BÖLÜM 3. TEFSÎRDE İHTİLÂF SEBEPLERİ
3.1. Kur‟ân‟ın Dil Özelliklerinden Kaynaklanan İhtilâflar
3.1.2. Gramatik Görüşlerden Kaynaklanan İhtilâflar 1. Zamirin Mercii
3.1.2.3. Meâni‟l-Hurûf
3.1.3.3.3. Harfin Atıf, İstinaf Olup Olmaması İle İstisnanın Şumülü
Diğer bir örnek de Âl-i Ġmrân sûresindeki
“Ne zaman ki Îsâ onların inkârlarında ısrar ettiklerini hissetti, “Allah‟a giden yolda bana yardım edecek kim var?” dedi. Havâriler: “Allah yolunda yardımcılar biziz. Biz Allah‟a iman ettik. Ey Îsâ, bizim müslüman olup Allah‟a itaat ettiğimize sen de Ģahid ol!”884
âyetinde geçen “ilâ” harf-i cerrinin
mânâsı konusunda müfessirler ihtilâf etmiĢlerdir. Süddî ve Süfyânü‟s-Sevrî, “ilâ”ya
“onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin”885
âyetini misal göstererek” “mea” anlamında “Allahla beraber bana kim yardım
edecek”; Hasan Basrî de “fi” anlamında “Allah‟ın zatında kim yardım edecek”
mânâsını vermiĢlerdir886
.
Mânâsı konusunda ihtilâf edilen harf-i cerlerden birisi de “bi”dir. Meselâ, Ġnsân
sûresinde geçen “Bu, Allah‟ın has kullarının içip,
istedikleri yere akıttıkları bir kaynaktır”887
âyetindeki “bi” harf-i cerine bazı
müfessirler, “min”, bazıları kelamın siyakına göre sıla olduğunu söylemiĢler, bazıları
da “bi”yi zâhirî üzere bırakıp “ilâ” mânâsını vermiĢlerdir888.
3.1.3.3.3. Harfin Atıf, İstinaf Olup Olmaması İle İstisnanın Şumülü
Atıf, bir kelimenin i„rabta kendisinden önceki kelimeye tâbi olmasına denilir ki, bunlar
“vav”, “fe”, “sümme”, “ev”, “em”, “lâ”, “bel”, “lâkin” ve
“hattâ” harfleriyle yapılır. Bu harfler sayesinde kelimelerin hem tekrarı önlenmekte hem de kelime kendisinden öncesine çok kolay bir Ģekilde bağlanabilmektedir. Ancak bazı durumlarda bu bağlamanın siyak ve sibaka göre nerelere yapılacağı konusunda tefsîrde ihtilâflar çıkmaktadır. Bazen bu atıf harfleri yerine göre istinaf olarak da kullanılabilmektedir. Ġstinaf olarak kullanıldıklarında ise bu harfler yeni cümlenin ilk harflerini oluĢturmaktadır. Diğer yandan her dilde olduğı gibi Arapçada da edatlar
883 Mâverdî, en-Nüketü ve‟l-uyûn, V, 234; Ġbnü‟l-Cevzî, Zâdü‟l-mesîr, VII, 325.
884 Âl-i Ġmrân 3/52.
885
Nisâ 4/2.
886 Mâverdî, en-Nüketü ve‟l-uyûn, I, 395; Ġbnü‟l-Cevzî, Zâdü‟l-mesîr, I, 52.
887 Ġnsân 76/6.
önemli yer iĢgal etmektedir. Ancak tefsîrde bu edatların hangi anlamlarda kullanıldığı da ihtilâf sebebi olmuĢtur.
Meselâ, Âl-i Ġmrân sûresinde geçen ibaresindeki
“rasihûn” kelimesinin baĢında bulunan harfini bazı müfessirler, atıf kabul etmiĢler bazıları da istinaf kabul etmiĢlerdir. Ġstinaf kabul eden müfessirler, âyete “Halbuki onların hakikatini, gerçek yorumunu Allah‟tan baĢkası bilemez. Ġlimde ileri gidenler: “Biz ona olduğu gibi inandık. Hepsi de Rabbimizin katından gelmiĢtir” Ģeklinde mânâ verirken; harfini atıf kabul edenler ise “Halbuki onların hakikatini, gerçek yorumunu Allah ve ilimde ileri gidenler bilir” anlamını vermiĢlerdir. Bu iki farklı tefsîrden birinci mânâyı tercih eden müfessirler, müteĢâbihi Allah‟a has kılarlarken; ikinci mânâyı tercih
edenler ise, müteĢâbihi Allah‟a ve ilimde derinleĢenlere has kılmıĢlardır889. Taberî ve
Zeccâc, buradaki /vav‟ı istinaf olarak kabul edip bilmeyi sadece Allah‟a has
kılmıĢlardır”890
. Mâtürîdî, bu âyetin iki Ģekilde okunup mânâlandırıldığını ifâde edip her
ikisinin de Arap gramerine uygun olduğunu söylemiĢtir891
. Râzî ve Vehbi Efendi, bu âyetteki harfine verilen görevden dolayı ortaya farklı mânâların çıkabileceğini belirtip,
âyeti her iki anlamı da gözeterek tefsîr etmiĢtir892
. Kurtûbî, “râsihûn”u Allah ismi üzerine atfederek âyete “bunlar ilimleriyle beraber imân ettik derler” mânâsını
vermiĢtir893. Ġbn Atıyye de bu âyete iki Ģekilde mânâ verilebileceğini ifâde etttikten
sonra ‟ın atıf harfi yapılsa bile hiçbir mahzur ve sakıncanın olmayacağını ifâde etmiĢtir. Zaten ilim sahipleri de ulaĢtıkları bilgilere kesin gözüyle bakmayıp mutlâk doğrunun Allah katında olduğunu belirtmektedirler. Diğer yandan Ġbn Atıyye bu âyette olduğu gibi nefiy edatıyla baĢlayan bir cümlede istisna edatından sonra gelen sözcüğe bağlaçla atıf yapılması halinde fiilin tam anlamıyla ilk öge hakkında tam olarak düĢünülmesine karĢılık, atfedilen açısından sınırlı bir mânânın kastedilmesi Arap
dilinde bilinen bir gerçek olduğunu ifâde etmiĢtir894
. Bundan yola çıkarak te‟vîli, ilimde derinleĢenler bilse bile bu Allah‟ın bilmesi gibi olmayıp sadece sınırlı bir bilme olacaktır. ġevkânî, âlimleri müteĢâbihi bilmenin içine almanın Ģirk olacağını ifâde edip
889Taberî, Câmiu‟l-beyân, III, 247-254; ZemahĢerî, el-KeĢĢâf, I, 366; Kurtûbî, el-Câmi‟ li
ahkâmi'l-Kur'ân, IV, 16; Ebû Hayyân, el-Bahru‟l-muhît, III, 384, 385; ġevkânî, Fethu‟l-kadîr, I, 400-402; Rûmî, Usûlü‟t-tefsîr, s. 46; Mollaibrahimoğlu, a.g.e, s. 82.
890Taberî, Câmiu‟l-beyân , III, 250; Zeccâc, Meâni‟l-Kur‟ân, I, 378.
891Mâtürîdî, Te‟vîlâtü ehli‟s-sünne, I, 248.
892 Râzî, Mefâtîhu‟l-ğayb, VII, 191; Vehbi Efendi, Hulâsatü‟l-beyân, II, 546 .
893 Kurtûbî, el-Câmi„ li ahkâmi‟l-Kur‟ân, , IV, 16, 17.
müteĢâbihi sadece Allah‟a has kılmıĢtır895
. Elmalılı da müteĢâbihi değiĢik kısımlara ayırmıĢ, bunlar içerisinden mutlak müteĢâbihi sadece Allah‟ın bilebileceğini ve ilim
sahiplerinin de “inandık hepsi Rabbimiz katındandır” dediklerini belirtmiĢtir896
. Yine
Size Ģunlar haram kılındı: Kendiliğinden ölen hayvan, kan, domuz eti, Allah‟tan baĢkasının adına kesilen, henüz canı çıkmadan yetiĢip Ģartına uygun tarzda kestikleriniz müstesna; boğulmuĢ, bir Ģey vurularak öldürülmüĢ, yukarıdan yuvarlanmıĢ, boynuzlanmıĢ yahut canavar tarafından parçalanmıĢ olup da ölen hayvanların etleri, putlara ait sunaklarda kesilen hayvanların etleri ve zar atarak, kumar oynayarak elde edilen etler897 âyetinde geçen / illâ mâ zekkeytüm/ henüz canı çıkmadan yetiĢip Ģartına uygun tarzda kestikleriniz müstesna ifâdesinde müfessirler ihtilâfa düĢmüĢlerdir. Âyette görüldüğü gibi Allah Teâla, en baĢta “leĢi, kanı, domuz etini ve kesilirken Allah‟ın adının anılmadığı hayvanların etini” yasaklamaktadır. Bunun akabinde de “boğulmuĢ, bir Ģey vurularak öldürülmüĢ, yukarıdan yuvarlanmıĢ, boynuzlanmıĢ yahut canavar tarafından parçalanmıĢ hayvanların etleri” gelmektedir. Daha sonra bunlara “putlara ait sunaklarda kesilen hayvanların etleri ve zar atarak, kumar oynayarak elde edilen etler” eklenmiĢtir. Bu son üçü de Allah‟ın adı anılmadan kesilenlere dahil olup Ģirke girdiği için bunların da haramlığı noktasında Ģüphe yoktur. Problem sadece istisnanın hangi durumları kapsayıp kapsamadığı noktasındadır.
Bazı müfessirler buradaki istisnayı ifâdesinin istisna-i munkatı olduğuna, yani
yukarı zikredilenlerin hiçbirinin haramlıktan çıkarmayıp haramlara karĢılık helal olanları gösterdiğini ifâde etmiĢlerdir. Gerçekte bütün kelimeler Ģer‟i mânâ ile düĢünüldüğünde bu istisnanın neticesi, leĢ ve haram olanlarla, kesilmiĢ ve helal
olanların karĢıtını ifâde etmekten baĢka bir Ģey değildir, demiĢlerdir898
. Ġkinci olarak
bazı müfessirler de bu istisnanın en sonda ifâde edilen kısmına ait olduğunu
ifâde etmiĢlerdir. “Canavarın yediği” kısmına tahsîs edilmiĢ bir istisna-i muttasıl olduğunu söylemiĢlerdir. Zira lafız bakımından en yakın olan da budur. Bunun lügat
895 ġevkânî, Fethu‟l-kadîr, I, 401.
896
Elmalılı, Hak Dini Kur‟ân Dili, II, 315.
897 Mâide 5/3.
898Tabersî, Mecmeu‟l-beyân, III, IV, 198; Râzî, Mefâtîhu‟l-ğayb, XI, 137; Elmalılı, Hak Dini Kur‟ân
mânâsıyla Ģer‟i mânâsı arasında da herhangi bir fark yoktur899
. Üçüncü görüĢü savunan Hz. Ali, Ġbn Abbâs, Hasan Basrî ve Katâde ise bu istisnanın
canavarın yediğinden boğulmuĢa kadar kadar beĢini de içine alan
istisna-i muttasıl olduğunu ifâde etmiĢlerdir. Meselâ “munhanika” nın mânâsı
ölmüĢ veya ölmemiĢi içine aldığından, henüz ölmeden kesilenler haram olmaktan çıkarılmıĢ, ölmüĢ olanlar da haram kısmında kalmıĢ olur. Tefsîrcilerin çoğu bu üçüncü yorumu tercih etseler de bu üç bağlama Ģeklinin hiçbirinde Ģer‟i hükme göre bir
sakıncası yoktur900
. Zeccâc‟ın da kesme iĢleminin ilk dördün dıĢındakilere yapıldığı
takdirde helaldir mânâsını verdiği anlaĢılmaktadır901. ġevkânî de bu görüĢü
benimseyenler arasında kabul edilebilir902
.
Âyetin baĢında ifâde edilen bu dört
yasağa ise istisnanın etki edip etmeyeceği sorusu akla gelirse de istisnanın onlara herhangi bir yolla bitiĢmesi ve onlardan herhangi bir Ģeyi haram olmaktan çıkarma ihtimali yoktur. Çünkü kesilmiĢ olanın bir daha kesilmesi mümkün değildir. Bunun
yanında ün e bitiĢmeyeceği de iĢin erbabı tarafın çok iyi
bilinmektedir903. Onun için Râzî gibi müfessirler, istisnanın haram kılınan Ģeylerden
değil haram kılmaktan olduğunu ifâde etmiĢtir. Yani yukarıda sayılanlar size haram kılınmıĢtır, ancak bunları sizin kesmeniz haram değildir. Zira bu size helaldir. Buna
göre istisna-i munkatı olmaktadır904
. Bu konuda bir baĢka âyet de Ģöyledir.
“Ġffetli kadınlara zina isnad edip de buna dair dört Ģahid getiremeyen herkese seksen değnek vurun ve bundan böyle, onların Ģahitliklerini artık ebediyyen kabul etmeyin. Çünkü bunlar gerçekten fâsıkların ta kendileridir.Ama bu iftira suçundan sonra tövbe edip halini düzeltenler bu fâsıklık damgasından kurtulurlar. Çünkü Allah gafurdur,
899Tabersî, Mecmeu‟l-beyân, III, IV, 198; Râzî, Mefâtîhu‟l-ğayb, XI, 137; Elmalılı, Hak Dini Kur‟ân
Dili, III, 152; ġâyi„, a.g.e, s. 93.
900Râzî, Mefâtîhu‟l-ğayb, XI, 136; Tabersî, Mecmeu‟l-beyân, III, IV, 198; Elmalılı, Hak Dini Kur‟ân
Dili, III, 152; ġayi„, a.g.e, s. 94. 901
Zeccâc, Meâni‟l-Kur‟ân, II, 146.
902 ġevkânî, Fethu‟l-kadîr, II, 13.
903 Tabersî, Mecmeu‟l-beyân, III, IV, 198; Elmalılı, Hak Dini Kur‟ân Dili, III, 152.
rahîmdir”905
. Bu âyette üç cümle ve üç ahkam vardır. Bunlardan birincisi, dört Ģahit getiremeyen herkese 80 değnek vurma; ikincisi onların Ģehadetlerini ebediyen kabul etmeme; üçüncüsü de onların fasıklıkla suçlanmalarıdır. Bu âyette geçen “illâ” istisna edatı üç hükmün hepsini içine alıyor mu yoksa bir veya ikisini mi içine alıyor? Müfessirler buradaki “illâ” istisnasının mercii konusunda ihtilâf etmiĢlerdir. BaĢta Ebu Hanîfe olmak üzere Hanefi mezhebinde, Kâdî ġureyh, Nehâi, Said b. Cübeyr,
Mekhûl ve onları takip eden müfessirlere göre buradaki sadece
cümlesinden istisnadır. Kazif haddi ile cezalı olanlar tevbe ile hadden kurtulamayacakları gibi, Ģahadetlerinin kabul olunmaması da ebedilik kaydı ile kayıtlıdır. EbedileĢtirme ise istisnaya aykırıdır. Bundan dolayı bu hükümden istisnanın
faydası kul hakkı ile ilgili değil de yalnız Allah hakkı ile alakalı olandır906
.
Neredeyse Mâlikî, ġâfiî ve Hanbelî ulemasının tamamı, istisnanın yukarıdaki kazif suçu (80 değnek vurma) hariç yukarıda ifâde edilen iki hükme (Ģahitliklerinin kabulü ile fasıklıklarının kalkmasına) Ģamil olduğunu söylemiĢlerdir. Bu suçu iĢleyen kimse tevbe ettiği takdirde had cezası düĢmese bile fasıklıklarının gittiği gibi Ģehadetlerinin de kabul
olacağı görüĢünde olmuĢtur907. ġankıti de Maliki mezhebinden Hacib, ġâfiî‟den Gazzâlî
ve Hanbelilerden Âmidî‟nin görüĢlerini benimsemiĢtir908.