• Sonuç bulunamadı

Toplumsal kurumlar belirli görevleri yerine getirmekle yükümlüdür. Toplumsal kurumlar insan yaşamının ekonomik, politik, dinsel, eğitsel yönleri düzenleme işlevi görürler. Eğitim; sosyalleştirme, egemen ideolojinin aktarımı ve benimsetilmesi iyi, üretici ve tüketicinin yetiştirilmesi, ekonomik insan yetiştirme sağlıklı yaşama ve kendini gerçekleştirme gibi farklı ve girişik amaçlar edinir (Tezcan, 1997).

“Lisansüstü eğitim, eğitimin genel özelliklerini kapsamakla birlikte lisansüstü eğitiminde temel işlevleri ağırlık ve işleyişleri farklıdır. Bu durum göz önüne alınarak çalışmada lisansüstü eğitimin işlevleri eğitim öğretim araştırma, geliştirme, psiko- sosyal ve sosyo-ekonomik olmak üzere dört boyutu vardır” (Erkılıç, 2007):

1. Eğitim Öğretim Boyutu: Belirli amaçlara bağlı olarak bilgi beceri ve tutum kazandırma odaklı etkinlikleri içeriklerin öğrenilmesi analiz, sentez ve değerlendirme becerilerinin kazandırılması biçiminde sayılabilir.

2. Araştırma geliştirme Boyutu: Bireyin akademik ölçülere uygun bir araştırma ve geliştirme sürecine ilişkin bilgi ve beceri tutumların kazandırılması kapsar. Yükseköğretim kurumlarının işlevlerinden biri bilimsel araştırma ve geliştirme odaklıdır.

3. Psiko-sosyal Boyutu: Bireyin çevresi ile uyum halinde olması, kendisi ile barışık yaşaması, kültürün aktarılması güdülemesi ve kendini gerçekleştirmesi gibi psiko odaklı sosyal içerikli sistemleri içerir.

4. Sosyal Ekonomik Boyutu: Bireyin işe meslek yaşamın sürdürebilmesi için ekonomik kazanım odaklı davranışların kazanılması gerekir. Eğitim düzeyi yükseldikçe

bireyin geliri artış gösterir, iş bulma iş koşullarına uyum sağlama, iş bulma olanaklarını genişletme işlevlerine sahiptir.

Lisansüstü eğitim artık örgün eğitimin bir basamağı durumuna gelmiştir. Lisansüstü eğitimin gelişmesini ve önem kazanması sağlayan nedenler şu şekilde sıralanmaktadır (Karakütük, 1989):

1. Bilgi birikimleri, teknolojideki hızlı gelişim yüksek öğretimden mezun olduktan sonra da lisansüstü eğitimi gerekli kılması.

2. Ülke kalkınmasında yüksek nitelikli insan gücüne ihtiyaç duyulması.

3. Bilim ve teknolojinin hızlı biçimde gelişmesi ve üniversitenin önemli bir rol üstlenmesi.

4. Temel eğitim süresinin uzaması ve çağ nüfusunun artması.

5. Yükseköğretimde okullaşma oranın artması ile birlikte öğretim üyesine olan gereksinimin de artması.

Ülke kalkınmasında bilimsel ve teknoloji alanda ilerleme sağlanmasında ülkenin gereksinim duyduğu yüksek nitelikli insanların yetiştirilmesinde lisansüstü eğitimin önemli bir rolü bulunmaktadır (Sevinç, 2001). Eğitim kurumlarında daha iyi eğitilen öğretmenlerin daha verimli çalışacakları ve gelecek kuşakları daha iyi yetiştirecekleri varsayımı lisansüstü eğitime olan ilgiyi arttırmaktadır.

Türkiye’de lisansüstü eğitimin iki temel sorunla karşı karşıya bulunduğu belirlenebilir. Sorunlardan biri lisansüstü eğitim programların bireysel ve toplumsal gereksinimleri ne derece karşıladığı ile ilgilidir. İkinci sorun ise lisansüstü eğitimin isteminin sürekli artış gösterdiğidir. Türkiye’ de lisansüstü eğitim kapasitesinin 1997 ile 2003 yılları arasında %20 oranında bir artış gösterirken 2003 ile 2006 yılların arasında %36,8 oranında bir artış göstermiştir (ÖSYM, 1997:3,2003:3,2007:3). Bütün bunlar öğrencilerin lisansüstü eğitim istekliklerini, algılarını incelemesini gerekli kılmaktadır.

Üniversitelerin bu işlevlerini yerine getirirken çeşitli programlar düzenlerler. Bunlardan birde lisansüstü öğretim programlarıdır. Lisansüstü öğretim çağdaş üniversitelerin önemli bir göstergesidir, çünkü üniversitelerin yatırımda ve ülke kalkınmasında gerekli olan yüksek nitelikte insan gücünü yetiştirmede lisansüstü öğretimin

önemli bir rolü bulunmaktadır. Kalkınma çabaları içinde olan Avrupa topluluğuna girmeye çalışan Türkiye açısından da lisansüstü eğitim konusu üzerinde öncelilikle durulması ve lisansüstü öğretime gereken önemin verilmesi zorunluluğu vardır (Karakütük, 1989).

Öğretmen eğitimi içerisinde araştırma ve geliştirmenin desteklenmesi gerekir. Öğretmenlerin mesleki gelişimini daha iyi anlamamızı sağlayacak ve öğretmen eğitimi içinde kaynakların en iyi nasıl kullanılabileceğini daha iyi anlayabilmemizi sağlayacak araştırma ve incelemelerin yapılması gerekir (MEB, 1995).

Yüksek öğretimde destekleyici katkılar, yüksek vasıflı öğretim elemanların olması, araştırma- geliştirme çalışmalarına ağırlık verilmesi, lisans programlarından sonra lisansüstü eğitimin öğrencilerin teşvik edilmesi bu çalışmalar arasında olmalıdır. Öğretmen yetiştirilmesi ve niteliğin arttırılması gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde en çok üzerinde durulan, düşünülen ve tartışılan konuların başında gelir. Nitelikli öğretmene duyulan ihtiyaçtan dolayı YÖK/ Dünya bankası 1998-1999 öğretmen yetiştirme programlarında yeniden yapılandırmaya giderek öğretmen eğitimini daha işlevsel hale getirme çalışmalarını başlatmıştır. Bu yapılanma sürecinde alan bilgisi, rehberlik hizmetleri, mesleki özellikler ile öğretme- öğrenme sürecini yaratma alanlarında beceriler kazandırılarak yeterlilikleri arttırmayı amaçlanmaktadır (Oral, 2003).

Öğretmenlik mesleğini seçmiş olan ve bu mesleğe hazırlanmakta olan bireylerin mesleğe ilişkin tutumları ve mesleki benlik saygılarının yüksek olması beklenmektedir. Günümüzde öğretmen adaylarının lisansüstü eğitim tutumlarını belirleyen etkenler olarak mesleki alan uzmanlığı, bilimsel etkinliklere katılım, akademik kariyer gerçekleştirme arzusu olabilir. Her öğretmen adayı geleceğine güvenli bakabilmesi için mesleki anlamda yeterli donanıma sahip olması gerekir. Nitekim lisans programlarından sonra verilen lisansüstü eğitim programları bu yeterliliğin üst noktaya ulaşmasında oldukça etkilidir (Sayın, 2005).

4.TUTUM KAVRAMI

Bireysel ve toplumsal etkenlere bağlı bir kavram olan tutum bu yönü ile sosyal psikolojik bir kavramdır. O nedenle bir çok sosyal, psikolog kavramı farklı şekillerde tanımlamıştır. Tutum bir bireye atfedilen ve onun bir psikolojik obje ile ilgili düşünce duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir eğilimdir (Köksalan, 1999: 79).

Tutum bir obje ya da fikir değil, bireyle o şey arasında etkileşim sonucu oluşan, bireyin zihnindeki hazır olma eğilimidir. Bir başka deyişle tutum, bireyin kendisine ya da çevresindeki herhangi bir nesne, konu ya da olaya karşı deneyim, bilgi, duygu ve motivasyonuna dayanarak örgütlediği zihinsel, duygusal ve davranışsal bir tepkidir. Tutum tanımlarında da göze çarptığı gibi bireyin, çevresindeki toplumsal olgulara karşı gösterdiği bir tepki olarak ele alınan tutum, öncelikle toplumsal tutumları ifade etmektedir. Başka bir deyişle toplumsal bir olgu olarak değerlendirilmektedir (İnceoğlu, 2004 akt: Aysu, 2007:22).ar

“Bir birey için her şey psikolojik obje olabilir; örneğin, sevdiği kimseler, nefret ettiği kimseler, yaptığı meslek, iş, sol ve sağ fikir cereyanları, oturduğu ev, milliyetçilik, aile planlaması, hızlı nüfus artışı, iş arkadaşları, çaldığı çalgı vb. gibi. Bunlar ve etrafındaki başka pek çok şeye karşı bireyin belirli tutumları olabilir” (Kağıtçıbaşı,2005:103 akt Güdek, 2007:28).

“Tutum, bireyin kendine ya da çevresindeki herhangi bir toplumsal konu, obje ya da olaya karşı deneyim, motivasyon ve bilgilerine dayanarak örgütlediği bilişsel, duygusal ve davranışsal bir tepki, ön eğilimdir” (İnceoğlu,1993 akt: Güdek 2007:26).

“Tutum faaliyet için sübjektif vay zihni bir hazırlık durumudur. Esasında tutum bir tepki hazırlığı olarak düşünülebilir, kendisi bir davranış değildir; davranışın ön koşuludur. En kapalı tepkilerden en açık tepkilere kadar davranışın her derecesinde mevcut bir ön koşuldur. Tutumların bazı başka tanımları şöyledir” :(Ünal, 1981:.9). “Tutum belli sürede bir dikkat veya faaliyet hazırlığıdır (Baldwin, 1901- 1905, akt: Ünal, 1981). Tutumlar hareket için rehberlerdir, bir tepki yapılmadan önce yeni tecrübelerin başvurulduğu ve değerlendirildiği zihni durumlardır”(Ünal, 1981:8).

Tutum kişilerin kendisi başkası veya nesneler, olgular, sorunlar hakkındaki değerlendirmeleridir. Bu değerlendirmeler gözlenebilen ve ölçülebilen bilişsel, duyuşsal ve davranışsal gibi bileşenlere sahiptir. Tutumun boyutu bireyin tutumunun hangi yönde olduğunu kestirmeye yardımcı olur. Diğer taraftan davranışların da tutumları etkilemesi söz konusu olmaktadır. Tutumlar doğuştan getirilemez, farklı kaynaklardan etkilenerek sonradan oluşturulur. Tutumların erken yaşta oluştuğunu ancak yeni tecrübeler, yeni öğrencilerle değişikliğe uğrayabileceğini gösteren araştırmalar bulunmaktadır (Kağıtçıbası, 1985 akt: Semerci, 2004).

Bilindiği gibi öğretmenlik bilgi, beceri gibi bilişsel alan yeterlilikleri gerektirmesinin yanı sıra tutum ve davranış gibi duyuşsal alan yeterlilikleri de gerektiren bir meslektir. Öğretmen adaylarının meslekle ilgili değer ve tutum kazanmaları en az bilgi kadar gereklidir. Çünkü araştırmalar bize öğrencinin, öğretmenin tutum ve davranışları ile etkilendiğini göstermektedir. Öğretmenin düşünsel tutumu, duygusal tepkileri, çeşitli alışkanlıkları ve bunları kapsayan kişiliği öğrenciyi etkilemektedir. Çoğu zaman öğrenci, öğretmenin anlattığı konudan çok, konuya yaklaşımına dikkat etmekte ve olayları yorumlama biçiminden etkilenmektedir (Varış, 1988, akt: Çetin, 2006). “Tutumların temelinde objektif bilgiler kadar sübjektif kanaatler de bulunabildiğine göre tutumların zihni yönünün ilkel veya irrasyonel olabileceğini de söyleyebiliriz. Kişi bir takım ihtiyaçlarını doyurmayı ararken çeşitli durumlara, objelere karşı bu ihtiyaçları doyuracak uygun tutumlar geliştirir” (Ünal, 1981: 10).