• Sonuç bulunamadı

Ġnsanoğlunun varoluĢundan bu yana geçen süre incelendiğinde, sanatın insanla varolan, insanın ihtiyaçlarından biri olarak karĢımıza çıktığı görülmektedir.

Sanat’ın tanımını Levent (1994: 158): “Ġnsanın doğasında olan, insanın kendi kimliğinde olanı ortaya çıkarmak istediği ve kendisini dıĢavurumda bir araç olarak kullandığı unsur” olarak,

Bilen (1995: 1): “Ġnsanın içinde doğup büyüdüğü toplumsal ve kültürel çevrenin önemli bir olgusu olup, insanlığın ilk oluĢumuyla geliĢmeye baĢlayarak, insanın toplumsallaĢmasında, kendisini aĢmasında önemli bir araç” olarak,

Yılmaz (2007: 17) ise: “Sanat bir anlatım aracıdır. Anlatılmak, ifade edilmek istenenler; maddeyle, ses ve sözlerle, hareketlerle biçim kazanır ki, böylece bir heykel taĢ yığını olmaktan, bir melodi geliĢigüzel sesler olmaktan, bir resim boya kütlesi olmaktan, bir Ģiir ise rastgele sözler yığını olmaktan çıkar ve sanatın kendine özgü dünyasında anlam kazanır” Ģeklinde tanımlamaktadır.

Sanat, her yeni kuĢağı bir önceki kuĢağa bağlayan, dolayısıyla insanlığın sürekliliğini sağlayan önemli alanlardan biridir. Sanat yoluyla insan, zengin ve farklı düĢünme alıĢkanlıkları kazanır, cesaretine esin kaynağı bulur. Sanat, özel günleri, kutlamaları zenginleĢtirir, üzüntülere karĢı bizleri dayanıklı kılar. KeĢfetmenin, keyif ve hazzın yegane kaynağı olur. Hayallerin yenilenmesi sanat sayesinde olur. Bizim ve gelecek kuĢakların belleğini meĢgul ederek, kendimizle ve duygularımızla baĢ baĢa kalmamızı sağlar (Özsoy, 2007: 19).

Toplumsal iliĢkilerimiz sanatla güçlenir, sanatla güzelleĢir. Sanat, toplumu oluĢturan insanları birbirine yakınlaĢtırır, kaynaĢtırır, dostluk duygusunu pekiĢtirir, insanı duyarlı kılar, yüceltir. Bir ülkenin uygarlıkta ulaĢtığı düzey, sanatta ulaĢtığı düzeyle ölçülür (Aydoğan, 2007: 16).

Sanat, yaĢamın her alanına girmiĢ, insanla iç içe olan bir olgudur. Yaratanı, icra edeni, Ģekil vereni de insandır. Bir iletiĢim aracı olan sanat, bireylerin ve toplumların ilerlemesinde önemli bir göreve sahiptir.

ÇağdaĢ bilgi toplumu olabilmenin üç temel yolu; bilim, teknik ve sanata dayanır (BektaĢ, 2001: 31). Bireyin ve toplumun bilgi çağını yakalayabilmesi ve bu çağa ayak uydurabilmesi için, bilim ve teknik alanlarında olduğu kadar, sanat alanında da ilerleme katetmesi gerekir. Bu nedenle bilim ve teknik eğitimin yanı sıra, sanat eğitimi de çağdaĢ bilgi toplumu için önemli bir unsurdur.

Sanat eğitimi Balcı ve Say’a (2005: 8) göre: “Tüm sanat dallarını kapsayan kuramsal ve uygulamalı yaratıcı eğitim süreci”,

Gökaydın’a (1990: 3) göre: “Çocuğun geniĢ anlamda geliĢmesini içeren en güvenilir ortam”,

Uysal’a (2005) göre: “Bireylerin sanat ve kültür alanlarında yetiĢtirilip, bilinçlendirilme çabası” (Akt: Canakay, 2007: 3),

Uçan’a (1996: 125) göre ise: “Bireye, kendi yaĢantısı yoluyla amaçlı olarak belirli sanatsal davranıĢlar kazandırma ya da bireyin sanatsal davranıĢlarında kendi yaĢantısı yoluyla amaçlı olarak belirli değiĢiklikler oluĢturma süreci” olarak tanımlanmaktadır.

Sanat eğitimi hiçbir çocuğu sanatçı yapmayı amaçlamaz, her çeĢit meslek sahibi olacakların hepsine yöneliktir. Sanat eğitimi, yanlıĢ ve yaygın bir kanıyla yalnızca yetenekli öğrencilere yönelik bir eğitim olarak düĢünülmektedir. Böyle bir bakıĢ açısıyla yaklaĢıldığında, yeteneği olmadığı düĢünülen çocuklar, kiĢilik geliĢimleri üzerine sanatın sağlayacağı olumlu katkılardan mahrum bırakılmıĢ olacaktır. Çocuk veya genç, sanat eğitimi yoluyla bakmak yerine görmeyi, duymak yerine iĢitmeyi, dokunduğunu hissetmeyi, kısacası farkında olmayı, algılamayı öğrenecektir. Çünkü sanat eğitimi, bir “duyarlılık” eğitimidir (Yılmaz, 2007: 17-18).

Sanat eğitimi almıĢ bir kiĢinin; çevresini olumlu yönde değiĢtirmeye çalıĢan, değiĢen durumlar karĢısında kolay uyum sağlayabilen, paylaĢmayı bilen, sorumluluk almaktan çekinmeyen, karĢılaĢtığı sorunlar karĢısında çok yönlü çözüm üretebilen, eleĢtirel düĢünme becerisi geliĢmiĢ, çağa ayak uydurabilen, üretken bir birey olacağı düĢünülmektedir.

Bireylerin estetik duyarlılıklarının geliĢmesine, sosyal alıĢkanlıklar kazanmalarına, yapıcı ve yaratıcı olmalarına yardımcı olacağı düĢünüldüğünde, sanatın ve sanat eğitiminin önemi daha da ön plana çıkmaktadır.

Sanat eğitimi, her biri kendi içinde çeĢitli dallara ayrılan üç ana koldan oluĢur. Bu kollar:

1. Fonetik sanatlar eğitimi, 2. Plastik sanatlar eğitimi,

Müzik eğitimi, fonetik sanatlar eğitiminin baĢlıca dallarından birini oluĢturur (Uçan, 2005: 40).

2.4.1. Müzik ve Müzik Eğitimi

Müzik: Ġnsanın duygularını, düĢüncelerini, heyecanlarını ve coĢkularını belli yöntemler doğrultusunda seslerle anlatan bir sanat dalıdır.

Uçan (2005: 29) müziği: “Duygu, düĢünce, tasarım ve izlenimleri, o arada baĢka gereçlerinde katkısıyla belli durum, olgu ve olayları, belirli bir amaç ve yöntemle, belirli bir güzellik anlayıĢına göre iĢleyerek seslerle anlatan estetik bir bütün” olarak tanımlamaktadır.

Müzik, insan yaĢamını birçok yönden etkiler, geliĢtirir ve değiĢtirir. Bu yüzden müziğin insan yaĢamındaki yeri ve önemi vazgeçilmezdir. Müzik, insan yaĢamında farklı iĢlevlere sahiptir. Bu iĢlevler Uçan tarafından: Müziğin bireysel, toplumsal, kültürel, ekonomik ve eğitimsel iĢlevi olmak üzere beĢ grupta toplanmaktadır.

Müziğin bireysel işlevi; bireyin dengeli ve doyumlu, sağlıklı ve baĢarılı, duyarlı ve mutlu olması için davranıĢları veya davranıĢsal yapıları üzerinde belirli izler bırakan müziksel-estetik /artistik etkime ve tepkime biçimlerini kapsar.

Müziğin toplumsal işlevi; bireyler, birey ile toplum, toplumsal kesimler ve toplumlar arasında anlaĢma, dayanıĢma, kaynaĢma, paylaĢma, iĢbirliği yapma, birleĢme ve bütünleĢme sağlanmasında müziğin oynadığı rolleri kapsar.

Müziğin kültürel işlevi; bireysel ve toplumsal kültürü artırıcı, kültürel özellikleri taĢıyıcı ve kuĢaktan kuĢağa aktarıcı, kültürler arası iliĢkileri güçlendirip pekiĢtirici, çeĢitlendirip zenginleĢtirici ve kültürel kimlik sağlayıcı müziksel birikim ve etkinlikleri kapsar. Müziğin ekonomik işlevi; müzik alanında sanatsal karakter korunmakla birlikte, gittikçe belirginleĢen sunu (arz) ve istem (talep) iliĢkilerinin ağır bastığı, ön plana çıktığı çalıĢma ve düzenlemeleri kapsar.

Müziğin eğitimsel işlevi; müziğin bireysel, toplumsal, kültürel ve ekonomik iĢlevlerinin düzenli, sağlıklı, etkili, verimli ve yararlı bir biçimde gerçekleĢmesini sağlayıcı müziksel öğrenme-öğretme etkinliklerini ve bunlara iliĢkin düzenlemeleri kapsar (Uçan, 1997: 29-30).

Bu iĢlevlerin insan hayatındaki yeri ve önemi düĢünüldüğünde müzik, hem çok yararlı bir “eğitim aracı” hem çok etkili bir “eğitim yöntemi”dir (Uçan, 1997: 30).

Günümüz müzik eğitiminin temel amaçlarından biri, bireyleri müziğe açmak ve yöneltmek, bireyleri müzik yoluyla etkileyerek onların müziğe olan ilgilerini artırmaktır. Bu bağlamda Uçan (1997: 40; 2005: 7) müzik eğitimini: Bireyin genel ve müziksel davranıĢlarında, kendi müziksel yaĢantıları yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değiĢmeler oluĢturma ve müziksel kültürlenme, kültürleme ve kültürleĢme süreci olarak tanımlamaktadır.

“Bu tanımdan da anlaĢılıyor ki, müzik eğitimi sürecine giren bireyin müziksel davranıĢlarında, önceden belirlenen amaçlar ya da hedefler doğrultusunda belirli değiĢiklikler olması beklenir. Müzik eğitimi bu beklentileri gerçekleĢtirdiği oranda etkili ve verimli olur” (Uçan, 2005: 8).

Müzik eğitimi yoluyla; bireylerin bu alanda bilgilenmesi, bu bilgiler ıĢığında yeni davranıĢlar kazanması, müziği sevmesi, iyi müzikle kötü müziği ayırt ederek geliĢmiĢ bir müzik zevki kazanması ve müzikten keyif alması hedeflenen davranıĢlardandır.

Müzik, yaĢanılan toplumun bir parçası olduğu gibi o toplumun kültürünün de bir parçasıdır. Bu nedenle milli duyguların, değerlerin, inançların kazanımı da müzik yoluyla gerçekleĢtirilebilir. Buradan yola çıkarak çocukların kültürlerini, değerlerini, örf ve adetlerini öğrenmelerinde kullanılabilecek en önemli araçlardan birinin müzik olduğu düĢünülmektedir.

Ayrıca; çocukların biliĢsel, sosyal ve duygusal yönden geliĢmelerinde müziğin etkisi, yapılan bilimsel araĢtırmalarla da ispatlanmıĢ bir gerçek olarak karĢımıza çıkmaktadır. Öyleyse, çocuğun sosyal ve duygusal geliĢiminde müziğin yeri ve önemi vazgeçilemeyecek derecede önemlidir diyebiliriz.

2.4.2. Çocuk Eğitiminde Müzik Eğitiminin Yeri ve Önemi

“Her çocuk, ilk aylardan itibaren müziğe ilgi duyar. Bu ilgi, annesinin söylediği ninni ile baĢlar, gitgide çevreden, radyodan, televizyondan duyduğu, evde-okulda- sokakta duyup, öğrenip söylediği müziklerle beslenir” (Sun ve Seyrek, 1998: 30).

Genel olarak çocukların büyük bir çoğunluğu orta yeteneğe sahiptir. Çocukların yetenekleri doğrultusunda yapılan araĢtırmalar, çok yetenekli ve yeteneksiz çocukları istisna olarak kabul etmektedir. Bu istisnalar dıĢında kalan çocukların az ya da çok müziğe yetenekleri vardır.

Müziksel yetenek seviyeleri ne olursa olsun bütün çocuklar müziğe ilgi duyar. Bazı çocuklar çalgı çalmak, bazıları Ģarkı söylemek, bazıları da dans etmek ya da müzik dinlemekten daha çok hoĢlanır. Öğretmenin öncelikli görevlerinden biri de çocuğu tanıyarak ilgi ve yetenekleri doğrultusunda onun kendisini en iyi Ģekilde ifade edebileceği alanlara yönelmesini sağlamak, ona bu yolu açmaktır (Tufan ve Sökezoğlu, 2009: 207).

Ġlköğretim eğitim programında yer alan müzik, resim ve beden eğitimi gibi dersler çocuğun en önemli toplumsal ihtiyaçlarındandır. Bu dersler sayesinde çocuk, sosyal davranıĢları, geçimli bir insan olmayı, görgü kurallarını, baĢkalarının haklarına saygı duymayı, paylaĢmayı ve sabırlı olmayı öğrenir.

Hızla değiĢen çağa ayak uydurabilmek için özgür iradeye sahip, düĢüncelerini rahatlıkla ifade edebilen, yenilikçi bireylerin yetiĢmesi gerekmektedir. Bu da her bireyin içinde var olan yaratıcılık özelliğinin geliĢtirilmesi ile mümkündür. Müzik, yaratıcı etkinlik çalıĢmaları için bize önemli ipuçları sunmaktadır. Bireyin duygu ve düĢüncelerini ifade etmesinde, kiĢiliğini ve yeteneklerini daha derinlemesine tanıyıp geliĢtirmesinde, iyiye ve güzele yönelmesinde müziğin etkisi yadsınamaz bir gerçektir (Uçal, 2003: 1).

Müzik eğitiminin bugünkü durumu aynı amaçları gütmekle birlikte, bu amaçları gerçekleĢtirme aĢamasında yetersiz kalmaktadır. Genellikle teorik bilgi aktarımı ve kulaktan Ģarkı öğretimi ile gerçekleĢtirilen müzik dersleri, öğrencinin en çok biliĢsel yönünü ön plana çıkartmakta, bu da diğer davranıĢlarının az geliĢmesine ya da hiç geliĢmemesine neden olmaktadır. Müzik eğitimi kapsamında yer

alması gereken iĢitme, çalma, müzik dinleme ve yaratıcılığı geliĢtirme etkinliklerine yeterince yer verilmediği düĢüncesi doğrultusunda; toplumların geliĢmesinde önemli bir yeri olan müzik eğitiminin sürekli değerlendirilmesi, çağın gereklerini yerine getirmesi ve buna bağlı olarak da yeni öğretme-öğrenme etkinliklerini geliĢtirmesi gerekmektedir. Yeni öğretme-öğrenme etkinlikleri, içinde ritim, hareket, dans, oyun ve Ģarkı öğretimini kapsamalı, müziği çocuğa bu yollarla öğretmeli ve sevdirmelidir (Tufan ve Sökezoğlu, 2009: 207).

Çocuğun ritim eğitimi alması, onun ritim duygusunun ve dolayısıyla kulak duyarlılığının geliĢmesine; müzik yoluyla hareket etmesi, enerjisini olumlu yönde harcamasına; bireysel çalgı çalması, kiĢisel doyum sağlamasına, ritim-melodi duygusunu geliĢtirmesine; toplu olarak Ģarkı söylemesi, sesini denetlemeyi kavramasına, arkadaĢlarına uyum sağlamasına, birlikte iĢ yapmanın zevkini tatmasına ve toplumla uyum içinde olması gerektiğini kavramasına yardımcı olur. Bu yollarla çocuk, birlikte iĢ yapmanın gerektirdiği disiplin alıĢkanlığını kazanacak, özgüven duygusunu geliĢtirecektir.

ġarkı söylemek, çalgı çalmak, dans etmek, çeĢitli devinimlerde bulunmak gibi etkinliklerin, çocuğun bedensel ve psikomotor geliĢimine yardımcı olduğu yapılan araĢtırmalarla da kanıtlanmıĢtır. Küçük yaĢlardan itibaren iyi müziklerle büyüyen çocuklar, ilerki yaĢamlarında müzisyen olmasalar bile, iyi müzikten anlayan, iyi müziği seven ve seçen yetiĢkinler olacaklardır.

2.4.3. Müzik Eğitiminde ÇağdaĢ Öğrenme ve Öğretme YaklaĢım ve Yöntemlerinin Eğitimsel Felsefeleri

KuĢkusuz ki müzik, her çocuğun yaĢantısına bir Ģekilde girmekte ve çocuğu olumlu ya da olumsuz Ģekilde etkilemektedir. Bu etkilenmenin olumlu olabilmesi için, öğretimin niteliği oldukça önemlidir. Öğrencilere klasik sınıf ortamında, kulaktan dolma Ģarkı öğretimiyle gerçekleĢtirilen müzik eğitimi anlayıĢı, birçok yönüyle yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle erken yaĢlarda çocuğu sıkmayacak, yaptığı iĢten zevk almasını sağlayacak, çocuğun aktif olduğu bir müzik eğitimi verilmelidir. Bunun için de dünyada, okul öncesi ve sonrasındaki müzik eğitiminde, eğitimciye rehberlik edebilecek olan çeĢitli yöntem ve yaklaĢımlar geliĢtirilmiĢtir. Günümüzde geçerliliğini koruyan ve

yaygın olarak birçok ülkede kullanılan yöntem ve yaklaĢımlar; Dalcroze-Eurhythmics, Kodaly Yöntemi, Suzuki Yöntemi ve Orff-Schulwerk’dir.

2.4.3.1. Dalcroze-Eurhythmics Yönteminin Eğitimsel Felsefesi

Ġsviçreli eğitimci ve besteci Emile Jaques Dalcroze 1865 yılında Viyana’da doğdu fakat hayatının çoğunu Cenevre’de geçirdi. 1892 yılında Cenevre Konservatuvarı’na armoni ve solfej profesörü olarak atandı. Kendi adını taĢıyan yönteminin tohumları, bu solfej derslerinde atıldı (Mead, 1996: 38). Profesyonel müzikçi yetiĢtirilmesinde uygulanan eğitim yöntemlerinin yenilenmesi gerektiği düĢüncesiyle, müzik ritimlerinin beden hareketleriyle ifade edildiği ritimli eğitim sistemini geliĢtirdi.

Dalcroze, kendi geliĢtirdiği yöntemine öteden beri etkilendiği Eski Yunan’ın “zıtlıkların dengesi” felsefesinden yola çıkarak, eski Yunanca’da “iyi akıĢ” ya da “iyi hareket” anlamına gelen “Eurhythmics” adını vermiĢtir (Mead, 1996: 38; Akt: ÖzmenteĢ ve Bilen, 2005: 89). Dalcroze bu yöntemi, “müzik için, müzikle eğitim” olarak tanımlar. Bu eğitimin üç ana unsuru; “ritim, solfej ve doğaçlama”dır.

Bu yöntem, müziksel devinme yoluyla müzik eğitimini esas alır. Yöntemde, nota değerleri ayak ve vücut hareketleriyle, zaman değerleri ise kol hareketleriyle gösterilir. Yani belirli müziksel öğeler, beden hareketleri ve bedenin kendi dili tarafından anlatılır. Farklı hızlar, farklı gürlükler, ritim farklılıkları ve dinamikler, beden hareketlerini etkiler. Müzik ve beden birlikte bir kaynaĢım gösterir, birbirini tamamlar. Ġnsan bedeninin ve onun hareketlerinin en temel çalgı olduğu yaklaĢımı esas alınır. Beden, müzik ve beynin koordineli kullanımı sağlanır.

Dalcroze için müziğin temel eğitimde en önemli Ģey; ritim, solfej gibi konuların ritmik jimnastik ya da vücut hareketleri ile öğretilmesi ve eğitimin her zaman için hayal gücüne, emprovizyona açık kalmasıdır (Pamir, 1984: 5).

Bu yöntemde, ritmik eğitim tarz ve sisteminde ritim, ölçü ve nüanslar; ayaklar, eller ve kollarla, bütün vücutla ifade edilir. Fakat bu yöntemin gayesi hiçbir zaman mutlak olarak beden eğitimi değildir. Dalcroze ritmik jimnastiği bir dans metodu da değildir. Onun amacı, müziğin nüfusu altında vücutla beynin sıkı bir el birliği sayesinde ritmik bir zihniyet, yani ritim duygusu yaratmaktır (Yönetken, 1952: 120).

Dalcroze’a göre ritmin yani müzik öğretme yönteminin temelinde üç düĢünce vardır:

1. Müziğin her öğesi harekete yansıtılabilir.

2. Müzik, seslerin hareketiyle baĢlar ve sürer. Bu süreç bedene yansır. Bu aĢamada beden de müziğin bir aracına dönüĢür. Ġlk olarak bu araç, yani beden eğitilmelidir.

3. Kimi zaman bir ses ya da bir ses grubu bile bedende bir hareket ya da bir hareket grubu ile karĢılanabilir (Ay, 2003: 22).

Dalcroze eğitim sistemine göre; zihin ve beden aktiviteleri arasında uyum yaratıldığı zaman çocuklar yaptıkları iĢten daha fazla zevk almaktadırlar. Öğrenci duyduğu müziği, olduğu gibi vücuduna yerleĢtirmelidir. Daha sonra zekasını kullanıp, duyduğu Ģeyi analiz etmeli ve anlamalıdır. Son olarak da hareket gelmektedir. Vücut harekete geçer ve çocukların müziğe hareketle katılma dereceleri, onların dikkat ve ilgi derecelerini göstermektedir. Çocuktaki bu düĢünsel aktivite ve vücut hareketlerinin birlikteliği, müzik etkinliğinden zevk almasını ve onun rahatlamasını sağlamaktadır (Yıldırım, 1995: 3).

Dalcroze, kendi yöntemiyle ilgili düĢüncelerini: “Bedenin, sesle düĢünce arasında köprü olduğu ve duygularımızı dolandırmadan ifade etmemize yarayan bir enstrümana dönüĢtüğü müzik eğitim biçiminin hayalini kuruyorum” (Dalcroze, 1898; Akt: Özal, 2007 a: 3) Ģeklinde ifade etmektedir.

Bu yöntemin çocuklar üzerindeki faydaları ise Ģöyle sıralanabilir: 1. Kendilerini daha iyi tanımalarına yardımcı olur.

2. Kendi bedeniyle beyni arasında düzenli ve sürekli bir etkileĢim sağlar. 3. Ritim duygularını geliĢtirir.

4. Müziksel dikkat yeteneklerini artırır. 5. Müziksel belleklerini güçlendirir.

6. Ġçten dinleme ve içten iĢitme yeteneklerini ortaya çıkarmaya yardımcı olur. 7. Müziksel anlatımları hareketsel anlatımlarla ifade etmeleri, müziği harekete

Dalcrose’un ritmik jimnastik yönteminde öğrencinin yalnız ritim duygusu değil, genel müzikalitesi de sistemli bir Ģekilde geliĢtirilir. Yöntem, ritim duygusunu sağlamlaĢtırdığı gibi, karakteri, kararlılığı, kendine güven duygusunu da güçlendirmekle birlikte öğretmen, öğrenci iliĢkisinin ilk temelini de sağlam bir Ģekilde atmaktadır (BektaĢ, 2001: 41).

Yöntemin iĢlerliğini sağlama görevi büyük ölçüde öğretmene bağlıdır. Dalcroze uygulayıcısı olabilmek için verilen uzun, yoğun ve ağır eğitim sürecinin amacı, yöntemin her aĢamasını mükemmel biçimde uygulayabilecek değerli öğretmenler yetiĢtirmektir (Özal, 2007 a: 8).

“E.J. Dalcroze tarafından 20. yy’ın ilk yarısında geliĢtirilen ve Dalcroze- Eurhythmics adıyla anılan bu yaklaĢım, Carl Orff, Zoltan Kodaly ve Shinicki Suzuki tarafından geliĢtirilen müzik öğretim yaklaĢımlarının tarihsel açıdan öncüsü durumundadır” (ÖzmenteĢ ve Bilen, 2005: 88).

Bu yöntem yalnızca müzisyenler tarafından değil, aynı zamanda dansçılar, aktörler, terapistler ve eğitimciler tarafından da kabul görmüĢ, dünya çapında bir yöntemdir (Mead, 1996: 38).

2.4.3.2. Kodaly Yönteminin Eğitimsel Felsefesi

Macar besteci, müzik eğitimcisi, etnomüzikolog, dilbilimci, yazar ve filozof olan Zoltan Kodaly 16 Aralık 1882’de Macaristan’da küçük bir kasaba olan Kecskemet’te dünyaya gelir. Küçük yaĢlardan itibaren müziğe karĢı büyük ilgisi olan Kodaly, BudapeĢte’ye gelerek hem BudapeĢte Üniversitesine, hem de Franz Liszt Müzik Akademisi’ne kaydını yaptırır. Macar ve Alman dili ve edebiyatı okuyan Kodaly, Müzik Akademisi’nde Hans Koessler’in kompozisyon öğrecisi olur. 1904 yılında “Kompozisyon”, 1905’te de “Eğitim” alanlarından diploma alır. Kendi müzik eğitimi kavramını geliĢtiren Kodaly, çocukların doğru zamanda, doğru Ģekilde müziğe yönlendirilmeleri gerektiğini savunan bir eğitimcidir. 1967 yılında hayata gözlerini yumar (Gültek, 2007; ġeker, 2005; Yıldırım, 1995; http://en.wikipedia.org).

Yıllarca sürdürdüğü gezi ve araĢtırmalarının sonunda topladığı bilgi ve deneyimler, Kodaly’ı sürekli “halk” kaynağına yöneltmiĢtir (Yıldırım, 1995: 7). Böylece Kodaly, ulusal müzik kültürünün okul müzik eğitiminde halk ezgileri temel alınarak geliĢeceği inancını taĢımaya baĢlar. Bu yaklaĢıma dayalı olarak Bela Bartok ile

birlikte topladığı, sınıflandırdığı ve derlediği 100.000 üzerinde halk Ģarkısı, çocukların müzik eğitiminin ana malzemelerini oluĢturmuĢtur (Bilen, 1995: 30;

http://www.fuguemasters.com/kodaly.html).

Müzik eğitiminin erken yaĢlarda baĢlaması gerektiğine inanan Kodaly, bu konuyla ilgili Ģöyle demiĢtir: “Müzik öğretimi, anaokulunda baĢlamalıdır ki, çocuk müziğin temellerini erken yaĢta yakalayabilsin. Çünkü müziksel iĢitme, ancak erken yaĢta baĢladığı taktirde baĢarılı olabilir” (Fiatalok bildirisi, 1941; Akt: Gültek, 2007: 3).

Kodaly, meslekten müzikçi olmak için değil, daha iyi ve daha mutlu bir insan olmak için, her çocuğun müzik eğitiminden geçmesi gerektiğine inanmıĢtır. Ses ustasının Ģu sözleri konuya verdiği önemi açıkça ortaya koymaktadır: “Eskiden çocuğun müzik eğitimi, doğumdan 9 ay önce başlamalı diye düşünürdüm. Şimdi aynı düşüncede değilim. Çocuğun müzik eğitimi, annenin doğumundan 9 ay önce başlamalıdır” (Tufan, 1992: 27).

Bu düĢüncedeki geniĢ kapsam, Kodaly’ı bu alanda çalıĢmaya yöneltmiĢ, çalıĢmalar sonunda ortaya koyduğu “Kodaly Yöntemi” ise müzik eğitimine yeni olanaklar sağlamıĢtır. Bu yöntemin en belirgin özelliği, çocuğun kendi sesini kullanmasıdır. Sloganı ise, “Şarkı Söyle”dir.

“Kodaly Yöntemi” olarak bilinen felsefe, Kodaly, meslektaĢları ve öğrencileri tarafından geliĢtirilen geniĢ kapsamlı bir müzik eğitimi sistemidir. Yöntemin hedefleri, felsefesi ve prensipleri Kodaly’a aittir fakat pedagojisi O’nun tarafından yaratılmamıĢtır. Macaristan okulları Kodaly’ın fikirleri ve rehberliği altında önemli ölçüde değiĢim geçirmiĢtir.

Kodaly yöntemi bir geliĢim yöntemidir. Yöntem; nota okuma ve yazma, müziksel iĢitme, ritmik hareket, Ģarkı söyleme ve dinlemeden oluĢmaktadır. Yöntemde derslere, teorik kavramların öğretilmesinden önce, çocuğun bildiği ya da aĢina olduğu Ģarkıların kulaktan öğretilmesiyle baĢlanır. Bilinenden bilinmeye doğru giden bir düzen içerisindedir. Bu yöntemde vücut hareketleri, müziği okumaya yardımcı bir araçtır. Ritmik duyarlılık, çocuklarda hareket ve ritim oyunları ile iĢlenir. Böylece çocukların hem görerek hem de duyarak temel vuruĢları algılamaları sağlanır. Kodaly yönteminde en belirgin özellik, çocuğun kendi sesini kullanmasıdır. Yani Kodaly yönteminde asıl amaç herhangi bir çalgıyı çalmak değil, çocuğun kendi sesidir.

Ritim, ezgi ile bağıntılı olarak öğretilmektedir. Ezgi öğretiminde çocukların

Benzer Belgeler