BÖLÜM 3. TEFSÎRDE İHTİLÂF SEBEPLERİ
3.1. Kur‟ân‟ın Dil Özelliklerinden Kaynaklanan İhtilâflar
3.1.3. Anlamın Açıklığı, Kapalılığı, Genişliği ve Darlığından Kaynaklanan İhtilâflar
3.1.3.5. Mücmel-Mübeyyen
Mücmel kelimesi, icmal mastarından türemiĢ ism-i mef‟ul olup “dağınık Ģeyleri toplayıp bir
araya getirmek, kısaca ve özlü bir Ģekilde ifâde etmek” mânâlarına gelmektedir1090
. Kavram olarak ise kendisiyle ne denilmek istendiği anlaĢılmayacak derecede kapalı olan, ancak
maksadın ġari tarafından açıklanmasıyla anlaĢılan lafız ve âyet olarak tanımlanmaktadır1091
. Mübeyyen ise “açıklamak, izah etmek” mânâlarına gelen beyan kelimesinden türetilmiĢtir. Sözlük anlamı “açıklanmıĢ, beyan edilmiĢ ve anlaĢılır hale getirilmiĢ” mânâlarına gelmektedir. Istılahta ise “Kur‟ân âyetlerindeki kısa özlü ve kapalı ifâdelerin açıklanıp
anlaĢılır hale getirilmesi” demektir1092
. Tefsîr usûlünde ise kapalı bir kelâmı, âyeti açıklığa kavuĢturan, onu anlaĢılır kılan lafızlar ya da âyetler, “mübeyyin” olarak isimlendirilmektedir.
Kur‟ân-ı Kerîm‟de bir lafzın icmali olarak kullanılması sebebiyle pekçok ihtilâf meydana gelmiĢtir. Açıklanmaya ihtiyaç duyan lafızlar ya Kur‟ân‟ın diğer âyetleriyle ya da sünnetle ya da ictihatla açıklanmıĢtır.
Bu konuya Bakara sûresinde yer alan
“Büyük piĢmanlık duyan Âdem, Rabbinden birtakım kelimeler öğrenip onlara göre hareket etti. Rabbine yalvardı. Allah da tövbesini kabul etti. Zaten O tövbeyi kabul eder, merhameti boldur”1093 âyeti güzel bir örnektir. Malum olduğu üzere Hz. Âdem, cennette Allah‟ın emrini dinlemeyip bir zelle iĢlemiĢtir. Vuku bulan zelle henüz tabiat (huy) haline gelmemiĢtir. Onun için bu musîbetten hemen sonra, bu yaratılıĢıyla Rabbine
1088 ġâfiî, Ahkâmu‟l-Kur‟ân, II, 108-114; Cessâs, Ahkâmu‟l-Kur‟ân, II, 461; Kurtûbî, el-Câmi„ li
ahkâmi'l-Kur'ân, VI, 283;Ġbn Kesîr, Tefsîru‟l-Kur‟âni‟l-Azîm, II, 84-86; Sâbûnî, Ravâi‟u‟l-beyân tefsîru âyâti‟l-ahkâm, Matbaatü Gazzâli, DımeĢk 1980, I, 559-561; Akk, Usûlü‟t-tefsîr, s. 87;
Cerrahoğlu, Tefsîr Usûlü, s. 226; Duman, Uygulamalı Tefsîr Usûlü ve Tefsîr Tarihi, s. 187; ġarkâvî, “Ġhtilâfü‟l-müfessirîn esbâbühü ve davâbütü”, s. 26; Hûrî, Esbâbü ihtilâfi‟l-müfessirîn, s. 129.
1089 Taberî, Câmiu‟l-beyân, VII, 42.
1090 Ġsfehânî, Müfredât, s. 97, 98.
1091
Ġsfehânî, Müfredât, s. 98; Muhammed Ebû Zehra, Ġslâm Hukuk Metodolojisi, (çev. Abdülkadir ġener), Fecr Yay., Ankara 1990, s. 120; Demirci, Tefsîr Usulü, s. 229.
1092 Ġsfehânî, Müfredât, s. 67-69.
dönmüĢ ve O‟nun kendisine bazı kelimeler telkin ettiğini sezmiĢ ve o kelimeleri alıp onlarla amel etmiĢtir. Ancak bu kelimelerin ne olduğu hakkında müfessirler âyetler ve
hadîslerden farklı farklı bilgiler nakletmiĢlerdir1094
. Ġbn Abbâs, Hasan Basrî, Said b.
Cübeyr, Mücâhid, Âtâ, Ubeyd b. Ümeyr, Übey b. Ka„b ve Ġbn Zeyd1095, Kur‟ân‟da
geçen “Ey bizim Rabbimiz,
kendimize yazık ettik. ġâyet Sen kusurumuzu örtüp, bize merhamet buyurmazsan, en büyük kayba uğrayanlardan oluruz” diye yalvarıp yakardılar”1096
âyetinin Hz. Âdem‟e öğretilen kelimeler olduğunu bildirmiĢlerdir. Zeccâc, Mâtürîdî ve ZemahĢerî de, Hz.
Âdem‟in yaptığı duanın A„râf suresinde geçen ve “Ey bizim
Rabbimiz, kendimize yazık ettik” âyeti olduğunu ifâde etmiĢtir1097
.
Süddî‟nin Ġbn Abbâs‟tan “Ey Rabbim, sen beni kendi elinle yaratmadın mı? –Evet. Ey Rabbim, senin rahmetin öfkeni geçmiĢ değil midir? –Evet geçmiĢtir. Ey Rabbim, ben tevbe eder ve halimi ıslah edersem sen beni yine cennetine döndürür müsün? – Evet
döndürürüm”1098
Ģeklinde naklettiği rivâyetin bu öğretilen kelimeler olacağını bildirirken; Ġbn Mes‟ûd‟un “Allah‟ım sana hamdinle tesbih ediyorum. Senin ismin mukaddestir. Senin Ģanın yücedir. Senden baĢka ilah yoktur. Ben nefsime zulmettim,
beni bağıĢla. Senden baĢka günahları affeden yoktur”1099
rivâyetini kabul etmiĢtir.
Tabersî, söz konusu rivâyetlerin içerisinden sadece bu rivâyeti tercih etmiĢtir1100
. ġevkânî ise baĢta A„râf sûresinde geçen âyet olmak üzere Ġbn Abbâs, Süddî ve Ġbn
Me‟sud‟un bu konudaki rivâyetlerini vermiĢtir1101
. Bunun yanında halk arasında çok yaygın bir görüĢ olan “Hz. Âdem‟in yıllarca tevbesinin kabul olmadığı ancak semada yazılı olan Hz. Peygamberin ismini görüp dua ettiği onun yüzü suyu hürmetine
tevbesinin kabul olduğu görüĢü, Âlûsî tarafından /kîle tarîkiyle verilmiĢtir1102
. Bir lafzın icmaliyle ilgili bir baĢka örnek de öĢür âyetiyle ilgilidir.
“Her biri mahsul verince ürününden yeyin, devĢirildiği gün hakkını (öĢürünü) da verin, israf etmeyin, çünkü O müsrifleri
1094
Âlûsî, Rûhu‟l-meânî, I, 377; Elmalılı, Hak Dini Kur‟ân Dili, I, 278; ġâyi„, a.g.e, s. 69.
1095
Bkz. Âlûsî, Rûhu‟l-meânî, VIII, 151; Elmalılı, Hak Dini Kur‟ân Dili, I, 278.
1096 A„râf 7/ 23.
1097 Zeccâc, Meânü‟l-Kur‟ân, I, 116; Mâtürîdî, Te‟vîlâtü ehli‟s-sünne, I, 44; ZemahĢerî, el-KeĢĢâf, II, 92.
1098 Âlûsî, Rûhu‟l-meânî, I, 377; Elmalılı, Hak Dini Kur‟ân Dili, I, 278; ġâyi„, a.g.e, s. 69.
1099
Âlûsî, Rûhu‟l-meânî, I, 377; Elmalılı, Hak Dini Kur‟ân Dili, I, 278; ġâyi„, a.g.e, s. 70.
1100 Tabersî, Mecmeu‟l-beyân, I, II, 112, 113.
1101 ġevkânî, Fethu‟l-kadîr, I, 92, 93.
sevmez”1103
. Ġbn Ömer, Âtâ, Mücâhid, Said b. Cübeyr‟e göre “hasad
günü haklarını verin” emri öĢre iĢarettir. Yukarıdaki âyet, Ebû Hanife‟nin öĢrün bütün
mahsulleri kapsadığına dair en büyük delillerindendir1104
. Ancak zekât âyetlerinin Medine‟de indiğini düĢünen Ġbn Abbâs, Muhammed b. Hanefiyye, Hasan Basrî, Nehâî, Tâvûs, Ebu‟Ģ-ġa„sa, Katâde, Dahhâk ve Ġbn Cüreyc buradaki hakkın, Mekke döneminde
vacip kılınan bir sadaka olduğunu söyler ve 51,19 ve 70,24 âyeti ile irtibat kurup1105
zekat âyetiyle bunun neshedildiğini söylerler1106
. Durum böyle olmakla beraber bu âyette hak, mutlâk olduğundan, bazı müfessirler tarafından zekâta yani öĢüre Ģamil
olduğu söylenmiĢtir” 1107. Zeccâc, bu âyetin mahsullerden belli miktar vermenin farz
olduğuna iĢaret ettiğini söylemektedir1108. Mâtürîdî, Allah, hurma, zirâat mahsulleri,
zeytin, nâr ve hubûbattan sonra hak sahiplerine vermeyi emrediyor, her ne kadar verilecek olanın miktarı açıklanmasa da bu âyet zekat ve mahsullerin öĢrüne delâlet ediyor demektedir. Bu görüĢünü de bazı hadîslerle destekleyen Mâtürîdî, bu âyetin
mensûh olduğu noktasındaki görüĢleri de aktarmıĢtır1109
. Heyet de buradaki hakkın
zekat, sadaka, nafaka ve komĢu haklarını kapsadığını ifâde etmiĢtir1110
. 3.1.4. Hakîki ve Yan Anlamlılıktan Kaynaklanan İhtilâflar
Hakîki mânâ,bir lafzın akla ilk gelen anlamıdır. Bu lafzın lügavî ve Ģer‟î olması hiçbir Ģeyi değiĢtirmez aynı durum hepsi için de geçerlidir. Mecaz ise lafzın ilk mânâsı dıĢına farklı anlamlarda kullanılmasıdır. Hakîki mânâ dururken mecaza kaçmak caiz değildir. Ancak hakîki mânânın anlaĢılmasını engelleyen bir karine bulunursa o zaman mecazî mânâ tercih edilir. Bazen de âyet hem hakîki hem de mecazî mânâ ifâde edebilir.
Tefsîrde ihtilâflar bazen âyetteki ifâdenin hakikat mi yoksa mecaz mı olduğu noktasındaki anlaĢmazlıktan kaynaklanmıĢtır. Bu durumda müfessirlerin bazıları âyetin hakikat ifâde ettiğini söylerken bazıları da mecaz ifâde ettiği kanaatine varmıĢlardır.
1103 En‟âm 6/ 141.
1104 Cessâs, Ahkâmu‟l-Kur‟ân, III, 9.
1105
Zeccâc, Meâni‟l-Kur‟ân, II, 297; Mâtürîdî, Te‟vîlâtü ehli‟s-sünne, II, 182; Suyûtî, ed-Dürrü‟l-mensûr, III, 366, 367; ġevkânî, Fethu‟l-kadîr, II, 211; Âlûsî, Rûhu‟l-meânî, VIII, 57.
1106 Mâtürîdî, Te‟vîlâtü ehli‟s-sünne, II, 182; ġevkânî, Fethu‟l-kadîr, II, 211.
1107 Mâverdî, en-Nüketü ve‟l-uyûn, II, 178; ġankıti, Muhammed Emîn b. Muhammed Muhtâr el-Cekenî, Edvâu‟l-beyân fî izâhi‟l- Kur‟ân bi‟l- Kur‟ân, Alemü‟l- kütüb, Beyrut t.s. II, 245, 246; Elmalılı, Hak Dini Kur‟ân Dili, III, 529; Füneysân, Ġhtilâfü‟l-müfessrîn, s. 126-127; ġâyi„, a.g.e, s. 68.
1108 Zeccâc, Meâni‟l-Kur‟ân, II, 297.
1109 Mâtürîdî, Te‟vîlâtü ehli‟s-sünne, II, 180, 181.
Meselâ, “Onlar imâna gelmek için ne bekliyorlar? Meleklerin inmesini mi? Rabbinin imha eden azabının veya Rabbinin kıyamet alâmetlerinden birinin gelmesini mi?”1111
âyetindeki “Allah‟ın gelmesi” ifâdesi müfessirler tarafından, “Allah‟ın emrinin gelmesi”, “Allah‟ın adaletinin
tecelli etmesi” ve “Allah‟ın onları hesaba çekmesi” olarak tefsîr edilmiĢtir1112
. Ġbn Abbâs
Rabbin gelmesini, “ölüm”le; Hasan Basrî, “azabla” tefsîr etmiĢtir1113. Zeccâc, “onun
helakının gelmesi, inanmayanlardan intikam alması ve azabının acil veya kıyamet günü
gelmesi” olarak tefsîr etmiĢtir1114. Mâtürîdî, bunu “Allah‟ın emrinin ve azabının gelmesi”
olarak tefsîr ettikten sonra bu görüĢünü pekçok Kur‟ân âyetleriyle desteklemiĢtir1115
. ZemahĢerî, Allah‟ın gelmesinden maksadın kıyamet alametleri olduğunu, hatta
kıyametin kopması olarak tefsîr ederken ibaresiyle de güneĢin batıdan
doğması gibi bazı kıyamet alametlerine iĢaret ettiğini belirtmiĢtir1116. Tabersî bu âyetin
pekçok mânâya gelebileceğini ifâde ettikten sonra “Allah‟ın azabının gelmesi” olarak tefsîr etmiĢtir. Bunun yanında Ġbn Abbâs‟dan rivâyetle, “canı almak için gelmesi, celalini
göstermesi, helak etmesi”, anlamlarını da içereceğine imada bulunmuĢtur1117
. Âlûsî, Ġbn Mesûd, Katâde ve Mukâtil‟in “Allah‟ın bulutlar arasından geleceği” mânâsını tercih etmiĢtir. Ve Âlûsî, daha sonra bu konuda Ġbn Abbâs ve Hasan Basrî‟nin rivâyetlerini
aktarırken1118
Fecr 22. âyetinde bu gibi ifâdelerin müteĢâbihlerden olduğunu belirtmiĢ, Allah‟ın gelmesinin normal bir gelme olmayacağını olsa olsa bunun tehvîl için muzafun
halledildiği Allah‟ın emrinin gelmesinin olduğunu ifâde etmiĢtir1119
. Vehbi Efendi Allah‟ın normal gelmelerden münezzeh olduğu için bu âyetin kafirlerin cehalet ve
arzularını beyan üzere nazil olduğunu ifâde etmiĢtir1120. Ġbn AĢûr, Allah‟ın gelmesinin
mecaz olduğunu bundan kasdın da onun azabının veya emrinin gelmesi mânâlarına
geldiğini ifâde etmiĢtir1121
. Heyet ise bu konudaki kanaatini “onun azabının gelmesi,
1111
En‟âm 6/158.
1112 Taberî, Câmiu‟l-beyân, VII, 126-137; Ġbn Atıyye, el-Muharraru‟l-vecîz, V, 406-410; Râzî,
Mefâtîhu‟l-ğayb, XIV, 7, 8; ġâyi„, a.g.e, s. 59. 1113
Âlûsî, Rûhu‟l-meânî, VIII, 92.
1114Zeccâc, Meâni‟l-Kur‟ân, II, 307.
1115Mâtürîdî, Te‟vîlâtü ehli‟s-sünne, II, 197.
1116 ZemahĢerî, el-KeĢĢâf, II, 78.
1117 Tabersî, Mecmeu‟l-beyân, IV, 481.
1118
Âlûsî, Rûhu‟l-meânî, VIII, 92.
1119 Âlûsî, Rûhu‟l-meânî, XXX, 230.
1120 Vehbi Efendi, Hulâsatü‟l-beyân, IV, 1567; XV, 6448.
vuku bulması veya Allah‟ın mahĢerde hüküm vermesi olarak kullanmıĢtır1122
. Bu
konuyla aynı doğrultu da olan bir baĢka örnek de “Rabbin emri
gelip melekler de saf saf geldiklerinde” 1123 âyetidir. Bu âyetteki Allah‟ın ve meleklerin gelmesinden maksadın “Allah‟ın emrinin gelmesi ve meleklerin gelmesi” olduğuna
“Onlar akılları sıra, buluttan gölgelikler içinde Allah‟ın ve meleklerin gelip, Haklarındaki hükmün verilmesini, iĢlerinin bitirilivermesini mi bekliyorlar?Bütün iĢler ve hükümler Allah‟a aittir”1124
âyeti delil gösterilmiĢtir. Mâtürîdî, Rab Ģüpheleri, tereddütleri izale etmek için meleklerle beraber gelecek yahut onun emri, vaad, vaid ya da onun Ġslâm‟ın Ģartları gibi
dinin temel emirleri farz kılmak gibi anlamlara gelebileceğini ifâde etmiĢtir1125
. Mu„tezile Allah‟ın zatından gayri sıfatlarının olamayacağı anlayıĢından yola çıkan ZemahĢerî, buradaki Allah‟ın gelmesinin temsil olduğunu, bununla güç kuvvet ve iktidarını gösteren delillerin ortaya çıkması ve onun kahr ve kudretinin eserlerinin açığa
çıkmasının anlatıldığını ifâde etmiĢtir1126. ġevkânî, buradaki gelmeyi onun emir ve
kazasının gelmesi olarak tefsîr etmiĢtir1127. Bu konuyla yakından alakalı olan diğer
âyetler ise Ģunlardır...
“Ama onlar, Allah‟ın kudret ve azametini hakkıyla takdir edemediler, O‟na lâyık tazimi göstermediler. Halbuki bütün bir dünya kıyamet günü O‟nun avucunda, gökler âlemi de bükülmüĢ olarak elinin içindedir. Böyle bir azamet ve hâkimiyet sahibi olan Allah, onların uydurdukları ortaklardan yücedir, münezzehtir”1128
. Mâtürîdî, bu âyeti tefsîr ederken Yahûdîlerin ve müĢebbihenin böyle teĢbihî anlatımlarda hataya düĢtüklerini belirtmiĢ ve bu tür anlatımların mecaz olduğunu
ifâde etmiĢtir1129. Bunun yanında Mâtürîdî, bu âyette takdîm ve te‟hîr olduğunu da
kabul etmiĢ, buna göre mânânın “Yer onun kabzasında kıyamet günü semalar da onun
sağ eliyle dürülecektir” demiĢtir1130. ZemahĢerî, Beydâvî, Ebussuud ve Elmalılı gibi
müfessirlere göre bu âyet, “Yüce Allah‟ın sonsuz kudret ve büyüklüğüne ve gücünün kemaline iĢarettir. Bunun yanında insanları hayrete düĢüren Ģu varlık ve onun oluĢumu
1122
Heyet, Kur‟ân Yolu, II, 492.
1123
Fecr 89/22.
1124 Bakara 2/210.
1125 Mâtürîdî, Te‟vîlâtü ehli‟s-sünne, V, 454, 455.
1126 ZemahĢerî, el-KeĢĢâf, IV, 754, 755.
1127
ġevkânî, Fethu‟l-kadîr, V, 543.
1128 Zümer 39/67; Füneysân, Ġhtilâfü‟l-müfessrîn, s. 108-110; ġâyi„, a.g.e, s. 60.
1129 Mâtürîdî, Te‟vîlâtü ehli‟s-sünne, IV, 321, 322.
Allah‟ın kudretine nisbet edildiğinde çok küçük ve değersiz kaldığına bir tembih ve Ģu varlığı yok etmenin ona çok kolay geleceğine bir temsil ve bir tahyildir. Kabza ve
yemin kelimeleri tasvir özelliği taĢımaktadır”1131. Ġbn Atıyye, kabzanın kudrete iĢaret
ettiğini ifâde ederken1132
Elmalılı, kabza ve kubza‟nın elinde sıkmak mânâsından
hareketle bunun kıyametin insanları sıkması olarak tefsîr etmiĢtir1133
.
Bu konuyla alakalı olarak Hz. Peygamber (s.a.s) ise bir gün hutbesinde bu âyeti okuyup Ģöyle buyurmuĢtur: “Allah, o gün gökleri ve yıldızları, bir çocuğun elinde topu çevirdiği gibi, çevirir ve Ģöyle buyurur:” Ġlah Ben‟im! Hükümdar Ben‟im! Cebbar Ben‟im! Büyüklük Ben‟imdir! Nerede dünya hükümdarları? Nerede dünyadaki zorbalar, mütekebbirler!” Hz. AiĢe‟den rivâyet edilen bir hadîse göre de yer ve göklerin bu çevrilmesinin nerede olacağı sorulduğunda Hz. Peygamber (s.a.s) “Sırât üzerinde”
buyurmuĢlardır1134
.
Yine Necm sûresinde, “O‟dur güldüren ve ağlatan”1135 âyeti
konuya güzel bir örnektir. Âyette geçen gülme ve ağlama “insanoğlunun bilinen gülme
ve ağlaması”1136 olarak ele alındığında hakîki mânâda kullanılmakta; “arzın, nebatı
vermekle gülmesi, semanın da yağmurla ağlaması” ise mecazi mânâda
kullanılmaktadır1137. Dahhâk ikinci mânâyı tercih etmiĢtir. Bunun yanında söz konusu
âyete Hasan Basrî ve Mücâhid tarafından cennetliklerin cennetle gülmesi ve
cehennemliklerin de cehennemle ağlaması mânâları verilmiĢtir. /kîle tarîkiyle de
ağaçların yeĢermesiyle gülmesi, yağmur yüklü bulutların da suyla ağlaması olarak tefsîr edilmiĢtir. Çünkü edebiyatta gülme, sürür ve feraha iĢaret ederken, ağlama da hüzne
delâlet etmektedir1138
. Ferrâ, bu konuda tercihini “cennetliklerin cennetle gülmesi ve cehennemliklerin de cehennemle ağlaması ve Arapçada gülmenin, sürür ve feraha,
1131
ZemahĢerî, el-KeĢĢâf, IV, 146, 147;.Beydâvî, Tefsîru‟l-Beydâvî, V, 77; Ebussuud,
ĠrĢâdu‟l-akli‟s-selîm, VII, 262; Elmalılı, Hak Dini Kur‟ân Dili, VI, 504. 1132 Ġbn Atıyye, el-Muharraru‟l-vecîz, XII, 565, 566.
1133
Elmalılı, Hak Dini Kur‟ân Dili, VI, 504.
1134
Müslim “Münâfikûn” 29.
1135Necm, 53/43.
1136 ZemahĢerî, el-KeĢĢâf, IV, 428.
1137 Kurtûbî, el-Câmi„ li ahkâmi'l-Kur'ân, XVII, 116, 117; Ebû Hayyân, el-Bahru‟l-muhît, Dâru‟l-fikr, Beyrut 1983, VIII, 168; Duman, Uygulamalı Tefsîr Usûlü ve Tefsîr Tarihi, s. 187; Akk, Usûlü‟t-tefsîr, s. 88; ġâyi„, a.g.e, s. 63.
1138 Ġbnü‟l-Cevzi, Zâdü‟l-mesîr, VII, 286, 287; Kurtûbî, el-Câmi„ li ahkâmi‟l-Kur‟ân,, XVII, 116, 117; Akk, Usûlü‟t-tefsîr, s. 88; ġâyi„, a.g.e, s. 63.
ağlamanın da hüzne delâlet etmesinden yana kullanırken1139
Matürîdî, bunun surur ve hüzünden kinaye olduğunu belirttikten sonra hakîki gülme ve ağlama mânâlarına da
gelebileceğini söylemiĢtir1140. Râzî, Hâzin ve Vehbi Efendi gibi müfessirler de yukarıda
verilen mânâları cem ederek ya ortak bir anlam vermeye çalıĢmıĢ ya da bu konudaki
bütün rivâyetleri aktarmaya çalıĢmıĢlardır1141. ġevkânî, “var eden ve yok eden O‟dur”
mânâsını verdikten sonra Hasan Basrî ve Kelbî‟den “cennetliklerin cennetle gülmesi ve cehennemliklerin de cehennemle ağlaması” mânâlarını vermiĢ, Dahhâk‟dan da arzın bitkilerinin yeĢermesiyle gülmesi, yağmur yüklü bulutların da suyla ağlamasını rivâyet ettikten sonra Sehl b. Abdillâh‟dan itaat edenlerin rahmetle güleceği ve âsî olarak
gelenlerin de Allah‟ın gazabıyla ağlayacağını ifâde etmiĢtir1142
. Âlûsî, “Allah‟ın gülmeyi ve ağlamayı yarattığını söylemiĢ” bunlara ilaveten âyetin siyakının hayat ve ölümden bahsetmesi hasebiyle doğumun sevince, gülmeye; ölümün de hüzne, ağlamaya
iĢaret ettiğini ifâde ederken1143
Vehbi Efendi de bu âyetin bir insanın normal olarak
gülme ve ağlamanın meĢruluğuna iĢaret etttiğini belirtmiĢtir1144. Elmalılı ise meseleye
biraz daha farklı yaklaĢmıĢ gülme ve ağlamasının hayatın safhalarını anlatan iki zıt durum olduğunu ifâde ettikten sonra gülmenin neĢeye tekabül ettiğini ağlamanın da acıya tekabül ettiğini belirtmiĢtir. Dolayısıyla neĢenin, sevap, cennet ve cilve-i cemâlden; acının da azap, cehennem ve cilve-i celâl‟den kinaye olduğuna vurgu
yapmıĢtır1145. Ġbn AĢûr da buradaki gülmenin sevinç ve surura, ağlamanın da üzüntü ve
kedere iĢaret ettiğini belirtmiĢtir1146.
Tefsîrde hakikat-mecaz ihtimalinden kaynaklanıp ilk dönem itikâdî mezheplerin oluĢmasına yol açan meselelerin en önemlisi teĢbihî ifâdelerdir. Bazı Ġslâmî gruplar, Mâide sûresi
“Yahudiler: “Allah‟ın eli bağlıdır” dediler. Hay kendi elleri bağlanasılar! Hay dediklerinden dolayı mel‟ûn olası adamlar! Hayır, hiç de öyle değil! Allah‟ın iki eli de
1139Ferrâ, Meâni‟l-Kur‟ân, III, 101.
1140
Mâtürîdî, Te‟vîlâtü ehli‟s-sünne, IV, 614.
1141 Râzî, Mefâtîhu‟l-ğayb, XXIX, 20; Hâzin, Tefsîru Hâzin, V, 201; Vehbi Efendi, Hulâsatü‟l-beyân, XIII, 5654.
1142ġevkânî, Fethu‟l-kadîr, V, 143.
1143
Âlûsî, Rûhu‟l-meânî, XXIX, 104.
1144 Vehbi Efendi, Hulâsatü‟l-beyân, XIII, 5654.
1145 Elmalılı, Hak Dini Kur‟ân Dili, VII, 323.