• Sonuç bulunamadı

Bu bölümde araĢtırmanın anlam Ģemasını bütünlemek amacıyla araĢtırmanın kuramsal çerçevesi ve ilgili araĢtırmalar sunulmuĢtur.

2. 1. BaĢarıyı Etkileyen Bir Etken Olarak Stres

Stres kelimesi günlük hayatta oldukça sık kullanılan bir kelimedir. Stres; psikoloji, tıp, biyoloji, fizik, sosyoloji, jeoloji gibi birbirinden farklı pek çok bilim alanında da kullanılan bir kavramdır (BatlaĢ ve BatlaĢ, 2013: 303). Ġnsanoğlunun mücadelelerle dolu bir yaĢam hikayesi vardır. Tarihin ilk zamanlarında insanlar hayatta kalmak için yiyecek temini, vahĢi hayvanlardan korunma gibi mücadeleler vermek zorunda iken, günümüzde teknolojideki geliĢmelere paralel olarak değiĢen hayata uyum sağlama, iyi bir sosyal statü sağlama, artan refahtan pay alma gibi birçok sorunla mücadele etmek zorundadır (BatlaĢ ve BatlaĢ, 2013: 16-17). Tarihin ilk zamanlarından günümüze kadar insanoğlunun mücadele etmesi gereken sorunlar değiĢse de bu sorunlar karĢısında gösterdiği tepkiler aynıdır. Dolayısıyla insanoğlunun var olmasıyla birlikte stresin de var olduğu söylenebilir (BaltaĢ ve BaltaĢ, 2013: 13-20; Bozkurt ve diğ., 2010: 6-7).

Stres kelimesi Latincede “estrictia”, eski Franszca’da “estree” kelimesinden gelmektedir. Zorlanma, gerilme ve baskı anlamlarına gelmektedir. 17. yüzyılda felaket, bela, musibet, dert, keder, elem gibi anlamlarda kullanılmıĢtır. 18 ve 19. yüzyıllarda stres kavramına yüklenen anlam, değiĢikliğe uğrayarak nesnelere, kiĢiye, organa veya ruhsal yapıya yönelik olarak uygulanan güç, baskı, zorluk gibi anlamlarda kullanılmıĢtır. Stres, nesnelere ve kiĢilere uygulanan güç, baskı, zorluk gibi güçlerin etkisi ile biçiminin bozulmasına, çarpıtılmasına karĢı bir direnç anlamında kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Ayrıca stres kelimesi “bütünlüğünü koruma” ve “var olan duruma dönmek için çaba harcama” halini de ifade eder (BaltaĢ ve BaltaĢ, 2013: 304).

Stres kavramı ilk kez 17. Yüzyılda fizikçi Robert Hook tarafından elastiki nesne ve ona uygulanan dıĢ güç arasındaki iliĢki Ģeklinde kullanılmıĢtır. 18. yüzyılda ise stres, maddenin kendi içinde olan bir güç ya da direnç olarak tanımlanmıĢtır. Buna göre madde,

kendi üzerine uygulanan dıĢ güce kendi direnci oranında bir tepki gösterir. Elastik kütle, bir stres tepkisi sayesinde eğilip bükülerek bu dıĢ gücü dengelemeye, ona uyum göstermeye çalıĢır. Ancak dıĢtan gelen gücün aĢırı ölçüde büyük olması durumunda ise niteliksel değiĢimler olabilir. Stres kavramı sadece fizikle sınırlı kalmayarak diğer disiplinlerde de kullanılmaya baĢlanmıĢtır (Lazarus, 2006: 31).

DeğiĢik disiplinlerde çalıĢan araĢtırmacıların strese farklı anlamlar yükledikleri görülmektedir (Güneysucu, 2003: 39). Cannon, stresi canlı organizma bağlamında ele almıĢ ve organizmanın dıĢsal tehlike karĢısında mevcut dengesini korumak amacıyla gösterdiği savaĢ veya kaç tepkisi olarak açıklamıĢtır (Akman, 2004: 41). Selye ise stresi “memnuniyet verici olup olmadığına bakılmaksızın her türlü isteme bedenin gösterdiği yaygın tepki” olarak tanımlamıĢtır. Bu tanım stresi organizmanın fiziksel ve fizyolojik olarak gösterdiği tepki olarak açıklamaktadır. Psikoloji açısından stresi ele alan Ülkü ve Bilgin (1983) stresi “bireyin psikolojik varlığının, kendine olan güven ve saygısını tehdit eden bir uyarım onda bir zorlama (stres) oluĢturur” Ģeklinde açıklamıĢlardır. Buna göre psikolojik etkenler de strese neden olabilir. Lazarus (1993) ise stresi, "insanlar üzerinde fizyolojik, sosyal ve psikolojik sistemlerde rahatsızlık yaratabilecek aĢırı taleplerin sonucudur” Ģeklinde tanımlayıp çevresel isteklerin de insanda stresi meydana getirebileceğini belirtmiĢtir. Iwancevich ve arkadaĢları ise stresi, “bireysel farklılıklar ve psikolojik süreçler yoluyla gösterilen uyumsal bir davranım olup kiĢi üzerinde aĢırı psikolojik veya fiziksel baskı yapan herhangi bir dıĢ ve iç hareket, durum veya olayın organizmaya yansımasının bir sonucudur” Ģeklinde bugünkü kullanıldığı Ģekliyle tanımlamıĢlardır (Akt. Özü, 2010: 14-15).

Yukarda stres için yapılan açıklamalarda stresin hem isim hem de fiil olarak kullanıldığı görülmektedir. Stres isim olarak kullanıldığında harici bir etkiyi, fiil olarak kullanıldığında ise bir durumu ifade etmektedir (Aldwin, 2007: 23) Bazı araĢtırmacılar stres kavramını stres verici bir durum (stresör) yani harici anlamda kullanmıĢlardır (Aldwin, 2007: 24). Yani organizmanın tehlikede olduğu durumlarda denge mekanizmasının bozulduğu durumda kiĢinin fizyolojik, biyokimyasal ve psikolojik tepkileri olarak kullanmıĢlardır (BatlaĢ ve BatlaĢ, 2013: 304). Bazı araĢtırmacılar ise stresi içsel duruma atıf yaparak kiĢideki duygu ve düĢüncelerden kaynaklı gerginlik anlamında kullanmıĢlardır (Aldwin, 2007: 24).

Stres genellikle olumsuz bir yaĢantı olarak değerlendirilse de evlilik, yeni bir iĢ veya okula baĢlama gibi olumlu yaĢantılardan da kaynaklanabilir. (Aldwin, 2007: 26). Dolayısıyla stres bazı araĢtırmacılar tarafından iyi (yapıcı) stres ve kötü (yıkıcı) stres olarak sınıflandırılmıĢtır (Aydın, 2008: 3). YaĢamımızı sürdürebilmek, karĢılaĢtığımız sorunları çözebilmek ve yaĢam kalitemizi arttırabilmek için stres bizi harekete geçirir. Bu anlamda stres (Ġyi stres) olumlu olup kiĢinin geliĢimi ve karĢılaĢtığı sorunlar karĢısında dayanıklılığı artıran bir etkiye sahiptir. Ancak uzun süreli ve yoğun yaĢanan stres (kötü stres) ise kiĢinin hem bedeninde hem de psikolojisinde yıkıcı bir etki yapar (Aydın, 2010: 46-53).

Organizma bedensel ve ruhsal sınırların tehdit edildiği bir dururumla karĢılaĢtığında kendini korumaya yönelik biyolojik tepkiler zinciri harekete geçer. KiĢi karĢılaĢtığı tehlike ile baĢa çıkamayacağını anladığı takdirde ortamdan uzaklaĢır. BaĢa çıkabileceğini düĢündüğü durumda ise mücadele ederek yeni duruma uyum sağlar. Tehlike karĢısında organizmanın gösterdiği bu tepki “savaĢ ya da kaç” olarak adlandırılır. Ġnsanoğlunun sorunlar karĢısında gösterdiği “savaĢ ya da kaç” tepkisi insan türünün devamının sürdürülmesinde oldukça önemlidir (Bozkurt ve diğ., 2010: 6-7).

Stres oluĢturan durumlar kiĢiden kiĢiye farklı olsa da strese karĢı savaĢ ya da kaç tepkisi genelde aynıdır. Stresin oluĢum sürecinde çevreden gelen etkiler kiĢide strese neden olur. Stresin kiĢide psikolojik, fizyolojik ve davranıĢsal etkileri görülür. Bu durum ġekil 1’deki Ģemada açıklanmıĢtır (Rout ve Rout, 2002: 19 ).

ġekil 1. Stresin OluĢum Süreci

Stres tepkisi bedenimizde, bizim istemimizin dıĢında ve bir sıra ile oluĢur. Vücutta stres hormonları olarak bilinen adrenalin ve kortizol salgılanır. Enerji için hormon üretimi artar. Böylece organizma savaĢabilmek için hazır hale gelir. Kortizol hormonu

Stres Vericiler Stres Psikolojik DavranıĢsal Fizyolojik KiĢi Çevre

organizmayı etkiler. Kortizolun organizma üzerinde bıraktığı etkilerden bir kısmı aĢağıda verilmiĢtir (Bozkurt ve diğ. 2010: 14):

Kan basıncı ve Ģeker düzeyi artar.

Karaciğer dıĢında protein yapımını azaltır, yıkımını arttırır.

Akyuvar hücrelerinin sayısını azaltır, alyuvar hücrelerinin sayısını arttırır. Protein miktarı azalır.

Kalp damar sistemi aktive olur ve kalp atımı hızlanır. Zihinsel aktivite artar.

DolaĢım ve boĢaltım sistemleri aktive olur, salgılanma ve asit miktarında artıĢ olur.

Adrenalin miktarındaki artıĢın organizmaya yaptığı bazı etkiler aĢağıda verilmiĢtir (Bozkurt ve diğ. 2010: 14).

Kalp kasılma gücü ve kan iletimini arttırır. BronĢlarda geniĢlemelere neden olur.

Böbreklerin çalıĢması azalır böylece tuz ve su tutulur. ġeker yapımı artar.

Yağ dokularından yağ asitleri harekete geçer. Vücut ısısı artar solunumun derinliği ve hızı artar Damarlarda geniĢleme olur.

Zihinsel aktivite artar.

Bedendeki Ģeker ve yağlar vücuda hızlı enerji sağlamak için kana karıĢır. Kana karıĢan Ģekeri enerjiye dönüĢtürmek için, gerekli oksijeni sağlamak üzere solunum hızlanır. Beyine, kaslara ve gerekli organlara kan göndermek üzere kalp atıĢları hızlanır ve kan basıncı artar. Kaslar gerginleĢir. Sindirim sistemi durur böylece kas ve beyne giden kan miktarı arttırılır. DıĢ ortamdan daha fazla haber alabilmek için bütün duyumlar artar. Terleme artarak, vücudun aĢırı ısınması önlenir. Bağırsak ve idrar torbası kasları gevĢer, daha fazla ıĢık alarak algıyı güçlendirmek için gözbebeği geniĢler ve kulaklar daha fazla hassaslaĢır. Tüm duyumlar en yüksek iĢleyiĢ düzeyine gelir. Stres altında bedenimizin,

bizim dıĢımızda hareket ettiğini görüp bundan panikler ve korkarız. Oysa bu bedenin ve beynin kendini koruma mekanizmasıdır. (Aldwin, 2007: 37-38; Aytaç, 2009: 5-6; BatlaĢ ve BatlaĢ, 2013: 26-27; Bozkurt ve diğ., 2010: 6-7; Rout ve Rout, 2002: 19).

Stresin ne olduğu ile ilgili olarak çeĢitli disiplinler kendi perspektiflerinde açıklamalar getirmiĢlerdir. AĢağıda stres için yapılan çeĢitli açıklamalara yer verilmiĢtir.

2. 1. 1. Tıbbi ve Biyolojik Açıdan Stres

Tıp ve biyolojiye göre stres canlılığın sürdürülmesi amacını taĢır. Canlı organizmalarda “homeostasis” olarak adlandırılan sabit bir düzen halinde çalıĢan bir mekanizma söz konusudur. Canlı organizma mevcut düzeni koruma yeteneğine sahiptir. Cannon, laboratuar ortamında yaptığı deneylerde heyecan, kan kaybı, oksijen azalması, kan Ģekerindeki düĢüĢ, sinir sisteminde çeĢitli reaksiyonların oluĢması gibi durumların yaĢanmasını canlının stres altında olduğu Ģeklinde yorumlamıĢtır (BaltaĢ ve BaltaĢ, 2013: 11, 305-306)

Selye laboratuarda yaptığı çalıĢmalar sonucunda canlıların çeĢitli uyarıcılar karĢısında aynı tipten tepkiler gösterdiğini belirlemiĢtir (BaltaĢ ve BaltaĢ, 2013: 305-306). Bu tepki üç aĢamadan oluĢur ve sırasıyla alarm, direnç ve tükenme olarak adlandırılır. Vücudumuzun stres esnasında gösterdiği üç aĢamalı tepkiyi genel uyum sendromu olarak adlandırmıĢtır. (Rout ve Rout, 2002: 19). Genel uyum sendromunun aĢamaları ġekil 2’deki grafikte verilmiĢtir.

Ani bir mutluluk ya da üzüntü durumunda beden ilk olarak dirençte azalma ile tepki verir. Ancak gerilimin artması durumunda birey normal davranıĢlardan sapmaya baĢlar. Stresin bu aĢamasına alarm aşaması (A AĢaması) denir. Bu aĢamada otonom sinir sistemi faal bir duruma geçerek salgı bezlerini uyarır, kana bol miktarda adrenalin ve onun etkisi altında ortaya çıkan diğer biyokimyasal maddeleri pompalar. Böylece salgıların etkisi altındaki vücut alarm durumuna geçer ve ortaya çıkacak acil durumlarla uğraĢmaya hazırlanır. Bundan sonra birey strese karĢı koymak için büyük bir mücadele verir. Bu aĢamaya direnme aşaması (B AĢaması) denir. Bu aĢamada, organizma yapmıĢ olduğu alarm tepkisini ortadan kaldırır, stresli ortama uyum sağlar ve kandaki biyokimyasal maddeleri geri çeker. Organizma sanki normal koĢullar altında iĢliyormuĢ izlenimini verir. Ancak, gerçekte organizma yorulup direncini kaybetmektedir. Gerilimin devam etmesi ya da dozunun artması durumunda mücadelenin kırılması ve bireyin normal davranıĢlarında sapmalar gözlenmeye baĢlar. Buna tükenme aşaması (C AĢaması) denir. Beden, artık stresin baskısını kaldıramaz hale gelir ve direncini kaybeder. Ġlk alarm dönemindeki bazı belirtilere geri döner ve hastalıklar ortaya çıkmaya baĢlar. Hatta bu hastalıklardan bazıları ölümle sonuçlanabilir (Eren, 2012: 303-304; Güneysucu, 2010: 43-44).

2. 1. 2. Genetik Yapısal Kuramlar

Bu kuram, genetik yapının organizmanın strese tepki veren sistemleri üzerinde etkili olduğunu savunur. Örneğin bazı kiĢilerin kalp-damar, gastrointestinal vb. sistemleri genetik olarak daha hassastır. Buna bağlı olarak stres durumunda daha yoğun bir tepki verirler. Yani stresten daha çok etkilenir. Bu hassasiyet genetik kodlar tarafından belirlenir (Akman, 2004: 47).

2. 1. 3. Kalıtım-Çevre EtkileĢimi Kuramı

Kalıtım ve çevrenin birbirleriyle etkileĢim halinde bulunduğunu ve bu etkileĢimin bireyin biyolojik yapısı ve iĢlevleri üzerinde etkili olduğunu savunur. Yani fizyolojik olarak kiĢide bulunan bir zaafın stres ile hastalığa dönüĢüp dönüĢmeyeceğini çevresel Ģartlar ile stresin Ģiddeti belirler (Yurtseven, 2009: 83). Örneğin, ailede migren olan bir kiĢi stressiz bir çevrede yaĢıyorsa, migren sorunuyla belki hayatının hiç bir döneminde

karĢılaĢmayabilir. Ama stresli bir çevrede yaĢıyorsa çok yoğun migren ağrısıyla karĢılaĢabilir (Akman, 2004: 47).

2. 1. 4. Öğrenme Teorisi

Öğrenme teorisi stresi klasik ve edimsel koĢullanma ile açıklamıĢtır (Çakır, 2010: 39). Rice’ye (1999) göre korku ya da kaygı durumunda iç gerginlik yaĢanır. KiĢi bu iç gerginliğe bağlı olarak kan basıncında artıĢ, kalp atıĢının hızlanması gibi stres belirtileri yaĢar. Böylece nötr olan uyarıcı korku duygusuyla birlikte oluĢan tüm fizyolojik, biliĢsel ve davranıĢsal süreçlerle birleĢtirilir. Daha sonra düĢük düzeyde bir uyarıcı bile gerginlik ve fizyolojik uyarılmaya neden olur. KoĢullanma oluĢtuktan sonra, kaygı önceden tahmin edilebilir hale gelebilir. Korku uyarıcı ile karĢılaĢılmasa da sadece onun hakkında konuĢmak veya düĢünmek bile kiĢide kaygıyı uyandırabilir (Akt. Akman, 2004: 49). Edimsel koĢullanma açısından bakıldığında ise stres; kiĢiye sıkıntı veren bir durum (stresör) karĢısında, kaçınma davranıĢı korku veya kaygı nedenli organizmada oluĢturduğu gerginliği azaltmaya yönelik edimsel bir tepkidir (Tatar, 2010: 17-18).

2. 1. 5. Psikodinamik Kuram

Psikodinamik kuramına göre stres, kaygı nedeniyle kiĢide oluĢan gerginlik ve bunun sonucu savunma mekanizmalarının devreye girmesi Ģeklinde açıklanmaktadır. Hayatın tehlike altında olduğu dıĢsal durumlardan kaynaklanan kaygılar, idin isteklerini yerine getirmenin neticesi kiĢinin cezalandırılma korkusu, ahlaki değerleri ile çeliĢen davranıĢlar neticesinde yaĢanan suçluluk duygusu içsel gerginliğe neden olur. Bu gerginlikleri gidermek için savunma mekanizmaları devreye girer (Yurtsever, 2009: 84).

2. 1. 6. BiliĢsel-Transaksiyonel Kuram

Bu modele göre kiĢinin bir durumu stres verici olarak değerlendirip değerlendirmeyeceği, kiĢinin bu durumu nasıl anlamlandırdığına bağlıdır (Özlü, 2010: 19). Bu model, bireyin çevresiyle etkileĢiminde iki aĢamadan oluĢan biliĢsel bir değerlendirme sürecinden bahseder. Bu değerlendirmelerin ilkinde yaĢanan olay algılanır ve

anlamlandırılır (Devonport, 2012: 4-5). Eğer uyaran “zararsız” olarak etiketlenirse bir sonraki aĢamaya geçilmez (Aydın, 2008: 6-7). Olay kiĢiye zarar verici ve kiĢinin iyi halini bozacak bir durum olarak değerlendirilirse ikinci değerlendirme süreci baĢlar (Devonport, 2012: 4-5). Ġkinci değerlendirmede kiĢinin baĢa çıkma yeteneklerinin ve kaynaklarının, durumla baĢ etmeye yetip yetmeyeceğinin değerlendirilmesidir (Devonport, 2012: 4-5). Stres verici olarak değerlendirilen bir durum duygusal uyarılmaya neden olur ve korku, kızgınlık, sevinç, kendini aĢırı zinde hissetme gibi belirtilerin yaĢanmasına sebebiyet verir. Daha sonra zihin beden bağlantısı gerçekleĢerek kiĢinin fiziksel uyarılması sağlanarak “savaĢ ya da kaç” tepkisini göstermesine neden olur (Aydın, 2008: 6-7). Değerlendirme sürecinde birçok faktör söz konusudur. Bunlar kiĢisel geçmiĢ, kültürel değerler, tutumlar, korkular, kiĢilik, değerler sistemidir. Bütün bu özelliklerden dolayı aynı olayın farklı kiĢilerce farklı yorumlanmasına sebep olabilir. Bunun neticesinde herhangi bir olay birinde stres etkisi yaparken diğerinde yapmaz (Aydın, 2008: 6-7).

2. 1. 7. ÇatıĢma Kuramı

Rice’ye (1999) göre toplum, içinde yaĢayan bireylerin birbirleriyle uyumlu yaĢayabilmesi için bir takım kurallar koyar ve kiĢilerden bu kurallara uymalarını bekler. Bu kurallar bireylerde çatıĢmalara yol açabilir (Akt. Özlü, 2010: 17). ÇatıĢma birbirlerinin aynı ya da karĢıtı durumundaki güdülerin bireyde yaĢattığı sarsıntıdır. Böyle durumlarda amaçlardan biri gerçekleĢirken diğeri engellenir. Bu durum bireyde stres yaratır (Aydın, 2010:4). YaklaĢma - kaçınma, kaçınma - kaçınma ve yaklaĢma - yaklaĢma olmak üzere üç çeĢit çatıĢma vardır (Akman, 2004: 51-52). Örneğin birey olarak baĢka bir bireye yakın olma, duygu ve düĢünceleri paylaĢma isteği, kendini açma, özel birçok konuda bilgi aktarmayı gerektirir. Bu da reddedilme ve incinme korkusuyla çatıĢabilir (Çakır, 2006: 41).

2. 1. 8. Canlı Sistemler YaklaĢımı

Canlı sistemler yaklaĢımına göre canlı, alt sistemlerden oluĢan açık bir sistemdir. Bu sistemde bir denge vardır. Dengenin bozulması strese neden olur. Stres dengenin tekrar kurulmasına kadar devam eder. Bu yaklaĢımda biyolojik, duygusal ve biliĢsel olarak isimlendirilen üç dengeden bahsedilebilir (Akman, 2004: 54). Örneğin beyin anlam verme

iĢini yapamadığı zaman biliĢsel denge bozulur. Dengenin bozulması bir rahatsızlık yaratır ve yeni denge arayıĢlarına gidilir. Gerilim nedeniyle sistem, stres durumunda olduğu bilgisini alır ve dengeye dönme sürecine girer (Akman, 2004: 54). Gerilim: “Stres durumunun sistem üzerindeki etkisidir.” Zorlanma: “Dengeye dönme süreci içinde sistemin ödediği bedel ya da harcadığı enerjidir.” Rahatsızlık: “Gerilimin subjektif olarak yaĢanma biçimidir.” Uyum süreci: “Dengesi bozulan organizmayı tekrar denge durumuna getirmek için harekete geçirilen alt sistem süreçleridir.” Dengenin bozulması değiĢim ve geliĢimin yaĢanmasına neden olur. Hatta geliĢimin olabilmesi için dengenin geçici olarak bozulması gerekir (Çakır, 2006: 43-44).

2. 2. BaĢarıyı Etkileyen Bir Etken Olarak Motivasyon (Güdülenme)

Motivasyon kavramı Ġngilizce ve Fransızcadaki “motive” kelimesinden türetilmiĢ olup Türkçedeki güdü kelimesine karĢılık gelmektedir (Eren, 2012: 498). Güdü insanı eylemde bulunmaya iten içsel güç, uyarandır (Duy, 2011: 506). Motive kavramından türetilen güdülenme ise “Organizmayı belli bir nesneye veya duruma ulaĢma yönünde eyleme sürükleyen itici güç (itki, arzu, dürtü, vs.); ruhsal veya fiziksel etkinliği baĢlatan, sürdüren ve yönlendiren süreç” olarak tanımlanmaktadır (Termbank-c, 2014). Metaforik olarak cisimleri harekete geçiren güce benzer olarak insanları harekete geçiren güç motivasyon ya da güdülenme olarak adlandırmaktadır (Acat ve KöĢgeroğlu, 2006: 204- 205).

Ġnsan davranıĢlarını etkileyen birçok etkenden bahsedilebilir. Ancak davranıĢın yönünü, Ģiddetini ve kararlılığını belirleyen en önemli güç kaynağı güdülenmedir. Dolayısıyla güdülenme öğrenme sürecinde bir ön koĢul görevi üstlenir (Acat ve KöĢgeroğlu, 2006: 204-205). Güdülenme bireyi amacına yönelterek bu amaçlar yönünde faaliyetlerini sürdürmesini sağlar. (Kaplan, 2007: 4). KiĢinin enerjisini, belirlediği bir hedefe ulaĢmak için davranmaya iten 4 kavramdan bahsedilebilir. Bunlar: Psikolojik ve fizyolojik ihtiyaçlar, bireyin kendisi için önemli olan değerler, bireyin amaçları ve duygularıdır (Duy, 2011: 506). Dolayısıyla bireylerin sahip oldukları motivasyon hem çeĢitlidir hem de bunların seviyeleri farklıdır. Örneğin, bir öğrenci merak ve ilgisi sayesinde yeni Ģeyler öğreneceğini bildiği için, ailesinin veya öğretmeninin takdirini

kazanmak için ya da kendine yeni yetenekler kazandıracağı ve sonuçta baĢarılı olacağına inandığı için öğrenmeye karĢı motive olabilir (Deci ve Ryan, 2000: 54).

Ġnsan fizyolojik ve psikolojik olarak bir bütünlük arz eder. Aynı zamanda organizmada bir denge söz konusudur. Mevcut dengenin bozulması durumunda dengenin tekrar kurulabilmesi için organizma davranıĢta bulunur. Güdülenme bu dengenin sağlanmasında önemli bir süreçtir (Sökmen, 2010: 163). Güdülenme süreci aĢağıdaki ġekil 3’te gösterilmiĢtir.

ġekil 3. Genel Güdülenme Süreci

ġekil 3’te görüldüğü gibi güdülenme süreci ihtiyaçla baĢlar. Ġhtiyaçları ise bireyin farklı Ģiddetteki ihtiyaçları, arzuları ve amaçlarına dayanmaktadır. Bu ihtiyaçlar bireyi uyararak harekete geçirip davranıĢlarda bulunmaya iter. Bu davranıĢların neticesinde eğer ihtiyaç giderilirse süreç tamamlanmıĢ olur (Sökmen, 2010: 163).

Güdülenme bireyin algılama gücünü artırır ve zihni çabalarının geliĢmesini sağlar (Kaplan, 2007: 4). Öğrenmelerin gerçekleĢmesinde algı ve zihinsel çabalar oldukça önemlidir. Bu sebeplerden ötürü güdülenme, akademik baĢarı ile ilgilenen her eğitimcinin ilgileneceği bir konudur (Karagüven, 2012: 2599). Byrnes (2011); Middleton ve Spanias (1999); Randhawa ve Gupta (2000); Schiefele ve Csikszentmihalyi’ye (1995) göre basit öğrenmeler çok düĢük düzeydeki güdülenme ile gerçekleĢebilir (Akt. Aktan ve Tezci, 2013: 60). Yeterince güdülenmemiĢ bir öğrenci, öğrenmeye hazır hale gelmemiĢ demektir. Önemli bir sebep olmadığı müddetçe kiĢi öğrenmeye karĢı ilgisiz kalır. GüdülenmiĢ öğrenci ise daha çabuk öğrenir. Dolayısıyla öğrencilerin nasıl güdülendiği, eğitimciler açısından oldukça önemlidir (Selçuk, 2010: 219-220).

Literatürde güdülenmeyi açıklayan pek çok teori vardır. Örneğin davranıĢçı yaklaĢım, biliĢsel yaklaĢım ve sosyal öğrenme yaklaĢımları güdülenmeye çeĢitli yönleri ile açıklık getirmektedirler (Duy, 2011: 506; Selçuk, 2010: 219-220). Literatürde yer alan güdülenme teorilerinin birçoğu çalıĢma hayatı ile ilgili olup öğrenmeyi açıklamada yetersiz kalmaktadırlar (Aktan, 2012: 61). Ancak güdülenmeyi açıklayan teorilerin bir kısmının

öğrenmeyi anlama çabalarına katkı sağladıkları görülmektedir. Güdülenmeyi açıklayan kuramlardan davranıĢçı yaklaĢıma göre geçmiĢte pekiĢtirilmiĢ davranıĢlar, pekiĢtirilmemiĢ ya da cezalandırılmıĢ davranıĢlardan daha sık tekrar edilir. Buna göre kiĢiyi davranmaya yönelten sebepler dıĢsaldır (Slavin, 2013: 287). Güdülenme, biliĢsel yaklaĢım kuramına göre kiĢiyi harekete geçiren nedenler dıĢsal nedenler değil içsel süreçlerdir. Bu yaklaĢımda anlama, bilme ve amaçlarını gerçekleĢtirme gibi içsel nedenler kiĢiyi motive eder (Ulusoy, 2008: 499). Bir diğer yaklaĢım olan sosyal öğrenme yaklaĢımına göre güdülenmede içsel ve dıĢsal uyarıcılar ile beraber çevresel ve kiĢisel özelliklerinde önemli olduğunu vurgular (Selçuk, 2010: 222). AĢağıda güdülenme teorilerinden öğrenme ile ilgili olanları açıklanmıĢtır.

2. 2. 1. Ġhtiyaç Kuramı

Maslow tarafından ortaya konulan bu kurama göre bireyin güdülenmesinin temelinde ihtiyaçlar vardır (Demirel, 2011: 38). Ġhtiyaç, arzulanan veya gerekli olan bazı Ģeylerin eksikliğidir. Eksiklik, algılanan bir durum da olabilir. Somut ve basit olabileceği gibi soyut veya karmaĢık da olabilir (Selçuk, 2010: 226). Bu ihtiyaçlar hiyerarĢik olup basitten karmaĢığa doğru bir sıra izler (Demirel, 2011: 38). Alt düzeydeki ihtiyaçlar asgari düzeyde tatmin edildikten sonra bir üst düzey ihtiyaca geçilir. Tatmin edilmemiĢ ihtiyaçlar insanın davranıĢını etkiler. Tatmin edilmiĢ olanlar ise davranıĢları etkilemez (Sökmen, 2010: 127). Bu ihtiyaçlar sırasıyla biyolojik ve fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyaçları, sosyal ihtiyaçlar, kendini gösterme (saygınlık) ihtiyacı ve kendini gerçekleĢtirme ihtiyacıdır (Kaur, 2013: 1062). Bu model Ģekil 4’te gösterilmiĢtir.

ġekil 4. Maslow’un Ġhtiyaçlar HiyerarĢisi

Benzer Belgeler