısı

Masallar milletlerin zengin hazinelerinden biridir. Çocuklar gelenek ve göreneklerini, milletinin tarihini ve geçmişte neler yaşadığını masallarla öğrenerek özümsemeye çalışır. Milli kültürü ve tarihi yaşatan ana kaynaklardan biridir. Çocuklara vatanlarını tanıtıp, sevdirmek, milli ve manevi değerlerine sahip çıkmalarına yardımcı olmak, atalarının marifetlerini, zaferlerini öğretmek ve onlara bağlılığını sağlamak noktasında masallar önemli bir yere sahiptir. Her ne kadar hayal dünyası olarak geçse de masallar aslında çocukların gerçek dünyasıdır. Onlar hayatlarının büyük bir kısmını bu dünyada geçirirler. Kendilerine kurdukları bu dünyanın hem senaristi hem de oyuncusu durumundalar. Yaşadıkları dünyanın olumsuzluklarından masallara sığınarak korunurlar. Gerçek hayatı şekillendirmek içinde masal dünyasında yakaladıkları iyi, doğru, güzel olanı kullanarak katkıda bulunurlar. Masal, çocuğun hayatına zenginlik katarak onu eğittiği gibi eğlendirirde.

Yaşadığımız çağın gereği olan teknolojik gelişmelerden çocuklarda paylarını almıştır. Gerek görsel gerekse yazılı basında çocuklara yönelik birçok program hazırlanmaktadır. Pekte seçici ve eğitici olduğu söylenilemeyen bu programlar masalların yerini almaya çalışmaktadır. Gerek söylem gerekse içerik olarak asıl masallarla çokta alakalı olmayan olağanüstü yapıtlar, çocukları eğitici olmaktan uzak olduğu gibi milli ve manevi değerleriyle de uyuşmamakta böylece kültür bozukluğuna sebebiyet vermektedir.

“Çocuklarımızı He-Man’in kılıcından, Ret Kit’in tabancasından kurtaracak televizyon filmlerine, kaynağını kendi öz kültürümüzden alan çocuk hikâyelerine ne zaman kavuşacağız? Ne zaman bu memleketin operaları, tiyatroları, filmleri, radyoları, televizyonları, hikâye ve masal yazarları bizi konuşacak?” diye yakınan Dr. Mehmet Önder görüşünü şöyle açıklamaktadır: “ Masallarımız, çocuk hikâyelerimiz, mizah edebiyatımız, oyunlarımız yönünden eşi bulunamaz zenginlikte bir milletiz. Bir Nasrettin Hoca’yı dünya yetiştirememiştir. Dede Korkut, kaynağını milletinden alan usta bir hikâyeci, Köroğlu,

Seyit Battal Gazi eşi olmayan birer destan kahramanı, Keloğlan zekâsı ve esprileriyle çocukları büyüleyen bir masal çocuğu. Karagöz, mizah gücünü hayal perdesine yansıtan yaman oyuncudur. İncili Çavuşlar, Köse Memişler yıllarca Anadolu’yu güldürmüştür. Ninelerimizin anlattıkları, bir türlü zevkine doyamadığımız o masallar.” (Kantarcıoğlu, 1991, s. 51)

Bugün, masalın çocuklarda hayal ve duygu gücünü arttırdığı ve zenginleştirdiği, anadilin kavranması ve geliştirilmesinde büyük payı bulunduğu görüşünde birçok eğitimci ve düşünür birleşmektedir. Okul öncesi çağındaki çocukları öğrenmeye hazırlayan araçlardan biri, onlara anlatılan masallar veya masalımsı hikâyelerdir. Dinleme alışkanlığının kazanılmasında da ayrı bir rolü vardır. (Oğuzkan,2000, s. 26)

Sağlıklı ve sağlam bir eğitim vermeye çalıştığımız, bunun için tüm sıkıntıları gönüllü olarak göğüslediğimiz yarınımızın teminatı olan çocuklarımıza, milli kültürümüze ters düşmeyen, tanıtacak ve bilgilendirecek, ahlak, terbiye, gelenek ve göreneklerimize bağlı masallar seçilip, uzman kadroların kontrolünden geçirilerek çocukların eğitim hayatlarına kazandırılmalıdır. Gerek sözlü gerekse yazılı olarak milli kültür araçlarımızın önemlilerinden biri olan masallarla yeniden hemhal edinilmelidirler. Zengin kültür unsurlarından yaralanarak aslından kopmamış bizatihi aslına dönük yaşamayı kavratacak masalları çocukların hayatına daha çok katmalı ve yararlandırmalıyız.

2.8.5. Çocuk Masallarında Aranan Nitelikler

1- Masalı oluşturan olaylar canlı ve hareketli olmalıdır. 2- Masalın dili sade, anlatımı akıcı olmalıdır.

3- Masalda düğüm noktası ustaca işlenmiş olmalı, olaylar beklenmedik biçimde sonuçlanmalıdır.

4- Tasvirler, kahramanların davranışları ve beğenileri çocuklarda iyilik ve güzellik duygusunun gelişmesine yardımcı olmalıdır.

5- Masalda anlatılanlar zaman zaman çocukları neşelendirmeli, güldürmeli ve eğlendirmelidir.

6- Masal, konusu ve kahramanları bakımından, çocukları korkutmaktan ve üzmekten uzak olmalıdır.

7- Masalda çocukları uyuşukluğa, boş inançlara ve yazgıcılığa yönelten telkinler bulunmamalıdır. (Oğuzkan, 2000, s. 26)

BÖLÜM III

Benzer Belgeler