• Sonuç bulunamadı

Evlilik Adetleri

Belgede Tanzimat döneminde Kütahya (sayfa 171-179)

BÖLÜM 4: KÜTAHYA’DA SOSYAL HAYAT

4.1. Kütahya Evleri

4.2.1. Evlilik Adetleri

Düğünler Çarşamba-Perşembe günleri veya Cumartesi-Pazar günleri evlerde yapılırdı. Ancak evi küçük olanlar komşularında divanhanesi (sofa yada bugünkü manasıyla salon), büyük olan konak ya da evleri kullanırlardı. Düğünlere davet kız evi ve oğlan evi tarafından ayrı ayrı tutulan ve “okuyucu” adı verilen kadın tarafından yapılırdı. Okuyucu kendisine verilen isimleri tek tek dolaşarak düğün sahibinin selamlarını ve düğün zamanı bildirirdi. Okuyucu denilen kadına davet ettiği evlerden bahşiş verilmesi adettendi. Okuyucu çağırma işlemin yaptıktan sonra kız ve oğlan evine tekmil verir, para verenleri söyler, vermeyenleri de selam söylediler diyerek bildirirdi. Okuyucu aynı zamanda düğün zamanı birkaç gün düğün evinde aşçıya yardım eder, bulaşık yıkar, yemek servisinde yardımcı olurdu. Okuyucuya düğün sahibi tarafından düğün sonunda ücret verilir bu durum halk arasında “gönüllemek” olarak tarif olunurdu (Evlilik Adetleri, Kütahya’nın yerlilerinden Ergün ALATEŞ ve Nigar SEVEN ile 08.08.2009 tarihinde saat 11.00 ve 16.00’da yapılan mülakattan faydalanılarak hazırlanmıştır). Gelin Hamamı: Düğüne bir ay kadar kala “yük serme” olur. Burada gelinin çeyizi sergilenir. Komşular, akrabalar hem çeyiz görmeye gelirler, hem de gelini hamam götürmek için gün alırlar. Hamamdan sonra gelini yemeğe götürürler. Son olarak oğlan evi kız evine hamam parası gönderirler, bu parayla gelinin arkadaşları hamama giderler, kına yaktırırlardı. Burada yapılan eğlencede söylenen türkülerden bir tanesi;

Ah hamamcı güzellerden hamama kim geldi, Ah ne bileyim efendim günde yüz bin can geldi, Oturmuş kurna başına inci gibi parlıyor,

Gerdanından ter akıyor, elmas gibi parlıyor.

Düğün kına, gelin alma ve güvey salma aşamalarından oluşurdu. Kına törenine yalnız kadınlar katılır, maddi durumu iyi olanlar kına merasimini öğleüstü yaparken diğer kesim akşam törenini tercih ederdi. Gündüz törenleri, öğlen namazından başlayıp ikindiye kadar devam eder, akşam yapılanlar ise akşam namazı sonrası başlayıp yatsı sonrasında biterdi. Kına törenlerine genç kızlar ve genç gelinler katılırken, orta yaş ve üstü olanlar ise düğün günü yapılan merasimlere katılırlardı. Öğleüstü yapılan kına törenleri adını geline kına yakma merasiminden alırdı. Kına merasimi davetlilerin gelmesi ile başlardı. Gelenler düğün bahçede ise hazırlanan uzun tahta oturaklar veya sandalyeler üzerine, evde ise sekilere ve yere uzatılan ot yastıklara ve minderler üzerine otururlardı. Kullanılan mekânda eğlence için ortada bir boşluk bırakılırdı.

Kına merasimine gidilirken giyilen kıyafetler de son derece önemliydi. Gelinin arkadaşları ve yakın akrabaları Kütahya’ya özel kıyafetler giyerlerdi. Bu kıyafetler tefbaşı (üç etek), eğrimli, pullu, bindallı ve benzeri kıymetli, ağır işli kıyafetler giyerlerdi. Diğer davetliler yazın, ipekli ve sırmalı kumaştan yapılmış şalvar takımı giyerlerdi. Şalvar, üstte bluz ve altta şalvar olmak üzere iki parçadan oluşurdu. Kına merasimi sırasında bayanların tamamının başı kapalıydı. Başlık olarak iğne oyalı çeşitli renklerde dane (yazma) kullanılmıştır.

Günümüzdeki uygulamaların tersine gelin olacak kız yapılan bu törenlere baştan katılmazdı. En son eline kına yakıldıktan sonra arkadaşlarının yanına oturur ve eğlenceye dâhil olurdu. Ancak gelin kına merasiminde çok kısa kalırdı.

Davetlilerin gelmesi ile birlikte eğlence başlardı. Eğlencenin baş aktörü düğün sahibi tarafından tutulan “çengi” adı verilen tef çalan kadındı. Bu kişilerin tutulmasında da düğün sahibinin maddi durumu ön plandadır. Çalgıcının önceden tutulmasına “peyleme” denilirdi. Şehirde herkes tarafından tanınan bu kişilerin sesine ve marifetine göre fiyatları farklıydı. Zenginler daha pahalı olanları tutarlardı. Çengi tef çalarak mahalli türküleri söyler ve davetliler bunun eşliğinde oynarlardı. Oynamaya kalkılırken de belli bir düzen vardı, herkes rastgele oyuna kalkamazdı. Akrabalardan bir tanesi oyuna kalkacakları belirlerdi. Oyun ikişer kişi karşılıklı olarak oynanırdı. Oyuna öncelikli olarak akrabalar kalkar, daha sonra gelinin arkadaşları ve son olarak da davetliler kalkarlardı. Oyun tahta kaşıklarla oynanırdı. Kına geceleri aynı zamanda genç

kızların kendilerini gösterdikleri ve nasiplerini aradıkları törenlerdi. Genç kızların anneleri, kızlarını oyuna kaldırmaları için önceden çengiye bahşiş verirler ve ona kızlarını tarif ederlerdi. Kına gecesinde genç kızlar oynarken en çok söylenen türküler; Kiremitten su damlar,

Bir kız bize çok mudur? Kütahya’da yok mudur?

Yoğurdum var yeşilde meşilde çanakta, Benleri var, ak gerdanda yanakta. Benim yârim şu karşıki konakta, Beri gel yârim, ben adam yemem. Gizli dertlerini de ellere demem. Çırçırlı çeşme,

Eğilip suyundan içme, Ay oğlan ardıma düşme. Üç maslaktan aman aman, Sular içtim kanmadım.

Dokuz dene kurşun yedim ölmedim.

Kar mı yağdı Kütahya’nın damına, aman aman, Ateş de düştü ciğerimin aman da bağına, Gül donatmış şalvarının ağına…

Altın tas içinde kınam ezdiler, Gümüş tarak ile zülfüm çözdüler, Uzak yakın deme annem gel bana, Kızım işkencede diye ağlama.

Ahmet Bey’in bir küheylan atı var. Aman o da giderse bende nesi var. Gidersen uğurlar olsun.

Benden başka yar seversen,

Đki gözün kör olsun. Gel gel aman gel gel…

Ebelerin şakşaklıdır kapısı,

Bilmem huri, bilmem melek yapısı, Kıran girsin yardan gayrı hepisi, Gayırma sevdiğim gün böyle kalmaz, Yanar derunim ateşim sönmez…

Bu gün Cuma günleri, Arşa çıkar ünleri, Ömürden mi sayayım, Yarsız geçen günleri, Hoppa yârim hoppa, Elif değil nokta, Kızlar oynamakta, Oğlan çapkınlıkta,

Neler gelir geçer delikanlılıkta…

Tıpır tıpır yürürsün, Samur kürkü sürürsün, Sen bir vezir kızısın,

Niçin yayan yürürsün…(Kadriye Özdil, 4 Eylül 2010 tarihinde saat 13.00’de yapılan mülakat).

Bir-iki saat eğlence sonrası geline kına yakma merasimi başlardı. Gelin, tefbaşı veya benzeri özel bir kıyafetle yüzü kırmızı duvakla kapalı olarak, yanında iki yengesi, önünde “el yakcak” denilen akrabaların çocuklarından iki kız çocuğu ve en önde üzerinde bir tane mum olan karılmış kına bulunan tası taşıyan kadın eşliğinde gelir ve ortada konulan sandalyeye oturtulurdu. Kına yakılırken çengi gelinin anne evinden ayrılışını simgeleyen türkü söylerdi, Gelinin iki eline de çocuklar tarafından kına koyulup, elleri kırmızı ipek mendille sarılır ve yengeleri tarafından gelin geri götürüldü.

Daha sonra gelin, arkadaşları tarafından geri getirilir ve arka tarafta otururdu. Eğlence kısa süre daha devam edip, misafirler yemeğe çağrılırdı. Yemekler, aile içinden ya da tutulan kişiler tarafından bahçede kazanlarda pişirilirdi. Kınada misafirlere nohutlu pilav ve zerde ikram edilirdi. Zerde safranlı tatlı pirinç pilavı olup Kütahya’ya has bir yiyecektir. Zerde yalnız gündüz kınasında ikram edilirdi. Yemeklerin servisi de adetlere göre yapılırdı. Yazın bahçede, kışın evde yirmi kişinin yemek yiyebileceği büyük tahta tablalar (bunlar düğün tablası olarak ta bilinir) hazırlanır. Bu tablalar ayaksız olup, altına iki tane ot yastık konularak yükseltilirdi. Tabla, ortadan menteşeli olup açıldığında daire şekline gelerek yemek yenecek hale gelirdi. Tablanın etrafına alabildiğince misafir oturur, misafir sayısınca tahta kaşıklar ve ortaya tepsi ile nohutlu pilav getirilir, nohutlu pilavın yanına birkaç tabak zerde konulur ve misafirler hep beraber ortadan yemeklerini yerdi. Misafirler oturarak ya da çömelerek (kıyafetler kirlenmemesi için) yemeklerini yerlerdi. Yemek sırasında önce pilav sonrada zerde yenirdi. Yemek bittikten sonra yakın akrabalardan ve gelininin yakın arkadaşları kalarak “kız yatısı” yaparlardı. Bu olay halk arasında “çeyiz altı” olarak adlandırılır. Burada gece geline kına yakılır sohbetler edilirdi. Kına gecelerinde kına yakılırken söylenen türkülerin başında:

Gül ezerler, gül ezerler, Ah… Gülü tabakta dizerler, Güzeli candan severler, Ah… Güzeli candan severler, Ah… Akabinde yandı gönül, Yardan ayrılması müşkül, Gül kuruttum, gül kuruttum. Yâri sinemde uyuttum. Yar söyledi, ben unuttum.

türküsü gelirdi (Kadriye Özdil, 4 Eylül 2010 tarihinde saat 13.00’de yapılan mülakat). Gündüz kınasından farklı olarak gece kınasında, yakın akrabalar erken gelirler ve onlara ikram yapılırdı. Đkram olarak haşhaşlı veya tahinli pide, yanında peynir, pekmez, mevsimine göre üzüm, reçel vesaire ikram edilirdi. Akşam kınasında yakınlar haricinde kalanlara yemek verilmezdi. Diğer eğlenceler ise gündüz kınası ile aynıdır.

Kına merasimine erkeklerin katılması mevzu bahis değildir. Kına merasiminde takı takma gibi bir adet bulunmamaktadır. Ancak kız kınası olduğu gibi erkek kınası da yapılırdı. Erkek kınasına “kakmık” denilir ve bu eğlence gelin eve indiği gün yapılırdı. Bu eğlence ev müsaitse düğün evinde ya da komşuların evi büyük olanlarında yapılırdı. Burada önceden saz çalan birisi ve deblekçi (dümbelek) kiralanır ve onun çaldığı türküler eşliğinde eğlenilirdi. Erkek kınasında hali vakti yerinde olanlar yemek verir, diğerleri ise akşamdan sonra çerez ikram ederlerdi.

Düğün merasimi Perşembe veya Pazar günü yapılırdı. Düğün merasiminin kız evinde ve oğlan evinde olmak üzere ayrı uygulamaları yapılırdı. Kız evinde, gelinin yakınları onu hazırlarlar, gelin, oğlan evi tarafından getirilen ağır elbisesini giyer, takılan takıları takar ve münasip bir yere oturarak gelen bayan misafirler tarafından görülürdü. Davetli misafirler saat 11’den sonra gelirler. Gelinin babası, dedesi, amcası ve diğer erkek yakınları içeri alınırlar. Gelin başı kapalı olarak bu gelenlerin ellerini öper ve kuşak merasimi başlardı. Gelinin erkek yakınlarından en yaşlısı gelinin beline kırmızı bir kuşak (kurdele ve benzeri) bağlar ve elle öpme sonrasında takılarını takarlardı. Ardından gelen misafirler getirdikleri hediyeleri sunarlardı. Oğlan evinde ise öğlene doğru davetliler gelir, gelin almaya gidecek olanlar (öncelikle yakın akrabalar) erkek kadın ayrı olmak üzere faytonlara binerler ve yola çıkarlardı. Gelinin bineceği fayton kapalı olur, gelin almaya giden arabaların atlarına mendiller bağlanır, fayton süslenirdi. Oğlan evinin gelmesine yakın kızın duvağı indirilir, yüzü kapatılırdı. Oğlan evinden damadın babası, dedesi diğer yakınları ve hoca eve gelini çıkarmak üzere eve girerler, bu sırada gelinin üstü car ile örtülü olup kıyafeti gözükmezdi. Gelinin kapatılmasının sebebi bereketi kaçmamasıdır ki halka arasında bu “bek bereketi kaçmasın” şeklinde ifade olunurdu. Hocanın yaptığı dua sonrası, damadın yakınlarından baba, dede veya diğer bir yakın tarafından gelin evden çıkarılır. Gelin arabaya binerken, ev ve araba arasına kilim gerilerek gelinin görülmemesi sağlanır kız çıkarma sırasında kız evi tarafından misafirlere lokum ikram edilirdi. Bu sırada oğlan evi tarafından şeker, çerez serpilir, gelin almaya giderken ve gelirken faytonu kullanan arabacılar “atlar gitmiyor” deyip bahşiş alırlardı. Gelin almaya gelindiğinde erkek evi kız (gelin) çıkarken para,

şeker saçarlar ve bunları kız evinin camlarına atarak camları kırarlardı. Bunun anlamı kız evinin kızı verene kadar çok eziyet etmesine karşılık yapılan bir davranıştı.

Gelin dolaştırıldıktan sonra eve gelinir. Gelin oğlan evine inerken erkekler tarafından oynanılır; gelenlere, şeker, çerez, para serpilir ve gelin kadınların arasına alınarak oturtulur ve yüzü açılırdı. Gelin oğlan evine inince duvağı kaynanası, babaanne ya da damadın diğer akrabaları tarafından açılır, geline hoş geldin denir ve gelin büyüklerin elini öperdi. Gelin ortaya oturtulmak sureti ile gelin görmeye gelenler tarafından görülür, ardından gelenler dağılırlardı. Kalan yakın akrabalara yemek verilirdi. Gelin oğlan evine geldikten sonra, kız evinden baklava, börek-çörek, duruma göre çeşitli yemekler kız evinin yengeleri ve diğer akrabaları tarafından getirilirdi. Bu duruma “Baklava Töreni” denirdi. Gelenler tefçi eşliğinde oynarlar ve oğlan evi tarafından ikram edilen yemek yenirdi.

“Kıvırcık Gömlek” Kütahya düğünlerindeki önemli adetlerden biridir. Bu gömlek üç kişinin giyebileceği büyük ebatta olup, sabunla çamaşır yaşında sürtülerek gömlek kıvırcıklaştırılıp küçültülür ve damat tarafından giyilirdi. Bu gömleğin üzerine de iki tarafı işlemeli peşkir (uçkur) ve dört tarafı işlemeli mendil takılırdı.

Oğlan evinde baklava töreni bitip kız evinden gelenler gittikten sonra güvey salma hazırlıklarına başlanırdı. Güvey salma yemeği olarak pirinçli yoğurt çorbası, fırında et güveç, nohutlu zerdeli pilav, irmik helvası ya da üzüm ve salata ikram olunurdu. Akşam ezanından sonra güvey salma için gelenlere yemekler 15-20 kişilik yer sofrasında ikram olunurdu. Yemekler ortadan yenirdi. Güvey salma için gelenler erkek kadın ayrı otururlar, damadın arkadaşları diğer yaşlılardan ayrı bir yerde bulunurlardı. Yatsı namazından gelirken çıralar yakılır, sesi güzel olanlar kol kola girerek,

Veysel Karani, Yemez Haramı, Yemen Ellerinde

Veysel Karani (Kadriye Özdil, 4 Eylül 2010 tarihinde saat 13.00’de yapılan mülakat).

şeklinde ilahi söyleyerek düğün evinin kapısına gelirlerdi. Kapıda hoca bereket duası eder ve damat büyüklerin elini öper, damadın sırtına yumruk vurulur (şaşkın olmasın, aklı başında olsun), yumurta atılır ve damat gerdeğe sokulur. Güvey salmada genelde yaşlı kadınlar olur. Onlar çengi eşliğinde eğlenirler. Gelin herkesin elini öperek odasına gider. Damat annesinin ayağının arasından geçer (annenin sözü üstün sağlansın diye) ve odasına gider. Nikâh güvey salınmadan önce kıyılırdı. Nikâhta gelin ve damat bir araya

gelmez, gelin ya vekalet verir ya da “asaleten der”; hocanın, kayınpederi ve şahitlerin huzurunda dini nikah kıyılırdı.

Düğünün ertesi günü “paça” denir. Burada oğlan evinin akrabaları toplanır, kız evinden bir gün önce baklavacılar tarafından getirilen yemekler yenilirdi. Burada gelin oynatılır. Gelin oynarken bereket olsun diye arpa, buğday saçardı. Gelin bu sırada;

Yasemin dalına yar eymeli, Alıp nazlı yari dağlara gitmeli…

türküsü eşliğinde bu faaliyeti yürütürdü.

Paçanın akşamına “el öpme” töreni yapılırdı. Oğlan evinin yakın akrabaları akşam gelirler, düğünden kalan yemekler yenilirdi. Bu bir tanışma yemeğidir. Aynı zamanda oğlan evinin takı takma töreni bu esnada yapılırdı. Takılar yakınlık derecesine ve haline göre altın, bilezik, yüzük vesaire takılırdı. Paçanın ertesi günü ise kız evine akşam el öpmeye gidilirdi. Bu törene ev içeri gidilerek kız evinde çay içilir, çerez yenilirdi. Oğlan evi kız evini “kızarsıra-kızardı” yemeğine davet eder, bu yemek bir hafta on gün içerisinde olurdu. Bu yemek sırasında kız evi de oğlan evini davet ederdi. Burada amaç, tanışmak, kaynaşmak ve iyi ilişkiler kurmaktı. Düğünden sonra gelin kaynanası ve diğer ev içi kadın akrabaları ile diğer akrabalarına tanışma amaçlı öğleden sonra oturmalara gidilirdi.

Oğlan evinde düğünden sonra kırk gün “mübareke savılır”dı. Gelenler hediyesi ile gelir ve Gelin her seferinde tüm elbiselerini tek tek giyerek misafirlerin ellerini öperdi. Gelen misafirlere ikramda bulunulurdu. Mübarekede gelinin getirdiği “dürü”lere bakılırdı. Dürü kız tarafından oğlan evine gönderilen hediyelerdir. Bunlar, iç çamaşırı, seccade, çarşaf, iğne oyalı dane vesairedir.

Düğünlerle ilgili eski bir âdete göre, yeni gelin bir hafta hiç çamaşır yıkamazdı. Bu süre zarfında kendisi ve eşi çeyizlerinden giyinirler, böylece gelinin çeyizinin ne kadar zengin olduğu anlaşılırdı (Kadriye Özdil, 4 Eylül 2010 tarihinde saat 13.00’de yapılan mülakat).

Belgede Tanzimat döneminde Kütahya (sayfa 171-179)