• Sonuç bulunamadı

KONYA İLÇER NÜFUS DEĞİŞİMİ VE YAŞLILIK HARİTALARI

Konya ilinin ilçeler bazında yaş ortalamaları incelendiğinde 28,7 yaş ortalaması ile Karatay ilçesi en genç ilçe olurken, 43,6 yaş ortalaması ile Yalıhüyük en yaşlı ilçe konumundadır. Renkler koyulaştıkça ilçelerin yaşlandığı görülmektedir. Konya’nın güney ve batı kısımlarına bakıldığında ilçelerin yaşlı bir nüfusa sahip oldukları görülmektedir. Merkez ilçeler ile Altınekin, Karapınar ve Emirgazi ilçeleri dışında ilçeler Türkiye ortalamasının üzerinde bir yaşlı potansiyeline sahiptir.

Şekil 36: Konya İlçeler bazında yaşlılık kıyaslaması

2000-2013 Yılları arasında ilçelerin nüfus değişimlerine bakıldığında açık renkli ilçelerin nüfus artışına sahip olduğu ya da %10’dan az bir seviyede nüfus yapısında azalma olduğu görülmektedir. Renkler koyulaştıkça ilçe nüfusları %12’den başlayarak %84 oranına kadar azalma yaşadıkları görülmektedir. Yukarıdaki harita ile birlikte düşünüldüğünde merkez ilçeler ve etki alanındaki ilçeler dışında kırsal yapıya sahip ilçelerin nüfus kayıpları ve yaşlanma oranlarının aynı yönde olduğu görülmektedir.

Şekil 37: Konya İlçeler bazında nüfus kaybı

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

İnsanlık tarihi kadar eski ve çeşitli bir kavram olan gelişme kavramının öncelikli olarak zaman ve mekâna göre göreceli tanımlamaları olduğu görülmektedir. Her ne kadar 15.yy’dan itibaren Avrupa’nın ekonomik temelli toplumsal dönüşüm karşısında geliştirdiği davranış sistemlerine atıfta bulunulmuş olsada ilk insanlardan itibaren günlük hayatta kullanılan aletlerden, basit uzmanlaşmalara kadar birçok örneği ve tarihsel birikimi barındırmaktadır. Bu birikimlerin çıkış noktası toplumun mevcut sorunlar ve ihtiyaçlar karşısında geliştirmek zorunda kaldığı çözümler üzerinden şekillenmiştir. Zamanla toplum içerisinde farklılaşmalar, uzmanlaşmalar ve çatışmalar arttıkça toplumsal sistemlerin mevcut durumu bu tür gelişme taleplerini yerine getiremez hale gelmiştir. Çözüm olarak farlı kurumlar tarafından dile getirilen değişim ihtiyacı böylece bazen bilinmeze doğru şekillenirken bazen de başka toplumlar tarafından deneyimselleştirilmiş örnekler yardımıyla uygulamaya geçirilmiştir. Modernleşme, kalkınma ya da gelişme isimleri altında uygulanmaya çalışılan bu çözüm önerilerinin temelinde toplumların değişim ihtiyaçları olmasına karşın hedefleri ve öznelerinin farklılaşması, kullanılan kavramlarında birbirlerinden ayrılmasına sebep olmuştur.

Son iki yüz yıllık süreç incelendiğinde modernleşme kavramının geleneksel toplumların dönüşümü, kalkınmanın ise geri kalmış toplumların üzerinden tanımlanması sürecinde pozitivist-evrimci yaklaşımın belirgin bir şekilde etkinlik gösterdiği görülmektedir. 20.yy başında ise dünya dengelerini değiştiren siyasi ve askeri olaylar modernleşme ve kalkınma kavramlarının içerik olarak değişmesine yol açarak ekonomik değerlerin ön plana çıkmasına yol açmıştır. Seers ve Meier tarafından bu dönüşümün açıklaması şu şekilde olmuştur: “İkinci dünya savaşı içinde ve sonrasında, sömürge imparatorlukları çözülürken, bu çözülmenin ortaya çıkardığı acil sorunlara cevap verebilecek yeterli teorik birikim mevcut değildi.” (Başkaya, 2000, s. 41). İkinci dünya savaşından sonra oluşan yeni dünya düzeninin yeni modernleşme teorileri, başta üçüncü dünya ülkelerine yönelik ekonomi merkezli politikalar olmak üzere, sömürü ilişkileri üzerinden değerlendirilmiştir. 1960’lara gelindiğinde ülkelerin, kapitalist ekonomik sistemler ve batı merkezli modernleşme modelleri karşısında bağlarını koparmadığı sürece bağımlı kalmaya ve az gelişmiş

konumda kalmaya devam edeceği yaklaşımını içeren bağımlılık okulu teorileri ve ekonomik ve tarihsel yaklaşıma sahip dünya sistemi teorisi (Wallerstein) literatürde yerini almıştır. Öncülüğünü Frank, Amin, Baran, Santos gibi düşünürlerin yaptığı bağımlılık okuluna yapılan eleştiriler, az gelişmişliği tamamen dışsal kaynaklarda ve uluslar arası ilişkilerde aramak olmuştur.

1970’lerden itibaren modernleşme teorilerinin ve bağımlılık okulu kuramlarının insani problemleri çözebileceği beklentisinin aksine mevcut sorunları daha da derinleştirmesi sonucu yeni yaklaşımların oluşturulması ihtiyacı gün yüzüne çıkmıştır. Kalkınma sürecini içsel ve dışsal mekanizmalar içinde arayan yaklaşımların aksine temel insani gerekliliklerin karşılanmasını merkeze alan bu yaklaşımlar, kalkınmayı salt ekonomik bir kavram olmanın ötesinde çok boyutlu ve birden fazla değişkenin bir araya gelerek oluşturduğu bir yapı olma özelliğini sağlamıştır. Ortaya çıkan yeni model, toplumsal gerçekliklerin mevcut göstergelere göre tanımlanması ile kalkınmayı ekonomi ya da sanayileşme üzerinden tartışan yaklaşımlara nazaran daha kapsamlı ve de içerik olarak daha zengin bir hale getirmiştir. Bireyi ve bireyin yaşam koşullarını göz ardı ederek sadece iktisadi verileri temel alan mukayeselerin sosyal gerçekliği yok saydığını gözler önüne seren bu yaklaşım, insani değerleri kalkınmanın merkezine almaktadır. Hicks ve Streeten tarafından geliştirilen temel ihtiyaçlar yaklaşımına bütünleyici bir yön veren Amartya Sen’e göre bireylerin yeteneklerinin geliştirilmesi ve kapasitelerinin arttırılması, insani kalkınmanın göstergesi olan kişinin yapabilirliğini belirlemektedir. Ancak yoksulluk ve kıtlık kavramları ile ilişkilendirdiği salahiyet kavramının sınırlılıkları analitik çerçeve içerisinde yetersiz kalırken bütüncül bir sosyal ve politik analiz yapılmadığı sürece hedeflenen başarıyı sağlayamayacağı belirtilmektedir. (Devereux, 2001, s. 258-259).

İnsani gelişme yaklaşımının akademik çerçeve içerisinde tartışma sürecinin ardından Birleşmiş Milletler uygulayıcı aktör olarak yeni bir yaklaşım olan İnsani Gelişme Raporunu yayınlamaya başlamıştır. 1990 yılı itibari ile her yıl yayınlanan raporun, kalkınmayı salt ekonomik bir kavram olmanın ötesinde çok boyutlu ve birden fazla değişkenin bir araya gelerek ortaya çıkarttığı yeni bir toplumsal durum olarak tanımlaması, kalkınmayı ekonomi ya da sanayileşme üzerinden tartışan

yaklaşımlara nazaran daha kapsamlı ve de içerik olarak daha zengin bir konuma getirmiştir. Bireyi ve bireyin yaşam koşullarını göz ardı ederek sadece iktisadi verileri temel alan mukayeselerin sosyal gerçekliği yok saydığını gözler önüne seren bu yaklaşım, insani değerleri kalkınmanın merkezine almaktadır.

Pozitivist yaklaşıma sahip modernleşmeden insani kalkınma anlayışına kadar batı kaynaklı oluşturulan teorilerin en büyük özelliği ve ortak noktası toplumsal düzen içerisinde eksikliklere yönelik bir çıkarıma sahip olmasıdır. Toplumsal ihtiyaçlara ve çatışmalara göre şekillenen bu teorilere ait reçeteleri kendi toplumsal eksikliklerimize uygulamak aynı çözümleri sunmada yetersiz kalmaktadır. Özellikle Avrupa’nın onlarca yıl öncesinde beşeri kapasite gelişimini ve bireyler arası ortak işbirliğini sağlaması üzerinden oluşturduğu kalkınma yöntemlerini, ortak işbirliğinin yetersiz kaldığı ve düşük eğitim seviyesine sahip kırsal alanlarda uygulamaya çalışmak yetersiz ve başarısız bir yaklaşım olmaktadır. Türkiye’de uygulanan kalkınma politikalarının uluslararası gelişmelerde bahsedildiği gibi kalkınmanın sosyo kültürel ve ekonomik boyutunun lineer bir düzeyde ve toplumun her alanına eşit şekilde yayılacağı görüşü ile kalkınmanın çatışmacı boyutunda bahsedilen teknik yardım ve ekonomik bağımlılıkları arttıracak uygulamaların oluşturulması, kırsal kalkınma politika uygulamalarının başarısız kalmasına yol açan en önemli sebeplerden birisini oluşturmuştur.

Cumhuriyetin ilk yıllarında kalkınmanın kırsaldan başlayacağı yaklaşımı ile kırsala yüklenen değerler zaman ile şehirlerin gelişimi ve şehrin beslenme ihtiyaçlarının karşılanması ile ilişkilendirilen bir yapıya dönüşmüştür. Özellikle 2. plandan itibaren kalkınmanın sanayi ve şehirleşme üzerinden değerlendirilmesi kırsal alanların geri planda kalmasına sebep olmuştur. Kırsal kalkınma sürecinin uzun ve zor bir süreç olduğu göz önüne alındığında farklı siyasi konjonktürler içerisinde hazırlanan her beş yıllık kalkınma planları ile başarıya ulaşılması daha da güç bir duruma sürüklenmiştir. Siyasi istikrarsızlıkların neredeyse her iki yılda bir hükümet değişimine sebep olması, bir önceki hükümetin uygulamaya aldığı kırsal politikaların durdurulmasına ve yeni bir yaklaşımın benimsenmesine yol açmıştır. Bu şekilde uygulanan politikalar, etkilerinin ölçülmesi bir yana uygulama süreçleri bile tamamlanamadan yürürlükten kaldırılmaya mahkûm olmuştur. Kısa süreli iktidarlar

açısından, kırsal alanlarda uzun vadeli planlama ve uygulama neticesinde geliştirilebilecek olan beşeri sermaye yerine kısa vadeli uygulama ve yatırımlar ile gerçekleştirilme imkânı daha yüksek olan fiziki altyapının güçlendirilmesi gibi alanlar daha çok tercih edilen bir yaklaşım olmuştur.

1960’lı yıllardan itibaren hazırlanan kalkınma planlarında toplum kalkınmasını köy kalkınması ile eşdeğer tutan yaklaşımın zaman içinde fiziki altyapı yatırımları ve istatistikî değerler üzerinden tanımlanan bir yapıya dönüşmesi kırsal alanlara verilen önemin gün geçtikçe azaldığının önemli bir göstergesi olarak ifade edilebilmektedir. 1960 sonrası tarımda makineleşme, toprak bölünmeleri ve su kaynaklarında görülen sıkıntılar ile başlayan kırsal alanların kan kaybetmesi özellikle 1980 sonrası neo liberalleşme politikaları ile başlayan, sonrasında dünya bankası IMF ve Avrupa Birliği’nin yönlendirmesi ile şekillenen tarımın devlet kontrolünden piyasa kontrolü içine çekilmesi ile en üst seviyelere ulaşmıştır. Şehir nüfusunun tam tersi şekilde artış göstermesi neticesinde kalkınma politikalarında hızla artan şehirleşme olgusunun oluşturduğu sorunlara yönelik politikalara ağırlık verilmesi, kırsal alanların şehirlerin ihtiyacına göre şekillendirilmesine yol açmıştır. Kırsal alanlarda geçimlik tarımla uğraşan küçük üreticilerin beşeri ve fiziki sermaye yetersizliklerine rağmen devlet politikaları tarafından “daha etkin piyasa oyuncusu olmaya” (keyder & Yenal, 2013, s. 21) zorlandığı bir süreçte kırsal alanlarda yaşayan insanların ücretli çiftçilik yapmak, alternatif gelir kaynakları oluşturmak ya da göç etmek dışında bir seçenekleri kalmamıştır. Küreselleşme, pazar ilişkileri ve üretim süreçlerinde yaşanan uzmanlaşmalar karşısında tarımsal üretim ilişkilerinin çok uluslu ya da ulusal şirketler tarafından gerçekleştirilmesi, üretim süreçlerinin gerçekleştirildiği kırsal alanlarda tarımsal istihdam imkânlarını oluşturmuş olsada, Konya gibi fiziksel yüzölçümü geniş olmasından kaynaklanan başta lojistik ve altyapı dezavantajlarına sahip birçok ilçede bu durum yıkıcı etkiler oluşturmuştur.

Konya ilçelerinin mevcut durumlarında belirtildiği gibi merkez ilçeler dışında başta tarımsal sanayi olmak üzere farklı alanlarda imalat sanayi ve maden sektörünün olduğu birkaç ilçede nüfus azalmalarının durduğu hatta tersine göç almaya başlamasına karşın geriye kalan yaklaşık 26 ilçede nüfusun son 13 yılda %80’lere varan oranlarda azaldığı görülmektedir. Birçok ilçede sınırlı kamu

hizmetlerinin, ilköğretim ve lise dışında eğitim imkânlarının, kahvehane ve lokanta dışında hiçbir sosyal alanın bulunmadığı ayrıca ilçede görev yapan memurların bile farklı ilçelerde ikamet ettiği bir durum göz önüne alındığında, kalkınma politikalarının kırsal alanlarda gerek beşeri kaynakların uzmanlaşmasına yönelik atıfta bulunması gerekse de kırsal bölgelerde yer alan kurumsal yapıların güçlendirilmesinin gerekliliğinden bahsetmesinin, Konya arazisinin yaklaşık %70’ini oluşturan bu tip yerleşim bölgelerinde karşılıksız kalacağını göstermektedir. Kalkınma politikalarının kırsal alanlarda yaşayan insanların uzmanlaşma ve beşeri sermayelerinin yüksek olduğu varsayımına göre oluşturulması, öncelikli olarak hedef kitlenin yanlış konumlandırılmasına yol açmaktadır. Konya bağlamında kır-kent ayrımında neredeyse bütün göstergelerin kent lehine olduğu bir ortamda beşeri sermaye ihtiyacının gün geçtikçe artmasına karşın mevcut kırsal sisteme bakıldığında hızla yaşlanan, eğitim seviyesi düşük ve aktif genç nüfusunun göç etmiş olduğu kırsal alanlarla karşı karşıya kalınıldığı sürekli göz ardı edilmiştir. Dönemsel olarak uygulanmaya çalışılan yerel politikalarda özellikle kırsal bölgelerde yaşayan kesimin yaşlı, eğitim seviyesi düşük özellikte olması, bu politikaların başarıya ulaşmasındaki en büyük engeli oluşturmuştur. Kırsal politikaların ve uygulama araçlarının temelinde dinamik, eğitimli ve uzmanlaşmış bir paydaş arayışı ile birlikte, planlanan kalkınma hamlelerinin bu paydaşlara destek ya da hibe sağlanması ile ilişkilendirilmesi kırsal alanların yanlış konumlandırıldığının en önemli göstergesidir.

Şehirleşmenin ihtiyaçlarına göre oluşturulmuş kalkınma söylemleri en geniş anlamda uzmanlaşma içeriğine sahiptir. Konya kırsalında uzmanlaşmış bir yapı beklentisi ile girişilen her planlama ve uygulama büyük riskler barındırmaktadır. Özellikle Altınekin, Akören, Ahırlı, Doğanhisar, Hadim, Yunak, Güneysınır, Kadınhanı, Emirgazi, Sarayönü, Çeltik, Taşkent, Halkapınar, Doğanhisar, Hüyük, Tuzlukçu, Derebucak, Derbent ilçelerinin sahip olduğu mekânsal dezavantajlar, yaşlanan nüfus ve düşük eğitimli yapısı karşısında temel kamu hizmetleri ile altyapı hizmetlerinin sağlanması dışında atıfta bulunulan kalkınma hedeflerinin gerçekliği ve maliyeti konusunda net bir cevap bulunamamaktadır. Ulaşım ağları ile kent merkezine yakın olan Kulu, Ilgın, Çumra, Cihanbeyli gibi ilçeler ile kendi gelişim

potansiyeline sahip Ereğli, Seydişehir, Akşehir, Beyşehir gibi ilçeler sahip oldukları istihdam olanakları sağlık, eğitim ve sosyal hizmetlere rağmen genç nüfus yapısında azalma ve yaşlanma sorunları ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu ilçelerin sahip oldukları potansiyellere rağmen beşeri sermayesi korunmadıkça bölgesel kalkınmaya yönelik atıflar etkisiz kalmaya devam edecektir. Özellikle son yıllarda başta kalkınma planları ve kırsal kalkınma stratejilerinde kırsal kalkınmanın destek ve hibe mekanizmaları üzerinden kalkındırılacağı varsayımı, yarım yüzyıl önce kırsal kalkınmanın kırsala fiziki altyapı götürülmesi ilişkilendirilmesi ile aynı döngü sarmalı içerisinde kaldığını göstermektedir.

Göz önünde bulundurulmayan diğer bir sorun sağlıklı verilere ulaşımın olmamasıdır. Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz bu durumu şöyle açıklamaktadır; “…bilgileri toplamazsak sağlıklı istatistik üretemeyiz. O zamanda ne kamu ne de özel sektör çalışabilir” (Habertürk, 2014). İlçesel bazda etkin, en temel makam olan kaymakamlık bünyesinde hazırlanan brifinglere bakıldığında, birçok ilçede kamu kurumlarının sınırlı nicel ve nitel verileri ifade ettikleri görülmektedir. Ulusal ve bölgesel bazda yayınlanan birçok verinin ilçede bulunana kamu kurumları tarafından toplandığı veya üretildiği göz önüne alındığında bu verilerin kaymakamlık brifinglerine yansımaması ciddi bir dezavantaj oluşturmaktadır. Ayrıca geçmiş brifinglerden kalma yazıların kopyala yapıştır yöntemi ile hiçbir niteliksel güncelleme yapılmadan hazırlanan birçok brifing, yerel düzeyde veri temini konusunda büyük engeller oluşturmaktadır. İlçenin sosyo ekonomik ve sosyo kültürel sorunlarını yerelde gözlemleme ve tespit etme imkânlarına en fazla sahip olmasına karşın, kaymakamlık brifinglerinin ve kaymakamlığa bağlı ilçe müdürlüklerinin veri temininin işlevsiz kalması kalkınma politikalarının yetersiz kalmasında büyük paya sahiptir. Sağlıklı ve niteliksel verinin elde edilememesinin dışında kalkınma planlarında muhatap alınan kırsal alanların başta sağlıklı bir tanımının olmayışı ve nüfusa göre kırsal tipoloji oluşturulmasının referans alınmaya devam edilmesi gibi uygulamalar ilçelerin gerçek durumlarının ve sorunlarının net bir şekilde ifade edilememesine sebep olmaktadır. Bu durum öncelikli olarak sorun alanlarının nasıl tespit edileceğini, kalkınmanın nereden başlayacağı ve kalkınmanın nasıl sağlanacağı sorusunu gündeme getirmektedir. Hylozoist bir yaklaşımla ifade

etmek gerekirse vücudun bir parçasında ağrı veya hastalık başladığında mevcut bölgenin hastalığının tespit edilmesi yerine hastalık tespit edilmeden ağrı kesici alarak ya da temsili olarak yeni bir organ, yeni bir yapı nakletmek gibi çözümleri uygulamaya çalışmak günümüz politikalarının genel bir özetini oluşturmaktadır. Yerel bazda gerek nicel gerekse nitel veri temini ve durum tespiti sağlıklı olarak sağlanamadığı için kırsal bölgelere yönelik kalkınma hamleleri altyapı götürme ve kaynak aktarmanın ötesine geçememektedir.

Kalkınma planlarında yeni üretim biçimleri, inovatif üretim ilişkileri, tarım dışında alternatif gelir kaynaklarının oluşturulması, yerel halkın beşeri ve sosyal sermaye gelişiminin sağlanması, bölgenin iletişim ve teknolojik altyapısının güçlendirilmesi gibi yeni atılımlarla gelişmesi planlanan kırsal, gerçekte tüm bu plan ve projelerin resmettiği durumdan çok ama çok uzaktır. Aynı şekilde oluşturulacak kırsal kalkınma politikalarının içeriğinde bahsedilen başlıklar Türkiye’nin birçok bölgesinde olduğu gibi Konya’nın birçok ilçesinde de gerçeklikten uzak kalmaya devam edecektir.

Kırsal alanlarda kalkınma politikalarının uygulanmaya çalışılması, nüfus yoğunluğunun az olduğu ve giderek büyüyen dezavantajlı durumu neticesinde OECD eski genel sekreteri Donald Johnston tarafından klasik bir “yumurta tavuk” durumuna benzetilmiştir (OECD, 2005, s. 18). Bahsedilen sorunların ve ihtiyaçların OECD ülkelerinde bile her geçen gün daha fazla hissedilir olmasına karşın Türkiye’de kırsal kalkınma politikalarında teorik ağırlığa sahip beşeri sermaye güçlendirilmesi ile beşeri sermayenin aktüel durumunun göz ardı edilmesi arasındaki uçurum gün geçtikçe daha da fazla artmaya devam etmektedir. Kırsal alanlara yönelik sorunların evrensel olmasına karşın insan yapısındaki farklılıkların göz ardı edilerek farklı ülkelerin politikaları ile benzer politikaların oluşturulması, bu uçurumun artmasına daha da fazla sebep olabilmektedir. Bu sebeple kırsal alanların kendi dinamikleri göz önüne alınmadan oluşturulacak politikaların hem kaynakların yersiz kullanılmasına hem de ulusal kalkınmanın başarısız olmasına neden olacağı göz ardı edilmemelidir.

KAYNAKÇA

Abend, G. (2008). The Meaning of 'Theory'. Sociological Theory(26), 173-199. Ahırlı Kaymakamlığı. (2014). Ahırlı İlçe Brifingi. Konya.

Akören Kaymakamlığı. (2014). Akören İlçe Brifingi. Konya. Akşehir Kaymakamlığı. (2014). Akşehir İlçe Brifingi. Konya.

Allan, K. (2005). Explorations in Classical Sociological Theory. Pine Forge Press. Altınekin Kaymakamlığ. (2014). Altınekin İlçe Brifingi. Konya.

Aron, R. (2007). Sosyolojik Düşüncenin Evreleri. İstanbul: Kırmızı. Avrupa Birliği Tarım Komisyonu. (2006).

http://ec.europa.eu/agriculture/agrista/rurdev2006/RD_Report_2006_Chapter1. adresinden alınmıştır

Başkaya, F. (2000). Kalkınmanın İktisadi Yükselişi ve Düşüşü. Ankara: İmge. Beyşehir Kaymakanlığı. (2014). Beyşehir İlçe Brifingi. Konya.

Bozkır Kaymakamlığı. (2014). Bozkır İlçe Brifingi. Konya.

Canatan, K. (1995). Bir Değişim Süreci Olarak Modernleşme. İstanbul: İnsan Yayınları. Cihanbeyli Kaymakamlığı. (2014). Cihanbeyli İlçe Brifingi. Konya.

Cirhinlioğlu, Z. (1999). Azgelişmişliğin Toplumsal Boyutu. Ankara: İmge. Cirhinlioğlu, Z. (1999). Azgelişmişliğin Toplumsal Boyutu. İmge.

Collins, R. (1999). Socially Unrecognized Cumulation. The American Sociologist vol30,

issue2, 41-61.

Coşkun, İ. (1989). Modernleşme Kuramı Üzerine. İstanbul: İstanbul Edebiyat Fakültesi. Çağlar Keyder, Z. Y. (2013). Bildiğimiz Tarımın Sonu. İletişim.

Dağ, R. (2007). Kırsal Kalkınma Siyaseti. Ankara: Dipnot.

Demir, S. (2006). Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı İnsani Gelişme Endeksi ve Türkiye

Açısından Değerlendirme. Ankara: DPT.

Derbent Kaymakamlığı. (2014). Derbent İlçe Brifingi. Konya. Derebucak Kaymakamlığı. (2014). Derebucak İlçe Brifingi. Konya.

Devereux, S. (2001). Sen’s Entitlement Approach: Critiques and Counter-critiques. Oxford

Doğanhisar Kaymakamlığı. (2014). Doğanhisar İlçe Brifingi. Konya. DPT. (1962). 1.BEŞ YILLIK KALKINMA PLANI. ANKARA: DPT. DPT. (1967). 2.BEŞ YILLIK KALKINMA PLANI. ANKARA. DPT. (1972). 3.BEŞ YILLIK KALKINMA PLANI. ANKARA. DPT. (1979). 4.BEŞ YILLIK KALKINMA PLANI. ANKARA. DPT. (1984). 5.BEŞ YILLIK KALKINMA PLANI. ANKARA. DPT. (1989). 6.BEŞ YILLIK KALKINMA PLANI. ANKARA. DPT. (1995). 7.BEŞ YILLIK KALKINMA PLANI. ANKARA. DPT. (2000). 8.BEŞ YILLIK KALKINMA PLANI. ANKARA. DPT. (2006). 9.YEDİ YILLIK KALKINMA PLANI. ANKARA. EC. (2009). European Comission:

http://ec.europa.eu/agriculture/agrista/rurdev2009/RD_Report_2009_Chapter1.pdf adresinden alınmıştır

Eisenstadt, S. N. (2007). Modernleşme Başkaldırı ve Değişim. Ankara: Doğubatı. Ellis, F., & Biggs, S. (2001). Evolving Themes in Rural Development 1950'-2000's.

Development Policy Review, 437-448.

Emirgazi Kaymakamlığı. (2014). Emirgazi İlçe Brifingi. Konya.

Ercan, F. (2001). Modernizm, Kapitalizm ve Azgelişmişlik. İstanbul: Bağlam. Ereğli Kaymakamlığı. (2014). Ereğli İlçe Brifingi. Konya.

Ersoy, M. (1991). Bağımlılık Okulunun Eleştirisi. Ekin Belleten, 23-34.

Escobar, A. (2000). Beyond the Search for a Paradigm? Post-development and Beyond.

Development, 11-14.

EU. (2012). European Comission. http://ec.europa.eu/agriculture/statistics/rural- development/2012/full-text_en.pdf adresinden alınmıştır

Gaytancıoğlu, O. (2009). İstanbul Ticaret Odası.

Geray, C. (2011). Dünden Bugüne Kırsal Gelişme Politikaları. Ankara: Phoenix.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı. (2014). Ulusal Kırsal Kalkınma Stratejisi(taslak). Ankara: Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı.

Giray, F. H., Akın, A., & Gün, S. (2004). Kırsal Kalkınmada Yeni Perspektifler. Türkiye

VI.Tarım Ekonomisi Kongresi, (s. 161-168).

Göle, N. (2000). Melez Desenler. İstanbul: Metis yayınları.