• Sonuç bulunamadı

5. TARTIġMA

5.3. Bulgular

5.3.1. Sefalometrik Ölçümler

5.3.1.2. Maksiller Ġskeletsel Ölçümler

Yüz maskesi uygulaması sonrasında maksillada meydana gelen değiĢimler birçok çalıĢma ile ortaya konulmuĢ ve yapılan bu çalıĢmalar sonucu maksillanın öne ve aĢağıya yer değiĢtirdiği gösterilmiĢtir (1, 9, 20, 22, 44, 57, 58, 93, 94, 102, 105, 108). Maksillanın öne ve aĢağıya yer değiĢtirirken posteriorunun sarktığı ve bunun sonucunda saat yönünün tersine rotasyona uğradığı bildirilmiĢtir (1, 20, 105, 116, 157). ÇalıĢmalarda yüz maskesinin maksillaya olan etkileri sefalometrik analizler ile belirlenmiĢ ve maksillaya ait noktaların, uzunlukların, oranların ve açıların değiĢimlerine bakılarak değerlendirmeler yapılmıĢtır (11, 12, 22, 116, 165).

Nartallo-Turley ve Turley (116) 21 hasta üzerinde yaptıkları çalıĢmada HÜÇG+YM tedavisi öncesi ve sonrası sefalometrik radyografileri incelemiĢler ve SNA açısında 2,35° artıĢ ve A noktasında 3,34 mm anteriora hareket gözlemlemiĢlerdir.

Kapust ve ark. (49) iskeletsel sınıf III maloklüzyona sahip 95 hasta üzerinde yaptıkları çalıĢmada hastaları 4-7, 7-10 ve 10-14 yaĢları arasında olmak üzere 3 grupta değerlendirmiĢler ve tüm hastalara maksiller protraksiyon tedavisi uygulamıĢlardır. ÇalıĢmanın sonuçlarına göre SNA açısında 4-7 yaĢ aralığında 3,71°;

7-10 aralığında 1,98° ve 10-14 yaĢ aralığında 1,89° artıĢ olduğunu bildirmiĢlerdir.

Kılıçoğlu ve Kırlıç (11) iskeletsel sınıf III maloklüzyona sahip 26 hastaya Delaire tipi yüz maskesi uygulamıĢlar ve tedavi sonuçlarını sefalometrik radyografiler ile değerlendirmiĢlerdir. ÇalıĢmanın sonuçlarına göre yüz maskesi uygulaması sonucunda SNA açısında 2,56° artıĢ bulmuĢlardır.

ÇalıĢmamızda erken dönem HÜÇG+YM ve YM grupları değerlendirildiğinde SNA açısı ve A-Na Perp mesafesi istatistiksel olarak anlamlı artıĢlar göstermiĢ, kontrol grubunda ise istatistiksel olarak anlamlı bir değiĢim görülmemiĢtir. SNA açısı erken dönem HÜÇG+YM grubunda ortalama 3,61±2,12° artarken, YM grubunda 3,97±1,34° artmıĢ; A-Na Perp mesafesi ise erken dönem HÜÇG+YM grubunda ortalama 3,15±2,42 mm artarken, YM grubunda 5,29±3,01 mm artmıĢtır.

Erken dönem SNA açısındaki ve A-Na Perp mesafesindeki değiĢimler değerlendirildiğinde, tedavi grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıĢtır.

Geç dönem gruplarında da benzer sonuçlara ulaĢılmıĢtır, SNA açısında ve A-Na Perp mesafesinde tedavi gruplarında istatistiksel olarak anlamlı artıĢlar bulunmuĢ, kontrol grubunda ise anlamlı bir değiĢim görülmemiĢtir. SNA açısı geç dönem HÜÇG+YM grubunda ortalama 3,78±1,26° artarken, YM grubunda 3,42±0,64°

artmıĢ; A-Na Perp mesafesi ise geç dönem HÜÇG+YM grubunda ortalama 3,42±2,1 mm artarken, YM grubunda 4,55±1,95 mm artmıĢtır. Geç dönem SNA açısındaki ve A-Na Perp mesafesindeki değiĢimler değerlendirildiğinde, tedavi grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıĢtır.

Her tedavi grubu kendi içinde erken ve geç dönemlerde SNA açısındaki ve A-Na Perp mesafesindeki değiĢimler değerlendirildiğinde, dönemler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıĢtır.

Literatürde yüz maskesi ile ilgili yapılan çalıĢmalarda SNA açısında ve A-Na Perp mesafesinde anlamlı artıĢlar bulunmuĢtur ve çalıĢmamızda elde edilen bulgular daha önce yapılan çalıĢmalarla uyuĢmaktadır (1, 11, 49, 56, 162). SNA açısındaki ve

A-Na Perp mesafesindeki artıĢlar A noktasının, dolayısıyla maksillanın ileri yönde hareket ettiğinin göstergeleridir. Maksillanın sagittal yönde konum değiĢikliğini belirleyen diğer bir parametre ise efektif maksilla uzunluğudur ve literatürde sıklıkla bakılan parametrelerdendir.

Yüksel ve ark. (9) 34 hasta üzerinde uyguladıkları yüz maskesi tedavilerinin erken ve geç dönemde etkilerini karĢılaĢtırdıkları çalıĢmada her iki dönemde de efektif maksiller uzunlukta artma olduğunu, fakat gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığın olmadığını bildirmiĢlerdir.

Cha (165) yaptığı çalıĢmasında maksiller geriliği olan iskeletsel sınıf III maloklüzyonlu 85 hastayı prepubertal, pubertal ve postpubertal olmak üzere üç dönemde incelemiĢtir. Hastaların tedavilerinde yüz maskesi uygulamıĢ, etkilerini sefalometrik radyografiler ile değerlendirmiĢtir. Değerlendirmeler sonucu efektif maksiller uzunluk postpubertal dönemle kıyaslandığında prepubertal ve pubertal dönemlerde anlamlı derecede fazla artıĢ göstermiĢtir. ÇalıĢmada yazar postpubertal dönemde maksiller iskeletsel geliĢimin azaldığını, fakat dentoalveolar etkinliğin arttığını bildirmiĢtir.

Miyajama ve ark. (180) ortodontik tedavi görmemiĢ sınıf III maloklüzyonlu 44 Japon çocuk üzerinde yaptıkları çalıĢmada 4 yaĢından 20 yaĢına kadar iskeletsel ve yumuĢak doku ölçümlerini değerlendirmiĢler. ÇalıĢmada efektif maksiller uzunluğunu 8 yaĢlarında 74,3±3,2 mm; 10 yaĢlarında 77,1±3,8 mm ve 12 yaĢlarında 79,5±4,0 mm olarak tayin etmiĢlerdir.

ÇalıĢmamızda efektif maksiller uzunluğun (Co-A) tedavi protokollerinden nasıl etkilendiği incelenmiĢ ve incelemeler sonucu erken dönem HÜÇG+YM ve YM gruplarında istatistiksel olarak anlamlı artıĢlar bulunmuĢtur. Efektif maksiller uzunluk erken dönem HÜÇG+YM grubunda ortalama 5,43±1,88 mm artarken, YM grubunda 5,99±2,66 mm artmıĢ, kontrol grubunda ise istatistiksel olarak anlamlı bir değiĢim görülmemiĢtir. Erken dönem efektif maksiller uzunluktaki değiĢimler değerlendirildiğinde HÜÇG+YM ve YM grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıĢtır.

Geç dönemde efektif maksiller uzunluk değerlendirildiğinde HÜÇG+YM ve YM gruplarında anlamlı artıĢlar olurken, kontrol grubunda ise istatistiksel olarak anlamlı bir değiĢim görülmemiĢtir. Efektif maksiller uzunluk geç dönem

HÜÇG+YM grubunda ortalama 6,62±3,32 mm artarken, YM grubunda 3,61±3,53 mm artmıĢ ve tedavi grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıĢtır.

Her tedavi grubu kendi içinde erken ve geç dönemlerde efektif maksiller uzunluklarındaki değiĢimler değerlendirildiğinde, dönemler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıĢtır. Yüz maskesi tedavisi sonrasında efektif maksiller uzunluğundaki artıĢ A noktasının öne gelmesinden dolayı beklenen bir neticedir ve çalıĢmamızdan elde ettiğimiz sonuçlar literatürle uyumlu bulunmuĢtur (9, 165).