• Sonuç bulunamadı

1. AVRUPA BİRLİGİ’NİN KURULUŞ SÜRECİ

2.6. Lizbon Antlaşması

13 Aralık 2007 tarihinde imzalanan Lizbon Antlaşması 1 Aralık 2009 tarihinde bütün üye ülkelerin onayıyla yürürlüğe girmiştir. Lizbon Antlaşması, politik meselelere ve kurumsal işleyişe daha önem veren bir antlaşma olarak hazırlanmıştır. Antlaşma, Avrupa Birliği’ni kuran antlaşmaların yerini almıştır (Lizbon Antlaşması, 2007). Lizbon Antlaşması’nın Avrupa Birliği’ne getirdiği önemli yenilikler şöyle sıralanabilir; Daimi Konsey Başkanlığı’nın kurulması, nitelikli çoğunluk oylama sisteminde değişiklik, Avrupa Parlamento üye sayısının 750+1 ile sınırlanması, AB Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi atanması ve

114

AB Dış İlişkileri ile ilgili olarak ‘çift şapkalı’/double- hatted) makamının oluşturulması, Komisyon üye sayısının 27’den 15’e düşmesi, Temel Haklar Şartının hukuken bağlayıcılık kazanması, Birlikten ayrılmaya imkân tanınmış olması. Bu değişiklikleri ayrıntılı olarak açıklamak gerekmektedir.

Lizbon Antlaşmasında daimi bir AB Konseyi Başkanı görevi ihdas edilmiştir. Bu kişi nitelikli çoğunluk yöntemiyle bir kereye mahsus yenilenebilen 2,5 yıllık bir süre için AB üyesi ülkeler tarafından seçilecektir. AB’ne üye ülke sayısının artmasıyla birlikte Dönem Başkanlığının her altı ayda bir ülkeden başka bir ülkeye geçmesi yönündeki sistemin işlemesi zor hale gelmiştir. Bu çerçevede, Lizbon Antlaşması’nda 2,5 yıllık süre için seçilecek Daimi AB Konseyi Başkanı’nın AB Konseyi toplantılarına Başkanlık etmesi kararlaştırılmıştır. Bunun yanında, Lizbon Antlaşmasıyla getirilen bir diğer yenilik geçmişteki troika uygulamasına benzer şekilde birbirini takip eden üç dönem başkanı ülkenin, grup başkanlığı adı altında sektörel konularda ortak bir program hazırlamalarıdır. Böylece AB’nin işleyişi açısından önemli bir kurum olan Dönem Başkanlığında süreklilik sağlanmış olmaktadır (www.mfa.gov.tr).

Lizbon Antlaşmasıyla birlikte getirilen bir diğer önemli yenilik olan nitelikli çoğunluk oylama sisteminde çifte çoğunluk (double majority) adı verilen bir uygulamaya geçilmiştir. Yeni sistemde nitelikli çoğunluk sadece üye ülkelerin sayısı ve sahip oldukları ağırlıklı oya göre değil üye ülkelerin nüfus yoğunluklarının da dikkate alındığı bir şekilde tanımlanmıştır. 2014 yılından itibaren aşamalı olarak yürürlüğe giren uygulamada bir AB yasasının kabul edilebilmesi için AB nüfusunun en az % 65’ini oluşturacak şekilde üye ülkelerin en az % 55’inin (27’den 15) karar alınabilmesi için onay vermesi gerekmektedir. Ayrıca kararları engellemeyi daha da kolaylaştıracak şartların uygulamaya sokulabilmesi için 2017 yılına kadar ekstra geçiş süresi de öngörülmüştür. Ioannina Bendi ismi verilen kısmı protokole Polonya ekletmiştir. Bu sayede azınlıktaki üye ülkeler, azınlıktaki engelleyici (blocking minority) muhalefetin bir talebi olmaması durumunda dahi Konsey’de nitelikli

115

çoğunlukla alınan kararları “belli bir süreliğine” erteleyebilecektir. Ancak bu bend Antlaşma metininin içerisine yerleştirilmemiştir. Bu sayede üye ülkeler bu bendi zorlu Antlaşma değiştirme sürecinden geçmeden değiştirilebilecektir (www.euractiv.com.tr). 31 Mart 2017 tarihinden sonra ise nitelikli çoğunlukla karar alınabilecek konularda yukarıda anlatılan çifte çoğunluk sistemi uygulanacaktır. Sistem özellikle sığınma, göç, suçla mücadelede, polis ve adli işbirliği de dahil olmak üzere 40 adet politika alanını kapsayacak şekilde genişletilmiştir.

Lizbon Antlaşmasıyla Avrupa Parlamentosundaki (AP) üye sayısı 751 (750 üye + Başkan) ile sınırlandırılmıştır. Ülkelerin Parlamentoda temsil edileceği üye sayısı en az 6, en fazla 96 olabilecektir. Üyeler beş yıl için seçilecektir ve AP başkanı kendi aralarında seçilecektir. Ancak başkanın oy hakkı olmayacaktır. Üye ülke ulusal parlamentolarına verilen bir yetki de AB yasalarına taslak halinde iken itiraz koyabilecek olmalarıdır.

Lizbon Antlaşması AB Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi için de bir düzenleme getirmiştir ve makamın adı İngiltere’nin itirazı sonucu AB Dış İşleri Bakanı olacakken Çift Şapkalı makam olmuştur. AB Konseyi, nitelikli çoğunlukla, Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisini atayacak ve Yüksek Temsilci, Birliğin Ortak Dış ve Güvenlik Politikasını yürütmekle görevli olacaktır. Yüksek Temsilci, Dış İlişkiler Konseyine başkanlık yapmasının yanı sıra Komisyon Başkan Yardımcılığı görevini de yürütecektir.

Lizbon Antlaşmasında yer alan bir diğer husus AB komiserlerinin sayısının azaltılmasıdır. Yeni sisteme göre Lizbon Antlaşmasının yürürlüğe girdiği tarih ile 31 Ekim 2014 arasında atanmış Komisyon, her üye ülkeden birer temsilciden oluşacaktır. Komisyon içerisinde Başkan yardımcılığını da yürütecek Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi de yer alacaktır. 1 Kasım 2014’ten itibaren ise Komisyon komiserlerin sayısı azaltılarak her bir üye ülkeden bir komiser yerine üye

116

ülkelerin 3’te 2’sinden gelen komiserlerden oluşacaktır. Üye ülkelerden komiser seçimi rotasyon temelinde şekillenecektir (www.mfa.gov.tr).

Avrupa Anayasası’nda yer verilen ve önceki bölümde ayrıntılı olarak ele alınan Temel Haklar Şartı, Lizbon Antlaşması için de bağlayıcı olmuştur. Fakat sadece Avrupa Birliği Antlaşmaları çerçevesinde Avrupa Birliği kurumları tarafından oluşturulan kanunlar için uygulanabilir olacaktır. Ülkelerin iç hukuk düzenlerine uygulanamayacaktır (www.federalunion.org.uk, 1 Temmuz 2013). İnsan Hakları ve sosyal haklar alanında ayrıntılı düzenlemeler getiren AB enstrümanı Temel Haklar Şartı, Lizbon Antlaşması’nda yapılan bir atıfla hukuki olarak bağlayıcı hale getirilmesine karşın İngiltere muhalefeti sayesinde Temel Haklar Şartını kendisi için bağlayıcı olmaktan çıkarmıştır. Yeni aday ülkeler için de ön şart olarak açıklanmıştır.

Lizbon Antlaşması’nda ayrıca çevresel konulara ve sosyal politika ile ilgili konulara da yer verilmiştir. Antlaşma’nın sosyal politika ile ilgili olan 5(a) ve 5(b) maddeleri gerektiği şekilde sosyal politikanın garanti altına alınması gerektiği, sosyal dışlamaya karşı mücadele, daha yüksek eğitim seviyesinin gerekliliği ve insan sağlığının korunması konuları ile ilgilidir (Akbaş, 2009, s.113). İklim değişiklikleri için mücadele verileceği açıklanmıştır. Dünya’nın yüz yüze kaldığı problemlere karşı ortak hareket edilmesi gerektiği ve dayanışmanın çok önemli olduğu vurgulanmıştır (Warleign-Lack, 2001, s.109). Özellikle Rusya’ya olan enerji bağlılığı konusunda Litvanya ve Polonya’nın dile getirdiği endişelerin ardından iklim değişikliği ve enerji dayanışması gibi yeni mücadele alanlarına da atıf yapılmıştır (www.euractiv.com.tr).

Pek çok yeniliğe karşın Lizbon Antlaşması ile toplumsal sorunlar, fırsat eşitliği ve istihdam alanlarında tam anlamıyla yeni düzenlemeler yapılamamıştır. Anayasaya yapılan atıf çıkarılmış Reform Antlaşması geleneksel antlaşma değiştirme yöntemiyle düzenlenmiştir. Böylece EC (Avrupa Topluluğu) ve AB Antlaşmalarını düzenlemiştir. Anayasadan farklı olarak AB sembolleri ve milli marşı metinden

117

çıkarılmıştır. Fransa’nın isteği üzerine AB’nin hedeflerinden biri olarak “serbest ve çarpıtılmamış rekabet” başlığına yapılacak atıf da metinden çıkarılmıştır. Buna rağmen Komisyon’un genel rekabet alanındaki politik yeterliliği tartışma konusu olmamıştır (www.euractiv.com.tr). Metnin bu yönü federasyon açısından büyük bir eksiklik olsa da Lizbon antlaşması Birliği federatif AB’ye yakınlaştıracak önemli bir yapı taşı olarak görülmeye devam etmektedir.

Sürecin 2001 yılından itibaren devam eden bir süreç olduğu göz önüne alındığında ve başarısızlıkla sonuçlanan Anayasa çalışması ile kıyaslandığında Avrupa bütünleşmesinin önemli bir noktaya geldiği kesindir. Antlaşma kendinden önceki tüm antlaşmaların yerini almış ve Birliğin geleceğini şekillendirmiştir. Lizbon Antlaşmasının yürürlüğe girmesi ile birlikte aynı dönemde AB’de ekonomik kriz patlak vermiştir. Euro krizi olarak literatürde yerini alan sorunla birlikte AB’nin mevcudiyeti ve geleceği de yüksek sesle tartışılır olmuştur. Avrupa bütünleşmesinin geri gidebileceği, üyelikten ayrılmaların olabileceği değerlendirilmiştir. Bu dönemde özellikle bütünleşme modelleri daha fazla dile getirilir olmuştur.

Gelecek senaryolarında özellikle sonraki bölümde ele alınacak olan Çok Vitesli Avrupa yaklaşımının daha fazla benimsendiği dikkat çekmektedir. Özellikle Avrupa vatandaşları içinde AB’ye karşı bir kamuoyu desteğinin azalması, vatandaşların kendilerini kimlik olarak Avrupalı olarak tanımlamamaları gibi sebeplerle Sosyal Avrupa gerekliliği daha fazla tartışılmaya başlanmıştır. 2013 yılının Avrupa Vatandaşlığı yılı ilan edilmesi, sosyal politikalara verilen önemin artması gibi sebepler AB’nin gelecek açısından, Avrupa vatandaşlığı anlayışı ile beraber sosyal bütünleşik bir Avrupa’yı krizlerden çıkış yolu olarak gördüğünü bize göstermektedir.

Çalışmanın ana iddiası olan vatandaşlık ve sosyal Avrupa’nın birlikte yol alacağı ve AB gelecek perspektifinde birbirlerine ivme kazandıracakları çalışmanın

118

son bölümünde ayrıca değerlendirilecektir. Bu değerlendirmeler için sosyal vatandaşlık modelleri Avrupa gelecek senaryoları Avrupa vatandaşlığı daha ayrıntılı incelenmelidir. Çalışmanın bir sonraki bölümü bu inanışla sosyal politika ve vatandaşlık gibi kavramlara ayrılmıştır.

119

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

AVRUPA VATANDAŞLIĞI VE SOSYAL VATANDAŞLIK

KAVRAMI