• Sonuç bulunamadı

Hapishanedeki baskı işkence ve uygulamalar

Belgede TOPLU YAZILAR Mazlum Doğan (sayfa 71-77)

Gitgide gelişen antisömürgeci bağımsızlık savaşımı, sömürgeci-lerin uykularını kaçırarak huzursuz etmektedir. Geniş halk yığınla-rının PKK bayrağı altında toplanmasından, sömürgeciliğe, yerli ge-riciliğe, feodal uşaklara, ajanlaşmış yapı ve kurumlara karşı şanlı ve yiğit savaşımlar sömürgecileri ve yerli uşaklarını korku ve dehşete düşürerek azgınlaştırmaktadır.

Gelişen antisömürgeci ve bağımsızlık savaşımını boğmak, siyasi yapısını çökertmek için tüm yurtseverlere olduğu gibi özellikle halkın öncü müfrezeleri olan PKK partizanlarına karşı yok etme ve sindirme planları sahneye konulmaktadır. Bu planlarını sıkı yönetim koşullarında daha rahat yapacaklarını uman sömürgeci güçler ve yerli uşakları özellikle antifeodal savaşımımızın geliştiği alanlarda sıkıyönetimi ilan etmişlerdir.

Sıkıyönetimin ilanıyla halkımız üzerinde devam eden sömürgeci baskı ve yöntemler daha da katmerleşmiştir.

Belli alanlarda soykırıma ulaşan operasyonlar, toplu tutuklamalar, esir kamplarına dönüşen askeri garnizonlar halkımız için birer iş-kence, zulüm ve baskı unsuru olmuştur. Özellikle bu baskı ve işkence yuvalarında PKK partizanlarına farklı uygulamalar yapılarak gün-lerce, haftalarca işkenceler yapılmaktadır. İnsanlık haysiyet ve onu-ruyla bağdaşmayan falaka, kum torbası, meydan dayağı aç susuz bırakılma, uykusuz bırakılma, vücutlarda sigara söndürme, cop sokma, tecavüze yeltenme, iğne batırma, saç sakal ve bıyık çekme gibi işkence yöntemleri kullanmaktadırlar. İşkencelerden geçenlerin

yüzde doksanı sakat kalmakta, aylarca kan tükürüp yine kan işe-mektedirler. İşkence cehenneminden çıkanlar faşist askeri cezaev-lerine konulmaktadır. Bu baskı, zulüm ve işkence ile yetinmeyen sömürgeciler, faşist yönetmenliklerle, keyfi muamelelerle zülüm ve işkencelerini bu hapishane ve tutukevlerinde de sürdürmektedirler.

Şöyle ki, sıkıyönetim ilanıyla Diyarbakır 2 Nolu askeri cezaevine getirilen mahkumlar sanki bir cehennem kampına getirildiler. Mah-kumların içeri girmeleri, şartlandırılmış ve kafaları yıkanmış faşist gardiyan askerlerin tehditleri altında, bazen dayak bazen de hücrelerdeki dayak faslından sonra sürüler halinde koğuşlara dolduruldular. Psiko-lojik baskı altında ürkek ve çekingen başlayan mahkumiyet sıkıyönetim uygulamalarına paralel olarak hapishanede de baskı ve şiddet katmer-leşti. Haftada bir iki kez hapishaneye gelen sıkıyönetim komutanı Ce-malettin Altınok tek tek mahkumları sorguya çekerek, azarlayarak, tehdit ederek “itler gibi geberin,” “birbirinizi bitirin yok edin,” “biz de sizden kurtulalım” dedikten sonra bundan cüret alan hapishane yönetimi de gittikçe azgınlaşarak faşist yönetmelikleri dahi uygulamaz oldu. En faşist ülkelerde bile hapishanelerde gazete, kitap, dergi gibi basın serbest olmasına rağmen bizde okunmasına izin verilmiyor.

Sekiz kişiye iki kepçe çorba, günde üç yüz gram ekmek verilerek, esirlere yapılan muamelelerden bile daha kötü muamele ediliyor.

Dışarıdan yiyecek maddesi aldırmak ve getirmek yasaklanarak ida-renin açmış olduğu ve mahkumları sömürmek için açılan kantinde yüzde dört yüz gibi fahiş fiyatlarla eşyalar satılmakta, bu paraları idareciler paylaşmaktadır. Yemeklerin azlığından idareye başvurul-duğunda ise, ister yiyin, ister yemeyin denilerek geçiştirilmekte, adeta mahkumlar açlıkla terbiye edilmek istenmektedirler. En ufak bir durumda mahkumlara hücrelere konularak, üç beş gün cezalan-dırılarak gardiyanlardan alabildiğine dayak ve küfür yemektedirler.

Bu baskılara direnme PKK partizanları önderliğinde, günde iki saat havalandırma içeriye kitap, gazete verilmeye, yemeklerin yeterli olma, yatakhanelerin devamlı açık bulundurulma, hücredeki mah-kumlar atılan dayağa son verilme istemiyle 18 Haziran 1979’da açlık grevine gidildi. İki gün süren açlık grevinden sonra idare mah-kumlara karşı düşmanca bir tavır içerisine girerek dayaklarla, kü-fürlerle hapishane yaşanmaz bir hale getirildi. Sıkıyönetim

komuta-nının sık sık hapishaneye gelerek mahkumlara saldırması, kulak çekmek, sopayla tutukluları dövmesi hapishane yönetimini ha bire mahkumlar üzerine sürmektedir.

Hastaların durumu yürekler acısıdır. Kim doktora çıkıyorsa, hastalığı ne olursa olsun muayene edilmeden birkaç aspirin verilerek geçiştiri-liyordu. Yaralıların çoğu bu ihmallik yüzünden sakat kaldı. Haftalarca, aylarca alçıda kalan kırık ve yaralar pansuman dahi yapılmadan ko-kuyordu, hastaların doktora bile çıkmaları sorun oldu. Haziran 1979’da İranlı bir mahkumun komaya girmesi üzerine, mahkumların gardi-yanlara bunu doktora götürün demesi üzerine gardiyanlar ve nöbetçi subayı başçavuş Süleyman (...) “geberin” ulan demeleri üzerine ge-rilmeye başlayan sinirler patlama noktasına vardı, “niye müdahale ediyorsunuz” diye birkaç mahkumun hücreye götürülmek istenmesi üzerine mahkumların gitmek istememelerine nöbetçi subayı “yarın size gösteririm” diyerek çekip gitti. Sabahla beraber faşist –şu an merkezde görevli– inzibat başçavuşu İsmail Kökçur arkasına bir sürü asker alarak koğuşlara girdi, küfür ve tutuklamalarla FÇ, AD, DK, ZÇ, AG, ZK, CY adlı mahkumlar gece konuşup bağıran unsurlardır diye onları hücreye götürdüler. Mahkumların niye onları götürüyor-sunuz, onları niye hücreye koyacaksınız diye müdahale etmelerine küfürlerle karşılık verdi. Ve “şimdi sizin de geçmişinizi ...” diyerek koğuşlara saldırdılar. Bunlardan korkan mahkumlar kapıları kapattılar.

Hücredeki, ikinci ve üçüncü koğuştaki mahkumlar bu saldırılara karşı direnmenin gerektiğini dile getiren konuşmalar yaptılar, kapıların açıl-mayacağını belirttiler. Hücredeki mahkumların geri getirilmesini is-tediklerinden eyleme geçildiğinin kararını açıkladılar. Merkez albayı (işkenceci) başçavuş Kemal Özden, başçavuş İsmail Kökçur ve polis şefleri dört yüz kadar asker, yüze yakın polisle hapishanenin sarıldığı ve içeri girdikleri görüldü. PKK partizanlarının hazırladığı, istekleri-mizin listesi merkez albayına verildi. Merkez albayı “ulan devletle pazarlığa mı giriyorsunuz komünist köpekler” diyerek listeyi alıp yırttı. İnzibat yüzbaşısı Kaplan (...) açın kapıları çıkın dışarı yoksa itler gibi tek tek gebertiriz sizi, çabuk açın komünist köpekler, bizden ödün bekliyorsanız yanılıyorsunuz diye kapıları tekmelediler. İkinci koğuştaki korkak teslimiyetçi İGD, KUK, DDKD direnişten vazge-çerek kapıları açtılar. PKK partizanlarının bulunduğu hücre ve ikinci

koğuştaki mahkumlar militanca direnerek “isteklerimiz kabul edilirse, kimse de dövülmezse ancak o zaman kapıları açarız” dediler. Bunun sonunda dışarıda bir askeri yetkili “çıkarın yok edin, çabuk operasyon başlasın” dedi. Ve bunun üzerine hücreye saldırdılar, kapıları açarak içeri girdiler. Oradaki mahkumları tek tek dışarı çıkararak en az yüz kişilik polis ve inzibat tarafından bayıltılıncaya dek meydan dayağına çektiler. Meydan dayağından sonra gözleri bağlanarak polis arabasına bindirildiler. Üçüncü koğuştaki direniş, PKK partizanlarının sonuna kadar yiğitçe direnmeleri devam ederken yüzbaşı Kaplan, başçavuş Kemal Özden tabancalarını çekmeleri üzerine öldürülme, vurulma paniği içerisinde yatakhane kapısının arkasına üç ranza çektiler. Dış kapının kildi kırılarak yemekhaneye girildi, yatakhane kapısına saldıran yüzbaşı Kaplan, Başçavuş Kemal Özden küfürlerle koğuş küçük pen-cerelerini kırıp içeriye gaz ve sis bombası, göz yaşartıcı bomba attılar.

İçerisi gazdan ve sisten yaşanmaz bir hale gelerek cehennemi bir ka-ranlığa büründü. Kapı arkasına yerleştirilen ranzaları çekmek isteyen mahkumlar karanlıktan dolayı çekemiyorlardı. PKK partizanları ve diğer sivil mahkumlar ölümle kucak kucağa, yan yanaydılar ve hep bir ağızdan kahrolsun sömürgecilik, yaşasın bağımsızlık sloganlarını atıyorlardı. Bir sivil mahkumun kelimeyi şahadet getirerek düşüşü yürekler acısıydı. Dışarı çıkmanın tüm yolları kapanmıştı, taş beton, pencereler demir, kapı arkasına sıkışan ranzaların çekilmesi ise güçtü.

Dışarıdan kurtarılma hareketi yapılsa bile iki saati geçerdi. Mahkumlar yaşasın bağımsızlık, kahrolsun faşistler, kahrolsun sömürgeciler di-yerek tek tek bayılıp düşüyorlardı. Tek kurtuluş yolunun kapının açıl-ması olduğunu anlayan mahkumlar düşüp bayılan mahkumları bir yana çekerek son bir gayretle kapıyı açmaya giriştiler, umutların bittiği o anda kapıyı açmaya muvaffak oldular. İçerde bayılan mahkumlar diğerleri tarafından dışarıya çıkartılırken üzerlerine su dökülüp ken-dilerine geldiklerinden sonra avlarını bekleyen kaplanlar gibi salonda bekleyen faşist polis asker ve inzibatlar mahkumlara saldırarak döv-meye başladılar. İçlerinden MÖ, AH, HA adlı PKK partizanları dışarı çıkarıp kafa, kol, göz demeden yüzlerce polis ve inzibat tarafından meydan dayağına çekildiler. On on, yirmi yirmi ha bire döverek baygın ve yarı baygın yaka paça polis arabalarına bindirildiler. Polis arabaları içerisinde de cop faslı başladı. Polisleri kışkırtan faşist subay İsmail

Köknur “bunlar Batman’da polis öldürenlerdir” diyerek dayak dozunu arttırdılar. Alabildiğine dayak yiyen bu mahkumlar daha önce hücreden çıkarılanlarla birlikte Diyarbakır Paşa durağındaki merkez inzibat ka-rakoluna götürüldüler. Hapishaneden çıkarılışları ise hastaneye diye gösterildi. Merkez karakoluna götürülen bu mahkumlar işkenceci al-bayın emriyle yeniden işkenceye tabi tutuldular. Sırtlarındaki göm-lekler parçalanıncaya dek sırtları coplandı. En aşağılık ve en iğrenç sözlerle gözleri bağlı bu mahkumlara “vatanı bölüyorsunuz ha ko-münist köpekler” deyip sadist kahkahalar atarak sizi ... diye elleriyle ZK’nin kıçını elleyerek “bu malı nerede büyüttün” gibi sözlerle adi-leşiyorlardı. 24 saat işkencede kalan mahkumlar geriye hapishaneye getirildiklerinde, insanlıktan çıkmış birer enkaz haline gelmişlerdi.

Hiç tedavileri yapılmadığı gibi ziyaretçileriyle de görüştürülme-yerek avukatlarının istekleri üzerine ancak 15 gün sonra doktora sevk edildiler. 15 günlük bir zaman geçmesine rağmen her tarafı yara bere içerisinde olan bu mahkumlara rapor verilmedi.

Koğuşlarda her ranzada birden fazla kişi yatmaktadır. Koğuşlara su dağıtılmadığından pislikten her tarafı bitler istila etmiştir. Yetkili hapishane müdürüne bildirildiğinde niye hapse girdiniz, girmesey-diniz denilmektedir.

Görüşmelerin 20 dakika olması gerekirken 3-4 dakikaya indiril-miştir. Hapishane yönetmeliğinin uygulanması istenirken kanunlara saygılı olun denildiğinde, siz dışarıda kanunları nizamları tanıyor muydunuz ki bizden bunu istiyorsunuz denilmektedir.

Avukatlarla görüşmek dahi kısıtlanmıştır. Avukatının her zaman müvekkiliyle görüşme hakkı varken bir sürü zorluklar çıkartılmakta, görüşebilmesi için de 3-5 saati bulan bir formaliteyi getirmeleri zo-runlu kılınmaktadır. Görüşme olanağı bulduğunda bile görüşme an-cak 5-10 dakika olabilmektedir.

Mahkumlar istenildiği zaman hapishaneden çıkarılarak işkenceye götürülmektedir. 15 Ekim 1979 günü tutuklu kızlardan PKK partizanı AÖ hapishaneden alınarak işkenceye götürüldü, bunun üzerine mah-kumlar bu antidemokratik tutumu protesto ederek: “Mahkum arka-daşımız işkenceden gelene dek, kimsenin hapishaneden alınıp iş-kenceye götürülmeyeceği teminat verilene dek açlık grevine gidiyoruz” diyerek PKK partizanlarının önderliğinde açlık grevi

başladı. Durum demokratik kuruluş ve Diyarbakır Barosu’na bildi-rildi. Üç gün süren açlık grevi hapishane müdürü tarafından baskılarla kırılmak istendi. Grevin son gününde KUK, İGD, DDKD teslimiyetçi bir tavır takınarak hapishane yönetimiyle uzlaşma tavrı içerisine girdiler. Bu tavırları grevi kırmaya yetmedi. Üçüncü günün akşamı mahkum kız arkadaşın getirilmesi üzerine ve hapishane müdürünün bir daha kimseyi buradan alıp işkenceye götürmeyeceğiz teminatı (tabii lafla) alındıktan sonra greve son verildi. Üç gün gözleri bağlı olarak götürülüp MİT’te işkence gören kız arkadaşın her tarafının bereler içerisinde, yürüyemez bir halde olduğu görüldü.

Hapishane müdürü zaman zaman koğuşları gezerek (Yarbay Lütfü Güney) sudan bahanelerle mahkumları hücrelere çekerek 4-5 gün yemeksiz, susuz bırakarak cezalandırmaktadır.

Mahkumlar aylarca mahkemelere çıkartılmamakta, sözde dosya incelemeleriyle mahkumları daha fazla içeride tutmaktadır. Sözge-limi, bir kişide yakalanan bir bildirinin TC. yasasına göre cezası 1 ay olması gerekir iken burada bir bildiriden sekiz ay sorgusuz sualsiz yatan bir sürü mahkum bulunmaktadır.

Daha önceki hapishane müdürlerinin spor yapmaya müsaade et-tikleri halde yeni hapishane müdürü yarbay Lütfü Güneş bunu en-gelleyerek “çürüyün, geberin” demektedir.

Ayda birkez yıkanma imkanları dahi verilmeyerek hapishane mü-dürü Lütfü Güneş siz temizliğe layık mısınız demektedir.

Sıkıyönetim uygulamalarıyla başlayan baskı dışarıda gelişen dev-rimci mücadeleye paralel olarak mahkumlar üzerinde giderek dozunu arttırmaktadır. Mahkumlar içeride huzursuz her an hayatlarından endişe ederek işkenceye götürülme korkusu içerisindedirler. Yukarıda özetlenen şekilde baskı, işkence en şiddetli şekilde hala devam et-mektedir.

Fakat bu faşist uygulamalar sanılmasın ki mücadeleyi durdurmaya yetecektir. Tam aksine devrimcileri daha da bilemekte ve çelikleş-tirmektedir. Sömürgecilerin yıkılıp gidecekleri güneş yaklaşmaktadır.

Sömürgeciler yıkılıp giderken yüzyıllardır uygulanan bu baskı, iş-kence ve zulüm de son bulacaktır!

Diyarbakır Askeri Tutukevinden Devrimciler

Belgede TOPLU YAZILAR Mazlum Doğan (sayfa 71-77)