• Sonuç bulunamadı

1. AVRUPA BİRLİGİ’NİN KURULUŞ SÜRECİ

1.2. Avrupa Birliği’nde Derinleşme ve Genişleme

“Biz devletler koalisyonu kurmuyoruz, insanları birleştiriyoruz” Jean Monnet

Kuruluşunda etkili olan pek çok görüşle birlikte Avrupa Birliği’nin gelişimini1 anlamak daha kolay olmaktadır. Avrupa bütünleşmesine giden süreçte ilk

önemli gelişme Avrupa Kömür Çelik Topluluğu’nun kurulması olmuştur. 19 Eylül 1946’da Churchill’in ortaya attığı görüşe göre Avrupa Birleşik Devleti için ilk adım Fransa ile Almanya’nın ortaklık oluşturmasından geçmektedir. Churchill ünlü konuşmasında “Fransa’nın Avrupa’nın manevi liderliğini yapabileceğini, Fransa ve Almanya olmadan Avrupa’nın kendine gelemeyeceğini ve İngiltere’nin Birleşik Avrupa Devletleri fikrinin destekleyicisi olacağını ifade etmiştir” (Ülger, 2005, s.10). Bir diğer fitili ateşleyen önemli gelişme 9 Mayıs2 1950 tarihli Schuman Deklarasyonu olmuştur. Fransa Planlama Müdürü Jean Monnet’in teklifiyle hazırlanan Dışişleri Bakanı Robert Schuman’ın duyurduğu deklarasyona göre; “Schuman hem Ruhr bölgesi sorununa özel bir çözüm (uluslarüstü bir kömür ve çelik örgütü) hem de Alman sorunu için genel bir çözüm (Avrupa Birliği kapsamında örtük eşitlik ve ayrımcılığa maruz kalmama) teklif etmiştir” (Dinan, 2009, s.62). Pek

1 Bu bölüm AB’nin tarihi gelişimini ve bütünleşme seviyesini açıklamayı hedeflemektedir. Bu nedenle AB bütünleşmesinde sosyal politika gelişmelerine bölümün devamında ayrı başlık olarak yer verilmiştir.

2 Deklarasyonun ilan tarihi olan 9 Mayıs günümüzde Avrupa Birliği’nde her yıl ‘Avrupa Günü’ olarak kutlanmaktadır.

61

çok düşüncenin ve deklarasyonun etkisiyle ama en çok da kıtada kalıcı barışı sağlama amacı ile Churchill’in de öngördüğü şekilde 18 Nisan 1951 yılında belirli bir sektörde işbirliği için Almanya Fransa arasındaki gerilimli bölgeler üzerine anlaşmaya varılmıştır. Paris antlaşması ile kurulan Avrupa Kömür Çelik Topluluğu (AKÇT) bugünkü Avrupa Birliği’nin ilk yapı taşı olmuştur.

AKÇT’nin oluşum nedeni temelde ekonomik ve politiktir. Bir yandan bazı yaşamsal sektörlerde Almanya ve Fransa arasında temelli bir işbirliği sağlarken diğer yandan iki ülke arasında yumuşamaya çerçeve sağlamıştır. Komisyona denk gelen Yüksek Merci oluşturulmuştur. Ayrıca üye devletlerin atadıkları dokuz temsilcinin yönettiği komisyonun yanı sıra ulusal parlamentolarca belirlenen 68 üyeden oluşan Avrupa Parlamentosu oluşturulmuştur. Üye devletlerin temsilcilerinden oluşan Bakanlar Konseyi, Danışma Komitesi, Avrupa Adalet Divanı bu süreçte kurulan diğer organlardır. Bu kurumsal model daha sonra Avrupa Ekonomik Topluluğu için de aynı şekilde benimsenmiştir (Carchedi, 2008, ss. 26-27). Bu açıdan AB’nin kurumsal yapısının da ilk örneği AKÇT’dir. AKÇT’nin önemi ve başarısı üzerine pek çok düşünür yorumda bulunmuştur. Kısaca iki nokta üzerinde sıklıkla durulmuştur ki; “İlk olarak bir adım ilerisi için birleşmiş bir Avrupa yolunda yeni bir başlangıç olmasıdır. İkinci olarak ise keskin ve ölümcül, yüzyıldır süren Almanya Fransa anlaşmazlığını ekonomik bir düzenleme ile sona erdirmiş olmasıdır ” (Dinan, 2009, s.83).

Avrupa Kömür ve Çelik topluluğunun kurulmasının ardından Avrupa Birliği derinleşmesi açısından ilk olarak savunma topluluğu girişiminde bulunulmuştur. Yine Jean Monnet’in katkısıyla dönemin Fransa Başbakanı Robert Pleven tarafından hazırlanan ve onun ismi ile anılan planda; “bir saldırı anında tarafların birbirine yardım garantisi, anlaşmaya taraf devletler arasında ayrım yapılmaması, ortak komutanlık altında bir ordu kurulması gibi konular yer almıştır. Ayrıca katılan tarafların deniz ötesi birlikleri dışında kalan tüm kara, hava ve deniz kuvvetlerinin oluşturulacak Avrupa Savunma Topluluğu’na (AST) bağlı olması öngörülmüştür”

62

(Ülger, 2005, ss. 11-12). Aynı dönemde öncelikli olarak Avrupa Siyasi Topluluğu kurulması gerektiği tartışılmış ve AST’nin onay süreci sırasında AKÇT meclisine siyasi topluluğu kurma görevi verilmiştir. Avrupa Siyasi Topluluğu fikri federalistler tarafından oldukça destek almasına karşın tüm ülkelerin onayını alamamıştır ve 1954 yılında Fransa ve İtalya’nın AST’yi reddetmesi sonucu rafa kalkmıştır. Böylece AKÇT’nin başarısından sonra yetkilerin ulusüstü devrini öngören ikinci deneme başarısız olmuştur. AST, ilk altılar olarak anılan ülkeler Fransa, Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg açısından 1992 Maastricht ile değişen AB yapısına kadar başarısız bir deneme olarak kalmıştır.

1957 yılına gelindiğinde kurucu ülkeler Roma Antlaşmaları ile iki yeni örgüt kurmuştur: Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (EURATOM) ve Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)3. İki örgüt de AKÇT gibi ulusüstü nitelikte kurulmuştur. Her üç

örgüt için ortak Parlamento ve Divan tasarlanmıştır. EURATOM tıpkı AKÇT gibi belirli bir sektör içinken AET çok daha kapsamlı bir şekilde bir Ortak Pazar kurmaktaydı. Antlaşmaya göre; “tarım ve ulaşım alanlarında ortak politikalar geliştirilecektir. Üye ülkelerdeki nüfusun yaşam standartlarını iyileştirmek ve azgelişmiş bölgeleri geliştirmek için Avrupa Toplumsal Fonu (ATF) ve Avrupa Yatırım Bankası (AYB) kurulması çağrısı yapılmıştır.” (Carchedi, 2008, s. 27). Roma Antlaşması AKÇT’ye göre çok daha kapsamlı bir bütünleşme öngörmüştür. AET Ekonomik ve parasal birliğe dönüşecek bir ulusüstü örgütün temelini oluşturmuştur. Antlaşmanın maddeleri incelendiğinde de asıl amacın barışa katkı ve ekonomik saikler olduğu ama alt metinde siyasi bütünleşmeye yol alacak bir yapılanmadan bahsedildiği görülmektedir. AET’yi kuran 25 Mart 1957 tarihli Roma Antlaşması’nda kuruluşun amaçları şu şekilde ifade edilmiştir:

3 1992 tarihli Maasticht Antlaşmasına kadar Avrupa Birliği’nden bahseden pek çok çalışmada Birliği ifade ederken üç örgütün ortak adı olarak AET (Avrupa Ekonomik Topluluğu) ya da AT (Avrupa Topluluğu) kısaltmaları kullanılmıştır.

63

 Avrupa halkları arasında giderek daha güçlü biçimde kurulacak bir birliğin temellerini atmak,

 Avrupa’yı bölen engelleri kaldırarak ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişimini ortak eylemlerle sağlamak,

 Bölgeler arasındaki ekonomik dengesizlikleri en aza indirmek suretiyle uyumlu kalkınma sağlamak ve ekonomik bütünlüğü güçlendirmek,

 Halkların çalışma koşullarını ve hayat standartlarını iyileştirmek için sürekli çaba harcamak,

 Dengeli ticari ilişki ve adil rekabetin önündeki engelleri kaldırmak,

 Ortak dış ticaret politikası izlemek suretiyle uluslararası ticarette yaşanan kısıtlamaların kaldırılmasına katkı sağlamak,

 Avrupa ile denizaşırı ülke ve topraklar arasında dayanışmayı artırmak ve deniz ülke ve toprakların BM Ana Sözleşmesindeki ilkeler gereğince yaşam düzeyini yükseltmek,

 Barış ve özgürlüğün korunmasını sağlamak ve kendi amaçlarını benimseyen öteki Avrupa halklarının da ortak olmaya çağırmak (Rome Treaty http://ec.europa.eu/archives/emu_history/documents/treaties/rometreaty2.pdf Ülger, 2005, s.14, Koray,2005, ss. 243-244).

AET’nin anlaşma metni, gümrük birliği, ortak ticaret politikası, ortak ulaştırma politikası, rekabet politikası, para politikasında sınırlı işbirliği ve makroekonomik politikaların koordinasyonu maddelerini içermektedir. Sosyal politika konusunda da işçilere yeniden eğitim vermek ve diğer yardımlar için bir Avrupa sosyal fonu kurulması şart koşulmuştur. Antlaşmada sosyal politika o dönem için öncelikli mesele olmayıp tek maddede kısaca geçse de günümüzde Birliğin geldiği bütünleşme düzeyi açısından sosyal Avrupa’nın gerekliliği daha çok kabul edilir olmuştur.

AET’nin kuruluşundan üç yıl sonra 1961 yılına gelindiğinde siyasal birliğin gerçekleştirilme esaslarını saptayan ve birliğin ortak dış politikasını sağlamak isteyen ikinci taslak, Fouchet’in başkanlığındaki bir komisyon tarafından hazırlanmış fakat

64

bu da kabul edilmemiştir (Yazgıç, 2005, s.19). Sonuç olarak siyasi birlik denemesi bir kez daha başarısız olmuştur.

Bütünleşen Avrupa’da o dönemde sözü edilen üç örgütün (AKÇT, EURATOM, AET) kurumlarının birleştirildiği Füzyon antlaşması birliğin derinleşmesi açısından önemli bir tarihtir. 1 Temmuz 1967’de yürürlüğe giren “Avrupa Topluluklarında Tek Komisyon ve Tek Konsey Kuran Antlaşma” (Füzyon Antlaşması) AKÇT, EURATOM ve AET’nin yürütme organlarını birleştirmiştir. Konsey ve Komisyon’un her üç örgüt için de hizmet vermesi kararlaştırılmıştır. Birlik özellikle bu birleşim anlaşması tarihinden itibaren AET ve AT (Avrupa Toplulukları) olarak adlandırılmıştır. Füzyon Antlaşmasının hemen öncesinde 1965 yılında yaşanan, Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle’ün yarattığı “Boş sandalye Krizi” Avrupa bütünleşmesinin uluslarüstülüğü açısından büyük bir sıkıntının yaşanmasına neden olmuştur. Fransa’nın bu dönemde AT’ye bakışı “vatandaşlar Avrupası yerine vatanlar Avrupası” şeklinde olmuştur. Ortak tarım politikasının AET’nin kendi öz kaynaklarından finansmanını sağlamak üzere yeni bir bütçe yapılanmasına gidilme teşebbüsleri sonucu fikir ayrılıkları ile ortaya çıkan krizde Fransa karar alınmasını engellemek için karar alma süreçlerinin hiçbirine katılmayıp bloke etmiştir (Ülger, 2005, ss. 35-36). Sekiz ay süren bu süreç sonrası karar alma sürecinde yeni uygulamalar kabul edilmiştir. 1966’da kabul edilen Lüksemburg Uzlaşısı’na göre; ulusal çıkarının tehlikede olduğunu düşünen bir üye ülke, konseyde oylama yapılmamasını isteyebilecekti. Daha doğrusu oylama usul olarak oybirliği alınacak şekilde dönüşüyordu. Kriz sonucunda veto hakkının getirilmesi ile Topluluğun karar alma yönetimde hükümetlerarası özellik ön plana çıkmıştır. Bütünleşmeyi açıklayan düşüncelerden hükümetlerarası yaklaşımı savunanlar Boş Sandalye Krizi gibi anlaşmazlıkları ve onların sonuçlarını bütünleşmeyi izah ederken kendilerine destek ve örnek olarak ele almışlardır.

Yönetimsel ve kurumsal olarak gelişim sağlamaya çalışan AT, bazı siyasi sorunlara rağmen üye devletler arasındaki gümrük birliği seviyesini, Roma

65

Antlaşması’nda öngörülen tarihten bir buçuk yıl önce, 1 Temmuz 1968’de gerçekleştirmiştir. Ulaştırma ve enerji alanlarındaki gecikmelere rağmen AET, “geçiş dönemi” adı verilen ilk uygulama devresinin sonunda 31 Aralık 1969 tarihinde antlaşma ile saptanan hedeflerin çoğuna ulaşmıştır (Yazgıç, 2005, s.20). Yine bu dönemde boş sandalye krizine yol açan ortak tarım politikasının finansmanı için özkaynaklardan bütçe oluşturulması konusunda da ortak karar alınabilmiştir. Bu karar ile topluluğun kendi bütçesi olması yolunda önemli bir adım atılmış olmuştur.

İlk on yılını biraz gelişim biraz çalkantılarla geçiren Avrupa Toplulukları bir yandan derinleşmesini hızla sürdürmeye devam ederken, bir yandan da 1973 tarihi itibariyle ilk genişleme dalgası sonucu İngiltere, İrlanda ve Danimarka’yı bünyesine katmıştır. İngiltere başından beri sürecin içerisinde olmasına karşın AET’ye karşı EFTA’nın (Avrupa Serbest Ticaret Bölgesi) kurulmasını sağlamıştır. Ancak daha sonra yönünü AT’ye çevirmiş ve Amerika’nın isteği ve yönlendirmesi sonucu ayrıca ödemeler dengesi açığını kapamak ve ekonomiyi düzeltmenin yolu olarak AT’ye katılmak için üç kez üyelik başvurusunda bulunmuştur. İngiltere özellikle uzun süre gümrük birliği seviyesi istememiş serbest ticaret bölgesi seviyesinde bütünleşme istemiştir. Yine aynı şekilde bütünleşmede federasyon seviyesine de her zaman karşı çıkmıştır. İngiltere’nin ilk üyelik başvurusu pek çok çıkar farkı yüzünden 1963 yılında Fransa (Charles De Gaulle) tarafından reddedilmiştir. Yine yukarıda sözü edilen sorunlara benzer sebeplerle 1967 yılındaki üyelik başvurusu da Fransa tarafından veto edilerek reddedilmiştir. 1969’da De Gaulle’un görevden ayrılması ile Fransa’da yönetimin değişmesi sonucunda İngiltere 1973 yılında tam üye olabilmiştir. Aynı dönemde başvuran Norveç halk referandumu sonucuna göre adaylığını geri çekmiştir. Aynı yıl İrlanda ve Danimarka’nın da Birliğe katılımı ile altılar dokuzlar Avrupası’na dönüşmüştür.

AT genişleme aşamasına dünyanın yaşadığı ekonomik kriz ortamı ile girmiştir. II: Dünya Savaşı’ndan beri ekonomik istikrar ile aynı anlama gelen Bretton Woods sistemi 60’ların sonu itibariyle yıkılmak üzereydi. ABD’nin giderek şişen

66

ticaret açığı ve Vietnam savaşının yarattığı enflasyonist baskı, Birleşik Devletleri 1971’de doları dalgalı kura geçirmeye zorlamıştır. AT’ye üye devletlerin buna cevabı, AT içerisinde döviz kurlarını geri dönülmez şekilde sabitleyen ve 1980 yılında ortak para politikasına geçmeyi hedefleyen bir ekonomik ve parasal birlik (EPB) planını uygulamaya koymak olmuştur ancak planlar 1973 Arap-İsrail savaşını takip eden petrol krizi ile çökmüştür. Ekonomik durgunluk, Artan işsizlik, enflasyon döngüsü ve hızla düşen büyüme oranları EPB ile birbirine yakınlaşacak ülkelerin ekonomi politikalarının keskin bir şekilde birbirinden ayırmıştır (Dinan, 2009, ss. 161-162). AB derinleşmesi ciddi bir kriz yaşamıştır. Bu sebeplerle gümrük birliği seviyesi korunmuş olmasına karşın ortak pazara doğru alınacak yolda büyük bir duraklama yaşanmıştır.

Avrupa bütünleşme sürecinde 70’li yıllar, siyasal işbirliği yönündeki atılımların da yılları olmuştur. Avrupa’da ortak dış politika oluşturmak ve siyasi işbirliğini arttırma girişimlerinin bir yenisi olan Davignon Raporu ortak hareket etmenin gerekliliklerine vurgu yapmaktadır. Lüksemburg Raporu olarak da adlandırılan bu raporla üye ülkelerin dışişleri bakanlarının periyodik olarak toplanması sağlanmıştır (Yazgıç, 2005, S.20). Böylece 1954 Pleven ve 1961’de Fouchet planı ile girişilen çabalar ancak 1970 yılında ayakları yere basar hale gelebilmiştir. Bu gelişmelerde uluslararası ilişkilerde “yumuşama (Detant)” dönemine girilmesinin de etkisi vardır. ABD ve Sovyetler arasında gerilimin azalması sayesinde 1975’de Helsinki kararları ile Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) kurulmuştur. Avrupa Birliği içerisinde 1974 yılında Avrupa Siyasi İşbirliği girişimi başlamıştır. Paris zirvesi ile Avrupa Topluluğu Konseyi kurulmuştur.

Siyasi işbirliği girişimleri ile birlikte 1973 petrol krizinin de etkisiyle, ekonomik bütünleşme yolunda duraklama devresine giren AT, siyasi bütünleşme açısından yol kat etmiştir ve bir yandan da genişlemeye devam etmiştir. Yunanistan’da darbe yönetimi yerini demokrasiye bırakınca 1975 yılında Yunanistan

67

AT’ye üyelik için başvuruda bulunmuştur. 1 Ocak 1981 tarihinde üyeliği kabul edilmiştir. Bu ikinci genişlemeden sonra 1986 yılında İspanya ve Portekiz’in dâhil olması ile üçüncü genişleme ile birlikte Avrupa Topluluğu onikiler Avrupası olmuştur. İspanya ve Portekiz 1977 yılında başvurmuştur ancak Birliğe getirecekleri yük nedeniyle görüşmeler çok daha uzun sürmüştür. Birliğin Akdeniz genişlemesi olarak da adlandırılan sürecin sonunda kuşkusuz çok daha farklı gelişme düzeyleri ve çok farklı sosyo kültürel özellikleri olan ülkeler bir araya gelmiş olmuştur. Bu nedenle 70’li yılların sonunda Akdeniz genişlemesine karşı görüşler ortaya çıkmıştır. Özellikle yeni adayların AT içerisinde zaten var olan işsizlik, bölgesel eşitsizlik gibi birçok sorunu daha da arttıracağı yönündeki çekinceler artmıştır. Akdeniz ülkeleri açısından olumsuz koşullara karşın, AT üyeliğinin gerçekleştiğini görüyoruz. Bu kararlarda ekonomik gerekçelerden çok siyasal gerekçeler rol oynamıştır. AT açısından bu üç ülke Avrupa tarihinin ve kültürünün bir parçasıdır ve AT üyeliği ile demokrasileri desteklenmiştir. AT üyeliklerinden sonra pek çok gelişim göstermelerine karşın AB içerisinde pek çok ekonomik sosyal göstergede yine de geri kalmaktadırlar (Koray, 2005, ss. 245-246).

AT 1970’li yılların ekonomik kriz ortamında ortak pazarı istediği düzeyde sağlayamamıştır. Malların serbest dolaşımı sağlanmış ancak kişilerin, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımı açısından somut gelişmeler gerçekleşmemiştir. 80’li yılların bir bölümünü ise genişleme tartışmaları ve sonrası uyumlaştırma çabaları ile geçiren AT’de, derinleşme seviyesini arttıracak olan tek pazar hedefi doğrultusunda önemli çalışmalar yapılmıştır. 1985 yılında komisyon tarafından ekonomik bütünleşme yolundaki engellerin kaldırılması konusunda öneriler hazırlayan beyaz kitap yayınlanmıştır. 1986’da çalışmalarına başlanan Jaques Delors’un önemli katkılarıyla hazırlanan ve 1987’de kabul edilen Tek Avrupa Senedi ile ortak pazara erişmek için 31 Aralık 1992 tarihi takvim olarak belirlenmiştir.

Roma antlaşmasına ek bir madde olarak kabul edilen Tek Sened ile siyasi birlik amacı yinelenmiş ve beş yıl içerisinde üye ülkelerde yüzlerce düzenleme

68

yapılmıştır. Tek pazarın işlemesi için gereken yasal çerçeve oluşturulmuş, bunların çoğu üye ülkeler tarafından yasa haline getirilmiş ve özellikle para ve sermayenin dolaşımı açısından önemli bir başarı sağlanmıştır. Buradan yola çıkarak, Topluluk parasal birliğe geçmek açısından da bazı adımlar atmaya başlamıştır (Koray, 2005, s.248). Tek Avrupa Senedi ile Roma Antlaşması’na tek pazarın oluşturulması için bazı maddeler eklenmiş, aynı zamanda, uygulanabilirliklerinin arttırılabilmesi için Avrupa Parlamentosu’nun yetkileri genişletilmiş ve Topluluk organlarının karar alma yöntemlerinde nitelikli oy çokluğu ilkesine ağırlık verilmesi de sağlanmıştır. Ortak Pazar kurulma çalışmalarında alınan tüm önlemler Avrupa sosyal politikaları üzerinde önemli bir etkiye sahip olmuştur. Sosyal politika alanında Topluluk yetkilerinin genişlemesi ile Topluluk organları bu alanda bağlayıcı hukuki düzenleme yetkisine ulaşmıştır. Topluluğun belirli bir sosyal politikası olacağı belirgin hale getirilmiştir (Aşçılı, 2005, s. 48). AT tarihinde ilan edilmiş en ünlü reçete olan Beyaz kitap ileri bir ekonomik bütünleşme için ikna edici gerekçeler sunmuştur ve Tek Avrupa Senedi’nin kabul edilmesi açısından sosyal politika alanında da gelişmelerin önünü açmıştır (Dinan, 2009, s.270). Yine bu dönemde sosyal politikalar ve uyum açısından önemli bir gelişme yaşanmıştır ve 1989 yılında İşçilerin Sosyal Hakları Topluluk Şartı kabul edilmiştir,

Tek Avrupa Senedi sonrası belirlenen takvimin yanı sıra 1990 yılında yapılan hükümetler arası konferansların sonucunda hem ekonomik hem de siyasal bütünleşme konusunda atılacak gerekli adımlar belirlenmiştir. 1990’lar Avrupa bütünleşmesi için her bakımdan yenileyici bir değişimi ifade etmektedir. Ekonomik bütünleşmenin en ileri aşamaları olan ekonomik parasal birlik için tek para birimi- Euroya geçiş, siyasi birlige dogru ilk somut adımların atılması, Demir Perdenin (Berlin Duvarının) yıkılması ile eski Doğu Bloku ülkelerine üyelik perspektifi verilmesi gibi sebepler Avrupa bütünleşmesini kendi iç dinamiklerinin yanı sıra dış dinamiklerin de etkisiyle görülmemiş bir hızla yeni duruma ayak uydurmaya zorlamıştır (Baykal, 2004, s. 127). Bunun üzerine Avrupa Birliği kendisini yenileme çabası ile yeni bir yola girmiştir. Gelişmeler ve hazırlıklar sonucunda en nihayetinde

69

AB’nin yapısında köklü değişikiler yapacak olan Maastricht Antlaşması (Avrupa Birliği Antlaşması) doğmuştur. Antlaşma 7 Şubat 1992’de Maastricht’te imzalanmış ve 1 Kasım 1993’te yürürlüğe girmiştir.

Avrupa Birliği Antlaşması ile Avrupa Birliği’nin hukuki temelleri atılmıştır. Bu temeller “Politik Birlik” ve “Ekonomik Birlik” üzerine kurulmuştur. Avrupa Toplulukları (AKÇT, AET, EURATOM) Avrupa Birliği (AB) bünyesine dâhil edilmişlerdir. Avrupa Birliği bünyesinde ekonomik ve parasal birliğin tamamlanması, Topluluğun nispeten fakir ülkelerine yardım fonu oluşturulması, ortak dış politika, ortak savunma ve güvenlik politikası uygulanması, federalizm yerine sıkı birlik kurma, sosyal konular, Avrupa Parlamentosunun yetkilerinin arttırılması ve ortak vize uygulaması gibi konular üzerine uzlaşı sağlanmıştır (Yücel, 2003, s. 58).

Maastricht Antlaşması özetle kademeli olarak gerçekleştirilecek dört temel yenilik içermektedir:

 Ekonomik ve parasal birlik; bu birlik, ekonomi politikalarının yakınlaştırılmasını ve 1999 yılında Avrupa Merkez Bankası ile tek paranın oluşturulmasını öngören kesin bir takvim getirmektedir.

 Avrupa vatandaşlığı; bu kavram çerçevesinde, AB vatandaşlarına Avrupa Parlamentosu ve Bölgesel Komite için yapılacak seçimlerde seçme ve seçilme hakkı verilmektedir.

 Ortak güvenlik ve dış politika; bu çerçevede, Topluluğun gerek kendi içinde, gerek üçüncü ülkeler karşısında işbirliğini geliştirmesi, adalet mekanizması ve polisiye olaylarda ortak hareket edilmesi öngörülmektedir.

 1993’te Tek Pazar’ın kurulmasından sonra, teknolojiden araştırma geliştirmeye, haberleşmeden enerji politikalarına, tüketicilerin korunmasından mesleki eğitime kadar bir çok konuda Topluluğa gerekli önlemleri alma konusunda yetki vermekte ve AT’nin bu alanlardaki faaliyetlerine yasal çerçeve kazandırmaktadır (Maastricht Antlaşması

70

http://europa.eu/eu-law/decision-making/treaties/index_en.htm, TİSK, 1992’den aktaran Koray, 2005, ss. 249-250).

Görüldüğü gibi sadece ekonomik hedefler değil siyasi hedefler de Avrupa vatandaşlığı gibi terimlerle belirginleştirilmiştir. Çalışmamızda daha sonra ayrıntılı şekilde ele alınacak olan Avrupa vatandaşlığı açısından Maastricht Antlaşması ayrı