• Sonuç bulunamadı

Anaokulu dönemi Russell’ın eğitim anlayışında 2-6 yaş aralığında yer etmesi gereken bir eğitim dönemidir. Bu yönüyle günümüz ifadesiyle okul öncesi eğitim çağı olarak vurgulanan döneme tekabül etmektedir. Günümüzde bu kademe genel olarak zihinsel eğitim olarak görülmesine karşın, Russell konuyu kişilik eğitimi bağlamında ele almaktadır. Russell anaokulu dönemine neden kişilik eğitimi başlığı altında değinmektedir? Bu yönüyle farklı bir eğitim mi öngörmektedir? Bu eğitimle çocuklara kazandırılmasını istediği tutum ve davranışlar nelerdir? Bu kademeye özel bir metod takip etmekte midir?

Russell, ilk çocukluk döneminde verilen eğitimin, anne baba tarafından mı yoksa bu amaç için oluşturulan anaokulları tarafından mı verileceği konusunun tartışmalı olduğunu belirtmektedir. Fakat kendisi eğitim açısından anaokullarının daha uygun olacağı kanaatindedir. Pekala Russell’ı böyle bir kanaate götüren sebepler nelerdir?

Öncelikli olarak anaokulları hakkındaki yanlış düşünceye temasla konuya giriş yapmaktadır. Buna göre ailelerin,

 Çocuk yetiştirme konusunda yetersiz bilgiye sahip olması,  Anne babanın ikisinin de çalıştığı için çocukla ilgilenememesi

gibi sebepler gösterilerek anaokullarının sadece bazı özel durumlar için var olan okullar değil kentlerde yaşayan tüm çocukların eğitim görecekleri birer eğitim kurumu olarak görülmesini istemektedir.518 Bu bağlamda anaokulu, anne babanın işini kolaylaştıran bir kurum

olarak değil çocuğun bedensel, zihinsel, sosyal vb. bütün alanlarda gelişimine katkı sağlayacak bir eğitim kurumu olarak önemlidir. Onu önemli yapan bir diğer husus, çocuğun kişiliğinin oluşması sürecinde yani ilk çocukluk döneminde eğitim vermesini göstermektedir.

Russell konuya şu şekilde açıklık getirir; ilk çocukluk dönemi tıbbi ve psikolojik açıdan çok önemlidir. Bu iki husus neden ve sonuçlar bakımından birbirini etkilemektedir. O takdirde beden ve ruh olarak sağlıklı bir çocuk yetiştirmek için ikisine de gereken önem verilmelidir. Bununla birlikte tıp ve psikoloji alanında sürekli yeni bilgiler üretilmektedir ki bunun anne babalar tarafından takip ve uygulamasının hem gereği hem de imkanı yoktur.

Fakat anaokulları bu görevi bilimsel ilkelere göre şekillendirebilecek bir kurum olması bakımından anne babaya göre daha tercih edilir bir konumdadırlar. Bunlara ilave olarak küçük çocukların doğru bakımının üst düzeyde beceri isteyen bir iş oluşu da anne babalar lehine anaokulunun tercih edilmesinde etkili olmaktadır.519

Diğer yandan yeni gelişmeler geleneksel olarak sürdürülen eğitimden birçok yönden ayrılmaktadır. Anne babalar geleneksel metotları uygulama taraftarıyken anaokulları -genel anlamda eğitim kurumları- yeni geliştirilen eğitim metotlarını uygulama eğilimindedirler.520 Bu

konuyla ilgili olarak disiplin konusundan örnek verilebilir; yeni metotlara göre çocuğa boyun eğilmemesi istenmekte diğer yandan çocuğun fiziksel olarak cezalandırılmasının doğru olmadığı savunulmaktadır. Ama uygulamada anne baba şayet o an için sevinçli ise çocuğa müsamaha göstermekte kızgın ise çok sert davranabilmektedir. Bu farklılık eğitimde sabır ve kararlılık konusu bakımından da dikkat çekicidir.

Russell, neden anne baba değil de okul? Sorusuna cevap vermeye devam etmektedir: “Anne babaların küçük çocukların yetiştirilmesi konusunda her türlü beceriyi edinmesi zor olmakla beraber zaman yönüyle de kısıtlıdır. Tüm zorluklar aşılsa bile özellikle eğitimsiz anne babaların bu konuda eğitilmeye çalışılması, onların ikna edilmeleri -verilen bilgileri kabullenebilmeleri- bunların ötesinde maddi manevi çok fazla emek isteyen bir uğraşı olacaktır.”521

Bir diğer husus, “anaokuluna giden bir arkadaşına göre evde duran bir çocuğun arkadaş ortamından yoksunluğu, ailede kendisine aşırı ilgi gösterilmesi sebebiyle sinirli ve şımarık olabilme ihtimali, ayrıca anne babanın çok sayıda çocukları olmadığı için çocuk deneyimine sahip olmamaları birer dezavantajdır. Zengin bir kişinin bunların hepsini sağlasa bile kendi çocuğunda gurur ve üstünlük duygusu yaratacağı gibi tehlikeler de gözönünde bulundurularak en iyi anne babaların bile oturdukları bölgede uygun bir okul varsa çocuklarını anaokuluna göndermeleri bu dezavantajları ortadan kaldıracaktır.”522

Russell’a göre şayet iyi düzenlenmiş bir anaokulu imkanı tüm çocuklara sağlanabilirse bu sonraki öğrenim dönemlerini de içinde barındıracak şekilde eğitim sistemini etkilenmekle de kalmayacak toplum yaşamının temelinden değişmesine kaynaklık edecektir. Bu yönüyle Russell, eğitim farklılıklarının giderilmesi, bugün için mutlu azınlığın sahip olduğu bedensel ve

519 Russell, Eğitim Üzerine, s.153-155. 520 Russell, Eğitim Üzerine, s.154. 521 Russell, Eğitim Üzerine, s.154. 522 Russell, Eğitim Üzerine, s.155.

zihinsel gelişmeyi sağlayabilecek, hastalıkların ortadan kalkmasına sebep olacak vb. birçok önemli kazanımlarıyla anaokullarının işlevlerini yerine getireceğini öngörmektedir. Ayrıca yukarıda istenen ya da öngörülen şekliyle anaokulları oluşturulabilirse doktorun işinin önemini ve gereğini azaltacak öğretmenin önemini ise artıracağı kanaatini taşımaktadır.523

İlginçtir ki Russell’ın belirttiğine göre bugüne kadar elde edilen çocuk eğitimi konusundaki bilgilerin geneli gerizekalılar üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkan hususlar olmuştur. Bir anlamda çocuk eğitimine önem verilmesi gerizekalı çocukların araştırılması sonucunda ortaya konmuş bilimsel bilgi sayesinde üretilmiştir.524 Bu noktada

Russell şayet geçmişteki insanlar çocuklara karşı ahlak öğütleri veren bir tavır yerine bilimsel bir tavrı benimsemiş olabilselerdi, bugün bilinenlerin çok daha öncesinden elde edilebileceğini dolayısıyla gelecek için öngörülenlerin bugünden yaşanabileceğini üzüntüyle belirtmektedir.525

Russell yukarıda savunduklarının somut bir örneği olarak kendi döneminde faaliyet gösteren Montessori Anaokulu’ndan övgüyle bahsetmektedir. Bu anaokulunda eğitim gören çocukların bedensel olarak çok sağlıklı olduklarını, zihinsel olarak yeniliklere açık, uyanık, toplumsal ilişkilere hazır, okuma ve yazmayı öğrenmiş, yabancı dilde konuşabilen, duygusal anlamda sevgi ortamında yetiştirildiği için yardımsever vb. özelliklere sahip, herhangi bir bitki yetiştirmiş, hayvanların bakımıyla ilgilenmiş; dans, spor, müzik gibi birçok faaliyete katılmış olması yönüyle eğitimin kazandırabileceği birçok hedefe ulaşmış olarak yetiştiklerinden övgüyle söz etmektedir.526

Russell’ın tespitleri bu bağlamda gerçekçidir. Birçok düşünürün belirttiği gibi çocuğun ilk altı yaşta kişiliğinin büyük kısmı şekillenmektedir. Ayrıca bu dönemde verilecek eğitimin diğer dönemlerle kıyaslandığında hayati öneme sahip olduğunu günümüz eğitim görüşleri de desteklemektedir. Son kısımda değinildiği şekliyle verilen bir anaokulu eğitiminin ilköğretimi çok kolaylaştıracağı dolayısıyla diğer kademeleri de olumlu yönüyle etkileyeceği abartılı bir öngörü olmayacaktır. Bu anlamda Russell’ın öngördüğü gibi olmasa da yukarıdaki şekliyle anaokulu eğitiminin birey ve toplumun hayatına önemli katkılar sağlayacağı görüşü kanaatimizce doğruluk taşıyan bir değerlendirmedir.

12) DEĞERLENDİRME

Russell’ın eğitim anlayışı ağırlıklı olarak kişilik eğitimiyle ilgilidir. O, kişilik

523 Russell, Eğitim Üzerine, s.156-158.

524 Çalışmaları sonunda bu bilgiye Montessori ulaşmıştır. (Montessori, a.g.e., s.70) 525 Russell, Eğitim Üzerine, s.159.

eğitiminde oluşturduğu başlıklar ve içerik ayrıca tavsiye ettiği metotlarla hayatın gerçeklerine uygun, anlaşılır, uygulanabilirliği zor olmayan ve sonuç alınabileceğine inandığımız bir eğitim öngörmektedir diyebiliriz. Değindiği konu sayısı az olmakla beraber Russell bu konularda kendi ve çocuklarının yaşamından ayrıca çevreden yaptığı gözlemleri sonucunda birçok metot geliştirmiştir. Zaten Russell’ı diğer eğitimcilerden ayıran en temel özelliklerden birisi kanaatimizce bu metotlarıdır.

Kişilik eğitimiyle ilgili oluşturduğu ve bizimde mümkün olduğunca değiştirmemeye çalıştığımız başlıklar gözönüne getirildiğinde Russell’ın ilk altı yaşta iyi bir eğitimle; dinden uzak ama ahlaklı, düşünce ve sözde doğruluktan ayrılmayan, başkalarını sevebilen ve onlar tarafından sevilecek özelliklere sahip, empati kurabilen, yıkmaktan çok yapıcı özelliklere sahip, korku ve bencillikten uzak, paylaşmayı ve beraber hareket etmeyi bilen, cinsel konularda doğru bilgi sahibi dolayısıyla tabuları yıkmış, iç disiplini gelişmiş bir birey yetiştirmeye çalıştığını söyleyebiliriz.

Yukarıda değinilen konular arasında bizce özgünlük taşıyanlar: yapıcılık, duygudaşlık, mülkiyet ve diğer çocukların önemi başlıklarında toplanmaktadır. Metot bakımından ise korku ve cinsellik konuları önde yer almaktadır. Bu bağlamda diğer kaynaklarda yer etmeyen bir başlık olarak yapıcılık, Russell’ın önemli bir tespitidir diyebiliriz. Çünkü o, insanın ne iyi ne de kötü olarak dünyaya geldiğini bu yönüyle insanın nötr olduğunu belirtmektedir. Bu nötr varlığın içgüdülerinin, alışkanlıklar vasıtasıyla şekillendirildiği takdirde iyi insan olmaması için hiçbir sebep olamayacağını düşünmektedir ki bu eğitimin kısa bir formülü olarak değerlendirilebilir. Bu bakımdan yerinde bir tespit olarak insanda bulunan birşeyler yapma arzusunun yıkıcılıktan çok yapıcılığa kanalize edilmesi ona iyi bir insan olma yolunda mesafeler katettirecektir görüşündedir. Ayrıca Russell, kısaca kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma mantığının çocuğa kazandırılmasını istemektedir. Bu bir yerde hukuk kavramına saygı gösteren, bencillikten uzak ve en önemlisi kendini başkalarının yerine koyabilen bir birey yetiştirilmesi anlamına gelmektedir.

Mülkiyet kavramının insanın kişiliğine etkileri bakımından eğitimde yer etmesinin önem taşıyan bir tespit olduğunu düşünmekteyiz. Ayrıca kişiliğinin oluşmasında olumlu ya da olumsuz etkileriyle çocuğun çevresindeki diğer çocukların bu derece geniş bir biçimde konu edinilmesi alışılmış bir konu seçimi olmamakla birlikte gerçekçi bir tespittir kanaatindeyiz.

Disiplin konusunda da onun, günümüz anlayışından daha tutarlı bir görüş geliştirdiğini söyleyebiliriz. Erken yaşlardan itibaren çocuğun anlayacağı rasyonel kuralların

konması ve bunların kararlılıkla uygulanması çocuğun sağlıklı bir disiplin anlayışına ya da içdisipline de diyebiliriz sahip olması sonucunu doğuracaktır. Bununla birlikte Russell, cezaya taraftar olmamakla beraber gerektiğinde kararlılıkla uygulanabilmesini fakat kesinlikle bunun bedensel cezalandırma olmamasını tercih etmektedir.

Diğer yandan anaokulunun önemiyle ilgili düşünceleri Russell’ın bilimsel verilerden hareketle sonuçlara ulaştığı kanısını oluşturmaktadır. Bu yönden birkaç alan dışında -din, ahlak ve cinsellik- onun bilimsel verilerden yeterince yararlandığını söyleyebiliriz. Günümüz eğitiminde de çok sık vurgulanan bir eğitim kademesi olarak okul öncesi dönemin önemine yaptığı vurgu; bunu çocukların bir anlamda kaderlerinin belirlendiği, geleceklerinin şekillendirildiği bir dönem olarak görmesi kayda değer bir husustur.

Metot bakımından ise özellikle korkuya geniş bir biçimde değinmesi dolayısıyla korkunun yenilmesiyle ilgili önerdiği metotlar, tecrübeyle elde edilmiş hususlar oluşuyla dikkat çekmektedir. Örneğin çocukların cesur olmaları için onlara içinde korku unsuru barındıran oyunların oynatılmasını tavsiye etmektedir. Bu gerçekten aykırı bir düşüncedir kanaatindeyiz. Bununla birlikte bir diğer metot özgünlüğü, cinsellik konusunda kendini göstermektedir. Russell, cinselliğin çocuklar tarafından yanlış algılanması sebebiyle ileriki dönemde birçok problem yarattığını belirtmekte, bu konuda -günümüz eğitimcilerinin de üzerinde durduğu- bazı metotlardan söz etmekte fakat aşırı bir özgürlük öngörmektedir. Biz, cinsellik başlığı altında değinmesek de Russell, hayat kadınlığına, mutluluklarını devam ettirebilmeleri şartıyla karıkocanın birbirlerini aldatabilmelerine, müstehcen yayınların sürdürülebilmesine vb. sıcak bakmaktadır.527 Bu bağlamda cinsellik konusunu ahlakla irtibat kurmadan biraz da din

karşıtlığı çerçevesinde şekillendirmeye çalışmaktadır. Bu, Russell’ın görüşlerine katılmadığımız bir alanı teşkil etmektedir.

Kişilik eğitimi bağlamında eleştirilebilecek bir diğer husus: din ve ahlak konularında ve bunların eğitiminde toplanmaktadır. Şöyle ki Russell’ın özellikle din konusunda içinde yetiştiği dönemin hakim akımı olarak pozitivizmin etkisi altında kaldığını düşünmekteyiz. Bu sebeple kendisi inanmasa bile toplumun büyük çoğunluğunun -farklı olsa bile- dinlere inandığını gözönünde bulundurarak, bu gerçeklikten hareket etmesinin eğitim açısından daha doğru bir metot olacağını düşünmekteyiz. Çünkü Russell, din konusuna bilimsel bir yaklaşım sergilememekte, isteklerini bilimsel gerçeklermiş gibi lanse etmekte ve tarihte herhangi bir dine

527 Bkz. Russell, Evlilik ve Ahlak, s.81; s.106; s.157; s.182-183. Russell’ın konuyla ilgili görüşünü anlamak için bir alıntı yapmak istiyoruz. Örneğin o, “Bir kadının aşığı ve arkadaşı olarak üstün tuttuğu adamı, çocuğunun babası olarak seçmesi için hiçbir ikna edici sebep yoktur” diyebilmektedir.

inanan insanların veya bu insanların oluşturduğu kurumların hatalarını da örnek göstererek ideolojik sonuçlara ulaşmaktadır. Dini kabul etmeyişinin aynı zamanda onun ahlak görüşünün de dinden uzak olmasına dolayısıyla çok sağlam bir temele oturmamasına sebep olduğunu söyleyebiliriz.

Russell kişilik eğitimi konusunda bu düşüncelere sahipken, acaba zihinsel eğitimde hangi konuları önplana çıkarmaktadır? Şimdi de bu sorumuza cevap niteliğinde Russell’ın zihinsel eğitim anlayışına değinmek istiyoruz.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

BERTRAND RUSSELL’DA ZİHİNSEL EĞİTİM

Zihinsel eğitimden kastımız genel olarak “öğretim” kavramıyla ifade edilen içeriği oluşturmaktadır. Öğretim, yaşantı sonucunda davranışlarda meydana gelen değişim süreci olarak tanımlanmaktadır.528 Bu yönüyle Russell’ın yetiştirmek istediği bireylerde meydana

getirilecek davranış değişiklikleri bu bölümün asıl konusunu oluşturmaktadır. Bir diğer ifadeyle öğretime başlangıç, öğretim programı, öğretimi yapılacak dersler, temel eğitim, ortaöğretim vb. öğretim süreçlerine bu başlık altında değinmeye çalışacağız.

İlk olarak Russell’ın uygulanmasını tavsiye ettiği öğretim programına değinmek istiyoruz.