• Sonuç bulunamadı

6. MUKAYESELİ HUKUKTA YABANCI KANUNUN GÖZ ÖNÜNDE

1.2. Mülkilik İlkesi ve Türkiye’de İşlenen Suçların Yargılanması

Mülkilik ilkesi, uluslararası hukukta kabul edilen “devletin egemenliği” prensibine dayanmaktadır. Bu ilke uyarınca, bir devlet kendi ülkesinde işlenen tüm suçları cezalandırmada mutlak bir yetkiye sahiptir.318

Fail veya mağdurun vatandaş ya da yabancı olmasının bir önemi bulunmamaktadır.319

Önemli olan suçun işlendiği yerin belirlenmesi ve fail hakkında bu ülke kanunlarının uygulanmasıdır.320

Anglo-Amerikan ve Kıta Avrupası hukuk sistemlerinde ceza kanununun yer bakımından uygulanmasında temel ilke olarak mülkilik ilkesi benimsenmiştir.321

Bu ilkenin yaygın bir şekilde kabul edilmesinin başlıca nedenleri şunlardır: Öncelikle yargılamanın suçun işlendiği yerde yapılması, suç delillerinin elde edilmesi ve sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesi bakımından kolaylık sağlar. Ayrıca, bir suçun, işlendiği yerde yargılanması, o suçun işlenmesiyle bozulan kamu düzeninin yeniden kurulmasını temin eder. Böylece cezanın genel ve özel önleme amacı da gerçekleşmiş olur. Keza, fail bakımından da suçun işlendiği ülke kanununun uygulanması bir güvence oluşturur ve uygulanacak kanunun tesadüflere bırakılması önlenmiş olur. Öte yandan, bir devletin ülkesinde işlenen suçları yargılaması, egemenlik hakkının zorunlu bir gereği olup, bu husus devletler arasında yetki

316 Devrim Aydın, s. 133. 317 Koca-Üzülmez, s. 63.

318 Önder, s. 88; Robert Cryer-Hakan Friman-Darryl Robinson-Elizabeth Wilmshurst, An Introduction

to International Criminal Law and Procedure, New York, 2007, s. 40.

319 Centel-Zafer-Çakmut, s. 122. 320 İçel-Donay, 2005, s. 163. 321 Turhan, s. 198.

çatışmaları çıkmasına da engel olur.322

Bu olumlu yönlerinin yanında, mülkilik ilkesinin başlıca sakıncası, suçu işleyen vatandaşı bile olsa, bir devletin kanunlarının ülke dışında işlenen suçlarda uygulanamamasıdır. Dolayısıyla bu ilke yurt dışında işlenen suçların cezalandırılması bakımından yetersiz kalmaktadır.323

TCK’nın 8/1. maddesinde, “Türkiye’de işlenen suçlar hakkında Türk kanunları uygulanır” hükmüne yer verilmiştir. Böylece TCK yer bakımından uygulama alanının tespitinde temel kural olarak mülkilik ilkesini benimsemiştir. Bu hüküm uyarınca, kim tarafından ve kime karşı işlenmiş olursa olsun Türkiye’de işlenen suçlar hakkında Türk kanunları uygulanacaktır.324

“Türkiye’de işlenen suçlar” ibaresinden “Türk ülkesinde işlenen suçlar”ın anlaşılması gerekir.325

Ancak TCK’da öngörülen mülkilik ilkesinin uygulama alanının belirlenebilmesi için öncelikle “ülke” kavramına ve Türk ülkesine nelerin dahil olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Ülkenin neresi olduğu tespit edildikten sonra, bir suçun ülke içinde mi dışında mı işlendiğinin, yani “suçun işlendiği yer”in belirlenmesi mümkün olabilecektir.326

1.2.2. “Ülke” Kavramı ve Suçun Türkiye’de İşlenmesinin Anlamı

“Ülke” kavramı esasen uluslararası hukuku ilgilendiren bir konu olup ceza hukukunun inceleme alanı dışında kalmaktadır.327

Uluslararası hukukta ülke “bir devletin egemenlik yetkilerine sahip olduğu sınırları belirli yeryüzü parçası” olarak tanımlanmaktadır.328

Devletin münhasıran egemenlik yetkilerine sahip olmadığı ve egemenlik kapsamında sınırlı bazı yetkiler kullandığı kıta sahanlığı, bitişik bölge ve

322 Koca, s. 24-25; Tezcan, Ceza Kanununun Yer İtibariyle Uygulanması, s. 178-179; İçel-Donay,

2005, s. 163; Önder, s. 89; Timur Demirbaş, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 10. Baskı, Ankara, 2014, s. 143. 323 Artuk-Gökcen-Yenidünya, s. 1017. 324 Koca-Üzülmez, s. 63. 325 Artuk-Gökcen-Yenidünya, s. 1019; Koca-Üzülmez, s. 69. 326 Artuk-Gökcen-Yenidünya, s. 1019. 327 Önder, s. 90.

328 Sur, s. 96; İlyas Doğan, s. 230. Uluslararası hukukta “ülke” kavramı hakkında ayrıntılı bilgi için

bkz. Malcolm N. Shaw, International Law, New York, 2008, s. 487 vd. “Devletlerin egemenlikleri

altında bulunan kara, deniz ve hava parçalarını diğer devletlerin ülkelerinden veya uluslararası alanlardan ayıran çizgilere sınır denilmektedir.” Bkz. Yusuf Aksar, Teoride ve Uygulamada

münhasır ekonomik bölge kıyı devletinin sınırları dışındadır ve ülkeye dahil değildir.329

Ceza hukuku bakımından ise, ülkenin belirlenmesinde gerçek anlamda ülke ve farazi anlamda ülke şeklinde ikili bir ayrıma gidilmektedir.330

“Gerçek anlamda ülke”, diğer komşu devletlerden siyasi sınırlarla ayrılan kara parçası ve karasuları ile bunlar üzerindeki hava sahasından oluşur. Kara parçası içinde bulunan akarsu, göl ve iç denizler de gerçek anlamda ülkeye dahildir.331

Böylece gerçek anlamda ülkenin devletler hukukundaki ülke tanımıyla kastedilen alanları kapsadığı anlaşılmaktadır.332

“Farazi anlamda ülke” ise, ülkenin yukarıda belirtilen gerçek unsurlarının ötesindeki nispi uzantılarını ifade etmektedir.333

Buna göre, bir devletin bayrağını taşıyan deniz ve hava araçları açık denizlerde ya da yabancı bir ülkede bulundukları esnada farazi anlamda ülkeyi oluşturmaktadır.334

TCK’nın 8/2-a maddesine göre, “Suç, Türk kara ve hava sahaları ile Türk karasularında işlendiğinde Türkiye’de işlenmiş sayılır.” Bu maddede belirtilen alanlar gerçek anlamda ülkeyi ifade etmektedir.335

Türk kara ve hava sahaları ile Türk karasularının genişliği, yani Türkiye’nin sınırları uluslararası hukuk kurallarına uygun olarak antlaşmalar ve iç mevzuatla belirlenmiştir.336

TCK’nın 8/2. maddesinin (b), (c) ve (d) bentlerinde ise kanunun yer bakımından uygulanmasında farazi anlamda ülkeyi oluşturan unsurlar sayılmıştır.337

TCK’nın 8/2-b maddesinde, suçun “açık denizde ve bunun üzerindeki hava sahasında, Türk deniz ve hava araçlarında veya bu araçlarla” işlenmesi halinde Türkiye’de işlenmiş sayılacağı hükmüne yer verilmiştir. Bu maddedeki deniz veya

329 Sur, s. 97.

330 Önder, s. 90; Koca-Üzülmez, s. 69. 331

Öztürk-Erdem, s. 69.

332 Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk Dersleri, II. Kitap, Ankara, 1998, s. 15; Sur, s. 97. 333 Öztürk-Erdem, s. 69.

334

Önder, s. 178; Koca-Üzülmez, s. 71.

335

Koca-Üzülmez, s. 69.

336 Zeki Hafızoğulları, Türk Ceza Hukuku – Genel Hükümler, Ankara, 2008, s. 38; Türkiye’nin kara

sınırlarının belirlenmesi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. İlyas Doğan, s. 235-239; Türk karasularının genişliği 20.5.1982 tarih ve 2674 sayılı Karasuları Kanunu uyarınca, ilke olarak 6 mildir. Ancak, Bakanlar Kurulu söz konusu kanundan aldığı yetkiye dayanarak Türk karasularının genişliğini Ege Denizi’nde 6 mil, Karadeniz’de ve Akdeniz’de ise 12 mil olarak belirlemiştir. Bkz. Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk, Ankara, 2009, s. 260.

hava aracı ifadesiyle, savaş araçları dışındaki araçlar kastedilmektedir. Zira TCK 8/2-c maddesinde, suçun “Türk deniz ve hava savaş araçlarında veya bu araçlarla” işlenmesi halinde Türkiye’de işlenmiş sayılacağı belirtilmiş ve bu araçların açık denizde ya da yabancı bir devletin karasularında bulunmaları yönünde bir sınırlama öngörülmemiştir. Dolayısıyla Türk deniz veya hava savaş araçları nerede bulunursa bulunsun, bu araçlarda veya bu araçlarla işlenen suçlar Türkiye’de işlenmiş sayılmaktadır. Bu nedenle, yabancı bir devletin karasularında veya hava sahasında, savaş aracı dışındaki Türk hava veya deniz araçlarıyla ya da bu araçlarda işlenen suçlar Türkiye’de işlenmiş sayılmamaktadır. Bu suçlar, yabancı ülkede işlenmiş suçlar olduğundan hukuki durumlarının da buna göre değerlendirilmesi gerekmektedir.338

Öte yandan, TCK’nın 8/2-d bendinde, suçun “Türkiye'nin kıt’a sahanlığında veya münhasır ekonomik bölgesinde tesis edilmiş sabit platformlarda veya bunlara karşı” işlenmesi halinde Türkiye'de işlenmiş sayılacağı öngörülmüştür. Böylece farazi anlamda ülkenin kapsamı genişletilmiştir.339

Maddede bahsi geçen suçların Türkiye’de işlenmiş sayılabilmesi için, kıta sahanlığı veya münhasır ekonomik bölgede işlenmiş olması yeterli olmamakta, aynı zamanda bu deniz alanlarında tesis edilmiş “sabit platformlarda veya bunlara karşı” işlenmiş olması gerekmektedir.340

Dolayısıyla, bu hüküm uyarınca farazi anlamda ülkeye dahil sayılan yerlerin, Türkiye’nin kıta sahanlığı veya münhasır ekonomik bölgesi değil, bu alanlarda tesis edilmiş olan sabit platformlar olduğu anlaşılmaktadır.341

Belirtmek gerekir ki yabancı devletlerdeki büyükelçiliklerde işlenen suçlar büyükelçiliğin ait olduğu ülkede değil, yabancı ülkede işlenmiş sayılmaktadır.342

Zira büyükelçiliklerin, temsil ettikleri devletin uzantısı olduğu anlayışı artık geçerli değildir.343

Dolayısıyla, TCK’nın 8. maddesi uyarınca, yabancı devletlerin Türkiye’deki büyükelçiliklerinde işlenen suçlara Türk kanunları uygulanacaktır.344

338 Öztürk-Erdem, s. 69-70; Artuk-Gökcen-Yenidünya, s. 1023, Koca-Üzülmez, s. 71. 339 Koca-Üzülmez, s. 71.

340 Öztürk-Erdem, s. 70. 341

Koca-Üzülmez, s. 72.

342 Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2013, s. 84. 343 Öztürk-Erdem, s. 71.

Yukarıdaki açıklamalardan anlaşıldığı üzere, TCK 8/2-a maddesinde belirtilen ve gerçek anlamda ülkeyi teşkil eden alanlarda işlenen suçlar esas itibariyle “Türkiye’de işlenmiş” olduğundan, anılan maddede bu suçlar bakımından kullanılan “Türkiye’de işlenmiş sayılır” ibaresinin yerinde olmadığı kanaatindeyiz. Hafızoğulları’nın haklı olarak belirttiği üzere, uluslararası hukukta karasuları ülke kapsamında sayıldığından, TCK’nın 8/1. maddesinde yer alan “Türkiye’de işlenen suçlar hakkında Türk kanunları uygulanır” hükmü karşısında, 8/2-a hükmüne ayrıca yer verilmesi gereksizdir.345

1.2.3. Suçun İşlendiği Yerin Belirlenmesi 1.2.3.1. Genel Olarak

Suçun işlendiği yerin belirlenmesi, hem uluslararası ceza hukuku hem de devletlerin iç hukuku bakımından önem taşımaktadır.346

Uluslararası ceza hukuku açısından suçun işlendiği yerin saptanması, suçun yargılanmasında hangi devlet mahkemelerinin yetkili olacağının ve uygulamanın hangi devletin kanunlarına göre yapılacağının belirlenmesi açısından önem kazanmaktadır. İç hukuk yönünden de, suçun işlendiği yer ulusal mahkemelerin yer bakımından yetkisinin belirlenmesi açısından önemlidir.347

Suçu meydana getiren hareket ve netice, aynı ülkenin çeşitli yerlerinde gerçekleşebileceği gibi değişik ülke sınırları içinde de meydana gelebilir. Bu durumda, hareket ya da neticeden hangisi esas alınarak suçun işlendiği yerin belirleneceği, dolayısıyla suç teşkil eden fiile hangi devletin kanununun uygulanacağı sorunu ortaya çıkabilir.348

Bu nedenle, uluslararası ceza hukuku ya da devletlerin iç hukuku açısından ortaya çıkabilecek ihtilafların önlenmesi bakımından, suçun işlendiği yerin dikkatle saptanması ve bu konudaki ölçütlerin belirlenmesi gereklidir.349

TCK’nın 19. maddesinde, yabancı kanunun göz önünde bulundurulması “Türkiye'nin egemenlik alanı dışında işlenen suçlar” bakımından öngörüldüğü için, 345 Hafızoğulları, s. 38-39. 346 Dönmezer-Erman, C.1, s. 242; Artuk-Gökcen-Yenidünya, s. 1030. 347 Artuk-Gökcen-Yenidünya, s. 1030. 348 İçel-Donay, 2005, s. 167. 349 Dönmezer-Erman, C. 1, s. 242.

söz konusu maddenin uygulanma alanının tayini açısından da suçun işlendiği yerin belirlenmesi önem taşımaktadır. Çünkü yargılama konusu suçun Türkiye’de işlendiğinin tespit edilmesi halinde 19. madde uygulanmayacaktır.

Hareketin yapılmasıyla birlikte neticenin de gerçekleştiği “ani suçlar” bakımından, suçun işlendiği yeri belirleme konusunda bir sorun bulunmamaktadır. Zira bunlar neticesi harekete bitişik suçlar olduğundan suç, hareket ve neticenin gerçekleştiği yerde işlenmiş sayılmaktadır.350

Ancak hareket ile neticesi birbirinden ayrılabilmesi sebebiyle unsurları farklı yargı yerlerine veya ülkelere yayılabilen “mesafe suçları”nda,351

suçun işlendiği yeri belirlemek kolay değildir.352 Örneğin, Türkiye, Irak ve İran sınırlarının kesiştiği yerde, Türkiye topraklarından ateş eden failin Irak topraklarındaki mağduru vurması ve yaralanan mağdurun İran’daki bir hastanede ölmesi olayında suçun işlendiği yeri belirlemek oldukça güçtür. Çünkü burada hareket Türkiye’de, isabet Irak’ta, netice ise İran’da gerçekleşmiştir.353

Mesafe suçları bakımından suçun işlendiği yer konusunda değişik görüşler ileri sürülmüş olup benimsenen görüşe göre, bir suçun ilgili ülke bakımından yurt dışında işlenip işlenmediği hususunda farklı sonuçlara varılabilecektir.

350 Demirbaş, s. 145; Ayhan Önder, “Suçun İşlendiği Yer”, AD, 1961, S.1-2, s. 95; Akbulut ise bu

görüşe katılmamaktadır. Yazara göre, ani suçlar neticeli suçlar dışında sırf hareket suçları niteliğinde olabilir. Ayrıca hareketin kısımlara bölünebildiği hallerde de suçun farklı sınırlar içinde gerçekleştirilmesi mümkündür. Bkz. Berrin Akbulut, “Ceza Hukukunda Suçun İşlendiği Yer”, in: 3. Yılında Yeni Ceza Adaleti Sistemi, Editör: Prof. Dr. Bahri Öztürk, Ankara, 2009, s. 129.

351 “Mesafe suçları” kavramı Türk doktrininde hemen hemen tüm yazarlar tarafından kullanılmakla

birlikte, bu kavramın hatalı sonuçlara sevk edici bir nitelik arz ettiği hususunda da genel bir görüş mevcuttur. Zira bu suçların özelliğinin yalnızca mesafe olmadığı, hareket ile netice birbirinden ne kadar uzak yerde gerçekleşirse gerçekleşsin aralarında yargısal veya siyasi sınır bulunmadığı müddetçe mesafe suçunun söz konusu olamayacağı, bu nedenle mesafe suçlarında ayırt edici özelliğin “sınır” şeklinde ifade edilmesi gerektiği, dolayısıyla en iyi ifadenin “sınırlar arası suç” olduğu ileri sürülmektedir. Bkz. Önder, Suçun İşlendiği Yer, s. 96. Akbulut, sınır konusunda bu görüşe katılmakla birlikte, özellikle teknolojide yaşanan gelişmeler nedeniyle uygun tercihin “sınır aşan suçlar” kavramı olduğunu ifade etmektedir. Akbulut, s. 129.

352 Önder, Suçun İşlendiği Yer, s. 95; Dönmezer-Erman, C. 1, s. 243.

353 Demirbaş, s. 145. Akbulut’a göre, mesafe suçları yalnızca hareket ile neticenin farklı yerlerde

meydana geldiği durumlarda değil suçu oluşturan hareketlerin farklı yerlerde gerçekleştiği durumlarda da söz konusu olabilir. Örneğin, Almanya’da düzenlenen sahte bir belgenin Türkiye’de kullanılması durumunda icra hareketleri farklı ülkelerde gerçekleştirilmiş olmaktadır. Dolayısıyla, her suçta bir neticenin bulunduğu görüşü için doğru olabilecek olan yukarıdaki mesafe suçu tanımı, suçun kanuni tanımında neticenin belirtilmediği ve yalnızca hareketin yapılmasının yeterli olduğu suçlar (sırf hareket suçları), yani neticesiz suçlar için yeterli değildir. Bu nedenle mesafe suçlarını, suçun gerçekleşmesi için aranan hareket veya hareketlerin ya da suçun kanuni tanımında belirtilen hareket ile neticenin farklı yargısal veya siyasi sınırlar içinde gerçekleştiği suçlar olarak tanımlamak mümkündür. Bkz. Akbulut, s. 130-131.

Bu görüşlerden ilkini teşkil eden hareket teorisi taraftarlarınca, suçun hareketin yapıldığı yerde işlendiği ileri sürülmüştür. Hareket teorisi açısından, örneğin Türkiye sınırından Irak sınırındaki bir kişiye ateş edildiğinde hareket Türkiye’de gerçekleştirildiğinden suç da Türkiye’de işlenmiştir. Bu görüşü savunanlara göre, hareket kavramı icra hareketlerini ifade etmekte olup, hazırlık hareketlerinin yapıldığı yer dikkate alınmaz.354

Buna karşılık netice teorisini benimseyenler bakımından ise, suça gerçek anlamını veren onun neticesidir. Netice olmadan hareketin başlı başlına bir önemi yoktur. Bu yüzden suçun işlendiği yer konusunda önemli olan, suçun neticesinin meydana geldiği yerdir.355 Bu teoriye göre neticesiz suç söz konusu olmadığından ve her suçun bir neticesi bulunduğundan suç da neticenin meydana geldiği yerde işlenmiştir.356

Diğer taraftan, karma teoriyi benimseyenlere göre, suçun bir ülkede işlenmiş sayılabilmesi bakımından suçun unsurlarından birinin o ülkede gerçekleşmesi yeterli görülmektedir. Zira mesafe suçlarında icra hareketinin yapılmasıyla veya neticenin gerçekleşmesiyle o ülkenin kamu düzeni sarsılır. Bu nedenle bir devlet, suçun kısmen ya da tamamen kendi ülkesinde işlenmesi halinde kendi mahkemelerini yetkili saymalıdır.357

Nitekim pek çok devletin karma teoriyi benimsediği görülmektedir.358

1.2.3.2. Türk Ceza Kanunu’ndaki Düzenleme

Türk hukukunda 765 sayılı TCK’da suçun ne zaman Türkiye’de işlenmiş sayılacağı hususunda açık bir hüküm mevcut değildi.359

Buna karşılık, 5237 sayılı

354

Ayhan Önder, “Suçun İşlendiği Yerin Tayininde Hareket Nazariyesi”, Ankara Barosu Dergisi, 1960, S. 4, s. 136; Akbulut, s. 132.

355 Önder, Suçun İşlendiği Yer, s. 101. 356 Akbulut, s. 132-133.

357

Tezcan, Yurt Dışında İşlenen Suçlar, s. 113.

358 Tezcan, Yurt Dışında İşlenen Suçlar, s. 114. Örneğin Alman Ceza Kanunu’nun 9. maddesinde bir

suçun, failin hareketi yaptığı veya ihmal suretiyle işlenen suçlarda hareketi yapmak zorunda olmasına rağmen yapmadığı veya kanundaki suç tipinde gösterilen neticenin gerçekleştiği veya failin tasavvuru gereğince gerçekleşmesi gereken her yerde işlenmiş sayılacağı hüküm altına alınmıştır. Bkz. Yenisey- Plagemann, s. 9. Yine İsviçre Ceza Kanunu’nun 7. maddesinde, İtalyan Ceza Kanunu’nun 6. maddesinde ve İsveç Ceza Kanunu’nun 4. maddesinde karma teori benimsenmiştir. Bkz. Akbulut, s. 133.

359

Yargıtay, 765 sayılı TCK’nın yürürlükte olduğu dönemde, suçun işlendiği yerin belirlenmesinde “suçun doğrudan doğruya yakın ve aralıksız neticesi”ne önem vermiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Bulgaristan üzerinde uçakta yaralanan bir kişinin İstanbul’da ölmesi olayında, hareket ve isabetin yabancı ülkede gerçekleşmesi nedeniyle suçun Bulgaristan’da işlendiğine karar vermiştir. (YCGK,

TCK’nın 8/1. maddesinin ikinci cümlesinde, “Fiilin kısmen veya tamamen Türkiye'de işlenmesi veya neticenin Türkiye'de gerçekleşmesi hâlinde suç, Türkiye'de işlenmiş sayılır.” hükmüne yer verilmek suretiyle, Türk hukukunda suçun işlendiği yer konusunda açık bir düzenleme yapılmış ve karma teori benimsenmiştir.360

Madde metninde yer alan “fiil” ibaresiyle, suçun hareket unsurunun kastedildiği anlaşılmaktadır. Zira cümlenin devamında “netice”den ayrıca bahsedilmektedir. Hareket kavramı ise, suçun kanuni tanımında yer alan hareketleri ifade etmekte olup bunların icrai ya da ihmali hareketler olması mümkündür. Ancak hazırlık hareketleri suçun işlendiği yer açısından dikkate alınmaz. Buna karşılık, bağımsız olarak cezalandırılan ve suç teşkil eden hazırlık hareketlerinin, suçun işlendiği yerin belirlenmesinde göz önünde tutulması gerekir.361

Suçun oluşması için birden fazla hareketin yapılmasının gerekli olduğu birden fazla hareketli suçlarda (örneğin hem sahte belge oluşturulmasının hem de bu belgenin kullanılmasının gerekli olduğu özel belgede sahtecilik suçunda -TCK. m.207-), hareketlerden birinin ülke içinde icra edilmesi suçun ülkede işlenmiş olması bakımından yeterlidir. Seçimlik hareketli suçlarda ise, seçimlik hareketlerden birinin ülkede gerçekleştirilmiş olması halinde suç ülkede işlenmiş sayılır. Örneğin, yurt dışında imal edilen uyuşturucu maddelerin Türkiye’ye ithal edilmesi (TCK. m.188/1) durumunda seçimlik hareketlerden biri olan ithal etme fiili Türkiye’de icra edildiği için suçun Türkiye’de işlendiğini belirtmek gerekir.362

TCK’daki bu düzenlemede, ihmali suçlar363 açısından suçun işlendiği yere 31.10.1949-1108-93). Kanunda açık bir düzenleme bulunmaması nedeniyle doktrinde de konu tartışılmış, kimi yazarlar hareket ya da netice teorisine üstünlük tanırken kimi yazarlar da karma teoriyi savunmuştur. Bkz. Centel-Zafer-Çakmut, s. 118-119.

360

Centel-Zafer-Çakmut, s. 118; Öztürk-Erdem, s. 72.

361 Akbulut, s. 134. Neticenin meydana gelmesinde belirleyici olan ölçüt, suçun tanımında öngörülen

tipik netice olduğu için, zarar suçlarında zararlı neticenin meydana geldiği, örneğin kasten yaralama suçunda mağdurun beden bütünlüğünün ihlal edildiği yer suçun işlendiği yerdir. Salt hareket

suçlarında ise, suçun işlendiği yer failin hareketi gerçekleştirdiği yerdir. Somut tehlike suçlarında

neticenin meydana geldiği yer tehlikenin gerçekleştiği yer iken, soyut tehlike suçlarında ayrı bir neticenin gerçekleşmesi aranmadığından, suçun hareketin icra edildiği yerde işlendiği kabul edilmelidir. Bkz. Öztürk-Erdem, s. 72-73.

362

Akbulut, s. 135-136.

363 İhmali suçlar, “kanunda yer alan hareket yükümlülüğüne rağmen kanunun öngördüğü hareketi

yapmamak suretiyle işlenen suçlar veya hukuksal olarak bir neticeyi önlemekle yükümlü kılınan bir kimsenin, neticeyi önlemesi mümkün olduğu ve neticeyi önlemesi ondan beklenebilir olduğu halde,

ilişkin bir açıklık bulunmamaktadır. Doktrinde savunulan bir görüşe göre, ihmali suçlar bakımından failin hareketi yapması gereken yer suçun işlendiği yer olarak kabul edilmelidir.364 Diğer bir görüşe göre ise, ihmali suçlarda, harekete geçme yükümlülüğü olan failin bundan kaçındığı yer suçun işlendiği yer olduğu gibi, ihmali hareket nedeniyle neticenin meydana geldiği yer de suçun işlendiği yer sayılmalıdır.365

Örneğin, Suriye’den Türkiye’ye geçen tren yolunun kapalı olduğunu kasten bildirmeyen bekçinin bu davranışı yüzünden trenin Türkiye’de başka bir tren ile çarpışması ve yolculardan bazılarının hayatını kaybetmesi durumunda suç, bekçinin görevini ihmal ettiği Suriye’de işlendiği gibi kaza ve ölüm neticesinin meydana geldiği Türkiye’de de işlenmiş sayılır.366

Öte yandan, 5237 sayılı TCK’nın 8. maddesinin 1. fıkrasının ikinci cümlesindeki düzenleme karşısında, fiilin icrasının devam ettiği kesintisiz suçların367

bir bölümünün Türkiye’de işlenmesi halinde suçun Türkiye’de işlendiğini kabul etmek gerekir.368

Örneğin, Almanya’dan kaçırılan kişinin Türkiye’ye getirilmesi halinde, “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçu hem Almanya’da hem de Türkiye’de işlenmiştir.369

Hareket ile neticenin yabancı ülkede gerçekleştiği, ancak nedensellik zincirinin bir bölümünün ülke içinde meydana geldiği transit suçlar bakımından, her transit geçişin suçun ülkede işlendiği anlamına gelmediğini belirtmek gerekir.370

Bu tür suçlarda suçun ülke içinde işlenmiş sayılabilmesi için, transit geçilen ülkenin kanunlarıyla korunan bir hukuki değerin ihlal edilmiş olması gerekir.371

Bu nedenle yabancı bir ülkeden gönderilen patlayıcı içerikli paketin Türkiye üzerinden başka bir yabancı ülkeye iletilmesi halinde suçun Türkiye’de işlendiği kabul edilirken, hakaret içeren bir mektubun aynı şekilde Türkiye’den geçirilmesi durumunda suçun

neticeyi önlememesi suretiyle işlenen suçlar” şeklinde tanımlanabilir. Bkz. Hakan Hakeri, “Yeni Türk

Ceza Kanunu’nda İhmali Suçlar”, Hukuk ve Adalet, S. 2, 2005, s. 119.

364

Centel-Zafer-Çakmut, s. 120.

365

Artuk-Gökcen-Yenidünya, s. 1036; Tezcan-Erdem-Önok, s. 91; Öztürk-Erdem, s. 73.

366 Artuk-Gökcen-Yenidünya, s. 1036. 367 Akbulut, s. 137.

368 Centel-Zafer-Çakmut, s. 121; Zafer, s. 452. 369

Akbulut, s. 137. Kesintisiz suçların nerede işlenmiş sayılacağı hususunda doktrinde ileri sürülen farklı görüşler hakkında bkz. Akbulut, s. 136-137; Centel-Zafer-Çakmut, s. 120.

370 Akbulut, s. 141.

Türkiye’de işlendiği söylenemez.372