• Sonuç bulunamadı

Macar ve Leh Mülteciler Kütahya’da

Belgede Tanzimat döneminde Kütahya (sayfa 126-143)

BÖLÜM 3: MACAR MÜLTECĐLERĐ VE KAFKAS MUHACĐRLERĐ

3.1. Macar Mültecileri

3.1.4. Macar ve Leh Mülteciler Kütahya’da

1850 yılı Şubat ayında Mültecilerin bulunduğu Şumnu kampı dağıtılınca; Mültecilerin bir kısmı Kossuth ile birlikte Kütahya’ya, bir kısmı Bem ile birlikte Halep’e, diğer bir kısmı Rusya ile varılan anlaşma gereği Malta Adasına gönderilmiş, Mültecilerden bazıları da Osmanlı Devleti’nde görev almak ya da Avrupa ülkelerine gitmek için

Şumnu’da kalmışlardır (Nazır, 2006: 297).

Osmanlı Devleti bu mültecilerin Halep ve Kütahya’ya yerleştirilmelerine karar verdi. Kütahya’ya gideceklerin başına Süleyman Refik Bey tayin edildi (Batur, Dadaş, Mete, 2002: 97). 57 kişilik kafile Şubat 1850’de Süleyman Refik Bey’e teslim edildi. Bu kafilede Lajos Kossuth eşi, doktoru, tercümanı ve hizmetkarları ile 25 kişi; Kont Kazmer Batthany, eşi ve adamları ile 9 kişi; General Meszoros, yaveri ve bir hizmetkarı; General Malurice Perczel, Kâtibi ile; Miralay Nikola Perczel; Kaymakam Aleksandre Asbopth; Binbaşı Adolf Gyurman bulunmakta idi. Kafile 31 Mart 1850’de Kütahya’ya geldi (Göğünç, 1976: 176). Bu arada kaymakam Mazhar Bey’de Halep’e gönderilen mültecilerin nezaret ve muhafızlığına memur edildi. Halep’e gönderilenler Müslüman olanlardır ve bunlar 32 kişidir (Nazır, 2006: 370).

Kütahya’ya gelen Mülteci grubu sayı olarak Halep’e gidenlerden sonra en az kişiyi barındırmasına rağmen, Macar Đhtilalinin lider kadrosunun bu grupta yer alması

dünyanın dikkatinin bunlar üzerine çekilmesine neden olmuş ve Osmanlı Devleti de bu durumun bilincinde olarak gereken ihtimamı göstermiştir.

Miralay Süleyman Refik Bey’e verilen talimatta mültecilerin ulaşımları, kendilerine davranışlar, ikamet yerleri hususunda ayrıntılı bilgiler bulunurken, Süleyman Refik Bey’in en önemli görevi Mültecilerin Kütahya’dan kaçmalarını önlemektir (Göğünç, 1976: 177). Mültecilerin nezaret ve muhafazasına tayin edilen Süleyman Refik Bey; Mültecileri Şumnu’dan alarak Varna ve Gemlik yolu ile Bursa’ya götürmek ve onların Kütahya’daki ikametleri sırasında güvenliklerini sağlayarak ihtiyaçlarını karşılamakla mükelleftir. Süleyman Refik Bey’e verilen tafsilatlı talimatla Mültecilerin yolculuklarında izleyeceği güzergâh ve rahat ettirilmeleri için gerekli uyarılar yapılmış, Mültecilere rencide edici hareketlerde bulunulmaması, mesire yerlerine ve sokağa çıkmalarına izin verilmesi istenmiştir. Diğer taraftan Süleyman Refik Bey’in dikkat edeceği önemli hususlar; Mültecilerin firarını ve Avusturya aleyhtarı faaliyetlerini önlemek olmuştur (Nazır, 2006: 300–301).

Mültecilerin Kütahya’ya gelmeden önce kaldıkları şehirlerde ikametgâhlarını beğenmeyip şikâyetçi olmaları üzerine, benzer bir durumla karşılaşmamak için Osmanlı Yönetimi, Binbaşı Hafız Ağa’yı Kütahya’ya göndermiştir. Hafız Ağa, Kütahya Muhassılı Mehmed Reşid Bey ve diğer görevlilerle kışlada incelemelerde bulunmuş ve bir takım tamirattan sonra kışlanın mültecilerin ve hayvanlarının ikamesi için uygun olduğunu bildirmiştir (Nazır, 2006: 309–310).

Kossuth ve beraberindeki mülteciler 12 Nisan 1850 tarihinde Kütahya’ya geldiler ve burada yerleştirildiler. Kaldıkları yerler, kışlanın üst tarafında bulunan bahçeli evlerdi. Beraberindekilerle birlikte bahçede talim yaptıkları olurdu. Kossuth buradaki vaktinin çoğunluğunu çalışarak geçirdi. Bu çalışmalarında rehberi, Johnson’un sözlüğü ve Shakespeare idi. Kossuth’un Kütahya’da kaldığı süre içerisinde ziyaretçileri de eksik olmamıştır. Bunlar arasında, Ekim 1850’de ziyarete gelen Đngiliz diplomat David Urquhart, Massinberg ve Lamartin’in en büyük doğaçlama ustası olarak tarif ettiği ve “Rus Ayetleri” kitabının yazarı Rigaldi bulunmaktaydı. Gelen bu ziyaretçiler bir ay kadar Kütahya’da kalmışlar ve Kossuth’u Đngiltere’ye davet ederek, kendisini orada ağırlayacaklarını bildirmişlerdir (Louis Kossuth, 1851: 29).

Mültecilerin Kışlaya yerleştirilmesi ve Batthyany’in konağa alınması sonrasında, birinci kafilede Kütahya’ya gelen Lehli grubundan Mayor Maciniski’nin eşi, çocuğu ve beslemesinin gelmesi ile onlara da bir konak kiralanmış, döşemesi, yatak takımları yerleştirilerek misafirlere tahsis edilmiştir (BOA, HR.MKT, 37/90-2).

Kütahya’ya gelen ilk Mülteci grubu aşağıdaki isimlerden oluşmaktaydı: Tablo 2. Kütahya’ya Gelen Mülteciler

KÜTAHYA’YA GELEN ĐLK MÜLTECĐ KAFĐLESĐ Macar Milletinden Olanlar

Kossuth ve Maiyetinde Gelenler

Eşi Thresa, Daniel Đhazs, Binbaşı Ede Bio, Yüzbaşı Frater, Klapka, Grehanek, Huzman, Berzenczey, Veigli, Kosta, Szerenyi, Török, Laslo, Lori, Kiniszi, Kappner, Acs, Cseh, 3 Hizmetkârı, Wagner, Timari, Đspanczik

Batthanyi Eşi, Mihaloviç, üç Hizmetkârı ve Üç At Bakıcısı

Meszaros Đki Yaveri

Perczel Mor Kâtibi ve Yaveri

Perczel Miklos Bir Hizmetkârı

Szölösz Bir Hizmetkârı

Asboth Đki Hizmetkârı

Gyurman Eşi ve Bir Hizmetkârı

TOPLAM: 47 Kişi

Kaynak: Nazır (2006: 302). Leh Milletinden Olanlar

Wisocky Đki yaveri ve Bir Hizmetkârı

Przmicnsky Bir Hizmetkârı

Macseinsky Bir Arkadaşı

Halasz -

Briganeti -

TOPLAM: 10 Kişi

GENEL TOPLAM: 57 KĐŞĐ Kaynak: Nazır (2006: 302).

Avusturya ile varılan mutabakat sonucu Kütahya’ya gönderilen birinci gruptan sonra varılan yeni anlaşma ile General Bulharin’in de aralarında bulunduğu 26 kişilik yeni kafile, ilkinden birkaç ay sonra yola çıkarak Kütahya’ya varmış ve arkadaşları ile aynı kışlaya yerleşmişlerdir ki Süleyman Refik Bey’in Seraskerliğe takdim ettiği 13 Temmuz 1850 tarihli şukkası da bunu göstermektedir (Nazır, 2006: 312).

Tablo 3. Kütahya’ya Gelen Đkinci Mülteci Grubu

KÜTAHYA’YA SONRADAN GELEN MÜLTECĐ GRUBU Gelenlerin Đsimleri Maiyetinde Bulunanlar

General Bulharin Yüzbaşı Chosak, Đki Mülâzım, Đki Hizmetkârı

Turzanski Bir Mülâzım Bir Hizmetkârı

Idjikovski Bir Hizmetkârı

Fokner Eşi ve Hizmetkârı

Niyadovski Bir Hizmetkârı

Chojecki Bir Hizmetkârı

Lui Eşi ve Bir Hizmetkârı

Kovac Eşi, Bir Hizmetkârı, Arkadaşı Szabo ve Szabo’nun Eşi

TOPLAM: 26 Kişi

Kaynak: Nazır (2006: 312)

Kütahya’daki Mültecilerin sayısı yeni gelenlerle 83’e ulaşmışsa da, bu kadarla kalmamıştır. Nitekim Süleyman Refik Bey, Eylül 1850’de Mültecilerin sayısını eşleri hariç 84 olarak vermektedir. Bunların dışında, ilk gelen kafileden birkaç ay sonra Kütahya’ya General Dembinski’de getirilmiş fakat kendisi Fransız vatandaşı olduğundan Kütahya’da çok kısa süre kalmış ve 19 Şubat 1851 tarihinde Kütahya’dan ayrılarak Nisan ayı başında Paris’e ulaşmıştır (Nazır, 2006: 313-315).

Kossuth’un Kütahya’ya gelmesinden sonra en büyük problemlerinden bir tanesi en büyüğü sekiz yaşında olan çocuklarından ayrı kalması olmuştur. Avusturya Hükümetince alı konulan çocuklara babalarının yanına gidebilmeleri için izin çıkınca, Kossuth’un kız kardeşi Lujza Ruttkay ile birlikte 26 Mayıs tarihinde yola çıkmışlar ve 18 Haziran 1850 tarihinde Kütahya’ya ulaşmışlardır (Nazır, 2006: 317). Kossuth’un çocuklarının Macaristan’dan Kütahya’ya gelişleri sırasında Osmanlı yönetimi azami özen göstermiştir. Hüdâvendigâr Müşirine ve Gemlik Müdürü’ne yazılan yazılar ile yolculukları sırasında her türlü kolaylığın gösterilmesi, gerek duyulan ihtiyaçlarının karşılanması ve gereken ihtimamın gösterilmesi istenmiştir (BOA, HR.MKT, 34/65-1). Mültecilerin Kütahya’daki ikametleri esnasında, Süleyman Refik Bey, Đstanbul’a yazdığı tahriratta, birkaç hastadan başka problem yaşanmadığını ve bundan sonrada yaşanmamasına çalışacağını belirtmektedir (BOA, HR.MKT, 37/90; BOA, A.MKT.UM, 42/92).

Macar ve Lehli Mülteciler Meselesi, Osmanlı kamuoyunu uzun süre meşgul ettiği gibi,

Đngiliz Hükümeti de bu konu ile yakından ilgilenmiş ve bu hususta onlarca yazışma yapılmıştır. Đstanbul’da bulunan Đngiliz elçisi Canning ile Đngiltere Dışişleri Bakanı Palmerston arasında Macar Mültecilerinin durumuyla ilgili olarak pek çok yazışma yapılmıştır.

Stratford Canning, Viscount Palmerston’e 4 Mayıs 1850 tarihinde gönderdiği raporda, Kütahya’da bulunan Macar Mültecileri ile ilgili olarak Türk makamları ile görüştüğünü iletir. Kont Batthyani ve Kossuth tarafından Đngiliz elçiliğine gönderilen mektupta; mülteciler kısıtlamalardan ve hayat şartlarından şikâyet etmişlerdir. Kossuth, kendisini sağlıksız, harap ve kimsesiz hissettiğini ifade eder. Kossuth, ayrıca gönderdiği bir başka mektubunda, Sultan’ın topraklarında hapsedildiğini, Đstanbul Hükümeti’nin kendisine keyfi bir tutum takındığını iddia eder. Beraberinde bulunanların da mutsuz olduğunu ekleyen Kossuth, kendilerinin Kütahya’da tutulmalarına neden olan, Avusturya ile Osmanlı arasındaki anlaşmadan rahatsızlıklarını da dile getirir. Canning, şikayetlerin doğruluğunu bilmemekle birlikte Sadrazam’a şikayetleri ilettiğini ve mültecilere karşı Osmanlı Devleti’ne yakışır bir tutum izlemelerini, onları hapsetmemelerini ve ihtiyaçlarını karşılamalarını tavsiye ettiğini iletir. Sadrazamla yapılan görüşmede, Canning, mültecilerin serbest bırakılmasını isterken, Sadrazam bu isteği, bu konuda Bakanlar Kurulu kararının gerektiği gerekçesiyle geri çevirmiştir. Canning, raporunda meselenin çözümünün kısa sürede mümkün görülmediğini ifade eder. Diğer yandan mültecilerin şikâyetleri konusunda da, Osmanlı Devleti’ne hak vermek gerektiğini, Kütahya’nın diğer Batı Anadolu şehirlerinden kötü olmadığını vurgular. Canning, bir yıl sonra mültecilerin serbest kalmaları için gerekli şartların oluşacağını ifade ettikten sonra, Avusturya tarafından Macaristan’da uygulanan idare devam ettirilirse, Đngiltere ve Fransa’nın Kossuth’un iddialarını destekleyeceğini söyler. Yine aynı raporda Amerika Birleşik Devletleri’nin mültecileri kabule etme ve onlara toprak verme konusunda istekli oldukları ifade edilir (Further Correspondence, 1852: 129).

Canning’in Mültecilerin rahatsızlıkları ile ilgili olarak Sadrazam ile görüşmesinden sonra, Sadrazam Mustafa Reşid Paşa, Kütahya’da bulunan Süleyman Refik Bey’e 30 Nisan 1850 tarihinde bir mektup göndererek, aldığı duyumlarda mültecilerin odalarının küçük olduğunu, hatta tek kişilik odalarda iki generalin birlikte kaldığından dolayı

şikayetçi olduklarını söyler. Sadrazam, mültecilerin gözetlenip korunması koşulu ile rahat ettirilmelerini, çevrede yeni evler kiralanmasını, istedikleri yemeklerin hazırlatılmasını, Kossuth’un kaldığı eve odalar eklenmesini, Kossuth’un kullanması için ona özel bir mutfak hazırlanmasını ister. Yine aynı belgede, tedbir almak kaydıyla, mültecilerin yürüyüş yapabilecekleri geniş alanlar ayarlanması, alınan tedbirlerden onların rahatsız edilmemesi istenmektedir (Further Correspondence, 1852: 130).

Đngiltere mültecilerin haklarını savunmakla birlikte onların hemen serbest bırakılmalarını da istememektedir. Nitekim Palmerston’un Canning’e gönderdiği mektupta Đngiliz Hükümetinin, mültecileri Đstanbul Hükümeti nezdinde Đngiliz diplomatlarının temsil etmesini onayladığı görülmektedir. Palmerston, Canning’den mültecilerin serbest bırakılmaması için Osmanlı Hükümetine baskı yapmasını isterken, diğer taraftan da bu mültecilerin hayati sorumluluklarının ve ihtiyaçlarının karşılanmasının Osmanlı Devleti’nin görevi olduğunu vurgulamaktadır. Đngiltere, Kütahya’nın iklimi gerçekten sağlıksızsa, mültecilerin yerinin değişmesi gerektiğini düşünmektedir. Bu mektuptan Kossuth ve arkadaşlarının 18 Nisan 1850 Palmerston’e mektup gönderdiklerini ve ne zaman serbest kalacaklarını sordukları anlaşılmaktadır. Palmerston, Canning’den Osmanlı Devleti’nin mültecileri ne zaman serbest bırakmayı düşündüğünü ve Đstanbul’un Amerikan teklifi hakkında fikrini öğrenmesini istemektedir (Further Correspondence, 1852: 131).

Kossuth ve arkadaşlarının 18 Nisan tarihli raporu, mültecilerin Osmanlı Devleti’ne bakışı ile ilgili önemli ipuçları içermektedir. Bu mektup, Kossuth’dan başka Batthyani ve Gyurman’ın da aralarında olduğu toplam on kişinin imzasıyla gönderilmiştir. Mülteciler, ilk olarak parlamentoda yaptığı konuşmada kendilerini destekleyen Palmerston’e minnettar olduklarını anlatırlar. Diğer taraftan Kütahya’da zorla ikamet ettirilmelerinin adalet ve insanlığa sığmadığı gibi uluslararası kanunlar ve insan haklarına da aykırı olduğunu ifade ederler. Bu mektuplarında, mültecilerin geldikleri döneme göre Osmanlı yönetimine bakışlarının ne kadar değiştiği görülmektedir. Nitekim ilk başta minnet duyduklarını, ancak gelinen noktanın tam bir rezillik olduğunu ifade ederler. Osmanlı Devleti’nin kendilerine karşı takındığı tutumu, bu konuda baskı yapan Avusturya ve Rusya’nın isteklerinin yerine getirilmesi olarak görürken, Đstanbul Hükümetinin kendilerindeki iyi imajı yıktığını vurgularlar. Osmanlı Devleti’nin bu

tutumunu, devletin bağımsızlığını yitirmesinin ve zayıflığının bir göstergesi olarak görürler. Diğer taraftan mültecilerin suçlamalarının odağında Đstanbul Hükümeti vardır. Sultan’ın emirlerini yerine getirmemekle hükümeti suçlarlar (Further Correspondence, 1852: 131).

Mültecilerin Osmanlı Devleti’ni suçlayıcı tavırları, kendilerine göre bir takım haklılıklar içerse de, duygusal yaklaşımlardan ileri gelmektedir. Vatanlarından ayrılmak zorunda kalmışlar, eşlerini, çocuklarını ve sevdiklerini geride bırakmışlar ve hiç tanımadıkları yerlerde ikamete zorlanmışlardır. Canlarını kurtarmakla birlikte karşılaştıkları durum pek arzu ettikleri gibi değildir. Onlar Osmanlı Devleti’ne sığınırken, memleketlerine geri dönüp mücadeleye devam etmeyi, bunu başaramazlarsa Avrupa ülkelerine gitmeyi hesap etmişlerdir. Ancak Osmanlı Devleti’nden ayrılmalarına izin verilmemesi aralarında rahatsızlık yaratmıştır. Zaten mektubun devamında Osmanlı Devleti’nin kendilerine karşı olan tavrının gönülsüzce, Avusturya’nın baskısı nedeniyle olduğunu ifade etmektedirler (Further Correspondence, 1852: 131).

Osmanlı Devleti, mültecilerin şartlarının düzeltilmesi ve alıkonulmalarının bir yılla sınırlandırılmasını içeren notasını Avusturya’ya vermiş ancak bu notaya aradan geçen üç ayda cevap bile gelmemiştir. Mülteciler, bu durumdan hareketle, Avusturya’nın bu tutumunun Osmanlı Devleti’nde hayal kırıklığı yaptığı, devleti alçalttığı gerekçesiyle

Đstanbul Hükümetinin Avusturya’yı dikkate almadan istediği gibi davranabilmesi için ortam hazırladığına inanmaktadırlar. Mülteciler meselesinde elde ettiği itibarı hızla yitiren ve dünya kamuoyunda sempatisini kaybeden Osmanlı Devleti’nin artık Avusturya’nın isteklerine uygun bir politika izlememesi gerektiğini ifade ederler. Mülteciler, bir taraftan Osmanlı Devleti’nin müstakil hareket etmesini isterken, diğer taraftan Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında meydana gelecek bir anlaşma ve yakınlaşmadan da çekinmektedirler. Nitekim, mektubun sonunda, Đngiliz Hükümeti’nden duruma müdahale etmesini ve serbest bırakılmalarını ısrarla istemektedirler (Further Correspondence, 1852: 132).

Canning, 5 Ağustos 1850’de Palmerston’a gönderdiği raporunda, Osmanlı idarecileri ile görüştüğünü ve Mültecilerin serbest bırakılıp Amerika’ya gönderilmeleri hususunda Osmanlı Devleti’nin olumlu düşündüğünü ifade etmiştir. Ancak, Osmanlı Devleti bu meselenin çözümünde Avusturya ile mutabakata vararak bir sonuç elde etmek

istemektedir. Âlî Paşa bu hususta Sadrazamla görüşerek, Đngilizlerle işbirliği yapmak suretiyle, Avusturya Hükümeti ile bir anlaşma yapmak lazım geldiğini belitmiş ve bu hususta Sadrazamdan Sultan’a baskı yapmasını istemiştir. Osmanlı Devleti kendisini büyük sıkıntıya sokan Macar Mültecileri meselesinden bir an evvel kurtulmak istemektedir. Nitekim mültecilerin bir yılını doldurduğunu, Macaristan’da sükûnet sağlandığını ve artık Amerikan teklifini kabul etme zamanı geldiğini düşünmektedir. Ancak, Âlî Paşa’nın Canning’e bildirdiğine göre, Avusturya mültecilerin serbest kalmasına hâlâ soğuk bakmaktadır. Çünkü Kossuth’un Macaristan’daki devrimci girişimlerle işbirliği halinde olduğunu düşünmektedir. Fransız elçisi Pisani, Kossuth ve adamlarının serbest bırakılması durumunda, Avusturya’nın Osmanlı Devleti’ni de bu entrikanın içende olduğunu kabul edeceğini ifade eder. Tüm bu gelişmeler sonucu Osmanlı Devleti, mültecileri serbest bırakıp bu sorunu kapatmak istemekle birlikte, Avusturya ile yapılan anlaşma sebebiyle yakın bir zamanda mültecileri serbest bırakmayacaktır (Further Correspondence, 1852: 133-135). Nitekim Canning’in Palmerston’e gönderdiği 4 Ekim 1850 tarihli mektupta da aynı durum söz konusudur. Canning, 1850 yılı içerisinde Kossuth’un ayrılmasına Osmanlı Devleti’nin izin vermeyeceğini, ancak ailesi ile birlikte Bursa’ya nakledilme ihtimali olduğunu söyler. Kont Batthany ve bazı mültecilerin serbest kalmasına ise Avusturya Hükümetinin sıcak baktığını anlatır (Further Correspondence, 1852: 140-141).

Kütahya’da meydana gelen bu casusluk ve kaçırma girişimleri ile Kütahya’da ağır geçen kış şartlarından dolayı Mültecilerin Bursa’ya nakilleri söz konusu olmuşsa da Süleyman Refik Bey; alınan tedbirlerle firarlarının mümkün olmadığını vurgulayarak, Bursa’da yabancı devletlerin elçileri ve vatandaşları ile yakın ilişki kurabilecekleri, sayılarının çokluğundan dolayı Kütahya’daki gibi ikametgâhların sağlanamayacağı ve korunmalarında güçlükler yaşanabileceğinden dolayı Kütahya’da kalmalarının daha doğru olacağını bildirmiştir (Nazır, 2006: 324). Süleyman Refik Bey’in gerekçeleri

Đstanbul tarafından da kabul görmüş ve Mültecilerin Kütahya’da kalmaları ve kışı rahat geçirmeleri için maliyeti Kütahya Mal Sandığından karşılanmak üzere kışlık malzeme alınması kararlaştırılmıştır (BOA, HR.MKT, 37/29; BOA, HR.MKT, 36/26; Nazır, 2006: 325).

Kütahya’daki mülteciler ile ilgili bu yazışmalar devam ederken, Osmanlı Devleti 270 Polonyalı mülteciyi serbest bırakmış ve bunlar Genova’ya gitmek üzere, 230’u bir gemi ile 40’ı ise bir başka gemiyle Đstanbul’dan ayrılmışlardır. Osmanlı Devleti bu mülteciler ayrılırken kendilerine harçlık vermiştir (Further Correspondence, 1852: 145).

Osmanlı Devleti, mültecileri serbest bırakıp Amerika’ya gitmelerine izin vereceğini duyurarak, Avusturya mahkemelerine yapılan yargılamanın sonuçlandırılması için 30 gün süre verdi. Ancak 17 Nisan 1851 tarihli Canning’in mektubundan anlaşıldığına göre, Avusturya bu duruma tepki göstermiş ve mültecilerin serbest bırakılmasını iç işlerine müdahale olarak algılayacağını duyurmuştur (Further Correspondence, 1852: 152-153).

Kütahya’da bulunan ve serbest kalmaları ekli listede gösterilen Mültecilerin Gemlik

Đskelesi’ne nakilleri Avusturya Sefâretince görevli tercüme memuru nezaretinde yapılacaktır. Nakil olacakların sayısı elli altı olmakla birlikte, defterde ismi bulunan Kossuth’un doktoru Đspacik de dâhil olmak üzere on kişinin kalmasına müsaade edilmiştir. Kossuth, kendilerinin ayrılarak arkadaşlarının serbest bırakılmasına itiraz etmiş ancak Süleyman Refik Bey kendisini ikna etmiştir. Kossuth, canını doktoru dışında kimseye emanet edemeyeceğini, tercümanın kendisine mutlak surette lazım olduğunu ve muhafazasını sağlayan sekiz muhafızını da katiyen göndermeyeceğini beyan edince, maiyetinde olan bu kişilerin kalmasına müsaade edilmiştir. Bunların yanında, Lehli General Visoski, maiyetindekiler hep gidecek olduğundan iki adamının yanına kalmasını istemiş ve bu durum kabul görmüştür. Macar takımından Kavac ise eşinin hamileliğinin ilerlediğinden bahisle kalmak istemiş ve böylece listede isimleri olduğu halde on üç kişinin kalmasına müsaade edilerek elli altı kişilik grup serbest bırakılmıştır (BOA, A.MKT. UM, 58/77-1).

Elli altı kişilik grup, deftere göre Avusturyalı tercüman Eder tarafından da kontrolleri yapılmak suretiyle, Süleyman Refik Bey tarafından Gemlik Đskelesine götürülmek üzere Miralay Ahmed Bey’e teslim edilmişlerdir. Mülteci kafile grubunun güvenliğini sağlamak üzerede Süvari Binbaşısı Ahmed Bey yüzelliden fazla askeri ile birlikte görevlendirilmiştir. M. 9 Mayıs 1851 tarihinde Perşembe günü kafile Kütahya’dan ayrılmıştır ve bir hafta sonra Perşembe günü Gemlik’e varmaları planlanmıştır. Kafilenin yola çıkmasından bir gün sonra da Avusturyalı Tercüman ve beraberindeki

memur Yazmacı Kütahya’dan ayrılarak Bursa’ya doğru yola çıkmışlardır (BOA, A.MKT.UM., 58/77-1).

Mültecilerin Gemlik Đskelesine doğru yolculuklarında dikkat edecekleri hususlara binaen Süleyman Refik Bey; Mültecilerden, subaylar ya da askerlerin kesinlikle hediye kabul etmemesini emretmiştir. Mültecileri nakillerinde, binek hayvanlarının kirası otuz kuruş, yük hayvanlarının ki altmış kuruş, bazı nüfuzlu aileler için kiralanan cins atlarınki bin yüz kuruş ve araba kirası sekiz yüz kuruş olarak belirlenmiş olmakla birlikte bunların paraları Mültecileri salimen Gemlik’e teslim ettiklerine dair belgeler gelince ödenecektir. Mültecilerin yolculuk esnasındaki yiyecek ve içecek giderleri devlet tarafından ödenecek ve ikmal yerlerine masrafa dair senet verilecektir (BOA, A.MKT.UM, 58/77-4).

Süleyman Refik Bey, yolculuk sırasında dikkat edilecek hususlara dair talimatında, Ahmed Bey’den Mültecilere davranışlarında azami dikkat göstermesini ve onları hoş tutmasını Devletin katlandığı bunca fedakârlığın boşa gitmemesi için istemekteydi. Talimatta yer alan diğer hususlar, Mültecilerin yolculuk sırasında kalacakları konakların temizliğine dikkat edilmesini, yolculuk sırasında isteklerinin mümkün mertebe karşılanmasını, konaklardan erken hareket edileceğinden kahvaltılıkların akşamdan hazır edilmesini, Mültecilerin içinde bulundukları halet-i ruhiyeden dolayı kendilerine karşı söz ve davranışları olsa bile bunlara icabınca davranılmasıydı (BOA, A.MKT.UM, 58/77-7).

Süleyman Refik Bey, tafsilatlı talimatında izlenecek güzergâh ve dinlenilecek konakları da belirtmiştir. Kütahya’dan çıktıktan sonra sırasıyla Seyyid Ömer Karyesi, Dodurga Karyesi, Pazarcık Kasabası, Kurşunlu Kasabası, Đnegöl Kasabası, Aksu Merhalesi, Timurtaş Karyesi’nden geçilerek nihayetinde Gemlik Đskelesine varılacaktır. Mültecilerin Bursa’ya uğramalarına kesinlikle müsaade edilmeyecek ve H. 3 Mayıs Perşembe günü Gemlik’te olunmaya çalışılacaktır. Gemlik’e varıldığında, onların orada istirahatları uygun olmayacağından hemen kendilerini bekleyen gemiye bindirilmeleri ve defter mucibince gemi kaptanına teslim edilmeleri istenmektedir (BOA, A.MKT.UM., 58/77-7).

Đlk kafilede serbest bırakılan ve Kütahya’da kalan Mültecilere ait tablo aşağıda gösterilmiştir (BOA, A.MKT.UM, 58/77):

Tablo 4. Serbest Bırakılan Macar Mültecilerden Kossuth’un Maiyyetinde Olanlar

MÜLTECĐNĐN ADI MAĐYYETĐNDEKĐLER SAYILARI

Biro - 1 Török - 1 Frater - 1 Koszta - 1 Nemet - 1 Kinizsi - 1 Tımari - 1 Sofer - 1 Kappner - 1 Horsi - 1 Szatmari - 1 YEKÜN 11

Kaynak: BOA, A.MKT.UM, 58/77

Kütahya’dan gelen Mültecileri, Gemlik’te alıp Çanakkale açıklarında bekleyen Đngiliz vapuruna Tâir-i Bahrî vapuru ile götürmeye memur olan Nusretiye Kalyon-ı Hümâyun süvârisi Miralay Hacı Ali Bey’e verilen talimat ile: Bahr-i Sefîd Boğazı’nda (Çanakkale) Mültecileri alacak geminin Pazartesi günü geleceğinden bahisle Mültecilerin Vapur-ı Hümâyunda misafir edilmesi, onların ihtiyaçlarının karşılanarak

Belgede Tanzimat döneminde Kütahya (sayfa 126-143)