• Sonuç bulunamadı

VARLIKTAN VAROLUŞA DOĞRU İLERLEYİŞ

2.4. Varoluş Aydınlanması ve Varoluşu Aydınlatan Temel İşaretler

2.4.3. İnsanın Yaşamaya Mahkûm Olduğu Durumlar: Sınır Durumlar Dünya üzerinde yaşayan her insan bir durum içerisinde bulunur ve yaşadığı sürece

2.4.3.2. Mücadele (Savaş), Suç ve Acı Çekme

Ölüm dışında Jaspers mücadele, suç ve acı çekmeyi de birer sınır durum olarak niteler. Savaş ya da mücadele yaşam içerisinde bir zorunluluk olarak vardır. Bu mücadele hali olmadan yaşamam mümkün değildir. Çünkü yaşamak ve yaşamımı sürdürmek için sürekli olarak bir mücadele vermem gerekmektedir. Zaten kişinin varoluşuna erişebilmesi, içinde bulunduğu durumları aşmakla mümkündür ve bu da ancak mücadele ile gerçekleşebilir (Akarsu, 1994: 210). Fakat bu mücadele daha önce de değindiğimiz gibi, sevgiye dayalı bir mücadeledir. Nitekim Jaspers de “Mücadele, birinin diğerine her türlü silahı sağladığı sevgi dolu bir mücadeledir” (Jaspers, 2018: 22) şeklinde tanım yapmaktadır. Ona göre biz ancak içinde hakikatin bizim için doğduğu sevgi dolu bir mücadele içinde birlikte yaşayabilir ve yaşamımızı sürdürebiliriz (Jaspers, 1995: 120).

İnsan kendi varoluşuna erişmek ve yaşamını devam ettirebilmek için daima bir mücadele içindedir, ancak bu mücadele hali onun diğer insanlara engel olmasına yol açabilir. İşte bu engel olma durumu da bizi, Jaspers’in suç adını verdiği diğer bir sınır duruma götürür. Onun felsefesinde kişinin, bir başkasının varoluşunu engellemesi ya da başkasının varoluş olabilmesi için hiçbir şey yapmaması suç teşkil eden bir durumdur (Özlem, 2014: 129).

Ancak burada kastedilen suç, bizim bildiğimiz anlamda birinin diğerini suçlaması ya da yasalar açısından aykırılık teşkil eden bir fiilin işlenmesi şeklinde değildir. Aksine burada bahsi geçen suç, kişinin bizzat kendi kendine yönelerek kendisini suçlaması, suçlu

104 bulması durumudur. Bu konuda Jaspers, “Suçluluk sorunu, başkalarının bize yönelttiği bir sorudan ziyade, bizim kendimize yönelttiğimiz bir sorudur” (Jaspers, 2015: 54) der.

Ona göre bu soruya vereceğimiz içten yanıt, bizi kendi varlığımızın, varoluşumuzun bilincine götürür (Jaspers, 2015: 54). Demek ki, buradaki suçlama olumsuz olmanın aksine tamamen olumlu bir anlam ihtiva etmektedir. Çünkü onun sayesinde ben kendimin bilincine erişerek varoluş olabilmekteyim. Dolayısıyla benim kendimi kendi karşıma koyarak, yaptıklarımdan ötürü kendimi sorumlu tutup suçlamam şeklinde tezahür eden bu durum, başkalarının bana yönelttiği sıradan suçlama durumundan daha büyük bir önem arz etmektedir. Bu nedenle Jaspers’e göre kim ki, varoluşunun bilincine ulaşacak şekilde gerçekten de kendisini suçlu hissedebiliyorsa, başkaları tarafından kendisine yöneltilen suçlamalar onda hiçbir can sıkıntısı yaratamayacaktır (Jaspers, 2015: 149).

Jaspers’e göre başkalarına yönelik yapılan herhangi bir haksız fiile kendi çıkarımdan dolayı sessiz kalmışsam, Örneğin başkalarının öldürülmesine kendi hayatımı tehlikeye atmamak için seyirci kalmışsam eğer, kendimi kavranamayacak bir şekilde suçlu hissederim (Jaspers, 2015: 57). Diğer bir anlatımla bir şeyi yapabilmeme rağmen o şeyi yapmıyorsam eğer, yapmadığım o şey dolayısıyla suçlu olurum (Akarsu, 1994: 210).

Bunun için belki kimse beni suçlamayacak, horlamayacak ama ben kendimi suçlu bularak büyük bir suçluluk duygusu içinde kıvranırım. Bu, insanın yapılan haksız edim ve adaletsizlikleri engellemediğinden ötürü kendisini suçlaması durumudur.

Dolayısıyla ben kendime ve başkalarına karşı her daim bir sorumluluk taşırım.

Kendim için yapacağım şey, başkalarına engel olabilir ya da kendi iyiliğim için başkasının iyiliğine dair olan bir şeyi yapmayabilirim. İşte bu vb. durumlar kendimi, aşamayacağım bir suçluluğun pençesine atarlar. Bu da benim kendi varoluşumun bilincine ulaşmamı sağlar.

Anlaşılacağı üzere, kendimi suçlu bulmamdan dolayı kendime yönelmem ve bu minvalde kendimi sorgulamam, aslında benim bir vicdan muhasebesi yapmam anlamına tekabül etmektedir. Çünkü yapmadığım bir şeylerden dolayı kendime yönelip kendimi suçlu bulmam, sorumlu tutmam vicdanımı yoklamam demektir. Buna göre Jaspers’in suç olarak nitelediği bu duruma vicdan azabı çekmek de denilebilir.

105 Jaspers’in sınır durumu olarak nitelediği diğer bir durum ise, acı çekme olayıdır.

İnsan acı çekme sayesinde de kendi varoluşunun bilincine varabilir. Hayatta sadece mutluluk hüküm sürseydi insan varoluşunu gerçekleştiremezdi; insanın kendi benliğine yönelerek kendi olma bilincine ulaşması mutsuzluk ve acı çekme durumları içinde olanaklı hale gelmektedir (Akarsu, 1994: 210). Zaten yukarıda değinmiş olduğumuz ölüm ve suçluluk sınır durumları da aslında acı çekmenin başka şekillerde vuku bulması halleridir. Çünkü öleceğimi bilmem ve bu konuda hiçbir şey yapamam bana büyük bir kaygı, tedirginlik ve bunlarla zuhur eden büyük bir acı vermektedir. Aynı şekilde yaptıklarımdan ya da yapamadıklarımdan dolayı içine düştüğüm suçluluk durumum da bana yine büyük bir acı vermektedir. Belki yaptıklarımdan dolayı kimse beni suçlamayacak ve sorumlu tutmayacaktır, ancak ben bir anda kendimi bu suçluluk duygusu içinde bulurum ve kendi kendimi yargılamaya, sorumlu tutmaya başlarım. İşte bu da bende büyük bir acının vuku bulmasına yol açar. Bu acı çekme durumu sayesinde ise varoluşumu kavramaya ve kendim olma bilincine ulaşmaya başlarım. Varoluş düzeyinde kendimi acı çekmekten uzak tutamam, çünkü salt mutluluk varoluşumun bilincinde olmadığım, varoluşun ortaya çıkmadığı bir uyku durumudur (Blackham, 2005:

58). Bu nedenle ben, sadece mutlu bir hayat içinde varoluşumun bilincine varamam, varoluşumun olanaklılığı benim acı çekmemle yakından ilişkili bir haldir. Nitekim Jaspers’e göre mutluyken hiçbir şey düşünmeyiz, düşünmeden dünyaya yönelir ve varlığımızın bu mutlu halinden başka hiçbir şeyi bilmeyiz; ancak acı ve güçlük içindeyken şüpheye kapılır, kendimize döner, kendi varlığımızı sorgulamaya başlayarak varoluş olduğumuzu idrak etmeye başlarız (Jaspers, 1981: 38).

Özetle, sınır durumları kişinin aşamayacağı, üstesinden gelemeyeceği, kaçıp kurtulamayacağı durumlardır. Zaten bu durumların “sınır” olarak nitelendirilmesi onların hiçbir şekilde aşılamayacağından dolayıdır. Jaspers’in felsefesinde kişi, sınır durumları sayesinde yaşamının anlamını fark eder ve kendini kaybetmiş olduğunu hatırlayarak kendi varoluşuna yönelir, çünkü insan bu dünyaya ve bu dünyada yapıp ettiği şeylere odaklanarak kendisini unutmuştur. Sınır durumları onu bu unutulmuşluktan uyandırarak ona kendi olma bilincini kazandırır. Diğer bir anlatımla, sınır durumları bizi kendimizi sorgulamaya, ne olduğumuzu keşfetmeye götüren ve varoluşumuzu kavramamızı sağlayan özel durumlardır. Bu nedenle kişi bu durumları kabul etmeyi öğrenerek bunların

106 birer çıkmaz olmaktan çok, varoluş olmanın başladığı nihai noktalar şeklinde anlamalıdır (Blackham, 2005: 58).

Anlaşılacağı üzere, ilk duyduğumuzda bize bütünüyle olumsuz bir anlam çağrıştıran bu durumlar, Jaspers’in felsefesinde kişiyi kendi bilincine ulaştıran, varoluşunu gerçekleştirmesine imkân tanıyan olumlu birer etken olarak karşımıza çıkmaktadırlar.