• Sonuç bulunamadı

2. AVRUPA SOSYAL POLİTİKASININ GELİŞİMİNDE ROL OYNAYAN

2.1. İşçi Hareketleri / Sosyal Hareketler

Sanayi Devriminin üretimini yapan yeniçağın işçileri, emek gücünü satarak günü gününe yaşayan, tek geliri kendi emek gücünden elde ettiği ücret olan,

17

işverenin tek yanlı belirlediği çalışma koşullarını kabul etmek zorunda kalan, yerel ve mesleki hareketliliği çok sınırlı olan, bağıt serbestliğine sahip olması nedeniyle, görünüşte özgür ancak gerçekte ekonomik açıdan işverene büyük ölçüde bağımlı olan ve bu statüsünü değiştirme gücü çok sınırlı bulunan, toplumun en geniş sınıfını oluşturmaktaydı (Güven, 1997, ss 33-35). Endüstrileşme ile beraber ekonomik ve siyasal açıdan da örgütlenmeye ve güçlenmeye ihtiyacı olan bir işçi sınıfı doğmuştur. İşçi sınıfının içine düştüğü sefalet durumu ve buna karşı gelişen mücadele bu bölümde kısaca ortaya konulacaktır. Siyasi ve sosyal hareketler, hareketin düşünsel temelleri yani etkisinde kaldığı düşünce akımları, ideolojiler ve sınıf kavgaları bir sonraki bölümde daha ayrıntılı şekilde ele alınacaktır.

Sosyal politika her ne kadar sanayileşmenin bir sonucu olarak görülse de İngiltere’de 1300’lü yıllardan itibaren yoksullara hükümet yardımı yapılmaktaydı. Sanayi Devrimi ile beraber ağır çalışma koşulları, uzun çalışma saatleri, düşük ücretler gibi sorunlar karşısında işçiler emeklerinin karşılığını almak ve yaşam koşullarını iyileştirmek için mücadele vermeye başlamıştır. Ancak işçilerin örgütlere grişimleri ciddi engellerle karşı karşıya kalmıştır. Buna karşı olarak da 1799 ve 1800 yıllarında işçi örgütlenmeleri suç sayılmıştır. Örneğin İngiltere’de Birleşme Yasaları (Combination Act) çıkarılmıştır. Diğer yandan vahşi kapitalizm sürecinde toplumsal çalkantılar ve huzursuzluk devam etmiş ve yasaklamalara rağmen örgütlenmeler devam etmiştir. Örgütlenmeler sonucunda özelde işçileri genelde ise toplumu korumaya yönelik devlet müdahalesi bir gereksinimden öte bir zorunluluk haline gelmiştir. Böylece devletler, çalışma ilişkilerini ve yaşamını hukuk kuralları ile düzenlemek zorunda kalmışlardır. 1800’lü yıllardaki kurallar ve uygulamalar, devletler tarafından izlenecek sosyal nitelikli politikaların ilk örneklerini oluşturmuştur (Ekin,1994, s.104). 1802’de çocuk işçilerin çalışma saatlerini sınırlandırmak için yapılan kanun düzenlemesi önemli bir adımdır. İngiltere’de kabul edilen Speenhamland Yasası (1795) yoksullara kazancına bakılmaksızın aile büyüklüğü esas alınarak bir miktar ücret desteği sağlanmasını öngörmekteydi. 1834’de yerini bıraktığı Yeni Yoksul Yasası’na (Poor Law) kadar yürürlükte

18

kalmıştır. Yasa ile devam eden süreçte emek piyasası ortaya çıkmaya başlamıştır. 1825 yılında İngiltere’de birleşmeyi yasaklayan Combination Actlar yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak sendikalaşmayı yasaklayan yasalar 1870’li yıllara kadar yürürlükte kalmıştır. Birleşme yasağının kalkması ile işçi hareketleri hız kazanmıştır. Önceleri çalışma ücreti ve süreleri ile ilgili olarak verilen mücadele daha sonra işçi sınıfının genel oy hakkı mücadelesine dönüşmüştür.

Vahşi kapitalizm toplumun tüm alanlarında tahribata yol açmıştır. Düzenin daha fazla yıkıma uğramaması için bir takım sosyal düzenlemeler yapılması gerekliliği kabullenilmeye başlamıştır (Çelik, 2008, s.39). Kentteki ve endüstrideki yoksulların kendiliğinden ayaklanması biçimini alan toplumsal devrim, İngiltere’de büyük Chartist hareketi ortaya çıkarmış ve Kıta Avrupa’sında 1848 Devrimlerine yol açmıştır (Hobsbawm, 1975, s.48). 1830-1848 arası ortaya çıkan Chartist hareket, sosyal politikanın gelişimi açısından önemli bir aşamaya denk gelmiştir. Genel oy hakkının yaygınlaşması ile devlet sosyal alana müdahale etmeye yönelmiştir. Sosyal hakların yoğunlaşması toplumsal taleplerin dikkate alınması sonucunu doğurmuştur. İşçi sınıfının genel oy hareketi şeklinde ortaya çıkan 1830-48 arası sosyal muhalefete damga vuran Chartizm, genel oy hakkı isteği ile başlayıp zamanla sosyal içeriğe kavuşmuştur. Yoğun şekilde grevler ile devletin sosyal politika ilgili önlem almalarını sağlamayı hedeflemişlerdir. Yaşamın asgari gereklerini talep etmişlerdir. İyi bir ev, kısa çalışma saatleri, refah içinde bir yaşam talep etmişlerdir (Çelik, 2008, s. 40).

1848 devrimleriyle iktisadi ve sosyal eşitlik talebi ön plana çıkmıştır. 1848 Devrimi siyasal demokrasiyi tamamlayacak bir sosyal demokrasinin gerçekleştirilmesi amacını taşımıştır. Bu tarihte kabul edilen Fransız Anayasası seçme seçilme hakkını güvence altına almış, diğer yandan günümüz çağdaş sosyal devlet anlayışının dayandığı ilkeleri ilk kez hükme bağlamıştır (Çelik, 2008, s. 41). 1848 Devrimi yenilgiye uğramasına rağmen ilerleyen yıllarda bu bağlamda fikirler gelişmiş ve mücadele büyüyerek devam etmiştir. 1860’lardan itibaren “sekiz” saatlik

19

iş günü mücadelesi giderek yaygınlaşarak verilmiştir. Genel oy hakkının yaygınlaşması, işçi sınıfı partilerin kurulması parlamentolar üzerinde baskı unsuru olmuştur.

Chartistlerin çabaları yüzyılın ilk yarısında değil ama ikinci yarısında sonuç vermeye başlamıştır. 1868 ‘de İngiltere’de 34 sendikanın birleşmesi ile Sendikalar Kongresi (Trade Union Congress TUC) toplanmıştır. 1848 devrimleri ile ön plana çıkan ekonomik ve sosyal eşitlik anlayışı gelişmiş, 1871’de yürürlüğe giren Sendikalar Yasası ile sendika fonları kurulmuştur. Uyuşmazlıkların çözümü ve greve ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Savaş yıllarına kadar işçi sendikaları kapsamlı çalışmalar yapmıştır. Sosyal politika gelişiminde önemli yeri olan işçi hareketleri ekonomik, sosyal, siyasal alanda güç olarak ortaya çıkmış ve işçiler sosyal sorunların çözümü için sosyal reformların yapılmasını sağlamıştır. Fransa’da da 1864’e kadar grev yasağı, 1871’e kadar sendika yasağı yürürlükte kalmıştır. Almanya’da da 1845 yılında çıkarılan Meslek Nizamnamesi ile sendikal örgütlenme yasaklanmıştır.

1800’lü yılların ikinci yarısında Almanya’da önemli sosyal politika gelişmeleri olmuştur. Dönemin önemli ilk Sosyal Demokrat Partisi kurulmuştur. Ferdinand Lassalle'nin Alman İşçi Birliği (ADAV) ile Marksist siyaset adamları August Bebel ve Wilhelm Liebknecht'in Sosyal Demokrat İşçi Partisi (SDAP)'nin 1875'te Gotha'da birleşmesiyle kurulan Sosyalist İşçi Partisi'nin adı 1890'dan sonra Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) olarak değiştirilmiştir (Yılmaz, 2013, s.75). Dönemin Almanyasını gevşek bir konfederasyondan güçlü bir imparatorluğa dönüştüren Şansölye Otto von Bismarck işçilerin sola kaymasından çekindiği için ilk kapsamlı Sosyal Güvenlik sistemini kurmuştur. 1878’de kısa süreli de olsa SPD’yi yasaklamış ve işçilerin sosyalist düşüncelerden uzaklaşacağını düşünmüştür (Çelik, 2014, s.44). Almanya’da 1883 yılında sağlık sigortası, 1884 yılında kaza sigortası yaşama geçmiştir. 1889’da yaşlılık malullük sigortası yasası yürürlüğe konmuştur. İngiltere’de ise 1908 ve 1911’de iki önemli yasa kabul edilmiştir; Yaşlılık Aylığı Yasası ve Ulusal Sigorta Yasası (Çelik, 2008, s. 42 - 43). Bismarck üç ayrı Sosyal

20

Güvenlik Yasasını da tek çatı altında toplamıştır. Bu dönemde Almanya’da yapılan sosyal güvenlik reformları paternalist bir içerik taşımaktadır. Bismarck örneği, paternalist sosyal politikanın ilk uygulamasıdır. Paternalizm, toplum veya aile yönetiminde kararların rehber sayılan kişi tarafından alındığı yönetim sistemine verilen isimdir. Devletin çeşitli sınıflar üstünde babalık ederek bu sınıflar arasında dengeyi kurmaya çalışması ya da aralarında hakemlik etmesi ve koruyuculuk yapması olarak da tanımlanmaktadır (Dworkin, 2014). Bismack Almanyası’nda da reformlarının amacı işçi sınıfını yatıştırmak ve denetim altına almaktır.

Sosyal politika bir yandan ulus devletler düzeyinde ortaya çıkmaya devam ederken, kısa sürede ulusal ölçekli sosyal politikaların yetersiz kalması nedeniyle uluslararası sosyal politika gündeme gelmeye başlamış ve uluslararası sosyal politika tartışmaları yoğunlaşmıştır (Gülmez, 2006, s.16). Sosyal politika alanında uluslararası ilk kongre 1890’da Berlin’de toplanmıştır. Burada alınan karar, bütün ülkelerin uyacakları çalışma yasası hazırlanması yönünde olmuştur ancak bu girişim sonuçsuz kalmıştır.1897 yılına Zürich’te toplanan kongrede uluslararası sosyal politikanın sınırları çizilmiş ve uluslararası bir kurumun kurulması kararlaştırılmıştır. Böylece 1900 yılında Paris’de Uluslararası İşçileri Yasal Koruma Derneği kurulmuştur (Güven, 2001, s. 84). I. Dünya Savaşı sonrası yıllara gelindiğinde 1919 yılında Milletler Cemiyeti’nin oluşumu ile beraber sosyal politikanın uluslararası gelişimi için atılan en önemli adım hiç şüphesiz Versailles Antlaşması ile Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (International Labour Organization / ILO) kurulması olmuştur. Avrupa sosyal politikasının gelişimi uluslararası gelişmelerden ayrı tutulamaz. Ancak çalışmanın bu bölümünde öncelikli olarak Avrupa sosyal politika hayatının gelişimi incelendiği için ILO’nun kuruluşu ve Avrupa sosyal politikasına etkileri daha sonraki bölümde ele alınacaktır.

I. Dünya Savaşı yıllarına gelindiğinde sosyal güvenlik uygulamaları artık kıta Avrupası’nda yaygınlaşmıştır. İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya ve Sanayi Devrimini yaşayan diğer ülkelerdeki işçi hareketlerinin ve sendikalaşmanın sosyalist

21

düşüncenin etkisinde kaldığını ve kooperatifçilik hareketleriyle ilişki içinde olduğunu söylemek mümkündür. Bu ülkelerde sendikalar, çoğunlukla işçiden yana olan sosyal demokrat partilerle işbirliği içinde olmuşlardır (Güven, 2001, s. 80). Avrupa’da sosyal hareketlerin etkisinde kaldığı düşünceler ve politik ortamı anlamak Avrupayı anlamak için önemlidir. Bu nedenle çalışmada düşünsel yapıyı daha kapsamlı incelemek için ayrı bir başlık açılmıştır.