• Sonuç bulunamadı

Liberalizasyona Meydan Okuma

3.3. AB’NİN KOMŞULUK POLİTİKASI VE ORTADOĞU’DA

3.3.2. Liberalizasyona Meydan Okuma

Demokrasi, yerel ve uluslararası düzeyde teşvik edilen güçlü bir araç olarak Avrupa Birliği’nde son on yılın yükselen eğilimi olmuştur. Dışsal bir aktör olarak demokrasi getirilen ülkeye teknik ve kurumsal destek vererek sivil toplum düşüncesini yerleştirmektedir. Ayrıca, in- san haklarının, farklı seslerdeki siyasi partilerin, karşılıklı ticari birlik-

165 Beate Jahn, “Kant, Mill and Illiberal Legacies in International Affairs”, Internati-

lerin ve iş ortaklıklarının bulunduğu bir yapı tesis etmeye çalışmakta- dır. Nitekim, Avrupa Birliği bölgesel bir organizasyon olarak komü- nizm sonrası Merkez ve Doğu Avrupa ülkelerinde demokrasinin teş- viki için araç olarak politik koşulluluk ilkesini kullanmıştır. Politik ko- şulluluk bağlamında, liberal-demokratik değerler Ortadoğu ülkelerine de adapte edilmeye çalışılmaktadır. Bunun karşılında ise bölge ülkele- rine uluslararası düzeyde tanınma, finansal destek, ticari liberalizas- yon ve askeri koruma verilmektedir. Diğer yandan, AB’nin sosyalleş- tirme başlığı altında takip ettiği politikalar zorlama yoluyla değil, komşuları ile çok boyutlu kurumsal bağlar kurarak dönüşüm sürecinin yaratacağı başarıya ilişkin tercihler söz konusu ülkeye bırakılmakta- dır.166

Ortadoğu’da egemen yapısal faktörler göz önünde bulunduruldu- ğunda etkin bir model olarak Komşuluk Politikası’nın pratikte yaşam alanı bulabilmesinin önünde çeşitli engeller bulunmaktadır. Bunlardan ilki bölgeye egemen rantiyeci devletlerin pazar ekonomisini benim- sememeleridir. Zira, daha önce de açıklandığı üzere, siyasi düzenle bir ilerleyen patronaj dağıtımı şebekesinin tasfiye edilerek, liberal eko- nomi politikalarının uygulanması düşüncesi beraberinde yıkıcı sosyal ve kültürel sorunları da beraberinde getirebilir. Bunun yanı sıra, böl- gedeki devletler arasında birlik, bütünlük bulunmamaktadır. Petrol ge- lirine sahip ülkeler elde ettikleri gelirleri monarşilerinin devamı için harcarken, petrol çıkartamayan diğer Ortadoğulu devletler ise küresel- leşmenin ucuz işgücü pazarı için hizmet etmek durumundadırlar. An- cak bu noktada yükselen radikal İslam sentezi Batı’nın gözünü kor- kutmaktadır. Nitekim uluslararası boyutta güvenlik ve strateji konula- rının en temel olgusu olarak terörizm, İslam egemen Ortadoğu menşe- lidir. Özellikle 1990’lardan itibaren Avrupa ara eleman tercihini ve üretim yapacağı coğrafyayı Ortadoğu’dan Asya’ya çevirmiştir. Buna karşılık radikal sağ eğilim gösteren oluşumlar da İslami öğretileri merkez göstererek halkı Batı’dan uzak tutmaya çalışmaktadır.167

166 http://www.jhubc.it/ecpr-istanbul/virtualpaperroom/062.pdf (15.08.2009)

167 Gerd Nonneman, “Rentiers and Autocrats, Monarchs and Democrats, State and

Society: the Middle East between Globalization, Human Agency and Europe”, In- ternational Affairs, Cilt:77, No:1, 2001Nonneman, s.150

Pipes’a göre, modern İslam’ın doğum sancıları on sekizinci yüz- yılda yükselen Batı değerlerine karşılık gelişim ve değişim yaşaya- mamış olması tabanında yatmaktadır. Çünkü İslam’ın sosyal düzlem- deki değişkenliği Batılı değerler kadar hızlı ve başarılı olamamıştır. Aynı zamanda, siyasal içerikte yer alan adalet ve özgürlük düşünceleri birbiriyle uyumsuzdur. Ayrıca İslami otorite dışsal aktörlerin baskın olduğu düzene karşı çıkan benzersiz bir düzen kurmuştur. Buna karşı- lık, liberalizasyon başlığı altında devleti sınırlayan, sivil toplumun var olduğu bir oluşum yaratmanın da tehlikeleri bulunabileceğinin altı çi- zilmektedir. Zira Pipes’a göre, Müslüman inanışın egemen olduğu bu alandaki sivil toplum radikal gruplardan oluşacaktır. Demokratikleş- tirme adına devlet müdahalesini azaltmak radikal unsurları barındıran çatışmaları kaçınılmaz kılacaktır.168

11 Eylül 2001 yeni bir yüzyılın başlangıcı mı olacak bilinmez, ancak yirminci yüzyılın kimi tarihçiler tarafından uzun yirminci yüzyıl, kimi- leri tarafındansa kısa yirminci yüzyıl olarak nitelendirilmesi aslında bü- yük dönüşümlerin, düşünsel oluşumların ve ideolojik yapılanmaların bu yüzyılda oluştuğu gerçeğine farklı pencerelerden bakmaktan kaynak- lanmaktadır. Ancak özgürlükler temeline oturtulan yirminci yüzyılı, bo- yutu Dünya Savaşları’ndan küçük ancak etkisi belki de yeniçağın – yirmi birinci yüzyılın- gidişatını değiştirecek kadar büyük olan bir terö- rist saldırıyla sonlandırmak bugün siyaset bilimcilerin üzerinde çokça tartıştığı bir konudur. Zira, 11 Eylül ile siyasal İslam, liberal demokratik sürece müdahalede bulunmuştur. Küreselleşmenin ekonomik boyutuna bir tepki olarak doğan bu olguyla İslam artık liberal demokratik bağ- lamdan çıkarak, bir siyaset tercihinin başka bir siyaset tercihi karşısında blokajı olarak görülmeye başlanmıştır.169

Oysa siyasal İslam’ın karşısında duran, siyasal ideolojiler arasında belki de en uzun tarihsel kökene sahip liberalizm de, kendi içinde farklılıkları ve hatta çelişkileri barındırmaktadır. On dokuzuncu yüzyıl liberalleri monarşi, aristokrasi, kilise v.b. büyük kurumlardan değil,

168 Daniel Pipes, “The Travails of Modern Islam”, Nissim Rejwan (ed.), The Many Fa-

ces of Islam, University Press of Florida, 2000, s.54

169 Hasan Bülent Kahraman, ABD Bu 11 Eylül’ü Çok Sevdi, Angora Kitaplığı, İstanbul,

bireysel insanlardan yola çıkarak, dönemin ünlü liberallerinden John Stuart Mill’in de belirttiği gibi devletin uzun vadede değerinin, onu oluşturan bireylerin değerine bağlı olduğu görüşünü savunmaktaydı- lar. Ancak dünya konjonktüründeki değişim liberalizmin tarihsel arka planında da ayrılıkları beraberinde getirmiştir. Yönetimin sınırlandı- rılmasını, hukukun üstünlüğünün sağlanmasını, keyfi ve kişisel iktida- rın önlenmesini, özel mülkiyeti ve serbestçe yapılmış sözleşmeleri ve bireylerin kendi kaderleri hakkında kendilerinin karar vermesini savu- nan liberalizm merkezde bir ideoloji olarak kendi sağına (kla- sik,bireyci liberalizm) ve soluna (çağdaş sosyal liberalizm) sahiptir. Nitekim, liberal ve demokrat bileşenleri arasındaki çatışma tam da bu noktada çıkmaktadır. Bununla birlikte, John Locke ve Adam Smith’in öğretilerine dayanan ilk dönem liberaller, kimi zaman siyasal özgür- lükten bile fazla ekonomik girişim özgürlüğüne inanmaktaydılar. An- cak yirminci yüzyılda, ok dokuzuncu yüzyıl liberallerinin siyasal öz- gürlük vurgusu güçlü bir şekilde yankılanmaya devam ederken, eko- nomik girişim özgürlüğü için aynı durumdan bahsedilememektedir.170

Bununla birlikte liberalizmin, uluslararası politika ve dış politikayı açıklamaya yönelik bir uluslararası ilişkiler teorisi olarak görülmesi ise, Birinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası barış ve güvenliğin egemen kılınması ve çatışmaların önlenmesine ilişkin çabaların bir sonucu olarak gündeme gelmiştir. Uluslar arası liberal teori olarak da ifade edilecek olan yirminci yüzyıl liberalizminin temel özelliği, kla- sik liberal teorinin insan unsuru ve bireye yaklaşımını esas alarak, uluslararası ilişkilerde barış ve işbirliğinin analiz edilmesidir. Moravc- sik bu bağlamda liberalizmi üç temel varsayım üzerine oturtmaktadır: (a) liberalizmde uluslararası ilişkilerin temel aktörleri yalnız devletler değildir; aynı zamanda bireyler ve sivil toplum kuruluşlarıdır; (b) tüm hükümetler toplumun belli bir kesiminin temsilcisidirler ve (c) ulusla- rarası çatışma ve işbirliği ile uluslar aşırı ekonomik etkileşimler dev- letlerin davranışlarının yansımaları ve tercihlerinin sonuçlarıdır.171

170 Fatmagül Berktay, “Liberalizm: Tek Bir Pozisyona İndirgenmesi Olanaksız Bir İdeolo-

ji”, Birsen Öz (ed.), Modern Siyasal İdeolojiler, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, No: 188, 2007, s.49-53

Bu bağlamda, Ortadoğu’yu modernleştirmeye çalışan Batı’nın bir araç olarak kullandığı liberalizasyon karşımıza çıkmaktadır. Her ko- şulda modernleşmenin sağlanması gereken bir koşul olduğunu vurgu- layan Huntington, bu sürecin dışında kalan toplumların dünyanın mo- dernleşmesine engel olduklarının altını önemle çizmiştir.172 Bu nokta- da ise, tarih sahnesine demokrasinin beşiği olarak gösterilen Amerika Birleşik Devletleri çıkmaktadır ki, daha önce ABD’nin demokratikleş- tirme yöntemlerine ilişkin tartışmaları aktarmıştık. Peki yöntemlere ilişkin farklı görüşler bulunmakla birlikte, Ortadoğu sadece liberali- zasyona ilişkin uygulamalar perspektifinde mi meydan okumaktadır, yoksa kendi yapısal sorunları da buna engel midir?

Daha detaylıca açıklanan rantiyeci devlet yapısı ve egemen İslami öğretiler, Ortadoğu’da liberalizasyona karşı gösterilen tepkilerin teme- lini bu iki ana yapısal faktöre dayanmaktadır. Buna ek olarak, Arap toplumunun geleneklerden gelen yaşam tarzı modernleşmenin önünde önemli bir engel olarak hala durmaktadır. Araplar yaşadıkları coğraf- yanın çöllerle kaplı olması ve kurak iklim nedeniyle tarım gibi yerle- şik kültürü oluşturan bir etkenden nasiplenememişlerdir. Göçebe ya- şam nedeniyle kabileler/aşiretler halinde yaşamışlardır ve hala bu kül- tür günümüzde Ortadoğu’da etkinliğini sürdürmektedir. Her kabilenin diğer kabileleri kapsam içine almadığı, kendisine ait örf ve adetlerinin bulunduğu bölgede asayişin sağlanması güçlüğü doğmaktadır. Bunun yanında, kabile kültürüne egemen kan bağı ve nesep silsilesi hiyerar- şik bir toplum düzeni yaratarak monarşinin de temelini oluşturur. Bu bağlamda denebilir ki, devlet kurumlarından uzak, kanunu örflerle uy- gulayan bir yapıya sahiptir. Böylelikle, Durkheim’ın bireysel bilinçten çok kolektif vicdan olarak tanımladığı mekanik dayanışmanın demok- rasi egemen liberal toplumlarda olduğu kadar hızla çözülmesini bek- lemek doğru olmayacaktır.173

Oysa Ortadoğu’nun içinde bulunduğu yapıya alternatif olarak su- nulan liberalizasyona yönelik çabalar günümüzde Batı’nın kendi için-

172 Kahraman, a.g.e., s.180

173 Rüstem Erkan ve Faruk Bozgöz, “Kabile-Aşiret, Asabiyet ve Savaş”, Doğu Batı

de uzlaşamadığı bir nokta olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira “bırakı- nız yapsınlar, bırakınız geçsinler”174 (laissez fair, laissez passe) dü- şüncesinin temel oluşturduğu küreselleşmenin son yıllarda yarattığı kargaşa aşikardır. Çünkü küreselleşme ile ekonomik eşitsizlik toplum- lardaki marjinal unsurların kendi içlerine çok fazla kapanarak örgüt- lenmelerini sağlamaktadır. Bu gruplar, herhangi bir siyasal örgütlen- me ile iç içe geçmeyen ideolojilerinin ötesinde, herhangi bir ideoloji- nin de bu kesimleri denetim altına alması çok kolaydır.175 İşte bu bağ- lamda, dünyadan yükselen milliyetçi söylemler liberal politikaların hangi noktaya kadar başarılı olduğu ya da olacağı tartışmalarını da be- raberinde getirmektedir. Parekh’e göre; liberalizmin bir özeleştiri so- runu bulunmaktadır. Liberalizm aslında bireylerin ve sonrasında top- lumların karmaşık, farklı yapılarına karşı daha hassas olmalıdır. Ger- çek modern toplum, liberal ve liberal olmayan, seküler ve dini, birey- sel ve toplumsal yaşam tarzlarıyla tasvir edilmeli ve her biri diğerinin farklı yaşam biçimiyle beslenmelidir.176

Nitekim 11 Eylül süreciyle birlikte Ortadoğu’ya ilişkin risk ve teh- ditler daha küresel bir alana yayılınca, bölgeye coğrafi olarak yakın olmanın yanında uzun tarihsel ortaklığa da sahip olan Avrupa Birliği liberal kalıpların egemen olacağı bir yapı için uğraşmaya başlamıştır. Bölgedeki yapısal faktörler de göz önünde bulundurulduğunda AB’nin sadece fakirliğe, az gelişmişliğe ve sosyo-ekonomik karışıklığa yöne- lik bir meydan okuma misyonu bulunmamaktadır. Aynı zamanda uluslararası terörizm, uyuşturucu trafiği, yasal olmayan göç ve enerji- nin kullanımı/dağılımı da Ortadoğu’da çözüm bekleyen konulardır. Bu durumda, sivil bir güç olarak Avrupa Birliği bölgesel bir takım direnç- leri de göz önünde bulundurarak ikili diyalog üzerinden ilerleyen or- taklık anlaşmalarını tercih etmiştir. Ancak bu stratejinin başarıya ula- şabilmesi, Birliğin kendi içinde politikalara ilişkin uyuma ve bölgesel

174 Mahfi Eğilmez, Küresel Finansal Kriz, İstanbul:Remzi Kitabevi, 2008, s.11-20 175 Kahraman, a.g.e., s.187

176 Bhikhu Parekh, “Üstün İnsanlar Mill’den Rawls’a Liberalizm’in Dar Görüşlülüğü”,

güç olarak Avrupalı kimliğinin yerel unsurlar göz önünde bulunduru- larak doğru anlatılmasına bağlıdır.177 Bunun yanı sıra, bölgesel bir ak- tör olarak Avrupa Birliği’nin Ortadoğu’ya yönelik çabalarının tam olarak hesaplanan süreçte ve anlaşmalar bazında ilerleyememesinin temelinde gerekli dinamiklerin bölgede mevcut bulunmadığını ve de sürdürülen çabaların sonuçlarının eğer varsa ayırt edilmesi için hala zamana ihtiyaç duyulduğunu söylemek yerinde olacaktır.

177 Antonio Missiroli, “The EU and Its Changing Neighbourhood: Stabilization, Integ-

ration and Partnership”, Roland Dannreuther (ed.),European Union Foreign and Security Policy: Towards a Neighbourhood Strategy, Routlegde, 2004, s.24

SONUÇ

Geniş bir coğrafyayı içine alan Ota Doğu bölgesi tarih boyunca Batılı Devletler için önemli bir bölge olagelmiştir. XI. Yüz yılda Haçlı Seferleri ile başlayan Doğu ve Batı etkileşimi, Batı’nın Kudüs’ü ha- kimiyet altına almak istemesinden dolayı dinsel temellere dayanmıştır. Bunu takip eden süreçte Doğu ve Batı arasındaki ticaret farklı iki kül- türün birbirini tanımasında önemli bir rol üstlenmiştir. Bu etkileşim zamanla kendisini bilim, felsefe ve edebiyat alanında da göstermiştir. İlk milenyumun sona ermesinin ardından Osmanlı Devleti Ortado- ğu’da egemen güç konumuna gelmiştir. Ticaret yollarının Osmanlı Devleti’nin kontrolünde bulunması ve daha sonra da bölgenin sahip olduğu zengin yeraltı kaynakları Avrupa-Ortadoğu ilişkilerinin daha karmaşık ve çatışmacı bir hal almasında etkili olmuştur.

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’nın ardından bölge üzerin- deki hakimiyetini Batı’ya kaptırmış, Avrupalı devletler ise Arap toplu- luklarına kendi istekleri doğrultusunda oluşturdukları hükümetler yolu ile bağımsızlıklarını vermişler fakat bölge üzerindeki hakimiyetlerin- den vazgeçmemişlerdir. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa ve Ortadoğu arasındaki ilişkilerde özellikle İsrail-Arap Savaşları, Arap milliyetçiliği ve petrol krizleri öne çıkan gelişmeler olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Avrupa’yı Ortadoğu’ya yönelik politi- kalar üretmeye iten en önemli faktör yaşanan enerji krizleri olmuştur. Ortadoğu ile yakından ilgili olan Akdeniz, petrol ve hammadde kay- nağı olan Ortadoğu ile Avrupa arasında bir bağ görevi görmüştür.

1990’ların başında yaşanan Birinci Körfez Savaşı’nda Avrupa’nın kolektif bir tutum sergileyememesi, AT’ye, Akdeniz ve Ortadoğu ül- kelerini kapsayan, olası krizleri engelleyecek siyasi ve ekonomik or- taklığa yönelik politikalar üretmesi gerektiğini açıkça göstermiştir. Yenilenmiş Akdeniz Politikası, bu düşüncenin bir sonucu olarak orta- ya çıkmıştır. 1995 yılında başlatılan Barselona Süreci, siyasi işbirliği ve güvenlik, ekonomi ve finans alanlarında işbirliği, sosyal, insani ve kültürel işbirliği olmak üzere üç ana konu üzerine temellendirilmiş, ortak ülkelerle yapılan iki taraflı antlaşmalarla şekillendirilmiştir. Fa- kat 2005 yılına gelindiğinde Barselona Süreci’nin tarafların beklenti- lerini karşılamadığı görülmüş ve süreç başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

AB, 2004 yılında Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini kapsayan geniş- lemesiyle birlikte yeni komşulara sahip olmuştur. Barselona Süre- ci’nin beklentileri karşılamaması ve AB’nin bölgede AB norm ve standartlarına yakın rejimler oluşturma isteğine uygun olarak daha et- kin politikalar geliştirilmesi hedeflenmiştir. Bunun sonucunda ortaya Avrupa Komşuluk Politikası çıkmıştır. Avrupa Komşuluk Politikası, politika kapsamındaki ülkeler için AB’ye üyelik perspektifi taşıma- maktadır. Söz konusu politikanın araçları arasında ortak ülkeden yeri- ne getirmesi beklenen öncelikleri kapsayan Eylem Planları ve politi- kanın finansmanını sağlamaya yönelik Avrupa Komşuluk ve Ortaklık Aracı yer almaktadır. Avrupa Komşuluk Politikası’na temel oluşturan unsurlar ise uyum, işbirliği ve koşulluktur.

Kuruluşundan bu yana demokrasinin önemine vurgu yapan AB, Avrupa Komşuluk Politikası kapsamında yer alan ülkelerde de de- mokrasiyi yaymayı hedeflemektedir. Demokrasi konusunda farklı ta- nımlar bulunmakla birlikte konumuz açısından öneme sahip olan bir konu da demokrasi teşvik yollarıdır. Demokrasi teşvik yolları yukarı- dan aşağıya ve aşağıdan yukarıya olarak şekillenebilir. Yukardan aşa- ğıya demokrasi teşviki siyasi alana, devlet kurumlarına ve siyasi elitle- re yönelir. Elitler demokratikleşmeyi güçlendirmede önemli bir role sahiptir. Demokrasiye bağlı kalarak yetişen bu elitlerin demokratik kurumlar oluşturmaları beklenmektedir.

Sonuç olarak AB açısından özellikle genişleyen sınırlar ile birlikte güvenlik açısından öneme sahip olan Ortadoğu bölgesinde AB’ye ya- kın rejimler oluşturulması önem taşımaktadır. Avrupa Komşuluk Poli- tikası kapsamında bölge ile devam eden ilişkiler özellikle Ortado- ğu’nun Avrupa’dan siyasi, ekonomik, tarihsel, kültürel ve dinsel açı- dan farklılıklara sahip olmasından kaynaklanan nedenlerden dolayı bölgede AB normlarına uygun rejimlerin oluşturulması uzun bir dö- nemi kapsayacağı aşikardır. Bu sürecin uzunluğu konusunda belirleyi- ci en önemli faktörlerden biri Ortadoğu ülkelerinin ve toplumlarının Batı toplum ve politikalarına yaklaşımıdır.

KAYNAKLAR

Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik, Türkiye'nin Uluslarara- sı Konumu, Küre Yayınları, İstanbul, 2001.

Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, İstanbul, 2001

Ali Sait Yüksel, Türkiye İlişkileri Açısından Avrupa Ekono- mik Topluluğu, 3. Baskı, Nihat Sayar yayın ve Yardım Vakfı Yayını, İstanbul, 1998.

Anand Menon, “From Crisis to Catharsis: ESDP after Iraq”, International Affairs, Cilt:80, No:4, 2004

Antonio Missiroli, “The EU and Its Changing Neighbourhood: Sta- bilization, Integration and Partnership”, Roland Dannreut- her (ed.),European Union Foreign and Security Policy: To- wards a Neighbourhood Strategy, Routlegde, 2004

Aykut Çelebi, Avrupa Halkının Siyasal Birliği, Metis Yayınları, İs- tanbul, 2002

Beate Jahn, “Kant, Mill and Illiberal Legacies in International Affairs”, International Organizations Review, Cilt:59, No:1, 2005

Beril Dedelioğlu, Adım Adım Avrupa Birliği, Çınar Yayınları, İstanbul, 1996

Beril Dedeoğlu, Ortadoğu Özerine Notlar, Derin Yayınları, İs- tanbul, 2002

Bernard Lewis, Ortadoğu, (çev. Selen Y. Kölay), Ankara: Arka- daş Yayın evi, 2006

Bernard Lewis, Ortadoğu, Çev: Mehmet Harmancı, İstanbul, Sabah Kitapları, 1996

Bertil Emrah Oder, Avrupa Birliği'nde Anayasa ve Anayasacı- lık, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul, 2004

Bhikhu Parekh, “Üstün İnsanlar Mill’den Rawls’a Liberalizm’in Dar Görüşlülüğü”, Hızır Murat Köse (çev.), Doğu Batı Düşünce Dergisi, Sayı 17, 2001-02

Brain White, Understanding European Foreign Policy, Lon- don: Palgrave, 2001

Canan Balkır, Avrupa Akdeniz Ortaklığı: Mare Nostrum'dan Birarada Yaşamaya, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bi- limler Enstitüsü Yayınları, 2007

Cristopher Hill, “The Falkland War and European Foreing Policy”, in Domestic Sources of European Policy: West European Reactions to the Falkland Conflict, S.Stavri- dis, C.Hill (ed.), London: Oxford University Press, 1996 Daniel Pipes, “The Travails of Modern Islam”, Nissim Rejwan

(ed.), The Many Faces of Islam, University Press of Florida, 2000

Davut Dursun, “Ortadoğu Neresi? Subjektif Bir Kavramın An- lam Çerçevesi ve Tarihi”, Stradigma, Sayı:10, Kasım 2003 Davut Dursun, Ortadoğu Neresi, İnsan Yayınları, İstanbul,

1995

Davut Dursun, Ortadoğu Neresi? İnsan Yayınları, İstanbul, 1995.

Desmond Dinan, Avrupa Birliği Ansiklopedisi, Çev: Hale Akay, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2005.

Doğuşdan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Çağ Yayınlan, İs- tanbul, 1992, Cilt II-III-IV.

Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Cilt 13, Çağ Yayın- lan, İstanbul, 1993.

Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Cilt I, Çağ Yayınla- rı, İstanbul, 1992

Ekrem Memiş, Kaynayan Kazan Ortadoğu, Çizgi Kitabevi, Konya, 2002

Ekrem Memiş, Kaynayan Kazan: Ortadoğu, Konya: Çizgi Kitabevi Yayınları, 2002

Esra Çayhan, Avrupa’da Yeni Güvenlik Arayışları, Afa Yayın- ları, İstanbul, 2000.

Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi ve Arap - İsrail Savaşları (1948-1988), Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1998

Fatmagül Berktay, “Liberalizm: Tek Bir Pozisyona İndirgenmesi Olanaksız Bir İdeoloji”, Birsen Öz (ed.), Modern Siyasal İdeolojiler, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, No: 188, 2007

Fuad Aleskerov ve diğerleri, “European Union Enlargement: Power Distribution Implications of the New Institutional Arrangments”, European Journal of Political Research, Cilt:41, No:3, 2003

Füsun Arsava, Roma Antlaşmasında Önkarar Prosedürü ve Bu Prosedür Çerçevesinde Doğan Sorunlar, AÜ, ATAUM Araştırma Dizisi, No: 5, Ankara, 1999.

Gamze Güngörmüş Kona, “Ortadoğu'nun Yeni Sınırları”, Gö- rüş, İstanbul, Temmuz, 2003.

Gerd Nonneman, “Rentiers and Autocrats, Monarchs and De- mocrats, State and Society: the Middle East between Glo-

balization, Human Agency and Europe”, International Affairs, Cilt:77, No:1, 2001Nonneman

Gonzalo Escribano, “Europeanisation without Europe? A Cri- tical Reflection on the Neighbourhood Policy for the Me- diterranean”, Real Instituto Elcano, No:23, 2005

Hanns Maull, “Europe and the New Balance of Global Order”, International Affairs, Cilt:81, No:4, 2005

Hasan Bülent Kahraman, ABD Bu 11 Eylül’ü Çok Sevdi, Angora Kitaplığı, İstanbul, 2005

İ.Kaya Ülger, “ Avrupa Birliğinde Siyasal Bütünleşme”, Gündo-