• Sonuç bulunamadı

Müslüman Esirin Mutlak Manada Kâfirin Güvencesini Kabul Etmesine

5. BÛTÎ’NİN CİHAD ALANINDAKİ TERCİHLERİ

5.2 Müslüman Esirin Mutlak Manada Kâfirin Güvencesini Kabul Etmesine

Bu konunun cihad ile ilişkisi açık ve nettir. Bilindiği üzere savaşın sonuçlarından birisi de savaşçıların elindeki esirlerin varlığıdır. Burada bizi ilgilendiren Müslüman esirlerin durumudur.

5.2.1 Konunun Açıklaması

Burada kasdedilen; Müslümanların, savaş ya da saldırı ya da pusuya düşürülmeleri sonucu Müslüman olmayanların eline esir düşmeleridir. Buradaki soru, böyle bir durumda Müsüman bir esir, gayri müslim tarafın verdiği garanti ve güvenceyi reddetmesi caiz midir değil midir?

5.2.1.1 Esir

Sözlük anlamı: Kelime, güç, kuvvet anlamlarına gelen el-esru (تمسُا) kelimesinden türemiştir. Esir (ت ـمـسُا) : Tutsak, bağlı, mahpus anlamlarına gelip kelimenin Arapça çoğulu esirler anlamında ( اتـس ), (ارإـس ) ve (اتـس ) kalıplarında kullanılır.196

Terim anlamı: Müslümanların eline düşen kafir savaşçıdır.197

Müslüman esirler: “M eline canlı düşen erkek Müslümanlardır.”198

195 Bûtî, Fıkhu’s-Sireti’n-Nebeviyye ma mucez litarihi’l-Hilafeti’r-Raşide, S,:242.

196 Fîrûz Âbâdî, el-Kamusu’l-Muhit, madde (تس ), 1/343

197 Maverdi, Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Habib el-Basri el-Bağdadi, El-Ahkam es-Sultaniyye, Daru’l-Hadis, Kahire,s 207

198 Şaşri, A., Hukuku’l-Usra fi’l-İslam, www. muhmmdkalo.jeeran. com sitesinde yayınlanmış bir araştırma

5.2.2 Fakihlerin Bu Konudaki Görüşleri ve Delilleri

Bu konuda rivayet olunan hadis, Bi’ru Maune hadisesi hakkında Ebu Hureye’nin (ra) rivayet ettiği hadistir. Ebû Hureyre (ra) şöyle demiştir: “Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- başlarına Âsım b. Sâbit el-Ensarî'yi komutan tayin ettiği on kişiden oluşan bir kâfileyi (irşad ve istihbârât için) görevlendirdi. Kâfile Usfân ile Mekke arasında bulunan Hed'e denilen yere ulaştı. Bunların hareketi, Hüzeyl'in bir kolu17S/ olan ve Lihyân oğulları denilen kabileye haber verilmişti. Lihyân oğulları ikiyüze yakın okçudan oluşan bir grupla onları takibe aldılar. Onların Medine’den azık olarak getirdikleri ve yedikleri hurma kalıntılarını görünce bu Yesrip hurması dediler. Âsım ve arkadaşları izlendiklerini farkedince, kendilerini savunabilecekleri yüksekçe bir yere sığındılar ama düşman da onların çevresini sardı ve İnin aşağı, elinizdeki silahları bırakıp teslim olun, söz veriyoruz hiç birinizi öldürmeyeceğiz dediler.

Bunun üzerine seriyyenin komutamı Âsım b. Sâbit Arkadaşlar! Ben, bir kâfirin korumasında aşağı inmem, dedi. Allahım, durumumuzu Peygamberine bildir, diye dua etti. Bunun üzerine düşmanlar, Âsım'ı oka tutup şehit ettiler. İçlerinden üç kişi, Hubeyb, Zeyd b. Desine ve bir kişi daha verilen söze güvenerek inip teslim oldular.

Müşrikler bu üç kişiyi ellerine geçirince, yay tellerini çıkarıp onları kıskıvrak bağlamaya kalktılar. Durumu gören üçüncü kişi: Bu bize yapılan ilk kalleşliktir.

Vallahi size aslâ teslim olmayacağım. Şu şehitler bana güzel bir örnektir, diye direndi. Onu zorla sürükleyip götürmek istediler ise de şiddetle karşı koydu. Bunun üzerine onu da şehit ettiler. Hubeyb ve Zeyd b. Desine'yi götürüp Bedir Gazvesi sonrasında Mekke'de sattılar. Hubeyb'i, Bedir Gazvesi'nde öldürdüğü Hâris b. Âmir b. Nevfel b. Abdimenâf'ın oğulları satın aldı. Hubeyb, kendisini öldürmeye karar verdikleri güne kadar onların elinde esir olarak kaldı. Bu esâret günlerinde Hubeyb, etek traşı olmak için Hâris'in kızlarından birinden bir emânet ustura istedi, o da verdi.

Bir ara kadının gafletinden yararlanan küçük çocuğu, Hubeyb’in yanına sokuldu.

Hubeyb'in elinde ustura olduğu halde çocuğu dizine oturttuğunu görünce kadın, son derece telaşlandı. Durumu sezen Hubeyb: Çocuğu öldüreceğimden mi endişeleniyorsun? Ben böyle bir şey yapmam dedi. Kadın dedi ki: Allah'a andolsun ki ben hayatımda Hubeyb'den daha iyi bir esir görmedim. Vallahi ben onu, zincire bağlı olduğu ve Mekke'de hiç bir meyvenin bulunmadığı bir gün taze üzüm yerken gördüm. Bu, Allah'ın Hubeyb'e lutfettiği bir rızıktı. Hâris'in oğulları onu öldürmek

için Haram bölgesinin dışına Hill bölgesine çıkardıkları zaman Hubeyb onlara:

Müsaade edin de iki rek'at namaz kılayım, dedi. Bıraktılar. Hubeyb iki rek'at namaz kıldı ve sonra “Allaha yemin ederim ki, ölümden korktuğumu zannetmeyeceğinizi bilsem, bu namazı daha fazla kılardım” dedi ve “Allah'ım! Bunların her birini tek tek mahvet, birer birer canlarını al, hiç birini sağ bırakma!” diye dua edip şu beyitleri okudu: Müslüman olarak öldükten sonra, Nasıl öldüğümü asla dert etmem. Bunların hepsi elbette Allah uğrunda; Dilerse O, pek kolaydır, parçalanmış vücûdumla rahmete ermem! Böylece Hubeyb, idam edilecek her müslümanın iki rekât namaz kılması âdetini başlatan kişi oldu. Nebî -sallallahu aleyhi ve sellem-, düşman tarafından kuşatıldıkları gün bu on kişilik müslüman kafilesinin başına gelenleri ashâbına anında bildirmişti. Âsım b. Sâbit'in şehit edildiğini haber aldıkları zaman Kureyş'in bazı ileri gelenleri, (Bedir savaşında) kendilerinden birini öldürmüş olması sebebiyle onu tanımaya yarayacak bir parçasını getirmek üzere adamlar yolladılar.

Bunun üzerine Allah, Âsım'ı korumak için bir arı sürüsü gönderdi. Bu arı bulutu Âsım'ın cesedini kapladı. Kureyşin adamları, onun nâşından hiç bir şey koparmaya imkân bulamadılar.”199

Hubeyb ve arkadaşının teslim olması Müslümanın esir olabileceğine bir cevazdır.

Mühleb200 şöyle demiştir: Kendini kurtarma adına ruhsatı kullanmak isterse onların yaptığı gibi yapabilir. Hasen201 de şöyle demiştir: Malup olup kaybedeceğinden endişe eden birisinin, esir olarak teslim olmasında bir sakınca yoktur.

Sevri202 de şöyle demiştir: Mecbur kalması durumu hariç, Müslüman birisinin esir olarak teslim olması kötü görülmüştür. Evzâ’î203 de bu konuda şöyle demiştir: Bir Müslüman’ın esir düşmeyi reddetmesinin bir sakıncası yoktur. Aksine esir olmak ve

199 Buhârî, Cihad ve Siyer, 167

200 İbn hellikân, Vefiyyatu’l-Ayan ve Enbau Ebnau’z-Zaman, C:V. S:350-352.

201 Ez-Zaferani, H., imam Şafii’nin öğrencisi, İbn Hellikân, Vefiyyatu’l-Ayan ve Enbau Ebnau’z-Zaman, C:II. S:73.

202 Es-Sevri, S., kendisi yedinci asra kadar varlığı devam eden bir mezhep kurcusudur, Hadiste Emiru’l-Müminin olarak tanınmıştır, (ö 161), Zehebi, Ş. M., (1985). Siyer Alamu’n-Nubela, thk.

Şuayb Arnavut’un gözetiminde bir grup araştırmacı, Beyrut, Muessesetu’r-Risale, C:VII. S:237-239.

203 Ed-Dımaşkı, A. Ş. M., (1998). Tezkiretu’l-Huffaz, Beyrut, Daru’l-Kütüpü’l-İlmiyye, C:I. S:134.

kâfirin hükmü altına girmek yerine Asım’ın yaptığı gibi şiddet ve güç kullanmaya başvurabilir.”204

Cabir’in rivayet ettiği bir hadiste ise Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: Ka'b b. Eşrefin işini kim bitirebilir, çünkü o Allah'a ve Resulüne eziyet etti buyurdular. Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme ayağa kalkarak: Ey Allah'ın Resulü, onu öldürmemi ister misin, dedi. Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) Evet dediler. O halde bir şeyler söyleyebilmem için bana izin ver, dedi. Allah Resulü: Söyleyebilirsin, dedi. Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme, Ka'b'ın yanına giderek dedi ki: Şu adam bizden Sadaka (zekât) vermemizi istedi. O artık bizden ağır işler istiyor. Muhammed: Biz ona tabi olmuş olduk. Bundan dolayı durumu nereye varır görmeden onu terk etmek istemiyoruz, dedi. Ardından onu yakalayıp öldürünceye kadar onunla konuşmaya devam etti.”205

Bu hadis de kendini koruma, mudafa etme ve aynı zamanda düşmanın elinden kaçma imkânı bulumayan birisinin esir olmasının caiz olduğuna delil sunmuşlardır.

Delalet yönü: Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) burada bahsedilen o üç kişinin kâfirlerin eline esir düşmeleri hakkında ve esir olmayı reddedip şehit düşen yedi kişi hakkında olumsuz bir şey söylediğine dair bir rivayet bulunmamaktadır. Bu iki gruptan birisinin yaptığı caiz olmasaydı Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) bunun caiz olmadığını ashabına bildirir ve memnuniyetsizliğini haber ederdi.

Böyle bir durumun olmayışı, düşmana karşı güç yetiremeyen birisinin esir düşmesinin caiz olduğuna delildir.206

Yukarıda geçenlerden, fakihlerin görüşlerinin aşağıda belirtildiği gibi olduğu anlaşılmaktadır:

1.Esirin hayatını kurtarma adına eman talep etmesi caizdir.

Delalet yönü: Hz. Hubeyb ve arkadaşlarının uygulaması.

204 Aynî, Umdetu’l-Kari şerh Sahihu’l-Buhârî, C:XIV. S:290.

205 Buhârî, Cihad ve Siyer,155

206 El-Yemeni, Ş., Neylu’l-Avtâr, C:VII. S:300.

2. Müslümanın, malup olma riskine karşılık esir olmaya razı olması caizdir.

Delalet yönü: Hz. Hubeyb ve arkadaşlarının uygulaması.

3. Müslümanın, mecbur olmaksızın böyle bir eylemi yapması mekruhtur.

Delalet yönü: Hz. Hubeyb ve arkadaşlarının uygulaması.

4.Müslümanın kendini teslim etmekten ve güvence istemikten imtina etmesi caizdir.

Delalet yönü: Hz. Asım’ın uygulaması

Araştırmacının görüşü: İlk üç görüş birbirine yakın görüşlerdir. Üç görüş de esirin hayatından endişe etmesi ve malup olma korkusu yaşaması koşuluyla, eman istemesinin kabul etmesinin caiz olduğu yönündedir. Bu bakış açısına şöyle cevap verilebilir: Hz. Hubeyb’in başına gelenler, gayri müslimlere teslim olmaya cevaz vermeyenlerin haklılığını ortaya koymaktadır. Zira mesele önce Hz. Hubeyb’in satılması ardından da öldürülmesiyle sonuçlanmıştır.

Müslümanın başına, istenmeyen bir olayın gelmesinin önüne geçilmesi adına, gayri müslimlere teslim olunmaması gerektiğini savunan görüş daha doğrudur. Zira müslüman birisinin düşmanın elinde esir olması durumunda, kendisinden askeri birliklerin lokasyonları ya da ordunun zayıf noktaları ya da daha başka önemli bilgileri alma riski ile karşı karşıya kalınabilir.

5.2.3 Dr. Ramazan el-Bûtî’nin tercihi

Bûtî, bu konuyu Bi’ri Maûne konusunu işlediği yerde ele almış ve yukarıdaki iki görüş arasında orta bir görüşü delil olarak kullanmıştır. Bûtî bu konudaki görüşü şu şekildedir: “Yukarıda geçenlerden, esirin düşmandan eman dilemeyi reddedebileceği anlaşılmaktadır. Hz Asım’ın (r.a) yaptığı gibi, öldürülse bile kendini teslim etmez ve kâfirlerin kendi hakkında karar vermelerinin önüne geçer. Eğer bu konuda ruhsat

istiyorsa Hz. Hubeyb ve Hz. Zeyd’in (r.anhuma) yaptıkları gibi eman dileyebilir ve onlardan kurtulmak için fırsat kollayabilir.”207

Delalet yönü: Hz. Asım, Hz. Hubeyb ve Hz. Zeyd’in (r.anhum) içinde bulundukları şartlara göre uygulamalarıdır.

Araştırmacıya göre Bûtî’nin görüşü doğru olan görüştür, çünkü bu durumun maslahat ve yararını ancak böyle bir duruma düşen kişi belirleyebilir.

5.3 Ganimetlerin Pay Edilme Politikası ve Savaşta Hazır Bulunup