• Sonuç bulunamadı

Dirâyet Tefsîrinde Yanlış Yönelişler Şeklindeki Farklı Yorumlar

BÖLÜM 2. TEFSÎRDE İHTİLÂF ÇEŞİTLERİ

2.1. Hakikati Yönünden İhtilâf Çeşitleri

2.1.1. Birbirinin Alternatifi Olan Farklı Yorumlar (Tenevvü İhtilâları)

2.1.2.2. Dirâyet Tefsîrinde Yanlış Yönelişler Şeklindeki Farklı Yorumlar

Teymiyye‟ye göre aklî yani istidlâlî metodu kullananlar, Kur‟ân‟ı kendi düĢünceleri doğrultusunda, Allah‟ın ve Resûlünün maksadını dikkate almadan sadece dile dayalı

olarak yorumlar yapmıĢlar ve bir çok yanılgıya düĢmüĢlerdir529. Ġbn Teymiyye bu

konuyu:

“Nakli metodu kullananlar da rivâyeti ilk baĢta Hz. Peygamber‟e ondan sonra sahabeye ve tabiine, bunlardan sonra da herhangi bir Ģahsa dayandırmıĢlardır. Ancak bu haberlerin bir kısmı sahihtir bir kısmı da sahih değildir. Eğer bir haberin sahih olduğu biliniyorsa o zaman bir problem yoktur. Sahih olan alınır, sahih olmayan ise alınmaz. Asıl sorun bir haberin sahih olup olmadığının bilinememesindedir. Eğer böyle durumda bir rivâyet, önce Ehl-i Kitaptan olup daha sonra müslüman olanların birisinden geliyorsa bunun doğruluğunun tam olarak anlaĢılması mümkün değildir. Çünkü Rasulullah, “Ehl-i Kitaptan birisi size bir Ģey söylediği zaman onları ne doğrulayın ne de yalanlayın”530

buyurmuĢtur. Bu tür rivâyetler aklî kriterlerle tam ölçülemediği için müfessirin hataya düĢme ihtimali çok yüksektir. Tabiilere dayandırılan rivâyetler de Ehl-i Kitap‟tan gelen rivâyetler gibidir. Çünkü tabiîler birbirine tercih edilmezler. Ancak bu rivâyetlerden herhangi birini, sahâbeden gelen bir rivâyet destekliyorsa o zaman tercih etmek mümkündür. Zira sahâbenin doğrudan veya dolaylı olarak Hz. Peygamberden bilgi edinme ihtimalleri her zaman mümkün görülmektedir531Ģeklinde izah etmiĢtir.

Rivâyet tefsîrinde görülen yanlıĢ yöneliĢlerin bir kısmı da mezhep mensuplarının kendi görüĢlerini peygamberî bir nassla delillendirmek için hadîs uydurmalarıdır. Meselâ, birtakım Hz. Ali taraftarları kendilerinin haklılığını göstermek için Hz. Peygambere ve Hz. Ali‟ye nisbet edip bunları tefsîre sokmuĢlardır. Bazı kimseler de çıkar ve menfaatlerini korumak, saltanatın nimetlerinden yararlanmak için pekçok haber

uydurmuĢlardır532

. Bunlara Kur‟ân okumayı teĢvik maksadıyla sûrelerin fazileteine yönelik uydurulan hadîsler ile Ġslâm dıĢı ekollerin dine zarar vermek için uydurdukları rivâyetler de ilave edilebilir.

2.1.2.2. Dirâyet Tefsîrinde Yanlış Yönelişler Şeklindeki Farklı Yorumlar

528Ġbn Teymiyye, Mukaddime fî usûli‟t-tefsîr, s. 76; Ġbn Teymiyye, Mecmûu‟l- fetâvâ, XIII, 344; Sofuoğlu, Tefsîre GiriĢ, s. 200; Akk, Usûlü‟t-tefsîr, s. 84, 86.

529Ġbn Teymiyye, Mecmûu‟l- fetâvâ, XIII, 355; Sofuoğlu, Tefsîre GiriĢ, s. 200; Akk, Usûlü‟t-tefsîr, s. 84.

530Buhârî, “Tefsîr-u Sûrâti‟l-Bakara”, 11; Ġbn Teymiyye, Mukaddime fî usûli‟t-tefsîr, s. 77; Zehebî,

Ġtticâhâtü‟l-münharife, s. 27.

531Ġbn Teymiyye, Mukaddime fî usûli‟t-tefsîr, s. 77; Ġbn Teymiyye, Mecmûu‟l- fetâvâ, XIII, 345-346; Sofuoğlu, Tefsîre GiriĢ, s. 200; Akk, Usûlü‟t-tefsîr, s. 84, 86;ġâyi„, a.g.e, s. 27-33

Kur‟ân-ı Kerîm‟in tefsîrinde ihtilâf ve hatalara düĢülmemesi için öncelikle rivâyet ve dirâyet tefsîrinin iyi bilinmesi gerekir. Çünkü Kur‟ân‟ın temel incelik ve sırlarına ancak bu yolla ulaĢmak mümkündür. Bunların yanında bir de müfessirin bilmesi gereken bazı

ilim dalları vardır533

ki aksi halde müfessirin Kur‟ân‟ı anlama Ģansı azalır ve müfessirin birçok hataya düĢmesi an meselesi olur. Bunun yanında müfessir kendisi hata yapmakla kalmaz, insanları da birtakım yanlıĢ anlamalara ve yollara sürükler.

Dirâyet tefsîrinde görülen en büyük hatalardan birincisi, müfessirin birtakım inanç ve kanaatlere sahip olması, akabinde de Kur‟ân lafızlarını bu inanç ve kanaatlerine göre

yorumlamıĢ534

veya rivâyeti terkederek kendisini, felsefî bir cereyana ve ideoljiye kaptırması sonucu oluĢmuĢtur. Bunun sonucunda âyetler bihakkın tefsîr edilememiĢ ve Kur‟ân‟ın asıl maksadı aĢılmıĢ, dolayısıyla bir takım te‟vîllere girilerek ihtilâflar

oluĢmuĢtur535. Bunun yanında müfessirlerin bazıları, tefsîrini batıl inanç ve esaslara

dayandırmıĢlar; böylece hem delil hem de medlüllerinde hata yaparak büyük yanılgılara

düĢmüĢlerdir536

.

Kur‟ân‟ı kendi inanç ve kanaatlerine göre açıklayan bazı müfessirler, bazen de Kur‟ân lafızlarının delalet ettikleri mânâları ve bu lafızlardan murad olunan mefhumları hem soyup almıĢlar hem de reddetmiĢlerdir. Bazıları da herhangi bir lafza, ona delâlet etmeyen ve ondan murad olunmayan pekçok mânâ yüklemiĢlerdir. Her iki durumda da, hataları hem delil hem de medlulde olmuĢtur. Bunun sonucunda da red veya kabul ettikleri mânâlar yanlıĢ veya bâtıl olmuĢtur. Kur‟ân lafızlarına yüklenilen mânâlar doğru olsa bile, bu durumda lafızdan kastedilen mânânın o olmaması sebebiyle delilde hatalar olmuĢtur. Kur‟ân‟ı aklî/dirâyet tefsîr metoduyla yorumlamaya çalıĢan

müfessirler arasında bu tür hatalar çok görülmüĢtür537

. Bunlara müfessirlerin fıtrî yapıları, ilmî seviyeleri, gereksiz ayrıntılara dalmaları, âyetleri hevâ ve arzuya göre yorumlamaları, içinde bulundukları kültürel çevreleri ve anlama-yorumlama farklıkları da ilave edilmelidir.

533Ġbn Teymiyye, Mukaddime fî usûli‟t-tefsîr, s. 15-18; Suyûtî, Ġtkân, IV, 185; Zehebî, et-Tefsîru ve‟l-

müfessirûn, I, 229, 234; Aydın, Muhammed, “Âyetleri Yorumlamada DüĢülen Hatalar Üzerine Bir

Ġnceleme”, SAÜ., Ġlah., Fak., Der., 4/2001, SAÜ., Rektörlük Basımevi, Adapazarı 2001. 113-144. 534 Ġbn Teymiyye, Mukaddime fî usûli‟t-tefsîr, s. 86; Zehebî, et-Ġtticâhâtü‟l-münharife, s. 20.

535 Zehebî, et-Tefsîru ve‟l- müfessirûn, I, 241.

536

Ġbn Teymiyye, Mecmûu‟l- fetâvâ, XIII, 355,356; Ġbn Teymiyye, Mukaddime fî usûli‟t-tefsîr, s. 85,86; Suyûtî, Ġtkân, IV,178,179; Zehebî, et-Tefsîru ve‟l-müfessirûn, I, 241,242;Akk, Usûlü‟t-tefsîr, s. 85.

537Ġbn Teymiyye, Mukaddime fî usûli‟t-tefsîr, s. 86; Zehebî, et-Ġtticâhâtü‟l-münharife, s. 20-24; Akk,

Tefsîrde akla dayalı tezâd ihtilâflarının bir diğeri de Kur‟ân-ı Kerîm‟in kim tarafından kime indirildiği, muhataplarının kim olduğu, Kur‟ân‟ın ne gibi fıtrî gaye ve maksadlar gözettiği bilinmeden, kelâmın siyak-sibakı ve sebeb-i nüzûlü araĢtırılmadan sadece

Arapça kaide ve kurallarıyla tefsîr yapmaya kalkıĢmaktan kaynaklanmıĢtır538. Aynı

zamanda dil bakımından lafzın hangi mânâya geldiği konusunda da pekçok yanlıĢlara

düĢülmüĢtür539

.

Kur‟ân‟ın mânâsının tam olarak anlaĢılması için sadece Arapçanın iyi bir Ģekilde bilinmesi yeterli değildir. Usûl-i tefsîrin daha geniĢ ifâdesiyle Ulûmûl-Kur‟ân denilen kırâat, muhkem-müteĢâbih, müĢkil-müfesser, umûm-husûs, ıtlâk-takyîd, mücmel-mübeyyen vb. ilimlerin bilinmesi gerekmektedir. Bununla birlikte teĢri tarihinin, âyetlerin indiği özel Ģartların yani sebeb-i nüzûlünün, nâsih-mensûhunun ve Mekkî-Medenî olması gibi bazı öneme haiz konuların da çok iyi bilinmesi gerekir. Bunu yanında Hz. Peygamberden, ashâbından ve tabiîlerden nakladilen tefsîre dair

rivâyetlerin bilinmemesi de hata ve inhirâflara sebep olan amillerdendir540.

Meselâ, Ġslâm‟da bazı müfessirler Kur‟ân‟a bütüncül bakamadıkları için veya bazı hadîsleri ihmal ettikleri için bir veya birkaç âyetten hüküm çıkarmaya kalkıĢmıĢlar neticede görüĢ ayrılığına yol açan farklı görüĢlere sahip olmuĢlardır. Ġslâm dairesinde kabul ettiğimiz Mu„tezile ve Hâricî gibi fırkalar genelde bu noktalarda yanılmıĢlardır. “Öyle bir günden sakının ki o gün hiç kimse baĢkasının yerine birĢey ödeyemez, kimseden Ģefaat kabul edilmez, hiç kimseden fidye alınmaz, hem onlara yardım da edilmez”541

âyetine bakıldığında Ģefaatin olmadığı anlaĢılmaktadır. Mu„tezile bu ve benzeri âyetlerden yola çıkarak Ģefaati inkar etmiĢtir. Oysa Kur‟ân‟a bütüncül bir Ģekilde bakıldığında Ģefaati nefy eden âyetlerin kafirlerle alakalı olduğu görülmektedir.

“Ġzni olmadan huzurunda Ģefaat etmek kimin haddine?542” ile

“Nitekim göklerde nice melaike var ki, Allah‟ın dilediği ve razı olduğu kimseler hakkında geçerli olması için izin çıkmadıkça,

538Ġbn Teymiyye, Mukaddime fî usûli‟t-tefsîr, s. 86; Zehebî, el-Ġtticahâtü‟l-münharife, s. 23; Zehebî,

et-Tefsîru ve‟l- müfessirûn, I, 241,242; Akk, Usûlü‟t-tefsîr, s. 228. 539 Teymiyye, Mukaddime fî usûli‟t-tefsîr, s. 86.

540

Mollaibrahimoğlu, a.g.e, s. 93; Aydın, Muhammed, “Kur‟ân Âyetlerinde ÇeliĢki Görülen Âyetler ve Giderilmesi”, SAÜ., Ġlah., Fak., Der., 3/2001, SAÜ., Alemdar Ofset, Adapazarı 2001, s.119-136.

541 Bakara 2/48.

onların Ģefaatleri asla fayda vermez”543

âyetleri Ģefaatin Allah‟ın iznine bağlı olduğunu ifâde etmektedir. Böyle bir Ģey olmasaydı elbette izin de zikrolunmazdı. ġefaat Allah‟ın iznine bağlıdır. Allah‟ın tasarrufu pekçok Ģeyde sebepler dairesinde tezahür etmektedir. Allah, peygamberler, melekler ve bazı sevgili kullarının vasıtasıyla pekçok günahkarları

affedecektir. Hz. Peygamber de bu husuta “ġefaatim, ümmetimin kebâir ehlinedir” 544

ve “Her peygamberin kendine has kabul olunan bir duası vardır ve onu kullanmıĢtır.

Fakat ben duamı, ahirette Ģefaat etmek için kullanacağım” 545

buyurmuĢlardır.

Hz. Peygamberin ümmeti için özel Ģefaatının yanında bir de Ģafaat-ı uzmâsı vardır ki bu özetle, Kıyâmet gününde güneĢ insanlara o kadar yaklaĢır ki; herkesin teri kulaklarına kadar insanı içine alır. ĠĢte insanlar zorda kaldığı bu durumda Hz. Âdem‟den Ģefaat dilerler. O, “Ben buna ehil değilim” der. Aynı durum ulü‟l-azm peygamberler olan Hz. Nûh, Hz. Ġbrâhîm, Hz. Mûsâ ve Îsâ için de geçerlidir. Nihayet insanlar, Hz. Peygamberden yardım isterler. Bunun üzerine Hz. Peygamber secdeye kapanıp uzun bir süre kaldıktan sonra Allah, “Kaldır baĢını; iste verilecek, konuĢ dinlenecek, Ģefaat dile Ģefaat hakkı verilecek” der. Bunun üzerine Resûlullah, “Rabbime hamdederek baĢımı secdeden kaldırır ve cehennemlikleri bulundukları yerden çıkarır Cennete sokarım der”

Ģeklinde rivâyet edilmiĢtir546

.

Ġslâm mezhepleri arasında görülen ihtilâflardan bir tanesi de günah meselesi

hakkındadır. “Hiçbir günahkâr, baĢkasının günahını

yüklenmez”547

âyetine bakıldığında Ģuçun Ģahsîliği ön plana çıkmaktadır. Oysaki meseleye Kur‟ân ve sünnet bütünlüğü içerisinde bakıldığında baĢkasının günaha girmesine, dalalete düĢmesine sebep olanlar, veballerinin karĢılığını ödeyeceklerdir. Nitekim bu konuda Yüce Allah,

“Onlara: “Rabbiniz ne gönderdi?” denildiğinde “Öncekilerin masallarını!” derler. Böylece kıyamet günü kendi günahlarını tastamam yüklenmelerinden baĢka, bilgisizlikleri sebebiyle

543 Necm 53/26.

544

Ebû Dâvûd “Sünne” 21; Tirmîzî “Kıyâme” 11; Ġbn Mâce “Zühd” 37.

545 Buhârî, “Daavât” 1; Müslim “Ġmân” 86.

546 Buhârî, “Zekât” 52; “Rikâk” 51.

saptırdıkları kimselerin günahlarının epey bir kısmını da yüklenmeleri için böyle derler. Bak! Ne fena bir yük yükleniyorlar!” buyurmaktadır548

. 2.2. Dönemlere Göre İhtilâf Çeşitleri

Tefsîr tarihi “Hz. Peygamber (s.a.s) ve Sahâbe Dönemi”, “Tabiinden Hicrî 7. Asra Kadar Olan Dönem” “Hicrî 7. Asırdan 14. Asra Kadar Olan Dönem” ve Hicrî 14. Asırdan Günümüze Kadar Olan Dönem” olmak üzere dörde ayrılacak olursa ihtilâfların en yoğun yaĢandığı dönemler kuĢkusuz ki müslümanların diğer milletlerle karĢılaĢmaları ve sosyal-kültürel alıĢ-veriĢleri sonucu oluĢmuĢtur. Bu karĢılaĢmaların da en yoğunu “Tabiinden Hicrî 7. Asra Kadar Olan Dönem” ile Hicrî 14. Asırdan Günümüze Kadar Olan Dönem”i kapsamaktadır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s) ve sahâbe döneminde ihtilâflar çok az olmuĢtur. Bu dönem ittifaklarla dolu olduğu için birlik ve beraberlikle öne çıkmıĢtır. Sahâbe asrı, onların imanın sarsızmazlığı, hayatlarının cihad endeksli olup yaĢamlarını bu uğurda harcamaları, kendilerini Kur‟ân ve sünneti anlamaya çalıĢmaları, onların ittifak halinde olmalarını sağlamıĢtır. Yine “Hicrî 7. Asırdan 14. Asra Kadar Olan Dönem” müslümanların Batı karĢısında üstünlüğü ile fakat kendi aralarında bazı problemler içerisinde geçtiği için tefsîrde de fazla bir hareketlilik yaĢanmamıĢ daha çok tefsîrlere Ģerh ve haĢiyeler yazılmıĢtır. “Tabiinden Hicrî 7. Asra Kadar Olan Dönem” incelendiğinde ise sahâbenin muttasıf olduğu özellikler yitirilmiĢ, ihtilâflar da artmaya baĢlamıĢtır. Zamanın geçmesi, sınırların geniĢlemesi, nesillerin peygamber nurundan uzaklaĢması ve nüfusun artması, bir konu hakkındaki farklı rivâyetlerin çoğalması ve değiĢik din ve kültürlerden gelen fikirlerin etkisiyle tefsîrde ihtilâflar had safhaya gelmiĢtir. Onun için bu dönemlerde fırkalar artmaya baĢlamıĢ ve her fırka kendilerinin haklı olduğunu göstermek için Kur‟ân‟a sarılmıĢ, diğerlerini de reddetme yoluna gitmiĢtir. Bu durum son asırlar için de geçerlidir. Tabiin dönemi sonlarında görülen keĢmekeĢlik ve karmaĢalıklar tekrar tefsîr gündeminde oturmuĢ ve bazı müfessirler müslümanların geri kalmıĢlığını Kur‟ân‟ın anlaĢılamaması veya çağın ihtiyaçlarına göre yorumlanamamasına bağlamıĢlardır. Bu dönemde yenilik ve teceddüd hareketlerine ağırlık verilmiĢ ancak pekçok müfessir metod ve uygulamada hata edip yanlıĢ yorumlarda bulunmuĢlardır. ĠĢte bu bölümde ihtilâflar açısından tefsîr tarihi incelenmeye çalıĢılmıĢtır.