• Sonuç bulunamadı

Toplumların kalkınmaları ve çağdaĢ uygarlık seviyelerindeki yerlerini almaları, daha çok çalıĢmayla, daha çok üretimle ve ileri bir teknolojiye sahip olmayla gerçekleĢir. Bu da iyi eğitilmiĢ ve sağlıklı bir insan gücüyle baĢarılır. Güvenli bir aile ortamında sevgi ve anlayıĢ içerisinde büyüyen çocuk, toplumların geleceklerini Ģekillendirir.

Çocuğun yetiĢmesinde en büyük sorumluluk aileye düĢtüğü için, ailenin yetersiz veya yok olması halinde çocuk yalnız kalmaktadır. Yalnız kalıĢ çocuğu menfi yönden etkilemekte ve bu durum yetiĢkin hale gelinceye kadar çocuğun korunmasını gerektirmektedir (Aytaç, 1985: 10)

Çocuğun korunması, onun bir “Ģahsiyet” yani bir insan olarak sevgi ve Ģefkate lâyık olması ve toplumun bir parçasını oluĢturması fikrine dayanır. Bu bakımdan çocuğun güvenliğinin sağlanması, yani bedensel, fikirsel, sosyal ve ahlaksal bakımdan özgürlük ve haysiyet içinde geliĢebilme imkânına sahip kılınması, her Ģeyden önce bir insan olarak çocuğun yararlarının korunmasına bağlıdır (F. Özdemir, 1996: 1).

Bir çocuğun en iyi bakılıp korunacağı yerin hiç kuĢkusuz sağlıklı bir aile ortamı olmasına karĢın, bu her zaman mümkün olamamaktadır. Endüstriyel hayatın zorunlu kıldığı kentlere göç olayı ve sanayileĢme süreci, aile kurumunda köklü değiĢmelere neden olmuĢtur. Çok hızlı bir biçimde yaĢanan kentleĢme olgusu sonucu, kentsel alandaki üretim yapısı ve iĢ-güç biçimleriyle örgütlü iliĢkilere giremeyen ailelerin toplumsal iliĢkilerinin, akraba iliĢkilerinin zayıflaması, aile yapısını sarsmıĢtır. Bu sorunlara paralel olarak anasız-babasız ve sokağa bırakılan çocuk sayısındaki artıĢlar sonucu “korunmaya muhtaç çocuk olgusu” ortaya çıkmıĢtır (Aslan, 1997; Gürvardar, 2001; Sarper, 2001).

Ailenin ekonomik koĢulları, korunmaya muhtaçlık sorununun oluĢumunda temel faktördür. Bunun yanında, anne ve babanın kendi sorunları, tartıĢmaları, çekiĢmeleri ve benzeri gibi aileyi içten sarsan olaylar ya da anne ve babadan birinin kaybedilmesi, ağır hastalanması, sakatlanması, iĢsiz kalması, zorunlu göç gibi aileyi dıĢtan sarsan kimi olaylar aile bütünlüğünün bozulmasına, parçalanmasına ya da dağılmasına neden olabilmektedir. Ana-babanın boĢanmaları, hayatta olmamaları, ekonomik yoksunluk

çocuğun korunmaya muhtaç hale geliĢ sürecini hızlandırır (Oktay, 1998; Sarper, 2001). Gelir yetersizliği ya da eğitimsizlikten dolayı ailesi tarafından ihmal ya da terk edilmenin yanında; savaĢ, kıtlık, doğal afetler gibi sosyal bünyeyi temelinden sarsan meseleler de çocukların korunmaya muhtaç hale gelmelerine yol açan etmenlerdir. Yapılan araĢtırmalar, özellikle kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocukların çoğalmasında savaĢın ve iĢsizliğin büyük rol oynadığını göstermektedir.

Terk, kimsesizlik, ailenin ihmal ve istismarı, sosyo-ekonomik yetersizlikler, ailenin parçalanması gibi sorunlar nedeniyle her toplumda korunmaya muhtaç çocuk ve gençlerle karĢı karĢıya kalınmaktadır. Bu gibi durumlarda çocuğun bakımı ve eğitim görevleri devlete düĢer (Pala, 1999: 6).

Çocuğun sağlıktan beslenmeye, eğitimden sosyal geliĢimine kadar pek çok ihtiyacının karĢılanması, sosyal devlet olmanın gereğidir. Aile iliĢkileri bozulmuĢ, aile birliği dağılmıĢ bir ortamda yetiĢen çocuklar; baĢıboĢ, toplumsal tehlikelere, ihmal ve istismara açık durumda kalmaktadırlar. Aile sahibi olup da baĢıboĢ bırakılan, ideal eğitim ve geliĢim imkanlarından mahrum kalan çocukların geliĢiminin desteklenmesi, devletin en temel görevlerinden biridir.

Ülkemizde, endüstriyel hayatın zorunlaĢtırdığı kentleĢme ve sanayileĢme sürecinin aile kurumunda meydana getirdiği değiĢimler, nüfus artıĢı, iĢsizlik, evlilik dıĢı çocuğun kabulündeki geleneksel katı kurallar gibi ekonomik ve toplumsal yapıdaki hızlı değiĢmelere paralel olarak korunmaya muhtaç çocukların sayısı artmakta ve toplumsal bir sorun olarak güncelliğini korumaktadır (Sarper, 2001; Uğurlu, 1991).

2.2.1. Korunmaya Muhtaç Çocuk

Bir toplumun istenilen refah düzeyine ulaĢması, onu meydana getiren bireylerin iyi yetiĢtirilmesine bağlıdır. Bu nedenle gelecekte toplumda üretken bireyler olarak görev alacak çocukların geliĢimini ve eğitimini sağlayacak ortamın hazırlanması, o toplumun geleceği açısından büyük önem taĢımaktadır (Gülay, 2004: 79). Çocukların ve gençlerin yaĢam standartlarının yükseltilmesi, ekonomik, sosyal ve kültürel yönlerden yeterli yaĢam koĢullarına sahip hale gelmeleri, çağdaĢ bir toplum ve demokrasi düĢüncesinin gereğidir.

Çocuk, bir milletin ümidi, yarınların güvencesidir. Yarınları sağlam temellere oturtmak için çocukların ihtiyaçlarına duyarlı olmak, sorunlarına çözüm getirmek,

onları sağlıklı ortamlarda yetiĢtirmek gerekmektedir. Çocuğun bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal tüm ihtiyaçlarının karĢılandığı yer, sağlıklı bir aile ortamı olmasına rağmen böyle bir ortamda yetiĢme olanağı bulamayan çocukları eğitmek ve topluma kazandırmak ise devlete düĢen en önemli görevlerden biridir. ÇeĢitli nedenlerden dolayı ailesinden yoksun kalıp devletin bakım ve korumasına alınan bu çocuklara “Korunmaya Muhtaç Çocuklar” denir.

Korunmaya muhtaç çocuklar sorunu, ülkemizde gün geçtikçe önemi anlaĢılan ve köklü çözümler getirilmeye çalıĢılan sorunların baĢında gelmektedir. Bu nedenledir ki çocuk yuvaları ve yetiĢtirme yurtları bir Devlet Bakanlığı’nın sorumluluğuna verilmiĢtir.

“Korunmaya muhtaçlık kavramı çok geniĢtir. Çocuk; bedensel, ruhsal ve fikirsel bakımdan tam olarak geliĢmemiĢ ve hayata karĢı tecrübesiz olduğundan, hukuksal bakımdan sağ ve tam doğduğu andan itibaren, reĢit oluncaya kadar korunmaya muhtaçtır” (Ġnan, 1970; Akt: F. Özdemir, 1996: 14). “Ancak, dar anlamda korunmaya muhtaçlık kavramı; bir çocuğun kanunun emrettiği ölçüde özen ve bakım görmemesini ve bunun sonucunda beden, fikir ve ruh güvenliğinin tehlikeye düĢmesini ifade eder” (Akyüz 1974; Akt: F. Özdemir, 1996: 14; Akyüz 2000; Akt: Ġ. M. Özdemir, 2008: 154).

2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) kanunu ile, korunmaya muhtaç çocuğun bakımı, yetiĢtirilmesi ve topluma kazandırılması görevi SHÇEK Genel Müdürlüğü’ne verilmiĢtir. Merkezde bu görev Aile ve Çocuk Hizmetleri Daire BaĢkanlığı ve YetiĢtirme Yurtları Daire BaĢkanlığı tarafından yürütülmektedir (http://www.benimyuvam.org).

Korunmaya muhtaç çocukların bakımına ve korunmasına iliĢkin esaslar, 1983 yılında yürürlüğe giren 2828 sayılı SHÇEK Kanunu’na göre düzenlenmiĢtir. 2828 sayılı SHÇEK Kanununda; “korunmaya muhtaç çocuk”: Beden, ruh ve ahlak geliĢimleri veya Ģahsi güvenlikleri tehlikede olup;

a. Ana veya babasız - ana babasız,

b. Ana veya babası veya her ikisi de belli olmayan, c. Ana veya babası veya her ikisi tarafından terk edilen,

d. Ana veya babası tarafından ihmal edilip, fuhuĢ, dilencilik, alkollü içkileri veya uyuĢturucu madde kullanma gibi her türlü sosyal tehlikelere karĢı savunmasız bırakılan ve baĢıboĢluğa sürüklenen çocuklar

(http://www.shcek.gov.tr/Hizmetler/Cocuk/Yetistirme_Yurtlari.asp) olarak tanımlanmıĢtır.

Yapılan tanım gereğince korunmaya muhtaç çocuklar, yaĢamlarının bir döneminde bedensel, ruhsal, ahlaki geliĢimlerini ya da kiĢisel güvenliklerini tehlikeye sokacak düzeyde uzun ya da kısa süreli bir yoksunluk veya bozuklukla karĢılaĢmıĢ, sarsıcı, örseleyici olaylar yaĢamıĢlardır. Bu ayırt edici nitelikleri nedeniyle korunmaya muhtaç çocuklar, sağlıklı kiĢilik geliĢimi açısından bir risk grubunu oluĢturmaktadırlar (Anonymous, 1983; Güçray, 1989; Kut, 1989; AktaĢ, 1991; Akt: Baran, 1995: 6).

Türkiye’de bu tanımlara uyan binlerce korunmaya muhtaç çocuk bulunmaktadır. Devletin mahkeme kararları ile koruma altına aldığı binlerce çocuk, illerde mevcut yurt ve yuvalara yerleĢtirilerek devletin koruması ve gözetimi altına girmektedir. Bunun yanında yukarıdaki tanımlara uyan fakat devletin haberdar olmadığı ve koruma altına alamadığı binlerce korunmaya muhtaç çocuk da bulunmaktadır. Bu çocukların akıbeti konusunda ise yeterli bilgi mevcut değildir.

2828 sayılı yasa gereğince korunmaya muhtaç çocukların belirlenmesi, incelenmesi, çocuk hakkında ilgili mahkemece korunma kararının alınabilmesi için gerekli belgelerin hazırlanması ve çocukların reĢit oluncaya kadar bakım, yetiĢtirilme ve bir meslek sahibi edilmeleri konusunda SHÇEK görevlendirilmiĢtir (Ünlü, 1987: 8).

Korunmaya muhtaç çocukların bakım ve korunmasına iliĢkin iĢlemler 2828 sayılı yasa ile yürütülmekte olup, 03.07.2005 tarihinde kabul edilen 5395 sayılı “Çocuk Koruma Kanunu” ile de korunma ihtiyacı olan ve suça sürüklenen çocuklar mevzuata girmiĢtir. Bu Kanunda geçen; Korunma ihtiyacı olan çocuk: Bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal geliĢimi ile, kiĢisel güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen ya da suç mağduru çocuğu, ifade etmektedir. 5395 sayılı “Çocuk Koruma Kanunu” ile hakkında bakım, barınma ve danıĢmanlık tedbiri verilen çocuklar ile denetim tedbirine karar verilen çocuklar

SHÇEK’in görev alanı içerisindedir (http://www.shcek.gov.tr/Hizmetler/Cocuk/Yetistirme_Yurtlari.asp).

Koruma altındaki çocuklarımızı ilerki yaĢamlarında mutlu, kendine güvenen, milletini seven, demokratik değerlere sahip, baĢarılı bireyler olarak topluma kazandırmak, baĢta devletin ve devletin bu kurumlarında görev alan personelin görevleri arasındadır. Bundan dolayı bu kurumlarda çalıĢan personelin iyi seçilmesi çok önemlidir.

“Toplumun bireylerden oluĢtuğu ve bugünün çocuklarının geleceğin büyükleri olacakları göz önüne alınırsa, toplumun geleceği ve mutluluğu ile çocukların korunması arasındaki iliĢki kolayca anlaĢılabilir” (Tuzcuoğlu, 1989: 4).

2.2.2. Korunmaya Muhtaç Çocukların Genel DavranıĢ Özellikleri ve KarĢılaĢılan Problemler

Kimsesiz çocuklar; çeĢitli nedenlerle öz anası, babası ile birlikte yaĢamak gibi en doğal hakkından yoksun kalan, herkesin acıdığı ama kimsenin tam sahip çıkmadığı, sevgi açlığı çeken ama bunu dile getiremeyen, insan haklarından en çok yararlanması gereken ama en az pay alan, en kötü beslenen, en az eğitim alan, en çok sömürülen, en az eğitimle yaĢam savaĢına atılan, dilenciliğe, ucuz iĢçiliğe ve suça itilen çocuklardır. (Yörükoğlu, 2000: 191-192). Toplumun geleceği açısından bu çocuklarla ilgilenmek baĢta devletin sorumluluğu olmakla birlikte, aslında o toplumu oluĢturan bireylerin her birinin insanlık namına yerine getirmeleri gereken bir görevdir. Yapılan araĢtırmalar, bu çocuklarla yeterince ilgilenilmediği takdirde, Ģimdiki ve gelecekteki yaĢamlarında kalıcı olarak birçok problemle karĢı karĢıya kalındığını göstermektedir.

Erken yaĢlarda, çeĢitli nedenlerle anneden ayrılıp, yatılı yuvalara verilen ve burada yetiĢtirilen çocukların zihinsel ve duygusal geliĢim açısından olumsuz etkilendikleri ve yaĢantılarından geri kaldıkları çeĢitli araĢtırmalarla belirlenmiĢtir (Tan ve Yavuzer, 1996, Yörükoğlu, 1998; Akt: Sarper, 2001: 31). Bireylerin ruh sağlığı açısından anne veya babanın yerini alan kiĢilerin sağlayacağı sevgi ve güven ortamı son derece önemlidir. Uzun süre kurum bakımında kalan çocukların anne yoksunluğu nedeni ile duygusal, sosyal, zihinsel ve dil geliĢimi yönünden olumsuz yönde etkilendikleri saptanmıĢtır. Çocukta anne yoksunluğu ne kadar erken baĢlarsa, ortaya çıkacak sorunlar da o derece ağır olmaktadır. YaĢamın ilk 6 yılında çekilen anne

yoksunluğu deneyimi yaĢam boyunca kalıcı izler bırakmakta, özellikle ilk iki yaĢtaki yoksunluğun etkileri silinmemektedir (Yörükoğlu, 1983, 1984; Akt: Sarper, 2001: 31).

Uzun süre kurum bakımında kalan çocuklarda en sık rastlanan belirtiler; donuk bakıĢlar, çevre ile ilgilenmeme, parmak emme, yerinde sallanma ve içe kapanıklıktır (Aslan, 1997; Yörükoğlu, 1983, 1984 - Yavuzer, 1982; Akt: Sarper, 2001). Anne yoksunluğuna dayandırılan bu davranıĢların tümüne Spitz, hospitalizm (yuva hastalığı) adını vermiĢtir (Torun, 1980; Akt: Aslan, 1997: 26).

Bowlby (1972) ise bu konuda Ģunları söylemektedir: YaĢamının beĢ veya daha çok yılını yurtlarda geçirmiĢ çocukların üçte biri yetiĢkin olduklarında sosyal uyumsuzluklar göstermektedirler. YetiĢkinlerin en önemli fonksiyonunun “ana-babalık” olduğu gerçeği göz önünde tutulursa bu sonucun toplum için alarm iĢareti olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü ileride sosyal uyumsuzluk gösterecek bu kurum çocukları, yeterli ve baĢarılı ana babalar olmayacaklardır. Dolayısıyla, bu ana babaların çocukları da ihmal ve terk edilmiĢ çocuk durumuna düĢeceklerdir (Akt: Akyüz, 2009 a: 727-728).

Sağlıklı bir aile ortamında yetiĢmek, çocukların kendilerine güvenlerini ve daha kolay sosyalleĢmelerini sağlayacaktır. Fakat böyle bir ortam bulamayan, anne veya babası veya her ikisi de ölmüĢ, ailesi parçalanmıĢ, terk veya reddedilmiĢ çocuklarda davranıĢ sorunları ve duygusal sorunların daha yüksek oranda görüldüğü, yapılan bir çok araĢtırmayla saptanmıĢtır.

Birçok araĢtırmacı, kurumlarda kalan çocukların fiziksel, zihinsel, algısal, sosyal ve ruhsal özellikleri üzerine çeĢitli araĢtırmalar yapmıĢ ve bu çocuklarda görülen problemleri kendi araĢtırmaları çerçevesinde aĢağıdaki Ģekilde ifade etmiĢlerdir:

Arnaz (1983) kurumda yaĢayan çocukların özelliklerini: “Çevreye karĢı ilgisizlik, umursamazlık, zayıf giriĢkenlik, merak ve ilgilerde azalma, öğrenmeye karĢı ilgisizlik, duygu kütlüğü, öğrenim ve meslek yaĢamında baĢarısızlık, bireyler arası iliĢkilerde uyumsuzluk ve güvensizlik, saldırganlık, kaçma, çalma gibi davranıĢ bozuklukları ve diğer ruhsal sorunlar” olarak ele almıĢ (Akt: Gülay, 2004: 80; Gürvardar, 2001: 25),

Yörükoğlu (1984) ve Jersild (1979): Kurum bakımında yetiĢen çocukların duygusal uyarı eksikliği nedeni ile sosyal iliĢkiler kurmakta, ilgi gösterenlere karĢı

kuĢkulu ve duyarsız davranmakta, baĢkalarına karĢı mutsuz, apatik, içine kapanık ve depresif bir ruh hali göstermekte olduklarını, onları seven davranıĢ modellerinden ve güven duyabilecekleri bir modelden yoksun olmalarından dolayı diğer insanlara karĢı sevgi göstermeyi öğrenememekte, insanlara sevgi bağı ile bağlanmakta güçlük çektiklerini dile getirmiĢlerdir (Akt: Sarper, 2001: 31).

Wolf (1986): “Aileleri dıĢındaki kiĢiler tarafından bakılan yetiĢtirme yurdu ve yuva çocuklarının insanlarla iliĢki kurma, duyup düĢündüklerini sözcüklerle anlatabilme yeteneklerinin sınırlı olduğunu, ayrıca öfke, saplantılı düĢünceler, mastürbasyon, yangın çıkarma gibi davranıĢların sıklıkla gözlendiğini saptamıĢtır” (Saral ve ġahin, 1990; Akt: Aslan, 1997: 27; Akt: Gülay, 2004: 81).

Doolittle (1995) ise: Kurumda yaĢayan çocuklarda gözlenen problemleri benzer olarak, zayıf motor davranıĢını içeren semtomlar, göz kontağı kurmada baĢarısızlık, zayıf kas tonusu, sözel iletiĢim kurmada baĢarısızlık, beslenme bozuklukları, uyku bozukluğu, dokunma ve sese karĢı aĢırı duyarlılık, parmak emme ve sallanma gibi fonksiyonel olmayan tekrarlayıcı davranıĢlarda bulunmak, hayvan sesleri gibi tekrarlayıcı ve iĢlevsel olmayan sesler çıkarmak, gözbebeklerine bastırma, gözlerini ıĢık kaynağına dikme gibi kendini uyarma davranıĢları, özellikle kulak ve solunum enfeksiyonlarına meyil biçiminde daha geniĢ olarak ele almıĢtır (Gürbüz, 2002: 7). Goldfarb, kurumda kalan okul öncesi ve okul çağı çocuklarını zeka, motor koordinasyon, davranıĢ ve dil bakımından incelediği çalıĢmasında Ģu bulguları elde etmiĢtir:

- Ayırt edilemeyen duygulanımlar,

- AĢırı talepkar ve ilgi çekmeye yönelik davranıĢlar, - YaĢıtlarıyla sosyal iliĢki kuramama,

- Otistik türde davranıĢlar, - Hiperaktivite,

- Çoğunlukla zalimlik içeren saldırganlık, - Hiddet nöbetleri,

- Zaman kavramlarının yokluğu (önce, sonra, geçmiĢ, gelecek gibi) (Mc Call, 2000; Akt: Gürbüz, 2002: 6).

Yörükoğlu (2002: 49) ise yaptığı araĢtırmada, yuvalarda yetiĢip de okul çağında ve daha sonraki yıllarda izlenen çocuklarda aĢağıda belirtilen ortak özellikleri bulmuĢ ve bu özellikleri:

- Genel bir ilgisizlik ve çevreyi umursamama, - Ġnsanlarla kolay iletiĢime geçememe,

- Merak ve giriĢkenliklerinin az olması,

- Öğrenmeye karĢı ilgisizlik ve sonucunda okulda baĢarısız olma, - Anlatım ve öğretim yeteneklerinin sınırlı olması,

- DüĢünme ve kavramalarının zayıf olması, - Birçoğunun kavgacı ve saldırgan olması,

- Çalma ve okuldan kaçma gibi davranıĢ bozukluklarının sık görülmesi, Ģeklinde sıralamıĢtır.

Ülkemizde yapılmıĢ olan çalıĢmalara bakıldığında, kurumda kalan çocukların zihinsel becerileri, yüksek ve düĢük sosyo ekonomik düzeyden gelen çocuklarla kıyaslandığında anlamlı olarak düĢük düzeyde bulunmuĢtur (ÇörüĢ ve Arık; 2000; Akt: Gürbüz: 2002: 9). Zekayla ilgili bir baĢka araĢtırmada, kurumda yetiĢen çocukların zeka düzeylerinin ortalama 88,35 iken, ailesiyle birlikte yaĢayan çocukların 110-125 olduğu belirtilmiĢ, kurum çocuklarının zekası normal zeka puanından düĢük olmasada, zeka seviyelerinin diğer gruba göre daha düĢük olduğuna dikkat çekilmiĢtir (Çataloluk, 1994; Akt: Gürbüz, 2002: 9).

Anne yoksunluğu çeken yuva ve yetiĢtirme yurdu çocuklarının iyi beslenme ve bakılma koĢullarına rağmen boylarının kısa kaldığı, kilolarının artmadığı, yürümelerinin, konuĢmalarının, tuvalet eğitimlerinin geri kaldığı araĢtırmacılarca saptanmıĢtır (Aslan, 1997: 25).

Yapılan araĢtırmalara dayanarak, aile yoksunluğu çeken kurum çocuklarının özelliklerini ve bu çocuklarda görülen problemleri kısaca: Öfke, saldırganlık, hırçınlık, depresyon, suça yönelme, uyku ve beslenme bozuklukları, korku, keder, ümitsizlik, hiç kimse tarafından istenmeme kaygısı, kendine güvensizlik, aĢırı ilgisizlik, durgunluk, içe

kapanıklık, insanlarla iletiĢim kurma yeteneklerinin sınırlı olması vb. Ģeklinde sıralayabiliriz.

Kurum bakımına uyma süreci, çocuklarda giderek bireysel özellikleri yok etmekte ve kurumsallaĢmaya neden olmakta, bunun sonucunda da çocukların zihinsel, fiziksel ve duygusal yetenekleri zayıflamaktadır. Bu tür kurumlarda çocuğun bakımından sürekli aynı kiĢi sorumlu olmadığından çocuk, temel özdeĢim kurabileceği kiĢi ya da kiĢilerden yoksun olarak yetiĢir (Pala, 1999).

Ana-baba figürünü temsil edecek, duygu ve düĢüncelerini paylaĢabilecek, olumlu ve olumsuz davranıĢlarına karĢı mantıklı ve sürekli olarak tutarlı davranıĢ geliĢtiren bireylerin olamayıĢı, korunmaya muhtaç çocukların umutsuzluk düzeyini etkileyen olumsuz durumlardır (Gürvardar, 2001: 25).

Ayrıca, bu kurumlarda çocuklarla doğrudan iliĢkisi olan personelin sayıca yetersizliği, kiĢisel özellikleri ve aldıkları formasyonla ilgili olarak uyguladıkları farklı bakım yöntemleri, çocukların geliĢimleri ve eğitimleri açısından diğer bir olumsuz etken olarak düĢünülmektedir (Bıyıklı 1976, Jersild 1983, Wolff 1986, Saral ve ġahin 1990; Akt: Baran, 1995: 13). Kurum eğitiminden beklenen yararın sağlanabilmesi için her Ģeyden önce gerek idari gerek teknik hizmetleri yürütecek, eğitim ve öğretim görevlerini yapacak kalifiye personele ihtiyaç vardır (Akyüz, 2009 b: 419).

Özet olarak, çocuğun bedensel, fikirsel ve ruhsal olarak geliĢiminin temel Ģartı, onun sağlıklı bir aile ortamında yetiĢmesidir. Çocuğun ana-baba ile yetiĢmesi sadece bir hak değil, aynı zamanda ana-babanın kaçınamayacağı bir görevdir. Fakat ülkemizde bu haklarından mahrum kalmıĢ ve devletin sorumluluğuna bırakılmıĢ binlerce korunmaya muhtaç çocuk bulunmaktadır. Kurum bakımı altında olan bu çocuklar, ailelerinin onlara göstermesi gereken ilgi ve Ģefkatten yoksun olarak büyümektedirler. Bunun sonucunda da bu çocuklarda fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal bakımdan davranıĢ bozukluğunun görülme olasılığı, aileleriyle birlikte yaĢayan çocuklara göre daha fazladır.

2.2.3. Çocuk Yuvaları ve Bolvadin Mehmet Akif Ersoy Çocuk Yuvası Ülkemizde korunmaya muhtaç çocuklara hizmet veren kuruluĢlar:

1. YaĢa göre, 2. Cinsiyete göre,

3. Okullu ve iĢ grubu Ģeklinde ayrıĢtırılmıĢtır.

YaĢa göre hizmet veren kuruluĢlar; 0–12 yaĢ grubu çocuk yuvalarındaki korunmaya muhtaç çocuklar, 13–18 yaĢ grubu yetiĢtirme yurtlarındaki korunmaya muhtaç çocuklar olarak sınıflandırılmıĢtır. Çocuk yuvaları da kendi arasında 0–6 yaĢ ve 7–12 yaĢ grubundaki çocuklara hizmet veren kuruluĢlar olarak ayrılmaktadır. 0–6 yaĢ grubu çocuk yuvalarında kız ve erkek çocuklara birlikte bakılırken, 7–12 yaĢ grubundaki çocuklara kız ve erkek olarak ayrı mekânlarda bakılmaktadır. YetiĢtirme yurtları ise tamamen kız ve erkek yurtları olarak ayrılmaktadır. Çok yaygın olmamakla birlikte yalnızca sanata-iĢe yönlendirilmiĢ çocukların bakıldığı yetiĢtirme yurtları olduğu gibi, yalnızca okula devam eden çocukların bakıldığı yurtların da olduğu veya aynı kuruluĢta iĢçi ve okullu çocuklara birlikte hizmet verildiği görülmektedir (http://www.sosyalhizmetuzmani.org/yetistirmeyurduiletisim.htm).

Ülkemizde korunmaya muhtaç çocuklara yönelik hizmetler: 1. Evlat edinme,

2. Koruyucu aile, 3. Çocuk yuvaları,

4. Sevgi evleri/Çocuk evleri, 5. YetiĢtirme yurtları,

6. KreĢ ve gündüz bakımevleri,

7. Çocuk ve gençlik merkezleri, Ģeklinde çeĢitli gruplara ayrılmaktadır.

Çocuk yuvaları; 0-12 yaĢ arası korunmaya muhtaç çocukların bedensel, eğitsel, psiko- sosyal geliĢimlerini, sağlıklı bir kiĢilik veya iyi alıĢkanlıklar kazanmalarını sağlamakla görevli ve yükümlü yatılı sosyal hizmet kuruluĢlarıdır. Gerekli durumlarda 12 yaĢını bitirmiĢ korunmaya muhtaç kız çocukları da bakılabilmektedir

(http://www.shcek.gov.tr/hizmetler/cocuk/Cocuk_Yuvalari.asp).

KuruluĢlarda, Koordinasyon ve Değerlendirme Kurulu, Sosyal Servis ile ilgili yasalar gereği mali iĢlerin gerekli kıldığı komisyon ve kurullar bulunur. Her kuruluĢta ihtiyaca göre genel müdürlükçe hazırlanan standart kadrolarda belirtilen sayı ve niteliklere uygun müdür, müdür yardımcısı, sosyal hizmet uzmanı, psikolog, çocuk geliĢimci, öğretmen, çocuk eğiticisi, doktor, diyetisyen, hemĢire, hemĢire yardımcısı,

teknisyen, teknisyen yardımcısı, genel idare ve yardımcı hizmetler sınıfından olmak üzere çeĢitli personel istihdam edilir (Fidan, 2005: 36).

Halen ülkemizde SHÇEK’e bağlı 0-12 yaĢ grubu çocuklara hizmet veren 94 “Çocuk Yuvası”, 9 “Sevgi Evi”, 64 “Çocuk Evi” iĢlevini sürdürmektedir.

Bolvadin Mehmet Akif Ersoy Çocuk Yuvası (BMAEÇY)

Bu kısımda, BMAEÇY hakkında bilgiler yer almaktadır. Yapılan deneysel çalıĢma, 2008-2009 eğitim-öğretim yılı I. dönem içerisinde gerçekleĢtirildiği için, yuva hakkında verilen bilgiler 2008 yılı brifing raporuna göre hazırlanmıĢtır.

KuruluĢun genel tanımı: Afyonkarahisar ili Bolvadin ilçesinde bulunan kuruluĢ, 1976 yılında 7-12 ve 12-18 yaĢ grubu kız çocuklarına hizmet vermeye baĢlamıĢ olup, 7- 12 yaĢ erkek çocuklarına da hizmet faaliyetlerini sürdürürken 2002 yılında meydana

Benzer Belgeler