• Sonuç bulunamadı

KURUMUN TANIMI, ÖZELLİKLERİ VE FONKSİYONLAR

MALİNOWSKİ’DE DİN

2.4 MALİNOWSKİ’YE GÖRE KURUM OLARAK DİN

2.4.1 KURUMUN TANIMI, ÖZELLİKLERİ VE FONKSİYONLAR

Gerek sosyolojinin gerek sosyal antropolojinin önemli konularından biri de kurumdur. Ancak günlük dildeki kullanımıyla bu alanlardaki kullanımı farklıdır. Daha çok kurumun alt birimleri olan kuruluşlar farkında olmadan toplumun çoğunluğu tarafından kurum olarak kabul edilse de sosyologların ve sosyal

antropologların kurumdan anladıkları tamamen farklı bir olgudur. Kurum deyince birçoğumuzun aklına ilk etapta geliveren ‘iş ve işçi bulma kurumu’ veya ‘sosyal sigortalar kurumu’ gibi isimler gerçekte birer kuruluştur. Oysa “sosyolojik açıdan kurum ne bir kişidir ne de bir grup. O, kültürün bir kısmıdır”245. Kurum da bu soyut kavramlardan olduğu için onun da bitmiş bir tanımını yapmak şu ana kadar mümkün olamamıştır. Ancak bu hiç tanımlanmadığı anlamına da gelmemektedir.

Ergil, kurumu “bir toplumdaki insanların bir ya da daha fazla uzun süreli temel gereksinimlerini karşılamalarına olanak sağlayan, davranış ve uygulama biçimlerinin kalıcı örgütlülüğüdür” şeklinde tanımlar246. Özkalp’a göre ise kurum “toplumun yapısı ve temel değerlerin korunması bakımından zorunlu sayılan, nispeten sürekli kurallar topluluğudur”247. Meray kurumun net bir tanımını vermeden kurumların “toplumun güvenlik, gıda, cinsellik… gibi ihtiyaçlarını karşılamak için kurulduklarını” belirtir248. Zira her toplumun gelişmek bir yana sadece varlığını sürdürebilmesi için bile zaruri bazı görevleri yerine getirmesi şarttır. Eğer bu görevler yerine getirilmezse toplum ciddi şekilde sarsılabilir ve hatta yok olabilir ki Özönder bu duruma atıf yaparak kurumu “sosyal hayatın temel görevlerinin organize ve idare edilmesine ve uygulamalarına yarayan esas araçlardır” şeklinde tarif etmektedir249.

Yukarıdaki tariflere baktığımızda belirli yönlerin ön plana çıkarıldıklarına şahit oluruz. Ancak bu yönler yukarıdaki tariflerle sınırlı değildir. Bunlar dışında kurumun “toplumsal normlar ve roller sistemleri”250 olduğunu “toplum tarafından zorlamalarla güçlendirildiğini”251 söyleyebiliriz.

Kurumlar belirli bir sürekliliğe sahiptir. Kurallar sistemi şeklinde organize olmuşlardır. Dolayısıyla belli bir standardı ifade ederler. Ancak bu noktada her

245 Fischer, Sosyoloji Nedir?, s.110.

246 Doğu Ergil, Toplum ve İnsan, Ankara: Turhan Kitabevi,1984, s.193.

247 Enver Özkalp, Sosyolojiye Giriş, Eskişehir: Anadolu Üniversitesi Yay., 2001, s.15. 248 Seha Meray, Toplumbilim Üzerine, İstanbul: Hil Yay., 1982, s.144.

249 Cihat Özönder, Kurumlar Sosyolojisi, Basılmamış Ders Notları, s.15. 250 Wallace-Wolf, Çağdaş Sosyoloji Kuramları, s.47.

standart davranışın kurumla ilgisi olmadığını da belirtmek gerekir. Zira birçok standart davranış örf ve âdet merkezlidir252. Ayrıca kurumdaki kurallar toplum tarafından beklenen ve uygun davranışı tanımlar253.

Kurum tanımlarına baktığımızda gördüğümüz özelliklere yapılan atıflar, işin zorluğunu göstermektedir. Bu durum daha önce gördüğümüz kültür tanımı gibi kurumun özellikleri üzerinden çerçeve çizmeye çalışmanın daha uygun bir yol olduğunu bize düşündürmektedir. Bu anlamda yukarıda verdiğimiz tanımlardaki vurgu noktalarına bakarak kurumun özelliklerini sıralarsak kurumun kafamızda şekillenmesi kolaylaşacaktır. Kurumun belki de ilk özelliği onun sürekli kurallar topluluğu olmasıdır. Yani sistemleşmiş davranış kalıbı özelliği taşımasıdır. İkinci özelliği olarak toplumdaki temel ihtiyaçları karşılaması gösterilebilir. Ayrıca kurum toplumsal roller ve normları içinde barındırır. Kurumun kuralları toplumun zorlamasıyla güçlendirilir. Zira toplum tarafından uygun kabul edilmektedir. Sonuçta genel olarak ‘sistemleşmiş davranış kalıbı şeklinde sürekli kurallar topluluğu olan, toplumun temel ihtiyaçlarını gideren, rol ve normları içinde barındıran, toplum tarafından uygun kabul edildiği için kuralları toplumun zorlamasıyla güçlendirilen olguya kurum diyebiliriz.’ Ancak kurumun biri dar biri de geniş anlamda iki kullanımı olduğunu belirtelim. Mesela ana okulundan üniversiteye kadar tüm okullar dar anlamda birer kurum olsalar da bunlar geniş anlamda bizim yukarıda belirttiğimiz asıl anlamdaki yani geniş anlamdaki kurumlardan eğitim kurumunun birer parçasıdırlar. Bu durum sadece eğitim kurumuna özel bir durum değildir. Temel kurumların hepsi için geçerlidir.

Sosyolojideki temel kurumların sayısı genelde altı olarak kabul edilmektedir denilebilir. Bu kurumlar aile, eğitim, din, ekonomi, siyaset ve boş zaman değerlendirme kurumlarıdır254. Altı temel kurum evrenseldir. İster ilkel ister modern olsun her toplumda bulunurlar. Ancak bu kurumların fonksiyonları farklılık göstermektedir.

252 Sevinç Güçlü ve diğerleri, Kurumlara Sosyolojik Bakış, İstanbul: Kitabevi, 2011, s.2. 253 Theodorson&Theodorson, A Modern Dictionary, s.206.

Aile kurumu neslin devamını sağlamakta ve cinsel hayatı düzenleyerek biyolojik bir fonksiyon yerine getirmektedir. Ayrıca çocuklara hayatlarının ilk dönemlerinde fiziki ve ekonomik destek sağlayarak psikolojik fonksiyonu da yerine getirmektedir. Bu anlamda aile dünyadaki en önemli birincil gruptur255. Aile toplumun yeni üyesi olan çocukların ilk sosyalleştikleri yerdir. Çocuk rol ve sorumluluklarını ilk olarak ailede öğrenir. Bu da ailenin sosyolojik önemli fonksiyonlarındandır. Ayrıca toplumun örf, âdet ve gelenekleri önce ailede öğrenilir256. Ekonomi kurumu mal mübadelesini düzenleyerek fazla olan malların başka ellerde kullanılmasını sağlamakta böylece israfı önlemektedir. Bunlara ek olarak ekonomi kurumu -reklam, pazarlık, rekabet, şirket, banka, kooperatif… gibi- birçok alt kurumu içinde barındırarak bu alt kurumlarıyla da birçok fonksiyonu yerine getirmektedir257. Siyaset kurumunun en önemli fonksiyonu yönetim işlerini yürütüp düzeni sağlamasında görülür258. Eğer düzen olmazsa sağlıklı bir toplum olmaz. Toplumların mutlak uyum halinde olduğunu söylemek imkânsızdır. Eğitim kurumunun en önemli fonksiyonu bireyin sosyalizasyon sürecine yaptığı katkıdır. Toplumun sürekliliğini ve gelişimini sağlayarak, toplumla uyumlu bireyler yetiştirmektedir259. Eğitim kültürün nakledilmesinde de çok önemli fonksiyon icra eder. Bu ise sadece bilgi aktarımı değildir260. Önceki neslin bir sonraki nesle aktarması gereken unsurların, olguların tümü ilk etapta eğitime muhtaçtır. Eğitim yenilikçi bireyler yetişmesindeki fonksiyonuyla topluma değer katılmasını sağlar261. Kanaatimizce boş zaman değerlendirme kurumunun en önemli fonksiyonu bireyin dinlenme ihtiyacını karşılamasında aranmalıdır. İster fiziki ister ruhi olsun dinlenmek en tabii insani ihtiyaçlardandır. Ayrıca bu dinlenme sürecinin evde olması aile bireylerinin

255 Nevin Güngör, Türk Atasözleri ve Deyimlerinde Yansıyan Aile Modeli Üzerine Sosyolojik

Görüşler, Ankara: Sosyoloji Yayınları Derneği, 1994, s.163.

256 Nihat Nirun, Sistematik Sosyoloji Açısından Aile ve Kültür, Ankara: DTK Yay., 1994,

s.69.

257 Aydın, Kurumlar Sosyolojisi, s.72. 258 Aydın, a.g.e., s.151.

259 Nurettin Fidan-Münire Erden, Eğitime Giriş, Ankara: Meteksan,1993, s.56. 260 Aydın, a.g.e., s.191.

261 Nefise Balamir, Kırsal Türkiye’de Eğitim ve Toplum Yapısı, Ankara: ODTÜ Yay., 1982,

psikolojik tatminleri için de ayrıca önemlidir262. Dinin fonksiyonlarından ikinci bölümün hemen başında söz ettiğimiz için burada tekrar etmeye gerek görmüyoruz.

2.4.2 DİN KURUMU

Evrensel ve temel kurumlardan olan din belki de insanın en önde gelen etkinlik alanıdır. İnsanlığın başından beri insanın hemen her eylemine din az ya da çok etki etmiştir diyebiliriz. Bu sebepten dolayı bazı sosyologlara göre din, diğer kurumların kendisinden doğmuş olduğu ana kurum olarak kabul edilse de özel olarak ele alındığında “din adını verdiğimiz kültürel olgu, doğaüstü güçlere olan bir inançla ilgili zihinsel tutumlar ve davranış örüntülerinin bütünleşmesi”263 olarak kabul edilebilir.

Dini diğer kurumlardan ayıran kanaatimizce en önemli özelliği onun niyet olarak tüm eylemlerimizin temelini oluşturma yönüdür. Niyet kalple ilgili bir olgudur ve dinin konusudur. Aynı zamanda yapıp ettiklerimizin hepsi belli niyetlere bağlı olarak gerçekleşmektedir. Bu da dini diğer kurumların sanki üstünde bir noktaya konumlamaktadır. En profan bir eylemde bile (mesela yemek yerken) kişinin dindarlık durumu belli olmaktadır264. Ayrıca “mensuplarının dünya ve olaylar hakkındaki bakış açılarını belirlemesi, kutsal-kutsal dışı ayrımını keskinleştirerek değer yargısı oluşturması”265 onun güç ve önemini ortaya koymaktadır.

Din, kurumlar arasında belki de en tartışmalı olanıdır. Onu bir afyon ve oyalayıcı olarak görenler de vardır, toplumu düzenleyen unsur olarak görenler de266. Gerçekte din, net olarak bu iki görüşten herhangi birine indirgenemeyecek kadar geniş bir olgudur. Onun heterojen yapısı ve kapsamı yüzünden net bir tanımı bile yapılamamaktadır.

262 Aydın, a.g.e., s.219.

263 Calvin Wells, İnsan ve Dünyası, Çev.: Bozkurt Güvenç, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1984,

s.131.

264 Freyer, Din Sosyolojisi, s.75.

265 Selim Eren, Cemaatsel Oluşum ve Dinin Rolü, Dini Araştırmalar, c.3, Sayı 7, 2000, s.103. 266 Şerif Mardin, Din ve İdeoloji, İstanbul: İletişim Yay., 1983, s.45.

Dinin kuşatıcılığıyla ilgili görüşler de günümüzde dikkat çeken konular arasındadır. Bunun örneklerinden biri Berger’de görülür. Berger dinin sadece toplumsal bir fenomen olmadığını aynı zamanda antropolojik bir fenomen de olduğunu belirtir267. Dinle toplum etkileşimi de üzerinde durulan konulardandır. Dinin mi toplumu etkilediği toplumun mu dini etkilediği soruları etrafında tartışılan konuda günümüz sosyologlarının karşılıklı etkileşim modeline yakın durdukları söylenebilir. Din de toplum da karşılıklı olarak birbirini etkilemektedirler denilebilir. Hangisinin daha fazla etkilediği ise cevabı pek de kolay olmayan bir sorudur.

Kurumlar asla saf halde ve kendi başlarına bulunmazlar. Her zaman diğer kurumlarla ilişki halindedirler. Her bir kurumun daha fazla veya daha az ilişki halinde bulunduğu kurum farklıdır. Dolayısıyla bir kurumu doğru anlamak ve değerlendirmek için diğer kurumlarla ilişkilerine bakmak çok önemlidir. Bu noktadan sonra biz bu ilişkiyi din kurumu merkezinde yapacağız. Din, daha ziyade tikelliği ön plana çıkan noktalarıyla ve Malinowski’nin fikirleri ve araştırmalarındaki verdiği bilgiler çerçevesinde ele alınacaktır. Bu bağlamda din kurumu merkezde olacak ve diğer temel kurumlar ona bağlı olarak işlenecektir. Boş zamanlar kurumu modern zamanlara ait bir kategori olduğundan burada ele alınmayacaktır.

2.4.3 DİN-AİLE İLİŞKİSİ

Sosyal antropoloji alanında araştırma yapanların en fazla üzerinde durdukları kurumlar din, aile ve ekonomidir denilebilir. Çünkü ilkel denilen toplumlardaki en kompleks kurumlar bunlardır. Siyaset, eğitim ve boş zaman kurumları bu toplumlarda modern denilen toplumlara göre çok daha basit bir görüntü sergilemektedirler. Bu durum herhangi bir antropoloji kitabına bakıldığında net olarak görülebilir.

Ailenin başlangıcı olan evlilik evrenseldir268. Ancak evliliğin şekli konusunda toplumlarda tikelliğin egemen olduğu kesindir. Çok eşli evlilikler herkes tarafından

bilinen örnektir. Ancak evliliklerle ilgili oluşturulan belli şablonlar da vardır. Toplumlarda görülen evlilikleri genelde şöyle belirtebiliriz: Tek eşlilik, çok eşlilik (çok karılılık veya çok kocalılık), baldız evliliği (sororate), kayınbirader evliliği (levirate), paralel kuzen evliliği (amca ve teyze çocukları), çapraz kuzen evliliği (hala ve dayı çocukları).

Bazı araştırmacılar çekirdek ailenin evrensel olduğunu düşünseler de günümüz sosyal antropologlarının büyük çoğunluğu çekirdek ailenin yaygın olmakla birlikte evrensel olmadığını kabul etmektedir. Hatta “bazı toplumlarda çekirdek aileye hiç rastlanmamaktadır. Bazılarında da çekirdek ailenin özel bir rolü bulunmamaktadır”269.

Evlilik gibi evrensel olan konulardan biri de yakın akraba arasında cinsel ilişkiyi yasaklayan ensest tabusudur. Geçmişte ve günümüzde en azından anne-baba, çocuklar ve kardeşler arasında cinsel ilişkinin yasak olduğu kabul edilmektedir. Bunun sebebi nedir?

Ensest tabusuyla ilgili olarak çeşitli iddialar ortaya atılmıştır. Bunları üç grupta toplayabiliriz:

1- İçgüdüsel kaçınmayı merkeze alan iddia.