• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE'DE ENERJİ POLİTKALARININ GELİŞİMİ VE SEKTÖREL ENERJİ KULLANIMI

3.1. TÜRKİYE’DE ENERJİ POLİTİKALARININ GELİŞİMİ

3.1.1. Planlı Dönem Öncesi

3.1.1.4. Liberal Ekonomi Deneme Dönemi (1946–1960)

II. Dünya Savaşından sonra kurulan yenidünya düzeninde artık devletçi politikalar terk edilmiş yerine liberal politikalar ağırlık kazanmaya başlamıştır. Türkiye de dünyadaki bu değişimlerden etkilenmiş ve özellikle 1950 yılında Demokrat Partinin iktidara gelmesi ile liberal iktisat politikaları uygulanmaya başlanmıştır. Bunda Türkiye’nin o yıllarda Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve Uluslar arası Para Fonu (IMF) üye olabilme kaygısı da etkili olmuştur (Çavdar, 1992: 220–221). Bu yeni dönemde devlet işletmeciliği, ekonomideki devlet sektörünün tasfiyesi değil sadece iktisat politikaları anlamında artık uygulanmamıştır. Bu dönemde dışalım yerine yerli üretimin birinci aşaması (ithal ikameci sanayileşme) özel ve kamu kesimlerinin birlikte gelişmesiyle sağlanmıştır. (Kepenek, Yentürk, 2003: 109). Demokrat parti ekonomiden devletçiliği tasfiye etmiş, ağır sanayi yatırımlarına girişmek yerine özel sektörü desteklemeye çalışmıştır. Beş yıllık kalkınma planlarını terk ederek, daha çok tarıma ve alt yapı yatırımlarına önem vermiştir. Asıl amaç özel sektörün girişimlerini canlandırmaktır (Kazgan, 1999: 98–102).

Dönemin ekonomi politikalarına uygun olarak enerji piyasasında da yabancı sermayeli şirketlerin girişi teşvik edilmiştir. Dönemin ilk önemli gelişmesi 1949 yılında Dünya Enerji Konferansı Türk Milli Komitesi'nin kurulmasıdır. Derneğin amacı

Türkiye’nin büyüme hedefleri doğrultusunda, sürdürülebilir kalkınma çerçevesinin dışına çıkmadan, ulusal arası alanda enerji işbirliğini sağlamak, enerjiye ulaşımı kolaylaştırmak, büyüme hedeflerine uygun enerji planlaması yapmak, enerjinin çevre ile uyumlu, verimli ve ekonomik şartlarda üretiminin çevriminin, iletiminin, dağıtımının ve kullanımının sağlanması amacıyla bilimsel, teknik ve sosyal nitelikli çalışmalar yapmak ve ulaştığı sonuçları kamuoyu ile paylaşmaktır (DEK-TMK, 2011: http://www.dektmk .org.tr). Komite ilk olarak 1953 yılında birinci Enerji Kongresini düzenlemiştir. Kongre ile ülkenin enerji ihtiyacı ve bu ihtiyacın karşılanması için yapılan çalışmalar ve elektrik üretim ve tüketiminin geldiği nokta değerlendirilmiş, kömür, hidrolik kaynaklar ve enerji üretiminde diğer kaynaklardan yararlanma imkânları ortaya konulmuş, inşasına başlanan enerji tesisleri hakkında raporlar etüt edilmiştir (TUSİAD 1998: 246).

1950–60 döneminde altyapı yatırımlarının artmasına, sanayi ve tarım sektörlerindeki büyümeye paralel olarak enerji tüketimi ve enerjinin ekonomideki önemi hızla artmıştır. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), Başbakanlık Atom Enerjisi Kurumu, Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) bu dönemde kurulmuştur. Sarıyar, Seyhan, Kemer, Göksu hidrolik santralleri 1956 ve 1959 yıllarında, Tunçbilek ve Soma termik santralleri de 1956 ve 1957 yıllarında kurularak üretime geçmiştir. Ancak üretimin tüketimi karşılamaması nedeniyle elektrik fiyatları sürekli yükselmiş ve sanayi tesisleri otoprodüktör santralleri kurmak zorunda kalmıştır (DTM 2006: 2).

Zonguldak Çatalğzı termik santrali 1948 yılında devreye alınmış ve 1952 yılında 154 kV’luk bir enerji iletim hattı ile İstanbula elektrik takviyesi yapılmıştır. 1956 yılında Sarıyar HES’e bağlanan şehir içi şebeke ile ulusal enetrkonnekte elektrik sisteminin ilk nüvesi oluşturulmuştur. Daha önceleri belde santralleri ve otoprodüktörler, sadece içinde olduğu bölgenin elektrik ihtiyacını karşılarken, termik santralleri birbirine bağlayan ulusal şebekenin kurulması ile tüm ülke genelinde elektrik ihtiyacının devamlı, güvenilir ve daha düşük maliyete karşılanması mümkün olmuştur (Örücü ve Diğerleri, 2009: 2). Dönemin diğer önemli bir gelişmesi 1954 yılında çıkarılan 6326 sayılı Petrol Kanunu’dur. Kanunda, petrol kaynaklarının milli menfaatlere uygun olarak aranması ve değerlendirilmesi temel esas olmak kaydıyla sektöre yabancı şirketlerin girişi teşvik edilmiştir. Ayrıca yabancı şirketler için arama sahası 50.000 hektar ve aynı şirkete verilecek ruhsat sayısı ise 8 ile sınırlandırılmıştır. Verilen ruhsatların süresi 20 yıldır ve 10’ar yılı geçmemek üzere en çok iki defa

uzatılabilecektir. Üretilen petrolün %12,5’i devletin olacaktır. Petrol ve doğal gaz sahalarını işletenlerin ödeyecekleri gelir vergileri kesintileri toplamı % 55’i geçmeyecektir. Sonuç olarak bu yasa ile ulusal çıkarlar göz ardı edilmeden, yabancı sermayenin de desteğiyle Türkiye’nin petrol potansiyelinden daha fazla yararlanılması hedeflenmiştir (Dilbaz, 2007: http://www.petrol-is.org.tr). Kanunun kabulü ile birlikte TPAO ve yabancı sermayeli 13 şirket faaliyetlerine başlamış, fakat petrol üretiminin büyük kısmını yine TPAO yapmıştır. 1950 öncesinde %3 olan yerli üretimin payı %19’a ulaşmıştır. Ancak yerli üretim, hızlı tüketim artışı karşısında yetersiz kalmış ve örneğin 1960'da üretilen petrol 375 bin ton iken, ithalat 1.563 bin ton olarak gerçekleşmiştir. (Uğur, 2008: 78).

Enerji sektörü ile ilgili diğer önemli bir kurum T.C. Başbakanlık Atom enerjisi kurumudur. 1956 yılında 6821 sayılı Yasa ile bir araştırma reaktörünün kurulması ve ilk masraflarının karşılanması amacı ile kurulmuştur. Kurumun görevleri ulusal nükleer enerji politikalarını belirlemek, nükleer enerjinin güvenli kullanımını sağlamak, nükleer teknoloji alanlarında araştırma yapmak ve teşvik etmek, uluslararası kuruluşlarla nükleer alanda işbirliği yapmak ve nükleer konularda halkı bilgilendirmektir (TAEK http://www.taek.gov.tr).

1957 yılında, 6974 sayılı kanunla, devletin genel enerji ve yakıt politikasına uygun olarak linyit, bitümlü şist, asfaltit gibi enerji hammaddelerini değerlendirmek, bu alanda ülkenin ihtiyaçlarını karşılamak ve bu kaynakların ekonomiye katkısını arttırmak, kömür üretimini ve kalitesini arttırmak, maliyetleri düşürmek, üretim ile ilgili plan ve programlar hazırlamak ve uygulamak üzere Türkiye Kömür İşletmeleri Kurulmuştur. (TKİ, Amaçlar ve Ana Hedefler: http://www.tki.gov.tr).

Bu dönemde özellikle tarımda makineleşmenin ve şehirleşmenin hızlanmasıyla enerji tüketimi, özellikle de ticari enerji türlerinin payı artmaya başlamıştır. Bu artışı karşılamak için hidroelektrik ve termik santrallerin yapımına hız verilmiştir. 1945 yılında termik kaynakların elektrik üretimindeki payı %95’ten 1960 yılında %60’a gerilerken, hidrolik kaynağın payı %4,5’ten %35’e çıkmıştır.

Şekil 3.1 Kurulu Gücün Gelişimi (Mw) 0 200 400 600 800 1000 1200 1400 194 5 194 6 194 7 194 8 194 9 195 0 195 1 195 2 195