• Sonuç bulunamadı

Kronik Yüksek Enflasyon ya da Latin Enflasyonu

BÖLÜM 1: ENFLASYON VE FİYAT İSTİKRARI

1.1. Enflasyon Nedir ?

1.1.2. Artış Hızına Göre Enflasyon

1.1.2.2. Kronik Yüksek Enflasyon ya da Latin Enflasyonu

İki haneli oranları ifade eden enflasyon türüdür. Genellikle % 100’lere kadar yükselmekle birlikte birkaç yüzlü rakamlara da çıkabilmektedir. Bu tür enflasyonları 1920’lerde Fransa, ikinci Dünya Savaşından sonra yine Fransa ve İtalya, 1950’lerden günümüze kadar Brezilya, Arjantin ve diğer Latin Amerika ülkeleri yaşamıştır. Genellikle Latin ülkelerinde yaşanan bir enflasyon türü olması nedeniyle, iki ve üç rakamlı enflasyon oranları Charles S.MAIER tarafından “Latin Enflasyonu” olarak nitelendirilmektedir (Maier, 1991:545).

Güney Amerika enflasyonları çoğu kez hızlı gelişme göstermelerine rağmen kaynakların sınırlı ellerde toplanması ve feodalite benzeri kaynak dağılımına izin vermesi sonucu yapısal olarak nitelendirilmektedir. A.Hirshmar’ın da vurguladığı

gibi, enflasyon üreticinin bekleyişlere cevabındaki başarısızlık olarak

tanımlandığında, herhangi bir sosyal yada ekonomik engel yapısal enflasyona çağrıda bulunmaktadır.

1.1.2.2.1. Enflasyonun Kendi Kendini Beslemesi

Kronik enflasyonun özelliği kendi kendini sürdürmesidir. Bu nedenle kronik enflasyon “enflasyonun kendi kendine beslenmesi” ve “enflasyon ataleti” olarak tanımlanmaktadır. Neo klasik para teorisine göre halkın tutmak istediği para miktarını, para stokunu aştığı zaman paranın satın alma gücü düşer (Parasız, 1996). Tıpkı elindeki bir maldan kurtulmak için sürekli malın fiyatını düşürmek yoluna giden satıcı gibi, insanlar diğer şeyleri almak için parayı arz ederek paranın değerini düşürür.

I Ekonomik Birimlerin Davranışları ve Bekleyişler

Fiyat düzeyindeki bir artış, makro ekonomik dengeyi sağlayacağı için, yeni para arzı artışları, para talebinde sürekli kaymalar, toplam talep artışları, yenilenen arz baskıları ve yinelenen şoklar sonucu meydana gelecektir (Parasız, 1996).

Enflasyon yaratan, baskılar bir yandan dengelenirken öte yandan yeni aşırı para arzı ve aşırı toplam talep yaratarak ekonomide dengesizliklere neden olmaktadır. Bir enflasyonist şok, fiyat düzeyinde bir artışla sonuçlanan aşırı para arzına neden olan bir olay olarak tanımlanabilir (Parasız, 1996). Enflasyonun kendi kendini besleme süreci tekrar tekrar yeni enflasyon şoku oluşturan fiyat artışlarının yaşadığı bir devre olarak tanımlanabilir.

Fiyat düzeyinde meydana gelen artışlar insanları gelecekte oluşabilecek enflasyon konusunda uyarıcı etki yapmaktadır.

Enflasyonun beklenenden daha yüksek çıkması enflasyonist şok yaratır. Örneğin; hammadde fiyatındaki bir artış, bu malı talep eden firma için ya aynı miktar parayla daha az mal almak ya da aynı mal miktarı için daha fazla ödeme yapmak anlamına gelmektedir. Az miktarda mal alınması tercih edilirse ürün arzında bir azalma ve ürün fiyatında artış, aynı miktar mal alınması tercih edilirse birim mal için daha fazla

ödeme yapılması ve dolayısıyla bununda ürün fiyatına yansıtılması gerçekleşecektir. Böylece yeni bir enflasyonist şok gerçekleşecektir.

Girdi fiyat düzeyindeki yükselme, fiyatların piyasa koşullarındaki arz-talep dengesinden bağımsız bir şekilde yükselmesine neden olmaktadır.

İnsanlar bekleyişlerini geçmiş deneyimlere göre, uyarlayıcı bir şekilde oluşturmaktadır. Herhangi bir mal ve hizmet grubundaki artış diğer fiyatlar düzeyinde de yükselme beklentisi oluşmasına sebep olabilmektedir. Enflasyonla ilgili bekleyişler fiyatların yükseleceği yönünde olması, para talebinin azalmasına yol açmaktadır. Yükselen enflasyon beklentilerine paralel olarak faiz oranları yükselmezse, insanlar daha az tasarruf edip, daha fazla harcama yoluna gideceklerdir. Satın alma gücünün düşeceğini düşünen insanlar özellikle dayanıklı tüketim malları olarak fiyatları yükselteceklerdir. Ancak faiz oranları yükselirse insanlar harcama yerine tasarrufu tercih edebilmektedirler.

II. Kredibilite Eksikliği

Sürekli yürürlüğe konulan yeni istikrar programlarının başarısızlığı, ekonominin aktörlerinin programı uygulayacak olan hükümet ve kurumlara olan güvenini önemli ölçüde azaltmaktadır. İstikrar programları kağıt üzerinde ne kadar iyi hazırlanırsa hazırlansın, uygulamada yapılan eksiklikler ve programa olan bağlılığın düzeyi düşük oldukça başarılı bir sonuca ulaşabileceği inancının oluşması mümkün değildir.

İstikrar programı ile izlenen politikalar arasında tutarlılık olmalıdır. Aksi halde uygulanan ekonomi politikasının tutarsızlık olduğu inancı belirir ve bunun sonucunda programa ve uygulayıcılara olan kredibilite azalır.

Ekonomik birimler, enflasyonu düşürme taahhütlerine tam olarak inanmayabilirler ve politika yapıcılarının gerçek niyetlerini anlamak için zaman geçmesini beklerler.

Politik nedenler kredibilite sorununu oluşturabilir. Erken seçim, koalisyon oluşumları, yabancı ülkelerle gelişen ilişkiler gibi nedenler programın uygulanabilirliğini ve sürekliliğini tehdit edebilir.

III. Kamu Bütçesi

Yüksek enflasyon toplanan vergilerin reel değerini düşürerek, vergi gelirlerinin arttırılmasını mecbur kılar. Ancak yüksek enflasyon vergi ödemeden kaçınmayı teşvik eder. Böylece düşen vergi gelirleri toplamını arttırmak için yükseltilen vergiler tahsil edilemeyerek bütçe açıkları daha da artmaktadır. Böylece vergi arttırma ile toplanan vergi arasında ters orantılı bir ilişki ortaya çıkmaktadır.

Kamu İktisadi Kurumlarında da buna benzer sorunlar yaşanmaktadır. Bu kuruluşların maliyetleri, ürettikleri mal ve hizmet fiyatlarını arttırmadan önce artmaktadır. Kamuoyu tepkisi nedeniyle kamu kurumları kolay kolay fiyat arttıramazlar. Kamu kurumlarının ürettiği mal ve hizmetler özellikle elektrik, ulaşım ve akaryakıt gibi ürünler ekonomide maliyet yapısının önemli unsurlarıdır. Fiyatlar genel düzeyine artış baskısı yapmamak için bu tür mal ve hizmetlerde fiyat artışına gitmeyip, kamu işletmelerini kârsız hatta zararına çalıştırma yoluna gidilmektedir. Bu kurumların zararları kamu bütçesi açığını arttırıcı etki yapmakta, artan bütçe açıklarının finansmanı enflasyonu beslemektedir.

Devlet tahvili ve hazine bonosu faiz oranları kısa vade de güçlü bir enflasyon beslemesi yaratmaktadır. Faiz oranları ile beklenen enflasyon arasındaki makasın açılması belirsizliği arttırır ve beklenen enflasyon oranını yükseltici etki yapar. Enflasyon beklentilerindeki yükselme kısa vadeli faizlerin yükselmesine neden olmaktadır. Kısa vadeli faizlerdeki yükselme düşüş eğilimine girmemesi halinde uzun vadeli faiz oranlarında daha yüksek faiz oranları için ısrar edilecektir. Bunun sonucunda kamunun borcu hızla artacak ve buna bağlı olarak borçlanma gereksinimi de artacaktır.

Ülkedeki fiyatların artış hızının artması ithal malların göreceli olarak ucuzlamasını teşvik etmekte, artan maliyetler rekabet gücünü zayıflatarak cari dengeyi olumsuz etki yapmaktadır. Bozulan cari denge, döviz ihtiyacını arttırmakla beraber sürekli artan cari açık dış kredi alma olanakları azaltarak devalüasyonu kaçınılmaz hale getirmektedir.

IV. Kur Sistemi

Para otoritelerinin döviz kuru politikaları güçlü bir enflasyon beslemesi ortaya çıkarabilir.

Teorik olarak, sabit kur sistemi uygulanmaktaysa yurt içi fiyatların yükselmesi ithalatı arttırır ve ihracatı düşürücü etki yapmaktadır. Dış ticaret dengesinin açık vermesi döviz ihtiyacını arttırmakta, döviz kurunun sabit olması nedeniyle belirlenmiş kur düzeyinden Merkez Bankası döviz satarak döviz ihtiyacına cevap verecektir. Bu işlem sonucunda piyasadaki yerli para absorbe edildiğinden fiyatları düşürücü etki yapmaktadır. Ancak bu işlemin devamlı olarak gerçekleşmesi yabancı para rezervlerini azaltmakta olduğundan ya dış borçlanma yada devalüasyon yoluna gidilmektedir. Devalüasyon yapılması hainde tüm yabancı girdi maliyetlerinin fiyatları artmakta, dolayısıyla fiyatlar genel düzeyini de arttırmaktadır.

Esnek döviz kuru sistemi uygulanmaktaysa dövize herhangi bir talepte fiyat yükselebilir. Merkez Bankası müdahale ederek rezervlerini azaltma yoluna gidebilir ya da alım-satım sınırlamaları getirebilir. Ancak bu tür kısıtlamalar talebi daha da arttırıcı etki yaptığı pek çok kez görülmüştür. Merkez Bankası rezervlerini muhafaza etmek için devalüasyon yaparak talebi düşürebilir. Bunun sonucu da devalüasyon-enflasyon sarmalı başlamaktadır.

Bir ülkede fiyatlar hızla yükselirken, para otoritesi devalüasyon yoluna gitmeyip döviz talebini rezervlerini eriterek karşı koysa da piyasalar eninde sonunda rezerv

inandıklarında buna bağlı olarak her türlü varlıklarını dövize çevirmeye, ellerinde bulunan malları da beklenen devalüasyona endeksleyerek satma yoluna gitmektedir.