• Sonuç bulunamadı

KARL JASPERS’İN HAYATI, ESERLERİ VE FELSEFEYE BAKIŞI

1.2. Karl Jaspers’in Felsefeye Bakışı

1.2.2. Felsefeyi Doğuran Başlıca Kaynaklar

Felsefe tarihinin metodik düşünce olarak 2500, ancak söylencesel olarak ise çok daha eskilere uzandığını belirten Jaspers, felsefenin kaynaklarını ortaya koymadan önce başlangıç ve köken kavramlarının birbirlerinden oldukça farklı oldukları konusuna dikkat çeker (Jaspers, 2010: 61). Ona göre başlangıç ile köken kavramları taşıdıkları anlamsal içerik bakımından tamamen birbirlerinden farklı kavramlardır, çünkü biz bir şeyin başlangıcı derken farklı bir şeyden, kökeni derken ise daha başka bir şeyden bahsederiz.

Şöyle ki, başlangıç, tamamen tarihsel bir olgudur ve sonrakilere önceki çalışmaları aktararak geniş bir birikim sağlar; köken ise her zaman felsefe yapmaya sevk eden kaynak olma niteliğini taşımaktadır (Jaspers, 1981: 35).

Ancak insanı felsefe yapmaya sevk eden bu kaynak tek değil, aksine çok çeşitlidir.

Jaspers bireyi felsefe yapmaya iten bu kaynakları; bir varlık karşısında şaşırmak ya da hayret etmek, bilgi karşısında kuşkulanmak ve bireyin bir olay sonucunda sarsılarak kaybolmuşluk bilincine varması şeklinde sıralar (Jaspers, 2018: 51). Ona göre varlık karşısında duyulan hayretten soru ve bilgi; kuşkudan eleştirel tetkik ve açıklık; insanın

34 kaybolmuşluk bilincine varmasından ise kendi benliğine dair soru ortaya çıkar (Jaspers, 2010: 61).

Bir şeyler karşısında duyduğumuz şaşkınlık ya da hayret etme hali bizi araştırmaya, sorgulamaya, yani felsefe yapmaya teşvik eder. Çünkü bir şeyi sorgulamak ve araştırmak, merak duygusunu tahrik eden, kişide şaşkınlık yaratan, hayret uyandıran ve böylece onu felsefe yapmaya götüren bir şeylerin varlığını gerektirir. Kişi bu şeylerin kendisinde uyandırdığı tepki sayesinde sorgular ve felsefe yapmaya başlar. Söz gelimi, felsefe tarihinde arkhe olarak da ifade edilen varlığın ilk nedenine dair yapılan sorgulama ve bunun sonucunda doğan felsefe yapma edimi, filozofların varlığın nasıl var olduğuna yönelik içine düştükleri hayret etme veya şaşırma halinin bir tezahürüdür. İçine düştükleri bu hal onları, varlık nasıl var oldu? Kim tarafından var edildi? Ya da neyden meydana geldi? Gibi varlığın ilk nedeniyle, yani arkhe ile alakalı sorular sormaya, onu aramaya sevk etti ve bu arayış da felsefenin doğmasına neden oldu. Diğer bir anlatımla, ben bir şeyin varlığını sorgulamadan önce, onun varlığı karşısında bir şaşkınlık durumunu yaşarım ve varlığına hayret ederim. Daha sonra ise onun nasıl mümkün olabildiğini düşünmeye geçerek, varlığını sorgularım ve böylece ona karşı bir felsefe geliştirmeye başlarım. Bu nedenle Jaspers, varlık karşısında duyulan şaşırma halini, kişiyi felsefe yapmaya teşvik eden bir felsefe kaynağı olarak niteler. Ona göre, bir şey karşısında duyduğum şaşkınlık hali, beni o şey hakkında bilgi edinmeye sevk eder ve bu sayede de bilinmeyenin, gizil olanın bilincine varabilme imkânını bana sunar (Jaspers, 2010: 62).

Daha açık bir ifadeyle, varlık karşısında duyulan şaşkınlık, bilinmeyen bir şeylerin var olduğunu idrak etmeme olanak tanır. Böylece bilinmeyene dair bilgiyi aramaya başlarım;

ancak bunu herhangi bir şeye duyulan ihtiyaçtan dolayı değil, bunu bizzat bilginin kendisi için yaparım (Jaspers, 1981: 35), yani sadece bilgi için bilgiyi ararım.

Felsefe yapmayı bir tür uyanış olarak ifade eden Jaspers’e göre bu uyanış, var olanın ne olduğu, nereden geldiği gibi herhangi bir menfaat gerektirmeyen, ancak düşünce bakımından kişide bir tatminlik oluşturan sorularda görülür (Jaspers, 2010: 62).

Böylece bu sorulara karşı alınan tatmin edici cevaplar sonucunda edinilen bilgiyle, kişinin içine düşmüş olduğu şaşkınlık hali de tatmin edilmiş olur ve bundan sonra felsefenin ikinci kaynağı olan kuşku durumu başlar.

35 Varlık karşısında şaşırıp hayret duymakla kişi, sadece üst üste yığılan bir bilgi bütününü elde edebilir, fakat bu bilgiler bu şekilde eksiktirler. Bu nedenle onlar işlenmeyi beklerler. İşte bu da ancak onlara karşı takınılacak kuşkulu bir tavırla mümkün olabilir.

İçine düştüğü şaşkınlık durumu sonucunda edindiği bilgilerin kesinliğinden emin olmak isteyen kişi, bu bilgilere karşı kuşku duyar ve onların kesinliğini elde edebilmek için onlara kuşkuyla yaklaşır. Diğer bir anlatımla, ben sadece bir şeyler karşısında şaşırıp birtakım sorular sorarak ve bu sayede de bazı bilgilere ulaşarak felsefe yapmam; ben ayrıca bu bilgilerin bende uyandıracağı kuşku sayesinde de felsefi bir edim geliştiririm, çünkü felsefe kuşkuyu da gerektirir. Nitekim Jaspers’e göre köklü bir kuşku olmadan felsefenin olabilirliğinden bahsetmek mümkün değildir (Jaspers, 2010: 63). Yığılan bilgiye karşı takınacağım kuşkulu tavırla onu işlerim ve bu tavır vasıtasıyla asıl kesinliğin nerede ve nasıl olduğunu öğrenirim ki, Jaspers’in nazarında da asıl önem arz eden konu budur (Jaspers, 2010: 63).

İnsanı felsefe yapmaya teşvik eden diğer felsefe kaynağı da bireyin içine düştüğü sarsıntı ve kaybolmuşluk halidir. Şüphesiz bireyin içine düştüğü bu durum da onun felsefeye yönelmesine ve felsefe yapmasına olanak tanır. Şöyle ki, birtakım nedenlerden dolayı bazı zorluklara ve olumsuzluklara maruz kalan birey, derin bir iç sıkıntısı yaşar ve kendisini bu durum karşısında aciz, yetersiz ve güvensiz hissederek kaybolmuşluğa, kendi benliğini yitirme durumuna sürüklenir. Daha sonra içine düştüğü bu kaybolmuşlukta bocalanan birey, bu durumdan çıkmak için bir kurtuluş yolu aramaya başlar. Bu durumdan kurtulma isteği ve kurtuluş yolu için arayış içine girmesi ise, onu içinde bulunduğu durumu sorgulamaya, onun üzerine düşünmeye, derin düşüncelere dalmaya sevk eder. İşte bireyin kurtulmak için arayış içine girerek derin düşüncelere dalması durumu, ona felsefenin kapılarını açar. Yani, bireyin içine düştüğü hüsrandan, kendini yitmişlik halinden kurtulabilmesinin yegâne yolu felsefe yapmaktan geçer.

Çünkü felsefe yapmak, kurtuluşun diğer ifadesidir (Jaspers, 2018: 20). İçinde bulunduğu çaresizlik durumundan dolayı derin düşüncelere dalan birey, bu sayede felsefe yapmaya başlar. Nitekim Jaspers’e göre felsefe, insanda meydana gelen bir sarsıntıyla başlar ve bir hüsrandan yola çıkarak bir amaç arar (Jaspers, 1981: 40).

Böylece birey, varlık karşısında duyduğu şaşkınlık ve hayret etme durumu sonucunda bilgiye, bilgi üzerine yönelttiği kuşkulu bakışla kesinliğe ve kaybolmuşluk ya

36 da kendini yitmişlik halinden de, kendi varlığının bilincine ulaşır (Jaspers, 2010: 68). Bizi felsefe yapmaya iten bu üç kaynak, yani varlık karşısında duyulan şaşkınlık, bilgiye karşı takınılan kuşkulu tavır ve bir buhran sonucu içine düşülen kaybolmuşluk bilinci, Jaspers’e göre bitmez tükenmez, geçerli kaynaklardır; ancak yetersizdirler ve bu yetersizliğin giderilebilmesinin yolu da sadece iletişimden geçer (Jaspers, 1981: 41).

Felsefenin amacını varlığın kavranması, sevginin aydınlatılması ve dirliğin eksiksiz duruma getirilmesi olarak belirten Jaspers’e göre, felsefe bu amacına ancak iletişimle ulaşabilir (Jaspers, 1981: 43). Çünkü her felsefi edim kendini bildirmek, açıklamak ve duyurmak ister; bunun olanaklı hale gelmesinin tek yolu da başkalarına anlatılmak, yani iletişime girmekle mümkün olabilir (Jaspers, 1981: 43). Bu nedenle felsefenin ortaya çıkmasını sağlayan kaynaklara ek olarak, felsefenin vuku bulmasına imkân tanıyan söz konusu kaynakların birleştirici bir koşulu olan iletişimin varlığı da felsefenin var olabilmesi için şarttır. Jaspers’ e göre her şey iletişim içinde gerçekleşir, bu yüzden felsefenin gerçekleşip tamamlanabilmesi için de iletişim gereklidir (Jaspers, 2010: 152).