• Sonuç bulunamadı

Korku, Russell’ın kişilik eğitiminde üzerinde çok önem verdiği bir konudur. Yetiştirilecek nesillerde bulunması gereken dört özellikten birisi olarak korkuyu konu edinmesi, hayatın her alanında olduğu gibi eğitimde de birçok yönden insanları sınırlayan bir duygu olarak korkuyu ele alması bunun bir göstergesi olarak düşünülebilir.458 O, ilk olarak korkunun

başlangıç zamanını ve başlangıçta etkili faktörleri belirlemekle konuya giriş yapar.

Russell’a göre çocuğun yürüme ve konuşmaya başlaması özgürlük ve güç duygusu uyandıran bir başarıdır. Bu yaklaşık olarak iki yaşlarında gerçekleşir ki korku duygusunun artık yavaş yavaş çocuğun dünyasında yer almaya başladığı sıralardır. Russell, konuşmanın ve özellikle yürümenin belli riskleri taşıdığı için bir anlamda riske karşı bir önlem olarak korkunun geliştiğini düşünmektedir. Diğer bir ifadeyle korkunun içgüdüsel olarak gereksinime göre ortaya çıkan bir duygu olduğu görüşündedir.459

Russell korkunun kaynağı konusunda kendi döneminde iki görüşün varlığından söz eder. Bunları;

 Korkunun kaynağını içgüdüde görenler,

 Korkunun kaynağında öğrenmenin etkili olduğunu düşünler biçiminde sınıflandırır.460

Russell, bu görüşleri kendi çocuklarından edindiği tecrübelerden de yararlanarak bir değerlendirmeye tabii tutmaktadır. Fakat daha öncesinde o dönemle ilgili korku hakkında genel bir bilgi verir. Buna göre; o dönemde korkunun kaynağında genel olarak içgüdünün yer aldığı düşünülmekte, kaynağın öğrenme olduğunu savunan görüş daha az tercih edilmektedir.

457 Russell, Eğitim Üzerine, s.130.

458 Russell, Neden Hristiyan Değilim, s.76. 459 Russell, Eğitim Üzerine, s.70.

Korkunun öğrenmeyle oluştuğunu savunan görüş; birinci yılda çocukta korkunun olmayışını kriter kabul ederek bu yaştan sonra edinilen tüm korkuların öğrenmeyle gerçekleştiğini savunmaktadır. Russell, içgüdünün zaman içinde ve ihtiyaçlara göre olgunlaşabilen bir kazanım olduğunu dolayısıyla bu fikrin korkunun içgüdüsel olmadığı tezini ispatlamada yeterli olamayacağını belirtir. Diğer yandan tüm korkuların içgüdüsel olamayacağını çünkü kendi deneyimi sonunda çocuk bakıcısının değişmesi ya da bakıcının korkularının çocuğu etkilemesi bakımından öğrenmeyle edinilen korkuların varlığının inkar edilemeyeceğini belirtir. Daha sonra çoğu korkunun zannedildiği gibi içgüdüsel değil öğrenilmiş olduğu tezinin daha doğru olacağını belirterek bu iki kaynağı örnekler de kullanarak şöyle açıklar; öğrenilen korku, çocukların çevresindeki insanların -özellikle anne, baba veya bakıcı gibi- korkularını modelleyerek korku unusurlarını benimsemeleri şeklinde gelişmektedir. Özellikle karanlıktan ve hayvanlardan korkma bu grup içinde değerlendirilebilecek korku nesneleridir. İçgüdüsel korkunun temelinde ise ‘beklenmedik biçimde ortaya çıkma’nın getirdiği bir şaşkınlık ve tedirginlik vardır. Çocukların gölgelerden ve mekanik oyuncaklardan korkmasının temelinde ‘beklenmedik’ bir durumla karşılaşma söz konusu olduğu için bu ikisi içgüdüsel birer korku nesnesi niteliği taşımaktadır. Deniz korkusu, bilinmeyene karşı duyulan korku ve ölüm korkusu da içgüdüsel korku sınıfına girecek birer nesne ya da olgulardır.461

Russell’ın üzerinde özellikle durduğu korku nesne ya da olgularını şu şekilde sıralayabiliriz;     Karanlık     Hayvanlar     Yükseklik   

 Gölgenin hareket etmesi     Mekanik oyuncaklar   

 Ansızın açılan şemsiye     Deniz     Bilinmeyenler     Ölüm

460 Russell, Eğitim Üzerine, s.70-71. 461 Russell, Eğitim Üzerine, s.70;72.

Russell’a göre ilk üç nesne öğrenilmiş korkuya giren hususlardır. Kanaatimizce buradaki nesneleri sonsuz olarak sıralamak da mümkündür. Ortak korku nesneleri olsa da kişilere özel korkuların varlığı da düşünüldüğünde bu sonuca ulaşmak çok da abartılı olmayacaktır. Diğerleri ise Russell’a göre içgüdüsel korkuya örnektir.462 Daha önce de belirttiği

üzere korkuların büyük çoğunluğu öğrenilmiş korkulardır. İçgüdüsel korku sayısı buradaki kadar olmasa da çok sınırlıdır kanaatindeyiz. Russell öğrenilmiş ya da içgüdüsel olsun bu korkularla nasıl mücadele edileceğini -kendi çocuğundan da örnekler vererek- açıklamaktadır. Şimdi de bunlara değinmek istiyoruz.

Russell’ın belirttiğine göre korkuya çözüm üretmede geleneksel yaklaşım korkunun irade ile denetim altına alınması yönündeyken yeni görüş; beklenmedik durumlar dışında öz denetim ya da iradenin kullanılmamasını istemektedir. Fakat alışkanlık kazandırma yoluyla korkunun üzerine gitme tavsiye edilmektedir. Eski görüş, ‘cesur olmasan da korktuğunu belli etme ama korkmaya devam et’ gibi bir mantığa sahipken yeni görüşte ‘korktuğun nesneye alışmak için adım adım ilerle, korkulan nesneye aşinalık kazan ki korku ortadan kalksın’ mantığıyla hareket etmektedir.463 Kısaca eski görüş gizleme veya bastırma taraftarıyken yeni

görüş üzerine giderek ortadan kaldırma taraftarıdır. Russell, yukarıda verilenlerden sonra korkuyla mücadele kuralları da diyebileceğimiz temel kriterleri ve uygulama örneklerine değinmektedir.

İlk önce Russell’a göre mücadele kurallarını maddeler halinde vermek sonrasında da bunları açıklamak istiyoruz.

 Çocuğun korkusuz olması isteniyorsa ilk önce anne babanın korkusuz olması gerekir. Şayet anne babanın korktuğu nesne ve olgular varsa en azından bunlar çocuğa sezdirilmemelidir.

 Korku kendi başına bırakılmamalı, daha az belirgin olan biçimleriyle alışkanlık kazandırma yoluyla yenilmelidir.

 Tehlikenin akıl yoluyla algılanması sağlanmalı, korku yoluyla algılamanın önüne geçilmelidir.

 Korkunun yenilmesinde diğer çocuklardan faydalanılmalıdır.  Çocuğun gururu kullanılarak ya da uyandırılarak korku yenilebilir.

 Korkunun hiç oluşmaması ya da yenilmesinde kolaylık için çocuğa aşırı düşkünlük gösterilmemelidir.

 Çocuğu başına gelebilecek kötü durumlara karşı hazırlıklı yetiştirmek gerekir.  Korku nesnesi ya da olguyla ilgili bilgi verilmelidir. Bu esnada en sıradan bir olay anlatılıyormuş gibi davranılmalı, hiçbir konuda gizemlilik hissi uyandırılmamalıdır.

 İçinde korku unsuru barındıran ilgi alanlarına yönlendirmek çocuğun yüreklilik kazanmasında etkili bir metot olacaktır.

 Çocukların korkusuz olabilmeleri için büyüklerin baskıcı tutumdan uzak durmaları gerekir.

 En son aşama olarak; yukarıdakilerin uygulanmasına rağmen çözüme ulaşılamadıysa Russell, zor kullanılmasını tavsiye etmektedir.464

Korkuyla mücadele kurallarını yukarıdaki sıralamaya göre açıklamaya çalışalım. Eğitimin belki de en temel kurallarından biri çocuğa iyi örnek olunmasıdır. Aynı kural korku unsuru için de geçerlidir. Anne veya babanın fareden korkması, tutum ve davranışları modelleyen bir çocuğun da fareden korkmasını bereberinde getirecektir. Buna benzer bir örnek olarak Russell, bakıcısının karanlıktan korkması sebebiyle çocuğunun da karanlıktan korktuğunu, bakıcının görevini bıraktıktan sonra zaman içinde çocukta bu korkunun azaldığını belirtmektedir.465

Korku, insanları koruyan fakat sınırlayan bir yönünün varlığı sebebiyle çok da istenen bir özellik değildir. Birçok insanın -birçok anne babanın- korkuları vardır. En azından bunların çocuklar tarafından modellenmemesi için Russell, anne babanın korksa bile korktuğunu çocuğa belli etmemesi gerektiğini düşünmektedir.466 Aksi takdirde diğer bütün mücadele kuralları

uygulansa bile sonucun kaybetme yönünde olacağı ortadadır. Çünkü çocuk, anne babanın dediklerinden ziyade yapıp ettiklerine göre hareket edecektir. Diğer yandan yukarıda geçen şekliyle örnek olma konusu aslında öğrenilmiş korkuların hiç fırsat verilmeden öğrenilmemesiyle bağlantılı bir metot olarak düşünülebilir ve bu yönüyle de bizce en etkili metottur.

463 Russell, Eğitim Üzerine, s.78. Aynı düşünce “Alışıncaya kadar, korku veren hayvanlar kendine gösterilmelidir” şeklinde Rousseau tarafından da savunulmaktadır. (Rousseau, a.g.e., s.43) Locke ise Korkaklık belirtilerinin bertaraf edilmesi için korku unsuruyla, çocuğun karşılaştırılmasını istemektedir. (Locke, Eğitim Üzerine, s.133)

464 Russell, Eğitim Üzerine, s.72-82. 465 Russell, Eğitim Üzerine, s.72. 466 Russell, Eğitim Üzerine, s.82.

Alışkanlık kazandırma ya da aşinalık kazandırma yoluyla, edinilen korkuların ortadan kaldırılması da mümkündür. Russell buna, kendilerine hediye edilen, üzerine oturulduğunda ses çıkaran bir yastığı örnek olarak vermektedir. Kendi oğlunun yastıktan korktuğunu fakat o korktuğu için yastığın ortadan kaldırılmadığını, odanın içinde çocuğun ulaşamayacağı bir yerde görünecek ve kullanılabilecek biçimde durduğunu, arada kendilerinin yastığı kullandıklarını ve zaman içinde çocuğun da yastığa alıştığını belirtir.467 Aynı hususun

çocukların çok sıklıkla korktukları karanlık için de kullanılabileceğini düşünüyoruz. Anne veya baba çok kısa süre de olsa ışığı kapatarak ama çocuğun yanından ayrılmadan çocukla ilgilense, belli periyotlarla bunu tekrar etse, süreyi uzatsa, çocuktan belli mesafede uzaklaşsa; karanlık korkusunun da rahatlıkla aşılabileceği düşünülebilir.

Mücadelede tavsiye edilen diğer bir metot: korkunun akıl yoluyla algılanması ya da bu algılamanın nasıl kazandırılacağıdır.468 Aslında bunun temelinde de bilginin veriliş şekli

veya çocuğa herhangi bir olayla ilgili bilgi veren kişinin tutumu önemlidir. Şöyle ki Russell’ın belirttiğine göre deniz korkusu; dalgaların sesi ve girme anında soğuk etkisiyle ‘yüksek ses’ ve ‘beklenmediklik’ sebebiyle içgüdüsel bir korku olarak düşünülebilir. Denize giden veya giren bir çocuk için anne veya babanın kaygılanması doğaldır. Fakat bunu ifade ediş şekli çocuğun denize olan korkusunun şiddetini belirleyecektir. Tehlikelerinin varlığına dikkat çekilerek ama denizden alınan zevkten de bahsedilerek temkinli olmasını istemek farklı bir şey, denizde boğularak ölen insanlardan söz etmek farklı bir şeydir. İkinci tavır çocuğun kişiliğine bağlı olmakla beraber korkuyu besleyen, büyüten bir tutumken, birincisi akıl yoluyla algılanmasını dolayısıyla gerekli tedbirlerin alınması sonucunu doğuracaktır kanaatindeyiz.

Russell’a göre çocuğun sosyalleşmesi, bir grup içinde yer alması eğitimin amaçları arasında yer alan hususlardan biri olmakla beraber aynı zamanda korkuyla irtibatı yönüyle de kazanımlar sağlayan bir olgudur. Çocuğun özellikle oyun esnasında diğer çocuklar tarafından ‘ödlek’, ‘korkak’ vb. biçimlerde istenmeyen isimler almamak veya alay edilmemek için yürekli davranmak zorunda kalmasının, çocuğu bu yönde destekleyeceğini düşünmektedir.469

Bir diğer metot: yüreklilik kazanması için çocuğun teşvik edilmesidir. Russell bunu kendi çocuğundan bir örnekle açıklamaktadır: “Korkakça davrandığında ondan utanç duyduğumuzu hissettirdik; yüreklilik gösterdiğinde içtenlikle övdük.”470 Bu metoda, olumlu ve

olumsuz pekiştireçler kullanarak çocuğun kendi kendine korkusunu yenme diyebiliriz. İnsanın

467 Russell, Eğitim Üzerine, s.73. 468 Russell, Eğitim Üzerine, s.74. 469 Russell, Eğitim Üzerine, s.77.

gururuna düşkün bir varlık olduğu gözönünde bulundurulduğunda sonuç üretebilecek bir metot olduğu düşünülebilir.

Hayatın her alanında olduğu gibi eğitim alanında da dengenin korunması gerektiğinden daha önce bahsedilmişti. Bu bağlamda Russell, çocukların aşırı korunması veya onlarla aşırı ilgilenmenin, çocuğun bu korunmayı ya da ilgiyi devam ettirmek için kendine yeni korkular üretebileceğini veya var olan korkuları abartarak konumunu devama çalışacağını düşünmektedir. Bu bağlamda çocuğunun karanlık korkusunu yenmelerinin zaman aldığını fakat çocuğa aşırı ilgi göstermeyerek zor olsa da bunu başardıklarını belirtmektedir.471

Russell’ın hayata bakış açısı itibariyle gerçekçi olduğunu daha önce belirtmiştik. Bu anlamda o, hayat nasılsa çocuğun bundan haberdar olarak ve buna göre yetiştirilmesini istemekteydi. Korku konusunda da çocuğun gerçekçi bir biçimde eğitilmesini istemesi bu yönüyle benzeşmektedir. Hayat; içinde mutlulukları, üzüntüleri, kavgaları, çatışmaları, tehlikeleri vb. birçok farklılıkları barındırmaktadır. Çocuğun bunlara -konumuz itibariyle tehlikelere- hazırlıklı yetişmesi, özellikle içgüdüsel korkunun temelinde yer alan ‘beklenmedik anda ortaya çıkma’nın bertaraf edilmesi diğer bir ifadeyle aniden gelişen olaylara soğukkanlı bir yaklaşım sergilemesi, korkuyla mücadelede önemli bir yer tutmaktadır. Russell, korkunun temelinde yer alan bir unsur olarak ‘bilinmezlik’ ve ‘gizemlilik’ kavramlarının ancak korku unsuruyla ilgili bilgilendirme yapıldıktan sonra aşılabileceğini düşünmektedir. O, batıl inançların temelinde ağırlıklı olarak bu etkenin yer aldığını ve çözümünün de bilimsel açıklamayla gerçekleştirilebileceğini belirtmektedir. Buna ilave olarak bilgilendirme esnasında gayet olağan bir konudan bahsediliyormuş hissinin çocukta uyandırılmasını istemektedir.472

Russell çocukların futboldan ziyade içinde biraz korku barındıran daha doğrusu yüreklilik gerektiren; dağcılık, pilotluk vb. faaliyetlere yönlendirilmesini istemektedir.473 Bunu

istemesini şu şekilde açıklayabiliriz; futbolun muhakkak çocukların zihinsel ve bedensel gelişimlerinde katkıları vardır. Fakat yüreklilik gerektiren yönüyle istenen seviyede olmadığı düşünülebilir. Bu anlamda çocuğu hem bedensel hem zihinsel hem de korkuya bağışıklık kazandıracak faaliyetlere yönlendirmek daha mantıklı bir düşünce ve uygulamadır. Çünkü çocuk ne kadar bu tür faaliyetlerde yer alırsa o derece korkuya karşı mücedelede güçlenecektir. Fakat günümüzde uygulama genellikle bunun tersinedir. Çünkü anne babalar çocuklarının içinde en az tehlike barındıran oyunlar oynamalarını istemektedirler. Fakat bu sebeple

470 Russell, Eğitim Üzerine, s.75. 471 Russell, Eğitim Üzerine, s.77. 472 Russell, Eğitim Üzerine, s.79-80.

çocuklarının dolaylı da olsa yürekli olmalarına engel olduklarını da bilmemektedirler.

Diğer yandan Russell, otoriter bir tutumun çocuğun korkak olmasında etken olacağını düşünmektedir. Ona göre anne baba veya çevrenin baskıcı bir tutumla hareket etmesi, çocukta kaygının dolayısıyla gelecekle ilgili korkuların oluşmasına zemin hazırlayacaktır. Russell, bu tür davranışla ilgili olarak kendi çocukluğundan örnek verir; beş yaşındayken kendisine çocukluğun en mutlu çağ olduğunun söylendiğini fakat bunun o günler için yalan olduğunu, avunmaz biçimde ağladığını, gelecek yıllara nasıl tahammül edeceğini düşündüğünü hatta ölmeyi bile istediğini belirtir. Bu sebeple çevrenin baskısının çocukta çok farklı sapmalara kaynaklık edebileceğini ve bunun tecrübeyle edinilmiş bir bilgi olduğu üzerinde özellikle durur.474

Şayet yukarıdaki önlemlerle sonuç alınamazsa, Russell korkuyla mücadelede eğitimin hiçbir alanında uygun görmediği zorun, kullanılabileceğini düşünmektedir. Kendi çocuğunun deniz korkusunu yenmesinin çok zor olduğunu yukarıda verilen tüm yöntemleri denedikleri halde sonuç alamadıklarını, nihayetinde direnmesine ve ağlamasına rağmen defalarca ve zorla onu denize soktuklarını, bu sayede deniz korkusunu yendiklerini belirtmektedir.475

Russell korkuyla bağlantılı olan utangaçlık konusuna da kısaca değinmektedir. O utangaçlığı iki sebebe bağlamaktadır. Bunlar;

 Çocuğun yabancılarla ilişkisinin az olması,

 Yetişkinlerin başkalarının yanında çocuğun nasıl davranması konusundaki ısrarlarıdır.

Russell, bu korku türünün -utangaçlığın- yenilmesinde yabancılarla ilişkilerin artırılmasının faydalı olacağı kanaatindedir.476

Russell, kişilik eğitimi bağlamında en fazla korku konusu üzerinde durmaktadır. Yetiştirilecek bireylerde bulunması gereken özelliklerden biri olarak yüreklilik konusuna değinmesi de göz önüne alındığında onun her şeyden öte çok cesur bir birey yetiştirmeye çalıştığını söyleyebiliriz. Diğer bir ifadeyle Russell, bu cesaret sayesinde doğru bildiklerini sonuna kadar savunan, mücadeleden kaçmayan bir birey yetiştirilmesini arzu etmektedir. Aslında Russell’ın biyografisi incelendiğinde bu özelliğin fazlasıyla onda yer ettiğini görebiliriz. Bu bağlamda Russell, hayatta rasyonel bir yürekliliğin her şeyden önemli olduğunu, bunu

473 Russell, Eğitim Üzerine, s.78. 474 Russell, Eğitim Üzerine, s.81. 475 Russell, Eğitim Üzerine, s.76.

hayatında tecrübe ettiğini söylemekte ve bu yönüyle yürekliliğin eğitimde kesinlikle yer etmesi gerektiği sonucunu çıkarmaktadır.