• Sonuç bulunamadı

Yaşayan Hukuk

1.4.4. Louis Althusser

Marx’ın tek taraflı, tek nedenselli olarak anlaşılmaması gerektiği üzerinde duran Althusser, Marx’ın yaklaşımını çok nedenselli olarak açıklamaya çalışmıştır. Marx’ın görüşlerini yeniden değerlendirerek altyapı ve üst yapıya dair düşüncelerinden de hareketle Marx’dan farklı ancak yine de marksist olarak adlandırabileceğimiz bir düşünceyle hukuka dair düşüncülerini oluşturmuştur. Bu doğrultuda hukuka dair bakış açısını görebilmek amacıyla Althusser’in görüşlerini ele alan yorumlardan ziyade kendi ifadelerinden yola çıkarak tezinde temel noktaları oluşturan ideoloji, toplum, birey, devlet ve devletin baskı aygıtları ve yeniden üretim sürecine katkıda bulunan, ideoloji kullanarak işleyen, ideolojinin gerçekleşmesini sağlayan ‘devletin ideolojik aygıtları’ hususuna değinilmeye çalışılacaktır.

Öncelikle bireyden önce kurgulanan ideoloji için bireyler birer ‘özne’ dir. Althusser’in ideolojik özne ve ideolojik bir hayvan olarak nitelendirdiği insanın ideoloji olmaksızın varlığını sürdürmesi güçtür (Althusser, 1994, s.61). Çünkü insanın özünün bir parçası haline dönüşen ideoloji hem onların ayrımına varabildiği bilinçlerini hem de kendileri dışında kendilerini etkileyen toplumun baskın düşünce yapısı ya da ideolojisiyle bir bütünlük oluşturmuştur. Ayrıca toplumda kendi varoluşunu tamamlaması hususunda da ideolojiye gereksinim duymaktadır. Althusser de bu noktada ideolojiyi toplumsal formasyonu oluşturan üç ana düzeyden (ekonomik, politik ve ideolojik düzeylerden) biri olarak görmektedir.

İdeolojinin üretimine ve yayılımına katkı sunan aile, din, ekonomi, hukuk, sendikalar gibi yapıları devletin ideolojik aygıtları olarak görmek nihayetinde devletin genelle olan ilişkisini de ortaya çıkarmaktadır. İdeolojik aygıtlarla devlet zihniyetinin taşıyıcısı olan okul, ordu ve kilise vb. öğretilen beceriler yönetici ideolojiye bir boyun eğiş ya da bu ideoloji ‘pratiğinin’ ve egemenliğinin bir yansımasıdır. Elbette bu durumun gerçekleşebilmesi için tüm üretim, sömürü, baskı görevlileri ve ‘ideoloji profesyonellerinin’ görevlerini bilinçli olarak yerine getirmek bu ideolojiyi az ya da çok

33

benimsemiş olmaları da gerekmektedir. O halde diyebiliriz ki emek gücünün yeniden üretimi, ideolojik boyun eğme biçimlerinin altında ve içinde sağlanmaktadır (Althusser,1994, ss.23-24).

Nitekim Marksist gelenekte devlet, yönetici sınıfların artık değerlerin zorla elde edilmesi sürecine boyun eğmesi için, işçi sınıfı üzerindeki egemenliklerini güven altına almalarını sağlayan bir baskı ‘makinası’ dır. Bu nedenle tüm siyasal sınıf mücadeleleri devlet çevresinde gerçekleşir. Çünkü sınıf mücadelelerinin asıl amacı devlet iktidarını elde etmek ve böylece devlet iktidarını ellerinde bulunduran sınıflar ya da ittifaklar aracılığıyla devlet aygıtını kendi hedefleri doğrultusunda kullanmaktır. Marksist devlet teorisinde proletarya bu amaç için var olan devlet aygıtını yıkmalı ve bu ilk aşamada onun yerine bambaşka bir devlet aygıtı yerine koymalıdır. Daha ileri bir süreçte ise devletin yıkılma sürecini başlatmak için devlet iktidarını ele geçirmesi gerekmektedir. Althusser, Marksist devlet teorisini kendisinden çok önce açılan bir yol olarak görüp bu yoldan ilerleyeceğini fakat siyasal pratik alana sıkışıp kalmış alanı açmak daha da genişletmek amacıyla devlet aygıtının yanında olan ancak onunla da karıştırılmaması gereken ayrı bir gerçeklik olarak ‘Devletin İdeolojik Aygıtları’ kavramını belirler (Althusser, 1991, ss.27-33).

Bu bağlamda Althusser ‘Devletin İdeolojik Aygıtları’ nın yani birbirinden farklı ve kendilerine özel yapılara sahip olan kurumların bir açılımını yapar. Bunlar; Dini DİA (değişik kiliseler sistemi’, Öğretimsel DİA (değişik, özel ve devlet okulları sistemi), Aile DİA’ sı, Hukuki DİA, Siyasal DİA (değişik partileri de içeren sistem), Sendikal DİA, Haberleşme DİA’ sı (basın, radyo-televizyon vb.) , Kültürel DİA (edebiyat, güzel sanatlar, spor vb.). Althusser, Devletin baskı aygıtlarından farklı olan Devletin İdeolojik aygıtlarını tanımlarken iki ayrımı da ortaya koyar. Bunlardan ilk olarak devletin az sayıda baskı aygıtına karşın çok sayıda ideolojik aygıtı bulunmaktadır. İkincisi ise devletin birleşik (baskı) aygıtının tümüyle kamu alanında yer almasına karşılık Devletin İdeolojik aygıtların en büyük kısmının özel alanda yer almasıdır. Kiliseler, partiler, sendikalar, aileler, bazı okullar vb. özeldir. Yine Althusser’e göre devletin baskı aygıtları (Ordu, mahkeme, hapishane, polis) zor kullanarak işler fakat DİA’ lar ideoloji kullanarak ilerlemektedir. Devletin baskı aygıtlarında, baskıya tümüyle öncelik verilirken ideoloji ikinci plandadır. Ne var ki DİA’ lar da ideoloji tümüyle öncelik kazanırken baskıya en son durumda hafifletilmiş ve gizlenmiş olarak ikincil bir işlev verilmektedir. Böylelikle kiliseler ve okul, ceza, ihraç, seçme vb. uygun

34

yöntemlerle yalnız kendi çobanlarını değil sürülerini de ‘disipline sokarlar’ (Althusser, 1994, ss.33- 35).

Marksist bir yorumlamayla hukukun sınıf çıkarlarının devamlılığını sağlayan yapısına dikkat çeken Althusser görüldüğü gibi mahkemeler ve hukuk arasında bir ayrıma gider. Mahkemeleri muhalifleri güçsüz kılan devletin baskı aygıtları arasında gösterirken hukuku ise sınıf çıkarlarının sürekliliğini sağlayan ve siyasal çıkarların korumalığını yapan devletin ideolojik aygıtları arasına koyar. Devletin ideolojik aygıtlarından biri olan hukuk ideolojisi sayesinde toplumda sağlanmak istenen düzen için dayatılan hukuki ve ahlaki ideolojiyle birlikte bireylerin yeniden üretiminin, durmaksızın devamlılığı sağlanmaktadır. Öyle ki hukuku, hem üretim ilişkilerine katkıda bulunan hem de bu ilişkilerin temel ilkelerini bünyesinde taşıyan ‘vatana millete hayırlı bir birey’ ya da ‘makbul vatandaş’ ın sınırlarını belirleyen yapı olarak görmek mümkündür.

Ayrıca devletin İdeolojik Aygıtlarından biri olarak işaret ettiği hukuki yapı da devlet ile bütünleşik bir yapıya sahiptir. Her ne kadar gerçek olarak yapılmış olan bir baskıya yaslanmasa da baskı çoğu durumu önleyici bir işleve sahiptir. Örneğin devletin hiçbir baskı aygıtı doğrudan doğruya devreye girmese dahi bireylerin sözleşmeye uymak zorunda hissetmeleri devlet zihniyetini dayatan ideolojik aygıtların işlevselliğini de açıkça göstermektedir.