• Sonuç bulunamadı

l- Ekonomik yapı

Belgede TOPLU YAZILAR Mazlum Doğan (sayfa 194-200)

Kürdistan’ın tarihsel ve coğrafi koşulları iç dinamikleriyle kapi-talist bir gelişmeye olanak tanımamıştır. Kronik bir hal olan işgal ve istila hareketleri ile feodal sömürgeciliğe ek olarak ticari yollar kavşağında olması kapitalizmin gelişememesinin başlıca nedenleridir.

Yani Osmanlı egemenliği ve bu egemenliğin gün geçtikçe ağırlaş-tırdığı iç ve dış feodal baskı ve sömürü ile yabancı mal istilası üretici güçlerin gelişmesini köstekleyerek Kürdistan’ın feodal toplum eko-nomisini tam bir durgunluk içine itmişti.

Sanayi devriminden sonra yaygınlaşan Batı malları önceleri Doğu’dan gelen mal istilasını geride bıraktı. Bu ise 1950’lere kadar nispeten kendi kendisine yeterli olan Kürdistan ekonomik yapısını tümüyle altüst ederek kısmi bağımsız gelişim olanakların da ortadan kaldırdı. Giderek kentte tasfiye olma yoluna giren zanaatçılık yerine, manifaktür ya da fabrika üretimi geçmediğinden köy ve şehir ikti-sadinin birliği ve karşılıklı dengesine dayanan feodal ekonomik ya-pının dengesi kent aleyhine bozularak, tümüyle kiraya dayanan bir hal aldı ve bu giderek pekişti. Özetle, Kürdistan’da milli bir kapita-lizmi ortaya çıkmayışının nedenleri şöyle sıralanabilir: l. Sermaye, birikmiş emektir. Oysa Kürdistan’daki birikmiş emek, tarihteki sü-rekli istila ve talanlar nedeniyle ya büyük oranda tahrip edilmiş, ya da istilalarla gasp edilmiştir. 2. İşgalin kurumlaştığı dönemlerde,

halkı düzenli vergiye bağlayarak yaratılan artıdeğere sistemli olarak el konulmuş ve onun ülkede yoğunlaşmasına olanak tanınmamıştır.

3. Sürekli savaşlar ve askere alma, canlı emek kaynağı durumundaki yetişkin insanların telefine neden olmuş, ya da halk –canını koruya-bilmek için– dağlara çekilmeye zorlandığından, maddi üretimle yeteri kadar uğraşmamış, bu alanda bilgi ve beceri geliştirmeye fırsat bulamamıştır. 4. Siyasal birlik ve bağımsızlıktan yoksun olan Kürdistan’da bir gümrük duvarı söz konusu olmadığından, nispi barış ve refah ortamında belli bir gelişme gösteren zanaatçılık, ön-celeri Doğu’dan 19. yüzyılın son yarısından itibaren de Batı’dan gelen mal istilasına karşı tutunamayarak sönükleşmiş ve tümüyle tasfiye olma yoluna girmiştir.

Bağımsız gelişmeyle milli bir kapitalist sınıf doğmadığı gibi Ba-tı’dan gelen meta ithalinde de aracı halka olarak azınlık Hıristiyan milliyetlerin, özellikle Ermenilerin kullanılması, komprador bir Kürt burjuva sınıfının ortaya çıkmasına da olanak vermedi. Yani, Türk sultanları ile işbirlikçileri Kürt feodallerinin çifte sömürüsü, ağır askerlik ve vergi koşulları ve meta ihracatıyla dengesi bozulan feodal ekonominin kentle ilişkilerinin kopuk bir hal alması, iç dinamiği ile kapitalist bir gelişmenin şartlarını ortadan kaldırdığı gibi, azınlık milliyetlerden oluşan kompradorların iç ve dış ticareti ele geçirmeleri de Batının etkisiyle kapitalist bir gelişmeyi olanaksız kılarak Kür-distan feodal ekonomisini durgunluğa mahkum etmişti.

20. yüzyılın ilk çeyreği ve Cumhuriyetin ilk dönemlerinde de feodal durgunluk ağırlaşarak devam etti. Ancak Türk burjuvazisi, sonraki yıllarda siyasi iktidarı elinde bulundurmanın avantajlarından yararlanarak, azınlıkların elindeki ticareti devralıp, sınai ve mali alanlarda üstünlük kurdukça, aynı alanlarda egemenliği altındaki Orta kuzey batı Kürdistan’da hakimiyet kurmaya başladı. Türk bur-juvazisi “misak-ı milli” sınırları dahilinde tam bir ulusal tekelci an-layışla hareke ettiğinden, yalnızca Kürdistan’ın iç bölgelerinde, ol-dukça sınırlı bir alanda ticaretin Kürt unsurların eline geçmesi mümkün olabildi. Kürdistan’da Türk kapitalizminin mutlak ege-menliği ve denetimi altında geliştirilen kapitalizm ilerici bir nitelik olmayan gerici ve gayri milli bir kapitalizmdir. Zaten kendi ulusal alanında bile emperyalist baskı nedeniyle ciddi bir bağımsız kapitalist

gelişme sağlayamayan Türk burjuvazisini askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel baskı ve denetimi altında tutarak kendisiyle aynı pazar bütünlüğü işine dahil etmek istediği Kürdistan’da kapitalist geliş-meye yol açması, ya da bağımsız bir kapitalist gelişgeliş-meye izin vermesi mümkün değildir. Hatta Kürdistan’da feodal ekonomik yapının çö-zülmesinin ulusal kurtuluşa maddi temel sağlayabileceğini iyi bilen Türk burjuvazisi, bir de siyasi nedenle feodalizmi ayakta tutup, ka-pitalist gelişmeyi önlemeye ve geliştirmeye çalıştı. Bu nedenler yü-zünden emperyalist metropollerin ve Türklerin ihraç ettikleri malların dolaşımı ve satımı geçmişe nazaran nispi bir artış göstermesine rağ-men, 1950’lere kadar Kürdistan’da hala durgun bir feodal ekonomik yapı egemendi.

1950-60 DP hükümetleri döneminde tümüyle emperyalizme bağ-lanarak, onun güdümü altına giren Türkiye’de tarımda ve dışa ba-ğımlı montajcı tüketim sektöründe hızlı kapitalist gelişme başladı.

Bunda, II. emperyalist paylaşım savaşı öncesinde ve özellikle savaş esnasında devlet erkini kullanarak iç ticarete ve gayri müslüm bur-juvazinin üretim araçlarına el koyan, spekülasyonlarla büyük vur-gunlar vurarak halkı soyup soğana çevirip, bu sayede palazlanan Tün burjuvazisinin sanayie geçme çabası kadar, emperyalist tekel-lerin gün geçtikçe güçlenen sosyalist ülkeler ve ulus kurtuluş hare-ketleri karşında iyice daralan pazarlarını koruyup derinleştirebilmek için başvurmak zorunda kaldıkları yeni sömürgecilik politikasının payı da büyüktür. Zira emperyalist tekellerin ellerindeki pazarları derinleştirebilmeleri için geri ülkelere yaptıkları sermaye ve meta ihracatını artırmak, dolayısıyla bu ülkelerde dışa bağımlı montajcı bir kapitalizsi geliştirmeyi hayati bir zorunluluk haline getirmişti.

Türkiye’de uluslararası tekellerle işbirliği halinde gelişen kapita-lizmin, yüzyıllardır tam bir tecrit çemberi içine alınarak uyutulan Kürdistan’daki feodal toplum yapısını etkilememesi mümkün değildi.

Çünkü, uluslararası tekellerin ve Türk burjuvazisinin giderek büyü-yen pazar, hammadde cevheri ile tarımsal ve hayvansal ürün ihtiyacı ve ucuz emek gücü talebi Kürdistan gibi geniş bir pazar ve zengin doğal servetlere sahip bir ülkenin emperyalist sömürgeci kapitalizmin hizmetine açılmasını zorunlu kılıyordu. Ayrıca feodal sömürüyü ye-tersiz bulan ve kapitalist sömürüyü gördükçe ağzı sulanan, bu

ne-denle sömürgeci kapitalizmin kompradorluğunu yüklenerek sömürü-deki payını arttırma özlem ve çabasında olan Kürt feodalleri de böyle bir gelişmeyi istiyor ve sabırsızlıkla bekliyorlardı.

Koruyucu gümrük duvarlarından yoksun, coğrafi olarak Türki-ye’ye bitişik ve yıllardır Türk burjuvazisinin ticari ve mali denetimi altında olan Kürdistan’da, başta Türk kapitalizmi olmak üzere, ulus-lararası tekellerle Kürt feodallerinin çıkarları doğrultusunda başlatılan kapitalistleşme süreci, özellikle 1960’lı yıllarda hız kazandı. Em-peryalist sömürgeci kapitalizmin uzantısı olarak, bir yandan yaban-cıların direk yatırımları, diğer yandan feodallerin gerici bir tarzda burjuvalaşmasıyla gelişen bu kapitalizmin ulusal bir nitelik taşıması beklenemez. Milli bir ekonomi, dışta emperyalist bir müdahale ve baskı, içte ve siyasal birlik ortamında gelişebilir. Kürdistan yüzyıl-lardır bu koşullardan yoksundur, günümüzde bu koşulların oluşa-bilmesi için, emperyalist sömürgeci pazardan kopmak ve bağımsız bir sosyal organizasyon oluşturmak gerekmektedir.

Yukarıda uluslararası yeri, tarihi ve sosyal kapsamım kısaca çiz-meye çalıştığımız, Kürdistan’ın ekonomik yapısı günümüzde şu özellikleri taşımaktadır:

a) Bugün Kürdistan’da gelişen kapitalizmin koşullarında ortaya çıkan artı değerin en büyük bölümünü Türk burjuvazisi gasp etmekte ve ülkesine aktarmaktadır. Çok az özel girişimcilik de olmakla bir-likte, daha çok kendisinden Türk egemen sınıflarının çıkarlarını bü-tünleştiren devlet işletmeciliği, Kürdistan’ın en zengin yeraltı ve yerüstü servetlerine yönelerek tam bir talan ekonomisi örgütlemiş bulunmaktadır. Türk devlet işletmeleri, başta petrol olmak üzere, akarsular, toprak, orman, madencilik, hayvansal ürünler, çimento, şeker vb sanayi, ticaret ve bankacılık alanlarında kurumlaşarak tam bir tekel kurmuşlardır. TAPO, TEK, TKİ, Türkiye Çimento Sanayi AŞ, Etibank, Sümerbank, Çuko Birlik, Tekel, Ziraat Bankası, Halk Bankası, Devlet Üretme Çiftlikleri, Tarım Satış Kooperatifleri, Et ve Balık Kurumu vb tümüyle Türkiye devletinin mülkiyetinde olan, Kürdistan ekonomisini denetleyip yönlendiren, ülke halkına en ufak bir pay bile bırakmayan sömürgeci devlet işletme ve kurumlarıdır.

Bu işletme ve kurumlarda uluslararası tekellerin payı bulunmakla birlikte, Kürt unsurların hiçbir payı yoktur. Ülke kaynakları talan

edilip götürülürken, Kürt emek gücü iliklerine dek vahşice sömürü-lürken yerli unsurlara bir komisyonculuk payı bile bırakılmamaktadır.

Kürdistan’ın yıllardan beri giderek yoksullaşmasındaki ve geri kal-masındaki temel neden bu talancı ekonomidir. Diğer bir deyişle, ülke halkına özgürce gelişebileceği en küçük bir ekonomik faaliyet alanı bırakmayan bu talan ve soygun düzeni, üretici güçlerin gerili-ğinin, işsizliğin, sefaletin, yozluğun, ulusal yabancılaşma ve yok oluşun, ideolojik ve kültürel kargaşalığın temelini oluşturur.

b) Başka sömürge ülkelerde pek rastlanmayan, fakat Kürdistan’ı bir ulusal yayılma haline getiren Türk burjuvazisinin, tarihi ve sosyal nedenlerden ötürü devlet eliyle kurduğu bu talan ekonomisinin işle-mesi için, ülkede bir kara, hava ve demiryolu şebekesi politikası uygulanmaya çalışmaktadır. Kürdistan’ı başlı başına bir ekonomik bütün olarak değil, Türk pazarının bir uzantısı ve parçası, olarak ele alıp, dışa bağımlılığı pekiştiren, bir yandan emperyalist kapitalist malları Kürdistan’a, diğer yandan artık ürünü, hammaddeleri ve ucuz emek gücünü Türkiye’ye taşımayı ve ülke kaynaklarına ulaş-mayı hedefleyen, askeri, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültüre sömür-gecilik ve yayılmaya bir bütün olarak hizmet eden bir yol şebekesi geliştirilmek istenmektedir. Kürdistan’daki yol şebekesi, ülkenin Türkiye pazarına bağlanmasını, Türkiye ile ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel birliğin pekişmesini ve ülkenin tüm değerlerinin Tür-kiye’ye akıtılmasını sağlayan bir kanal görevi görmektedir. Amaç, Kürdistan’ı bu yollar vasıtasıyla il il, ilçe ilçe, köy köy, Türkiye’ye bağlayıp, ülkeyi örgütleyerek Türk uluslaşmasını Kürdistan’da ge-liştirmek, yani “Misak-ı Milli” sınırları dahilinde “tek pazar-tek ulus” sloganını hayata geçirerek Kürtleri bir halk olarak tümüyle eritip yok etmektir. Zaten soygun ve talan ekonomisi temelinde Kür-distan’da bağımsız bir pazar ve ulusal birliğin oluşmasını beklemek saflık olur. Özcesi, Türk sömürgeciliğinin güttüğü yol politikası, başta sömürgeci ekonomi olamak üzere bir bütün olarak güdülen askeri, siyasal, kültürel ve sosyal politikadan kaynaklanmakta, ken-disi de başta ekonomi olmak üzere, diğer alanlarda güdülen sömür-geci ve yayılmacı politikalara hizmet etmektedir.

c) Kürdistan’da Türk maliyesi hakimdir. Türk para sistemi geçerlidir.

Vergi adı altında (dolaylı ve dolaysız) Kürt halkı sistemli ve düzenli

bir haraca bağlanmıştır. Bankacılık faaliyeti, tümüyle Türk burjuva-zisine ait olup, halkın elindeki küçük tasarruflar toplanarak, bu yolla Türkiye’ye transfer edilmekte, ülkede en küçük bir sermaye birikimine olanak verilmemektedir. Türk maliyesinin egemenliği, vergi düzeni ve bankacılığı Kürt unsurların ve yerel ekonominin gelişmesine asla hayat hakkı tanımamakta, Kürdistan’da kalan en son parasal imkanı bile gasp ederek Türk burjuvazinin emrine vermektedir. Bu şartlar al-tında Kürdistan’da sanayi ve ticaretin serpilip gelişmesini bırakalım, tarımsal bir gelişme bile söz konusu olamamaktadır. Türk mali sistemi, Kürdistan’daki ekonomik geriliğin ve dışa bağımlılığın temel neden-lerinin başında gelir. Çünkü, bağımsız bir ekonomik yapı, bağımsız bir mali sistem olmadıkça gerçekleştirilemez.

d) Kürdistan’ın dış ticaretinin tamamı, iç ticaretin de büyük bir kesimi sömürgeci Türk burjuvazisinin elindedir. İhracat ve ithalatı kendi tekelinde bulunduran Türkiye busjuvazisi, Kürdistan’ın dışa-rıyla mal alış verişini kendi denetim ve kontrolünde bulundurarak, kendi ekonomisinin ihtiyaçlarına göre düzenlemekte ve bundan bü-yük vurgunlar vurmaktadır. Hatta denebilir ki, Kürdistan’ın dış ti-careti yalnızca Türkiye iledir, emperyalist tekellerin malları bile Türkiye üzerinden ve Türk burjuvazisinin izni ile gelmekte, mutlaka sömürgecilere gümrük ödenmesini gerektirmektedir. Kaçakçılığa izin verilmemekte, alınan sert tedbirlerle kaçakçılık yapanlar ceza-landırılmaktadır.

İç ticarette de Türk burjuvazisinin yeri önemlidir. Et, süt, tütün, pamuk, üzüm, fıstık, orman ürünleri vb hayvansal ve tarımsal ürün-lerin ticaretini birer ticari devlet tekeli olan ve içinde yalnızca Türk burjuvazisinin payı bulunan TMO, Çukobirlik, Fiskobirlik, Et ve Balık Kurumu, Tekel, süt ve yağ fabrikaları vb gibi kurumlan elle-rinde bulundurmaktadırlar. Kürdistan’da yabancı kapitalizm geliş-meye başladıktan sonra bile güçlü bir ticaret burjuvazisinin oluşa-mayışındaki temel neden ticari alandaki sömürgeci devlet tekelidir.

İç ticaret, ancak Türk burjuvazisinin ulaşamadığı, devletin de ele geçirmekte yarar görmediği alanlarda Kürt unsurların eline geçmektedir ki bu da Türk kapitalizminin acentacılığı biçimindedir.

Milli ticaret, nakliyatçılık, inşaatçılık, sebze ve meyve alım satımı vb gibi alanlarda henüz gelişmeye fırsat bile bulamadan sömürgeci

kapitalizmin ve komprador burjuvazinin mengenesi altında ezil-mektedir. Kürt kompradorlar, Türk kapitalizmine bağımlı olup, ancak onunla bütünleşebildikleri oranda uluslararası kapitalizme bağlanabilmektedirler. Dışarıyla mal alış verişini kendisinin ihti-yaçlarına göre düzenleyen Türk burjuvazisi, Kürdistan’da aracı bir halkanın oluşmasına da yine kendi ihtiyaçlarına göre izin ver-mektedir. Kürt kompradorları, Türk kompradorları ve işbirlikçi burjuvazisine bağımlı olup, adeta ikincil durumdaki bir kompra-dorluk yapabilmektedirler.

e) Tarımda feodal sömürüyle kapitalist sömürü içice geçmiş olup, daha çok aynı unsurlar tarafından gerçekleştirilmektedir.

Feodal sömürü yöntemlerinin kapitalist sömürünün yanında cılız ve yetersiz kalması, feodal toprak ağalarını kabuk değiştirerek ka-pitalist yöntemlerle sömürü yapmaya zorlamaktadır. Ama tarımsal girdi ve kredilerin Türk burjuvazisince kontrol edilmesi, makina ve diğer araç-gereçler ile yedek parçaların Türk burjuvazisinden sağlanması ve taban fiyatlarının Türk burjuvazisince saptanması bu süreci yavaşlatmaktadır.

Daha çok feodal toprak ağalarının kapitalist toprak ağalarına dö-nüşmesi biçiminde gelişse bile, tarım kapitalizminin gelişmesi sü-recinde milli öğeler de ortaya çıkabilmektedir. Çeşitli siyasi ve tarihi nedenlere bağlı olarak, Türk hakim sınıflarının ve devletinin mülki-yetlerine pek az geçirdikleri geniş ve oldukça verimli Kürdistan toprakları, büyük oranda Kürt toprak ağalarının mülkiyetindedir.

Gerek büyük feodal mülkiyetli toprakların parçalanmasıyla, gerekse küçük mülkiyetli toprakların birleştirilmesi biçiminde oluşan orta büyüklükteki topraklar, kapitalizme en çok açılanlar olup, milli ka-pitalizme en yakın niteliğe sahip olanlardır. Fakat bir bütün olarak Türk kapitalizminin egemenliği ve onunla işbirliği halinde Kürt top-rak ağalarının kapitalistleşmesi biçiminde çözülen feodal ekonomik yapı, henüz tümüyle tasfiye olmaktan uzaktır. Sömürgeci komprador egemenlik altında feodal yapının değişmesi, Kürdistan tarihten si-linmedikçe tümden gerçekleşemez, olsa olsa yarı yarıya gerçekle-şebilir bir şeydir. Siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel hayattan feodalizmin tam tasfiyesi, ancak muzaffer bir ulusal demokratik halk devrimiyle mümkün olabilir.

Belgede TOPLU YAZILAR Mazlum Doğan (sayfa 194-200)