• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: HAK DİNİ KUR’AN DİLİ TEFİSİRİ’NDE MANEVİ HUZUR

3.4. Manevi Huzura Kavuşmanın Yolları

3.4.4. Takva

Kur’an-ı Kerim’de takva, hem Mekkî hem de Medenî ayetlerde geçmekle birlikte muhatapların farklılığından dolayı farklı anlamlarda kullanılmaktadır. Buna göre müşriklere hitap edilen yerlerde ahiret azabından çekinme ve korkma iken mü’minlere hitap edilen yerlerde de Allah’a duyulan derin saygı anlamına gelmektedir.511

Elmalılı, takvayı izah ederken kelime anlamının “kuvvetli bir himayeye girerek korunmak yani kendini iyi sakınıp korunmak” demek olduğunu söylemektedir. Başka bir ifadeyle de günahlardan sakınmak ve iyiliğe sarılmak demektir. Isfahânî’yi referans alan

508 Bakara, 2/29.

509 Elmalılı, c. I, s. 288.

510 Elmalılı, c. VI, s. 4313.

106

Elmalılı, şüpheli şeylerden mümkün olduğunca kaçınmanın da takva olduğunu belirtmekte ve ilimsiz takvalı olunamayacağına vurgu yapmaktadır.512 Mastar hali يقو olan bu kelimeyi Bakara Suresi 2. ayette daha geniş izah eder. Burada tanımından, mertebelerinden ve müttakilerin özelliklerinden bahseder. Tanımında “korkmak, sakınmak, çekinmek ve kaçınmak” ifadelerinin de kullanıldığını söyleyen Elmalılı, korumanın insan tarafından da olabileceğini ancak en kapsamlısının ve gerçek korumanın Allah’ın koruması olduğuna dikkat çeker. Çünkü insan sadece şuanı bilerek koruyabilirken, Allah tüm zamanlara hâkimdir. Bunun dışında müfessir zorunlu ve ihtiyari korunmaya değinir. Yaratılışta herkesin Allah’ın rahmaniyetine binaen korunduğunu, bununla birlikte asıl istenilenin ise insanın iradesi ve isteğiyle kesbetmesi olduğunu ifade eder yani takva, insanın bu korumaya isteyerek ve idrak ederek girmesi, şimdiki zamandan çok akıbetini düşünerek hareket etmesi ve iyiliklere sarılmasıdır.513

Müfessir, Kur’an-ı Kerim’in hidayet için indirildiğini zikrettikten sonra, bu hidayetten faydalanmanın ilk şartının “takva” olduğunu belirtmektedir. Bahsi geçen ayette “O kitap (Kur’an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakiler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.”514 buyrulmaktadır.

Elmalılı, Kur’an’da takvanın üç mertebeye hasredildiğini söylemektedir. Kısaca bunlar: Allah’a iman edip şirkten kaçınma, büyük günahları işlemekten ve küçük günahlarda ısrar etmekten sakınmak yani farzları yerine getirmek ve Allah’tan başka meşgul eden şeylerden kalbini sakındırmaktır ki bu da “Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır biçimde korunun.” (Al-i İmran, 3/102) emrindeki gerçek takvadır ve insan için en yüksek mertebedir.515 Bunlardan sonra da Elmalılı müttakilerin vasıflarını iman ve amel boyutuyla ele alır ve inceler. Bu vasıfları da genelde kalbi ve hissi idrakte, ibadetleri maddi-manevi yönü ile değerlendirebilmede toplamaktadır.516

Kur’an-ı Kerim’de örneğin yukarıda geçen ayette kullanılan “او قَّتا” ifadesini birçok müfessir “korkun” şeklinde meal vermiş,517 Elmalılı ise ifadeyi “korunun” olarak tercüme 512 Elmalılı, c. VII, s. 2321 513 Elmalılı, c. I, s. 169. 514 Bakara, 2/2. 515 Elmalılı, c. I, s. 169. 516 Bkz: Elmalılı, , c. I, s. 170.

517 Bkz: Çantay, c. I, s. 100; Yaşar Nuri Öztürk, Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Meali, İstanbul: Yeni Boyut

107

etmiş, tefsirinde de takvanın sakınmakla beraber haşyet duymak olduğunu belirtmiştir. Haşyeti ise “tazim ve sevgi neticesi olan saygı manasında bir korku” şeklinde açıklamıştır. Bu yüzden haşyet duymak ona göre yüce bir aşk heyecanını hissettiren bir ruh halidir.518

Elmalılı, takvanın en son maksat değil, kurtuluş ve mutluluk vesilesi olduğunu söyler. Bu anlamda Kur’an-ı Kerim, insanların bu dünyalarını düzenlemekle birlikte onların ruhlarını da besleyip olgunlaştırmaktadır.519

Takvanın bir mertebe olarak görülmesinin yanı sıra fıtrat boyutuna da değinmek gerekir. Şems Suresi 7-10. ayetlerinde Allah’ın insan fıtratına hem takvayı hem de fücuru yerleştirdiği (اَهي ٰوْقَت َو اَه َرو ج ف اَهَمَهْلَاَف) bildirilir. Buna göre insanın nefis muhasebesi yaparak kendini kötülüklerden koruması gerektiği, bu kabiliyetin verildiği anlamı çıkarılabilir. Elmalılı da bu iki kavram arasındaki münasebeti izah ederken sözü iç muhakeme diyebileceğimiz “gizli his ve şuur” olarak tanımladığı vicdan hususuna getirmektedir. Ona göre ilham edilen takva, her insanda bulunmaktadır. Bu durumu da Hicr Suresi 29. ayette geçen insana ilahi ruhun üfürülmesi meselesi ile pekiştirmektedir. Elmalılı takvadan yola çıkarak değinmiş olduğu vicdanın ve kalbe gelenleri sezinleyebilmenin nasıl olduğundan da bahseder. Bu kabiliyeti kullanabilmenin yolu ona göre başkalarını da kendisi gibi düşünebilmek, bilmediği konuları bilenlere sorabilmek, hakikati belirleyemediği takdirde kendi zevkini bir kenara bırakıp kalbine danışmaktır.520

Müfessir ilmin takva açısından önemli olması ile birlikte, fıtratını bozmayan insanın bir işe karar verirken iyi mi kötü mü olduğu konusunda Allah’ın onun gönlüne sonucu ilham edeceğini söyler. Buna göre eğer şerli bir şeyse mutlaka gönlü bulanır, iyi bir şeyse gönlü huzur bulur.521

Takvanın elde edilecek huzurlu bir hayat olmasını sağlayan bir ayet şöyledir:

“… Bilin ki azığın en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri! Benden (emirlerime muhalefetten) sakının.”522 518 Elmalılı, c. IX, s. 6004. 519 Elmalılı, c. I, s. 170. 520 Elmalılı, c. VIII, s. 5859. 521 Elmalılı, c. IX, s. 5848-5849. 522 Bakara, 2/197.

108

Bu ayette yine Elmalılı takvanın istenilen şeylerin en özeli olduğunu söylemektedir. Her fenalıktan korunup takva mertebesine erişebilmek için gerekli olanı hazırlamak lazımdır. Elmalılı’ya göre insanın ne kadar diğer azıkları bulunursa bunlunsun, eğer takva azığı yoksa mutlu olmaz.523 Takva burada azığa benzetilerek insanın yolculuklarında azık ne kadar önemli ise manevi yolculuğunda da onun önemine vurgu yapılmıştır. Elmalılı da bu azığı insanın emek vererek hazırlık yapması ile elde edeceğine dikkat çekmektedir. Çünkü azık denilen şey yolculuk esnasında hem en ihtiyaç duyulan şeydir hem de ona emek vermek gerekir. Gazzâlî de Minhâcü’l-âbidîn eserinde takva konusunu ele alırken birtakım kimselerin mezar taşlarına “Takvadan başka hiçbir azık yoktur. İster al, ister alma” yazdıklarını zikrederek takva sahiplerine vaad edilen şeylerin en önemlisinin dünya ve ahiret saadeti olduğunu ifade etmektedir.524

Elmalılı, gıda ve abdest hususunda maddi-manevi temiz olmanın takva açısından önemli olduğuna değindikten sonra takva elbisesine dikkat edilmesine ve takva elbisesinin mahiyetine değindiği ayet şöyledir: “Ey Ademoğuları. Size ayıp yerlerini örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takva elbisesi… İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah’ın ayetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi.)”525

Elmalılı takva elbisesinin hayâ, utanma duygusu ve Allah korkusu ile giyilen ve O’nun izniyle maddi-manevi ayıptan, çirkinlikten, zarardan koruyan bir elbise olduğunu söylemektedir. Ayrıca takva duygusu olanların, çıplak kalsalar bile Âdem ve Havva’nın yapraklarla örtündükleri gibi kendilerini muhafaza ettiklerini belirtir. Elmalılı’ya göre örtülmesi gereken yerleri örtmek, sakınmak; sıcak ve soğuktan koruduğu gibi, rahatsız edici bakışlardan da korumaktadır. Bunun tersi durumda olanlar da şehvet, gurur, kibir ile hareket ederek akla hayale gelmez zararlara uğrarlar.526

Ayetlerde görüldüğü gibi takva kavramı bazen “takva gıdası” (Bakara, 2/197), “takva elbisesi” (Araf, 7/26) şeklinde geçmektedir. Bununla birlikte bir de “takva kelimesi” (Fetih, 48/26) zikredilmektedir. Elmalılı bu ifadenin kelime-i şehadet olabileceği görüşünü naklettikten sonra ayetin iniş sebebine daha uygun gördüğü gerekçe ile “barış

523 Elmalılı, c. II, s. 720.

524 Gazzâlî, Minhâcü’l-âbidîn, s. 72.

525 A’raf, 7/26.

109

akdi”nin kastedildiği görüşü tercih ettiğini belirtir.527 Elmalılı genellikle söz konusu ayetin sebeb-i nüzulü üzerinde durmaktadır. Ancak konumuz itibariyle Bayraklı’nın yorumunu da dikkate değer bulduk. Bayraklı’ya göre Hz. Peygamber ve yanındaki mü’minler “manevi bir operasyon”a tabi tutularak, savaşa girmemeleri için gönüllerine iç huzuru ve takva düşüncesi aşılandı. Ona göre bu ilahi eğitim bir süreç olarak devam etmektedir. Kâfirler, taassup gibi kötü temayülleri kendileri kazanırken, takvayı, güven duygusunu ve huzuru mü’minlerin kalbine Allah yerleştirmektedir.528

Elmalılı, takvayı ayetlerdeki gibi en yüksek mertebe şeklinde açıklarken Kur’an-ı Kerim’i anlayabilmek için birinci sıraya koymuştur. Takvadan bir his, hayâ duygusu şeklinde bahsetmesi de bunun bir kalp işi ve temizliği olduğunu göstermektedir. Ayrıca o, kalp temizliğini sadece niyete bağlamakla yetinmeyerek, emre itaat ile korumak gerektiğinin de üzerinde durmuştur. Bu noktada takvanın, kişinin kendi sorumluluğunu bilerek hareket etmesi gerektiği ve böylelikle duyarlı ve ahlaklı fertleri hedeflediği de yorumlarına yansımıştır. Takvanın “Onlar, büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar…”529

ayetinde buyrulduğu gibi sakınmak, korunmak; “Onlar ki iman edip sonra salih amel işlemeye koyuldular…”530 ayetinde olduğu gibi de amel yönü ifade edilmektedir diyebiliriz. Elmalılı’nın yorumları ayetlerle birlikte değerlendirildiğinde takvanın her insanın fıtratında bulunduğu ve takva duygusunun ilim ile birlikte eyleme dönük ve geliştirilebilir bir yönünün bulunduğu anlaşılmaktadır.