• Sonuç bulunamadı

Aşkın Varlık’ın İncil Kaynaklı Temel Nitelikleri

AŞKIN VARLIK VE VAROLUŞ

3.1. Aşkın Varlık: Tanrı

3.1.2. Aşkın Varlık’ın İncil Kaynaklı Temel Nitelikleri

Jaspers’e göre geçmişten bugüne Tanrı, dünyada var olan biçimlerden insana benzetilip kişi olarak tasarlanmaya değin çeşitli şekillerde düşünülüp tasvir edilmiştir, ancak bu tasarlamaların tamamı örtüktür, yani hiçbiri Tanrı’nın tasarımı olabilecek nitelikte değildir; çünkü Tanrı’nın varlığı daima gözümüzün önünde duran, karşımızda bulunan, gözlemleyebildiğimiz somut bir gerçeklik değildir (Jaspers, 1981: 61). Bu noktada Tanrı’nın niteliklerini Kutsal Kitap’tan (İncil) hareketle, onu ölçü alarak tasvir etmeye çalışan Jaspers’e göre bizim Tanrı’yla olan asıl münasebetimizin en derin anlamı Kutsal Kitap’ta geçen şu cümlede ifadesini bulur: “Sen, kendi örnek ve benzerini

113 yapmamalısın” (Jaspers, 2010: 88). Bu, Tanrı’nın görülemez olduğunu bildiren ve onun heykel, put, resim veya oyma gibi şekillerle görselleştirilmesini yasaklayan bir ifadedir, fakat bu yasak Tanrı’nın sadece görülemeyen bir yapıda olduğunu bildirmez, o aynı zamanda bunun dışında Tanrı’nın tasarlanabilen düşünülüp kavranılabilen bir varlık olmadığını da ihtiva etmektedir (Jaspers, 1981: 61). Çünkü Tanrı’nın mahiyetine uygun olup ona karşılık gelebilecek ve onun yerini tutabilecek hiçbir benzetme mevcut değildir (Jaspers, 2018. 40). O, benzersiz ve eşsiz olan yegâne varlıktır, onu ben, dünyada somut bir gerçeklik olarak var olan herhangi bir varlıktan yola çıkıp ona benzeterek tasarlayamam, tasvir edemem. O, dünyada mevcut olan her şeyin ötesinde, her şeyi aşan tek varlıktır.

Tanrı’nın görülebilir olan her şeyden farklı bir nitelikte olduğunu bu şekilde vurgulayan Jaspers, bu nedenle insan olduğu halde İsa’nın Hıristiyanlıkta Tanrı olarak görülmesine ya da Tanrı’nın bedene bürünmüş hali şeklinde düşünülmesine şiddetle karşı çıkar. Bunu da İsa’nın İncil’de yer alan şu sözünü delil göstererek çürütmeye çalışır:

“’Niçin bana iyi diyorsun? Bir’den başka kimse iyi değildir, o da Tanrı’dır’ (Markos 10.18)” (Jaspers, 2010: 289).

Tanrı’nın tasarlanabilir olanın dışında, görülebilir olan her şeyin ötesinde, benzersiz bir varlık olduğu düşüncesi, onun aynı zamanda tek ve biricik olduğunu da bildirir. Jaspers’e göre benzersiz olan Tanrı tektir. Yani onun Tanrı’sı da Kutsal Kitap’taki Bir’dir. Zaten Tanrı’nın bu niteliğini o, Kutsal Kitap’tan aldığı “Başka bir tanrın olmamalı” (Jaspers, 1981: 62) şeklindeki ifadeyle açıklar.

Dahası bu durum, yani Tanrı’nın tasarlanamayan, benzersiz bir varlık olduğu, onun biricik ve tek olduğunun dışında ayrıca tanımlanamaz ve anlatılamaz olduğu anlamına da tekabül etmektedir. Çünkü Jaspers’e göre, tasarlanabilir olmak görülebilir olmayı gerektirir ve görülebilir olan her şey de doğrudan anlatılabilir niteliktedir. Ancak Tanrı ne tasarlanabilir ne de görülebilir olandır. Bu nedenle onu görülebilir olan bir varlık gibi doğrudan anlatıp tanımlamaya çalışmak mümkün değildir. Tanrı’yı bu şekilde bilmeye çalışmak, ondan bütünüyle uzaklaşmak demektir. Bu yüzden Jaspers’e göre Tanrı’ya yakın olabilmenin tek yolu, görülebilir olandan uzak olmaktan geçer, diğer bir ifadeyle Tanrı’ya yakın olmak, onu tasarlayıp resmetmekten vazgeçip, onun hiçbir şekilde tasarlanamayacağını onaylamakla mümkündür (Jaspers, 1981: 61).

114 Jaspers’in Kutsal Kitap’a dayanarak ortaya koyduğu diğer bir Tanrı niteliği de onun evren üzerinde bir hâkimiyetinin olduğudur. Bunu da o yine Kutsal Kitap olarak İncil’den aldığı şu ifadeyle belirtir: “Senin iraden gerçekleşsin” (Jaspers, 2018: 42). Bu ise, Tanrı evrene etkide bulunan, evren üzerinde söz sahibi olandır anlamına tekabül etmektir.

Demek ki, Jaspers her ne kadar Hıristiyanlığın Tanrı anlayışına birtakım eleştiriler yöneltse de ve onun kendisiyle aracısız, bireysel bir ilişki kurulabilen Aşkın Varlık’ı Hıristiyanlığın sadece vahiy ve kilise aracılığıyla kendisiyle ilişki kurulabilen Tanrı’sı olmasa da, onun niteliklerini beyan ederken Hıristiyanlığın kutsal kitabı olan İncil’den istifade etmektedir.

Jaspers’in Tanrı’ya atfettiği bütün bu nitelikler bizi, Tanrı’nın hiçbir bilimsel araştırmanın konusu yapılamayacağı ve hiçbir suretle bilimsel araştırma vasıtasıyla bilinemeyeceği sonucuna götürmektedir. Çünkü bilim daima görülebilir olana, nesnellik taşıyana yönelir ve yalnızca bu nitelikte olanı bilebilir. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi, Tanrı görülmez olandır, o görülebilir olan her şeyin ötesinde yer alır. Hatta sadece görülebilir olanın değil, Jaaspers’e göre ayrıca her türlü nesnellikten uzak olan varoluşun (existenz) da ötesinde yer alır. Hatırlanacağı üzere varoluş için biz, her türlü bilginin ve bilinebilenin dışında bulunan insanın var olma hali demiştik. Hal böyle olunca da varoluşu aşan Aşkın Varlık’ın da her türlü bilgiye kapalı olması gayet tabi ve kaçınılmaz olmaktadır (Reneaux, 1994: 55).

Bilimin konusunu teşkil eden her şey, duyu deneyime hitap eden, nesnellik taşıyan bir karakterdedir. Bilim araştırdığı her şey hakkında kesin, genel geçer sonuçlar ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, görülemeyen Aşkın Varlık ya da Tanrı’nın bilime uygun bir karakteri haiz olmadığından, bilimin Tanrı’ya dair bu anlamda bir bilgi ortaya koyabilmesi mümkün değildir. Zaten Jaspers’e göre bilim de bu durumun farkındadır.

Çünkü bilim de Aşkın olanın görülebilir olduğuna karşı çıkarak, Aşkın’ın bilimin konusu olamayacağını, yalnızca görülebilir somut gerçekliğin bilimin konusunu oluşturabileceğini kabul etmektedir (Jaspers, 1995: 142). Tanrı’nın bilimle olan münasebetini Jaspers, “Tanrı bilgi nesnesi değildir. Tanrı hakkında zorunlu bir sonuca ulaşılamaz” (Jaspers, 2018: 37) şeklinde ifade eder. O halde Aşkın Varlık olarak Tanrı’yı

115 bir nesne misali bilginin ve bilimin konusu yapmak, bilim aracılığıyla araştırıp onun hakkında kesin bir sonuca varmaya çalışmak beyhude bir çabadan başka bir şey değildir.

Hal böyle olunca da Tanrı’nın varlığının kanıtlanabileceğini düşünmek veya onu kanıtlamaya çalışmak da olanaksızlaşır. Çünkü görülemeyen, kendisi hakkında somut nitelikte herhangi bir bilgi edinilemeyen bir varlığın kanıtlanabilir olması mümkün değildir. Dolayısıyla Tanrı’nın var olup olmadığı konusu, kanıtlanabilir olana kapalı bir durumdur.

Ancak yine de buna rağmen, Jaspers’in belirttiğine göre, Tanrı’nın varlığının bilinebileceği ya da kanıtlanabileceği konusunda öne sürülen ve birbirlerine tamamen zıt olan çeşitli kabuller de vardır. Bunlardan ilki teolojik kabuldür. Bu kabule göre Tanrı’nın varlığı, o, kendisini peygamberler aracılığıyla vahyettiği için bilinmektedir. Yani bu kabule göre vahiy olmaksızın insan Tanrı’nın varlığı hakkında bilgi edinemez. Bu nedenle de burada Tanrı’ya ulaşmak sadece imanla mümkündür. Bu kabulün karşısında yer alan ikinci kabul olan eski bir felsefi anlayışa göre ise, Tanrı’nın varlığı, o, kanıtlanabilir nitelikte olduğundan onunla ilgili bilgi edinmek, onu bilmek olanaklıdır (Jaspers, 2018: 35).

Fakat Jaspers’e göre Tanrı ile ilgili söz konusu edilen kanıtlamalar matematik ve deneysel bilimlerin kesinliği anlamında zorlayıcı kesinlik şeklinde kabul edilirse eğer bu, hatalıdır. Zaten Kant bu şekilde anlaşılan bütün Tanrı kanıtlarını kesin bir biçimde çürütmüştür (Jaspers, 1981: 55).

Jaspers Tanrı’nın varlığıyla ilgili bu iki kabulün dışında ve ikinci kabulün tamamen karşısında bulunan bir başka kabul daha ele alır. Söz konusu bu kabul diğer iki kabulün aksine, Tanrı’nın varlığından ziyade, yokluğunu ispatlamayı amaç edinir. Bunu da Tanrı varlığını kanıtlamak amacıyla öne sürülen Tanrı kanıtlarını çürütmekle yapmaya çalışır. Yani bu anlayışa göre Tanrı kanıtlarının çürütülmesiyle Tanrı’nın yokluğunu kanıtlamak mümkündür. Çünkü bu düşünceyi benimseyenler için, mademki Tanrı’nın varlığına birtakım kanıtlar sayesinde ulaşılabiliniyorsa o halde Tanrı’nın yokluğuna da bu kanıtların çürütülmesiyle varılabilir. Onlar Tanrı’nın yokluğunu, onun hakkında ortaya konulan kanıtların geçersiz kılınıp yanlışlanmasıyla eşdeğer görürler. Fakat Jaspers’e göre bu düşünce kabul edilemez bir şekilde hatalıdır. Çünkü Tanrı’nın varlığı da yokluğu

116 da kanıtlanabilirlik açısından aynı niteliktedir, yani varlığı ne kadar kanıtlanabiliyorsa yokluğu da o ölçüde kanıtlanabilmektedir (Jaspers, 2010: 82).

Jaspers’e göre Tanrı kanıtları ve bu kanıtların reddi, bize aslında yalnızca şunu bildirir: “Kanıtlanmış Tanrı, Tanrı değil de evrende gelişigüzel bir nesne olurdu” (Jaspers, 2010: 82). Çünkü ancak somut bir gerçeklik şeklinde dünyada var olan nesne kanıtlanabilir olmaya uygun niteliktedir. Görülmez ve bu nedenle de nesne anlamında somut bir karakteri barındırmayan Tanrı değil. Şayet Tanrı kanıtlanabilir olmaya uygun olsaydı o zaman o da tıpkı diğer nesneler gibi doğrudan algılanılabilen, tecrübe edilen olmalıydı. Ancak Tanrı görülemeyen, doğrudan tecrübe edilemeyen olduğu için, kanıtlanabilirlik niteliğini haiz değildir, dolayısıyla buna rağmen onu kanıtlamaya çalışmak, onun kanıtlanabileceğini düşünmek, onu aslında bir nesne gibi düşünmek, nesne kategorisine indirgeyip nesneleştirmek demektir.

Jaspers’e göre Tanrı’nın varlığına dair kanıtlar ve bu kanıtların reddi karşısında öne sürülebilecek temel gerçek; Tanrı varlığı konusunda ortaya konulan hiçbir kanıtın aslında kanıt niteliğinde olmadığı, aksine sadece muhakeme yapılarak ulaşılan birtakım fikirlerden zuhur eden kesin olmayan kanaatler olduğu olur (Jaspers, 1981: 55). Yani Jaspers’in nazarında Tanrı’yı kanıtlamak mümkün olmadığı için, Tanrı’yla ilgili öne sürülen hiçbir kanıt da onun varlığı hakkında bilgi sunma konusunda kesin bir hüküm vermeye muktedir değildir. Çünkü zaten ona göre bu anlamda bir Tanrı kanıtı da yoktur.

Kanıt olarak ortaya konulanlar sadece düşünceden tezahür eden kesin olmayan birtakım yargılardır.

Tanrı’nın varlığının kanıtlanamayacağını ve Tanrı varlığı hakkında öne sürülen hiçbir kanıtın aslında kanıt niteliğinde olmadığını bu şekilde belirten Jaspers, bu konuda bilinen bazı Tanrı kanıtı örneklerine de yer verir. Bu noktada yer verdiği ilk kanıt ise kozmolojik kanıttır. Kozmolojik kanıt, dünyadan ya da evrenden yola çıkarak Tanrı’ya ulaşılabileceğini öne süren kanıttır. Yani bu kanıta göre madem yaratılan bir dünya var o halde bu dünyanın bir yaratıcısı da olmak zorundadır. Ancak Jaspers’e göre eğer bu, var olan bir şeyden hareketle başka bir şeyin varlığına ulaşma, örneğin ayın bize görünen yüzünden yola çıkarak, onun hiç görmediğimiz diğer yüzünü bilmek şeklinde ise, hatalıdır (Jaspers, 2010: 83). Çünkü Jaspers’e göre dünyanın varlığı bir bütün olarak konu yapılıp bilinebilecek bir şey değildir, biz dünyanın içinde bulunuruz ve sadece dünyanın

117 içindekilerini bilebiliriz, dünyayı hiçbir zaman karşımıza koyup bilemeyiz. Hal böyle olunca da dünyadan hareketle Tanrı’nın varlığına ulaşmamız mümkün değildir. Diğer bir anlatımla dünyayı hiçbir suretle bir bütün halinde karşımıza koyup bilemeyeceğimizden onu esas alarak bir Tanrı’nın varlığını kanıtlamamız olanaksızdır (Jaspers, 2018: 36).

Jaspers’in ele aldığı bir diğer kanıt da gaye ve nizam kanıtı olarak da bilinen, dünyadaki ahenkten, uyumdan, dünyada var olan her şeyin bir amaca uygun olmasından ve doğanın güzelliğinden hareketle bunu sağlayan bir Tanrı’nın varlığına ulaşılabileceğini ortaya koyan Tanrı kanıtıdır. Fakat Jaspers’e göre dünyada mevcut olan böyle olumlu olgulardan yola çıkarak bir Tanrı’nın var olduğuna dair yargıda bulunulduğu gibi, aynı şekilde dünyada var olan çirkinliklerden, söz gelimi dünyada vuku bulan doğal afetlerden ve amaçtan yoksun nesnelerden hareketle bir şeytanın var olduğu da öne sürülebilir. Bu nedenle ona göre bu kanıtın da diğer kanıt gibi, Tanrı’nın varlığı hakkında mutlak anlamda bir geçerliliği söz konusu değildir (Jaspers, 2018: 37).

Jaspers’e göre, Tanrı’nın varlığına dair öne sürülen hiçbir Tanrı kanıtı, Tanrı’nın varlığını kanıtlayamaz, çünkü söz konusu kanıtlar Tanrı’yı daima dünyadan ve dünyada var olanlardan hareketle kanıtlamaya çalışmakta ve böylece onu aslında dünya sınırlarında var olan bir varlığa dönüştürerek hataya düşmektedirler. Bu nedenle de ona göre bu kanıtlar, Tanrı’nın varlığını kanıtlamaktan ziyade, Tanrı fikrini sadece bulandırmaktadırlar (Jaspers, 1981: 57).

Jaspers’e göre Tanrı hakkında ortaya konulan her şey bize hep Tanrı’nın;

tasarlanamayan, bilgi nesnesi olmayan, varlığı konusunda kesin ve zorunlu bir sonuca varılamayan, bu nedenle de kanıtlanabilmesi mümkün olmayan, görülemeyen, ancak sadece inanılan Bir olduğunu bildirmektedir (Jaspers, 1981: 58). Demek ki, Jaspers’in felsefesinde Aşkın Varlık olarak Tanrı kanıtlanmaya çalışılmaktan ziyade, yalnızca inanılması gereken bir varlıktır. Peki, bu inancın kaynağı, onu sağlayan nedir, bu inanç nereden gelmektedir?

Jaspers’e göre bu inanç, dünya nesnelliğinin ötesinde, insanın özgürlüğünden tezahür etmektedir. Yani bu inancı sağlayan, onun kaynağını teşkil eden insanın özgürlüğüdür. Çünkü daha önce de ifade ettiğimiz gibi, insan özgürlüğüyle birlikte Tanrı tarafında verilmiştir. Dolayısıyla özgür olduğunu idrak eden birey, Tanrı’nın varlığını da

118 idrak etmektedir. O halde ben özgür olduğum sürece Tanrı da benim için vardır. Ancak Jaspers’e göre bu durum, yani özgür olmakla Tanrı’nın varlığının bilinebileceği durumu, yukarıdaki kanıtların ortaya koyduğu gibi Tanrı’nın varlığının kanıtlanmış olduğu şeklinde anlaşılmamalıdır. Bu, sadece onun kesinliğinin mümkün olduğu bir yerin olduğu şeklinde anlaşılmalıdır (Jaspers, 2010: 84-85-86). Bu konuya daha önce detaylı olarak değinildiğinde burada sadece özgürlüğün Tanrı’nın varlığının idrak edilebilmesi için gerekliliğini belirtmekle yetinilmektedir.

Sonuç olarak, Jaspers’in anlayışında Tanrı, vahiy temelli, bütün kurumsal dinlerden, bilhassa da Hıristiyanlıktan tamamen farklı olarak özgürlükle ilintilidir.

Jaspers’e göre Hıristiyanlık başta olmak üzere bütün kurumsal dinler Tanrı ile insan arasındaki ilişkiye aracı olarak bir kurum (kilise gibi) ya da kişi (peygamber/ İsa) yerleştirerek insanın Tanrı ile gerçekleştirebileceği asıl ilişkinin önüne adeta bir set çekmekte ve bu şekilde de insan özgürlüğünü engellemektedirler. İnsan özgürlüğünü engellerler, çünkü insan, Tanrı ile kendisi arasına yerleştirilen kutsal kurum veya vahiy etkenlerinden dolayı Tanrı ile özgür bir biçimde ilişki kuramamakta, ona özgürce yönelememektedir. Ancak insan özgürlüğü içinde Tanrı tarafından kendisine verilen ve sadece özgürlüğü içinde Tanrı’yı bilen bir varlık olduğu için, onun Tanrı ile ilişkisi söz konusu dinlerde olduğu gibi hiçbir suretle herhangi bir kurum veya kişi tarafından sınırlandırılamaz, bu ilişkiye hiçbir aracı tayin edilemez. Aksine her kişi, bir birey olarak tamamen bireyselliği ve özgür iradesiyle kendi Tanrı’sına kendi olanaklarını kullanarak kendi belirlediği yollarla ulaşmalıdır (Akgün, 2012: 27). Çünkü insan özgür olduğu için Tanrı vardır ve özgürlüğü içinde Tanrı’yı bilmektedir. Ancak Jaspers’in felsefesinde Tanrı’nın bilinmesi sadece kendi özgürlüğünün bilincine varan bireyin bu sayede Tanrı’yı idrak etmesiyle sınırlı değildir, çünkü bunun dışında ayrıca Tanrı’nın varlığını bildiren birtakım şifreler de vardır.