• Sonuç bulunamadı

2.3. MUHAFAZAKÂRLIĞIN TÜRKİYE’DEKİ YANSIMALARI

2.3.1. Liberal Muhafazakârlık

Kelime olarak liberalizm sözcüğünün içeriğine bakıldığında, bireysel ya da kolektif bir öznenin, hiçbir dış zorlamaya uyma zorunluluğunda olmaması, tamamen kendi özgür iradesine göre hayatını yaşama olanağını sahip olma şeklinde bir anlam olarak akıllara gelmektedir. Bu yönüyle liberalizm, devletin temel işlevinin iç ve dış güvenliği sağlamak olarak ifade etmektedir. Bireylerin doğal haklarının, –hayat, özgürlük ve mülkiyet gibi- dıştan gelen ihtilallere karşı korunması ve bireylerin kendi özgür iradeleriyle kurdukları, sözleşme temeline dayanan ilişkilerin sürdürülmesinde ortaya çıkabilecek karışıklıkları giderme olarak iç güvenlikten bahsedilebilir. Bu manada liberalizm, birey ve toplumun devletten önce geldiği teorik olarak kabul edip, birey ve toplumu devletin karşısına koymakta ve devletin birey ve toplumu koruma adına devlete belirli bir faaliyet alanı belirlemektedir. Devletin temsil ettiği egemen gücün sınırlandırılması, bireyler ile toplumun kendi kendine işleyen ilişkilerine müdahalede bulunulmaması ve böyle bir müdahaleyi haklı kılacak herhangi bir ilkenin olmaması gibi konularda liberalizm ile muhafazakârlık birleşmektedir (Köker, 2013, s. 276). Bu üzerinde birleşilen konularda muhafazakârlığın diğer ideolojilerle kolay bir şekilde eklemlenebilmesi sayesinde liberal muhafazakârlık dokusunu ortaya çıkardığı söylenebilir.

Çavdar (1982), Türk siyasi hayatına liberalizmin girişini, onun ideolojik bütünselliğini kaybetmesi ve genellikle ekonomik yönlerinin –serbest piyasa savunuculuğunu- öne çıkarmasıyla Türk siyasi hayatına girdiğini ifade etmektedir. Liberalizmin bu yönü onun bir felsefi ve fikri gelenekler bütünü olarak derinlemesine anlaşılmasını engellediği gibi yüzeysel de kalmasına neden olmuştur. Liberalizmin bu özelliği Türk siyasi hayatına verdiği yön, modernliğe sonradan katılmanın beraberinde getirdiği milliyetçi vurgunun kültürel tezahürü olarak muhafazakârlığın çeşitli anlamlarıyla birleşmektedir (Köker, 2013, s. 276).

Başka bir şekilde söylemek gerekirse muhafazakâr düşünce ile liberalizm karakterleri itibariyle ortaya çıkan bazı düşünce yapılarına ve ideolojilere karşı çıkmaktadırlar. Bunlar; kolektivizm, totaliter devlet, radikal ütopyacılık, kurucu rasyonalizm ve bütün bunları az ya da çok içinde barındıran sosyalizm (ve faşizm) dir. Bununla beraber karşı çıktıkları bu ortak noktaların yanında serbest piyasayı, özel

mülkiyeti ve sınırlı devleti savunmakta olup, muhafazakâr düşünce ise bunu liberalizmden farklı sebeplerle yapmaktadır (Özipek, 2011, s. 189). Bu ortak yöndeki karşı çıkmalar ile ortak yöndeki savunuların muhafazakârlığı çeşitlendirip onun liberal muhafazakârlık çeşidini ortaya çıkardığı söylenebilir.

Bu ortak yönlere yönelik savunuları ve karşı çıkışları liberal muhafazakârlığın Türkiye’deki görünümüne Ali Fuad Başgil (1893-1961) üzerinden bakılabilir. Türk muhafazakârlığının önemli isimlerinden biri olan Ali Fuat Başgil, çok partili hayata geçişten sonraki düşünce yapısıyla Türkiye’deki liberal muhafazakârlığın akla gelen ilk ismi arasındadır. Başgil’in düşüncelerine bakıldığında onun liberal olma yönü düşünce çizgisiyle karşılaştırıldığında tam anlamıyla liberal olmayla örtüştüğünü söylemek zordur. Tek Parti dönemindeki otoriter ve inkılapçı yapı dönemin koşulları itibariyle kabul edilebilirse de liberal bir bakış açısı ile bağdaştırılabilmesi zor görünmektedir (Önder, 2006, s. 291).

Başgil, liberalizm savunusunu yaparken onu olduğu gibi değil, belirli bir geleneğin süzgecinden geçirilerek ele alması yönünde olup bunu,

“Liberal değerler ancak onların mütemmim cüzü olan bir ahlaki zeminde geçerlik kazanabilir, anlam ifade ederler. Liberalizm ve modernleşme, değersizlik ve kaba maddiyatçılık olarak anlaşılırsa, liberal ve modern bir toplum gerçekleşemez.” (Dural, 2010, s. 121)

şeklinde ifade etmektedir. Liberal değerlerin ancak ahlaki bir yapı üzerinden inşa edilerek hayata geçirileceğini dile getirmektedir.

Başgil, Batılılaşmaya desteklerken buna ahlaki bir düzeni eklemeden geçmemektedir. Bu anlayışa Türkiye üzerinden bakıldığında ise Türkiye’nin ancak kendine ait değerlerini koruyarak Batı medeniyetinin sanat, ilim, ahlak, metot, teknik, yüksek ahlak şuuru, manevi temizlikten oluşan yönlerini almalıdır. Japonlar gibi Türkler de özüne sadık kalmalı, maddecilik ve menfaatçilikten ibaret yanlış bir Batılılaşma anlayışına yanaşmamalılar ve ahlakın yol göstericiliğinden ayrılmamalıdırlar (Dural, 2010, s. 122). Başgil’in Batılılaşmaya yönelik ahlakı referans aldığı söylenebilir.

Çaha, Başgil’in liberal muhafazakârlığı üzerinde şöyle bir değerlendirme yapmaktadır. Başgil, liberalizmin temel ilkelerindeki yapıya ise, devlete önem vermekle beraber devletin temel hak ve özgürlükleri koruma yönünde tarafsız bir şekilde davranmasını, serbest piyasa ekonomisine izin vermesini, hukukun üstünlüğü ilkesini, devletin dini anlayışlar ve yorumlar açısından ve dini yaşamın devlet müdahalesinden arındırılması gerektiği ifade etmektedir (Vural, 2003, s. 118). Her ne kadar liberal düşüncedeki değerlere atıf yapıldığı görünse de muhafazakâr düşüncedeki değerlerle de bir sentez oluşturduğu söylenebilir.

Başgil’in dine ve laikliğe yönelik fikirlerinde liberal muhafazakârlığını en açık şekilde kendini dile getirmektedir. Başgil’in bu konudaki fikirleri Türkiye’deki laiklik tecrübesinin ilk ciddi ve sistemli eleştirisi olarak kabul edilebilir (Safi, 2007, s. 191). Başgil’e göre din, “yapısı ve dış teşkilatı itibariyle, içtimai bir müessesedir ve cemiyet

realitesinden ayrılmayan bir vakıadır.” (Başgil, 2003, s. 78). Başgil laikliği ise dinsizlik

ya da dini modernizasyon anlamına gelmediğine dikkati çekip, Kemalist laiklik anlayışına yönelik kapsamlı bir eleştiri yapmakta ve devletin dine müdahale etmemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı’nın özerk bir yapıda olması gerektiğini de savunmaktadır (Dural, 2010, s. 122).

Özetlemek gerekirse Başgil, dine, itikat ve iman anlayışının yanında, toplumsal düzenin devamını sağlayacak bir kurum ve ahlak sistemi olarak yaklaşmaktadır. Bu manada Türk muhafazakârlığının niteliklerini ilerleme ve gelişmeye karşıt değil, dışarıdan gelen aşırılıklara karşı bir tampon oluşturmak, modernleşmeyi aşırılıklardan koruyup, gelenekle bir araya getirmek şeklinde özetlenebilir (Vural, 2003, s. 118).

Benzer Belgeler