• Sonuç bulunamadı

İkinci dünya savaşından sonra kalkınma politikalarının etkisinde şekillenen kırsal kalkınma politikaları modernizasyon, devlet müdahaleleri, neo liberal politikaların oluşturduğu serbest pazar ve katılımcılık ve güçlendirme yaklaşımları ile oluşturulmaya çalışılmıştır (Giray, Akın, & Gün, 2004, s. 161). Bu dönüşümler toplumların ihtiyaçlarına, piyasaların etkisine ve teknolojideki gelişmelere göre düzenlenmiştir. 1950’lerden 2000’li yıllara kadar kırsal kalkınma politikaların tarihsel gelişimini inceleyen Ellis ve Biggs (Ellis & Biggs, 2001, s. 439) onar yıllık dönemler halinde hazırladıkları gelişim tablosunda, 1950’li yılları toplum kalkınmasının temelini oluşturan modernleşme yaklaşımının uygulanmaya başladığını ayrıca kırsal alanlarda köylülerin geri kalmış tarım teknolojileri ile tembel bir yapıya sahip oldukları vurgulamaktadırlar. 1960’lı yıllara gelindiğinde mevcut tarımsal üretim ilişkileri ve yapılarında dönüşüm ile teknolojinin kırsal alanlara transferi tarımda makineleşmeyi arttırmıştır. Aynı süreçte çiftçilerin bilinçlendirilmesi yapılarak rasyonel üretim tarzına geçilmiştir. 1970’ler ile birlikte kalkınma politikalarının kentsel ağırlığının kırsal politikalara yansıması sonucu entegre kırsal kalkınma politikaları uygulanmaya başlanmıştır. Bu politikalar özellikle devlet destekli krediler temelinde oluşturulmuştur. 1980’lere gelindiğinde neoliberal politikaların etkisiyle oluşan serbest piyasa sistemi kırsal kalkınma politikalarında da yapısal değişikliklere neden olmuştur. Politik ve ekonomik sınırların kalkması ile oluşan serbest pazar yapısı karşısında devlet kontrolü

1

Finlandiya Çevre Enstitüsü.7 Bölge sınıflandırmasının üçü kentsel alanlara göre, dördü kırsal alanlara göre gerçekleştirilmiştir.

azalmaya başlamıştır. Tarımsal üretimde bilgi ve teknoloji temelli üretim ilişkilerinin kurulması kırsal alanlarda hızlı bir dönüşüme yol açmıştır. 1990’lı yıllara gelindiğinde küçük ölçekli kırsal üreticilerin hızla değişen serbest pazar karşısında varlığını sürdürebilmesi için kredi ve hibe mekanizmaları oluşturulmaya başlanmıştır. İnsan odaklı gelişim ve bilginin kullanımının kırsal üretim ilişkilerinde belirleyici faktör olmaya başlaması sebebiyle kırsal kalkınma politikaları insan merkezli bir yapıya dönüşmüştür. 2000’li yıllara gelindiğinde çevre kirlilikleri ve artan nüfus karşısında sınırlı üretim kaynaklarına sahip olunmasından dolayı başta gıda güvenliğini sağlayıcı sürdürülebilir bir kalkınma modeli benimsenmiştir. 2000’li yıllardan itibaren kırsal kalkınma politikalarındaki dönüşümlere rağmen kırsal alanlarda açlık ve yoksulluk gibi kronikleşen sorunlar karşısında Dünya Bankası ve Birleşmiş milletler gibi uluslar arası kuruluşlar kırsal alanlara yönelik ulus üstü politikalar oluşturmaya başlamıştır.

Türkiye’de kırsal kalkınma politikalarının gelişimi uluslararası gelişmelere yakınlık göstermektedir. Türkiye’de kırsal kalkınma politikalarına bakıldığında özellikle cumhuriyetin kuruluşundan planlı kalkınma dönemleri olan 1960’lı yıllara kadar kır-kent ayrımı yapılmadan toplumun ağırlıklı olarak kırsal yaşam tarzına ve kırsal üretim ilişkilerine sahip olmasından kaynaklı ulusal tarım politikaları oluşturulmuştur. Planlı dönem ile birlikte kırsal alan vurgusu şehirleşme kavramı ile birlikte yıllara göre değişim göstermiştir. 1960’li yıllardan itibaren tarımsal kalkınma veya köy kalkınması olarak adlandırılan kırsal kalkınma politikaları içeriği gereği daha kapsamlı ve zamana yayılmış bir yaklaşım benimsenmiştir. 80’li yıllarda etkinleşen serbest piyasa ekonomisi ve 90’lı yıllarda Avrupa Birliği süreci ile şekil değişikliklerine giden kırsal politikalar, günümüzde kırsal alanlarda yaşanan sosyal, kültürel ve ekonomik aktivitelerin güçlendirilmesi, yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve tarım dışında alternatif üretim olanaklarının arttırılmasını öncelik olarak alan bir yaklaşıma sahiptir.

3.2.1 1923-1962 DÖNEMİ

Kurtuluş savaşından sonra ülke nüfusunun ağırlıklı olarak kırsal alanda yaşaması ve ülke ekonomisi içerisinde önemli bir pay sahibi olmasından dolayı devlet politikaları genel olarak kırsal politikalar temelinde oluşturulmuştur. Aşar vergisinin kaldırılması ve ekili alanların arttırılmasına yönelik çalışmalar ile gerek kırsal alanlarda gerekse de devlet yapılarında tarıma yönelik örgütlenme mekanizmaları oluşturularak temel kalkınma hamleleri gerçekleştirilmeye çalışılmıştır (Yavuz, 2005, s. 46). Yıllar içinde ekili alanlar ve üretim oranlarında artış yaşanmış olsada 1929 krizi ve ikinci dünya savaşı dönemlerinde uluslar arası krizlerin etkisiyle ulusal buhran dönemleri geçirilmiştir. Bu dönemlerde kırsal politikalarda genellikle kalkınma amaçlı olmaktan öte çiftçinin kendisini idame edebilmesine yönelik, ağırlıklı olarak devletçilik politikası referans alınarak belirleyici ve müdahaleci politikaların uygulandığı görülmektedir (Topuz, 2007, s. 380-381). Planlı döneme kadar doğrudan destekleyici ve müdahale edici yaklaşımlarla fiyat belirleme, tarımsal girdi ve arazi kullanımı gibi yönlendirmeler ile devlet kırsal politikaların belirleyicisi olmuştur (Gaytancıoğlu, 2009, s. 84-86). Diğer taraftan teknoloji alanındaki gelişmelerin etkisi ve tarımsal girdilerin çeşitlenmesinden kaynaklı bilgi kullanımı artışı ve üretim ilişkilerinin yoğunlaşması toplumsal yaşamda değişim ve dönüşüm ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Bu sebeple kırsal alanda yaşayan insanlara yönelik çeşitli sosyal ve kültürel politikalar uygulanmaya çalışılarak bu eksiklikler giderilmeye çalışılmıştır. Görünürde kalkınmanın kırsalda ve insan üzerinden başlayacağı tezi ile yola çıkan ancak yanlış planlama ve uygulamaları içeren bu politikalar neticesinde kırsal kalkınma yerine kırsal mühendislik çalışmaları yapılmıştır. Gerçek ihtiyaçları karşılamak yerine uygulanan farklı sosyal mühendislik politikaları neticesinde oluşan problemler uzun yıllar kırsal kalkınma için sorun teşkil etmeye devam etmiştir.

3.2.2 BİRİNCİ KALKINMA PLANI

1960 yılı öncesinde konjonktörel olarak ve siyasi yapıya göre değişen kalkınma hamlelerinin düzensizliği ve dağınıklığı ile farklı kurumların aynı çalışmaları birbirinden habersiz gerçekleştirmesi hizmetlerde kopukluklar ve tekrarlıklar görülmesine sebep olmuştur. Bu tür kamu israfı ve plansızlık karşısında

daha sistematik ve uzun vadeli adımların atılmasıyla ekonomik ve sosyal kalkınmansın sağlanacağı düşüncesi ile Devlet Planlama Teşkilatı bünyesinde planlar hazırlanmasına karar verilmiştir. Planlı bir kalkınma modelinin ihtiyacın şu şekilde belirtilmektedir;

“Türkiye gibi az gelişmiş bir toplumun ileri bir hayat standardına ulaşması ancak uzun süreli ve sistemli bir görüş çerçevesi içinde yürütülecek devamlı kalkınma çabalarıyla sağlanabilir. Bunu gerçekleştirmek için hedeflere ve bu hedeflere ulaşmayı sağlayacak kaynak ve araçlara uzun bir zaman perspektifi içinde bakmak ve kalkınma plânlarının hazırlanmasında bu perspektifi göz önünde bulundurmak gereklidir. (DPT, 1962, s. 33)

Özellikle, geçmiş dönemlerde farklı kamu kurumları arasındaki politika uyuşmazlıklarının giderilmesi, kaynakların etkin kullanılarak israftan kaçınılması, öncelikli ihtiyaçların belirlenmesi açısından planlı döneme geçilme ihtiyacı duyulması planın hazırlamasında temelini ve konusunu oluşturmaktadır. Yapılan çalışmalar neticesinde uzun dönemli planlı kalkınmaya geçişin ilk adımı olan birinci beş yıllık (1963-1967) kalkınma planı meclis onayı ile yürürlüğe giren ilk ulusal kalkınma planı olma özelliğini taşımaktadır. Ülkenin yeni bir iktisadi düzene geçişini vurgulayan plan özellikle kamu yatırımlarının planlamasını yürütmeyi hedeflemiştir. Asıl amacın sosyal adaleti geliştirerek “toplum refahını ve insan mutluluğunu arttırmak” (DPT, 1962, s. 3) olarak belirtildiği raporda öncelikli olarak ekonomik mevcut durum değerlendirilmesi yapılarak ülkenin az gelişmişlik vurgusu yapılmaktadır.

Birinci kalkınma planının ana metot ve ilkelerine bakıldığında sosyal refah ve sosyal adaletin sağlanarak kalkınmanın gerçeklemesi olduğu vurgulanmaktadır. Bu amaçla hem iktisadi kalkınma hedeflenirken hem de sosyal kalkınmanın gerçekleştirileceği amaçlanarak bütüncül kalkınma ihtiyacını belirten ilk planlı rapor olma özelliğini taşımaktadır. Kısa vadede, yetersiz imkânlar ile hem iktisadi hem de sosyal kalkınma hedefinin aynı anda gerçekleşmesinin çelişkili olduğunu da vurgulayan rapor, iktisadi gelişmenin öncelikli olarak sağlanması gerektiğini bununla

birlikte sosyal güvenlik tedbirlerinin de uygulanarak dengeli kalkınma ihtiyacının sağlanması gerekliliğini vurgulamaktadır (DPT, 1962, s. 34). Plan, bahsedilen dengeli kalkınma modelini ekonomik kalkınma ve toplum kalkınması olarak görmektedir. Planda toplum kalkınması köy kalkınması ile eşdeğer görülürken tarımsal nüfus toplumsal mesele olarak değerlendirilmektedir. Daha çok altyapı ve hizmetlerin köye götürülmesi ile daha verimli ve etkin bir kalkınma modelinin oluşturulası sağlanması hedeflenmektedir (DPT, 1962, s. 101).

Özellikle öncelikli olarak iktisadi kalkınma sağlandıktan sonra toplum kalkınması(köy kalkınması) sağlanarak kırsal alandan şehirlere göçün önüne geçilmesini hedef alarak kırsal alanlarda alternatif gelir kaynaklarının üretilmesi ile istihdamın arttırılması hedeflenmektedir. Toplumsal kalkınmanın sağlanabilmesi için gerekli insan eğitimi ve örgütlenmesi amaç olmaktan ziyade iktisadi kalkınmanın aracı olarak görülmüştür. Bu sebeple ilk plan daha çok kamu kuruluşlarının örgütlenme ve işlevselliğindeki eksikliklerinin giderilerek kırsal alanlara götürülen hizmetlerin yenilenmesi üzerinden oluşturulmuştur (DPT, 1962, s. 104).

3.2.3 İKİNCİ KALKINMA PLANI

Birinci planda olduğu gibi topyekûn kalkınmayı hedeflemeye devam eden ikinci planda ekonomik kaynakların kullanımında yetkinliğin sağlanması ve dış kaynaklara olan ihtiyacın azaltılması hedeflenmektedir (DPT, 1967, s. III). 1968- 1972 yılları arasını kapsayan planda kişi başına düşen milli gelirin arttırılarak sosyal adaletsizliği ve bölgesel farklılıkların giderilmesi hedeflenmiştir. Başta sanayi sektörü olmak üzere üretim sektörlerinde yeni altyapı yatırımları ve modern teknikler ile gelişmeler sağlanarak özellikle kırsal alanlarda oluşan yüksek işsizlik sorununa çözüm oluşturulması hedeflenmiştir. Gelişen teknoloji imkânları ile kırsal alanlarda iklimsel faktörlerin etkisini azaltarak tarım sektöründe uzmanlaşma gerekliliği vurgulanmıştır (DPT, 1967, s. 3). Kişi başına düşen milli gelirdeki artışın başta iç göç olmak üzere diğer birçok sosyal sorunun çözümünde belirleyici olduğu düşünülerek sanayinin kalkınmanın temeli olduğu belirtilmiştir. Sanayinin geliştirilmesi ile diğer ekonomik faaliyetlerde tetikleyici etken oluşturarak istihdam olanakları geliştirileceği belirtilmiştir. Planda ana başlıklar olarak “Ekonomik

Gelişmeyi Kısıtlayan Yapısal Güçler” tanımlaması belirtildikten sonra gelişmenin yanında tasarrufun önemi vurgulanmıştır.

Kırsal alan ve tarım sektörü ile ilgili üst başlığın oluşturulmadığı raporda, tarımsal ürünlerin gelişen sanayi üretimi ile çeşitlendirilmesi ve sanayinin hammaddesi olması ile daha etkin kullanımının, kırsal kalkınmada daha fazla olumlu etki sağlayacağı belirtilmektedir. Birinci kalkınma planında toplumsal kalkınma veya köy kalkınması olarak ana başlık içerisinde tanımlanan yaklaşımlar ikinci planda alt başlıklar içerisinde ekonomik ilişkiler üzerinden yedinci bölüm içerisinde “Köy ve Köylü Sorunu” ile “Küçük Toplum Birimlerinde Teşebbüs Gücünün Geliştirilmesi Programı” olarak belirtilmiştir. “Köy ve Köylü Sorunu” başlığı altında köylülerin toplumsal refahtan hak ettikleri payı almalarının gerekliliği, kırsal alanlara kamu hizmetlerinin ulaştırılma ihtiyacı, tarımsal üretimde kullanılan üretim araçlarının ve pazarlama ilişkilerinin geliştirilmesi için kooperatiflerin kurularak teşkilatlanmaların oluşturulması, bilgi öğrenimi ve kullanımının arttırılması temel ilke olarak ele alınmıştır. Her ne kadar kırsal alanlarda yapılan yatırımlar ve tarımsal üretimde gelişmelere yönelik planlamalar belirtilmiş olsada ülkenin ekonomik ve sosyal yönden kalkınması için tarımda çalışan nüfusun tarım dışı sektörlere geçmesi gerektiği belirtilerek, yaşanacak bu toplumsal hareketlilik ile gelişmenin sağlanacağı ifade edilmiştir (DPT, 1967, s. 235-236). “Küçük Toplum Birimlerinde Teşebbüs Gücünün Geliştirilmesi Programı” ile kalkınma hedeflerini tabandan oluşacak şekilde küçük toplum birimleriyle sağlanması hedeflenmiştir. Küçük grupların eğitilmesi, bilinçlendirilmesi ve kamu yardımıyla örgütlendirilmesi sağlanarak ekonomik aktivitelere katılımlarının arttırılması hedeflenmiştir. İkinci kalkınma planının genel ilke ve hedeflerine bakıldığında kırsal alanlardan ziyade şehirleşmenin, köy kalkınmasından ziyade sanayi kalkınmasının önemi öncelikli ve belirgin olarak vurgulanmaktadır.

3.2.4 ÜÇÜNCÜ KALKINMA PLANI

1973-1977 Yıllarını kapsayan üçüncü beş yıllık kalkınma planı ile önceki iki plandan ayrı olarak yeni perspektif oluşturulma ihtiyacı gündeme gelmiştir. Daha önceli planlarda sosyal sorunların çözümü ve refah seviyesinin yükseltilmesi

üzerinden oluşturulan amaçlar, ülkenin mevcut şartları ve kısıtlı kaynakları sebebiyle istihdamın arttırılması, dış kaynaklara bağımlılığın azaltılarak ödeme dengesinin oluşturulması ve sosyal adaletin sağlanması olarak belirlenmiştir (DPT, 1972, s. 123). Perspektif değişimindeki nedenler incelendiğinde gelişmiş ülkelerin yüzyıllar öncesinde başladığı kalkınma adımlarına Türkiye çok geriden başlayarak orta vadede bu ülkelere yetişme ihtiyacı duymaktadır. Bu aşamada özellikle her geçen gün hızlanarak gelişen teknolojik imkânların etkin kullanılamaması ve iktisadi imkânların buna elverişli olamaması hedeflenen gelişme amaçlarına ulaşmada Türkiye’yi geri bırakmaktadır. Gelişmiş ülkelerin özellikle ikinci dünya savaşında sonra uyguladıkları kalkınma politikalarının (sosyal adalet ve refah) aynı geçerlilikte Türkiye’de uygulanabileceği düşüncesinden ivedilikle iktisadi ve sanayi kalkınmasının sağlanması gerekliliğine geçilmesi vurgulanmıştır. Diğer bir gereklilik Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ilişkiler üzerinden şekillenmiştir. Avrupa Ekonomik Topluluğuna üye olmak için yapılan başvuru sonrasında üyelik kriterlerinin sağlanması gerekmiştir. Müzakere şartlarını yerine getirebilmek için belli bir ekonomik gelişmişlik seviyesine ulaşarak sanayi toplumu haline gelinmesi gerektiği belirtilmiştir (DPT, 1972, s. 123-124).

İlk planda hedeflenen 15 yıllık hedefin bu plan ile birlikte 22 yıla çıkarılmasının Avrupa Ekonomik Topluluğuna katılım sürecine göre belirlendiği görülmektedir. Bu süreçte öncelikli olarak ekonomik hedefler saptanırken belirlenen sosyal hedefler ve insan gücü ihtiyacı ekonomik gelişmeyi bütünleyen konular arasından seçilmiştir. Tarımsal üretim bütün olarak ele alındıktan sonra toprak su kaynakları, bitkisel üretim, hayvancılık, su ürünleri, ormancılık gibi farklı sektörler başlık olarak detaylı incelenmiştir. Her sektör bazında uzun vadede hedefler konularak uluslar arası karşılaştırmalar yapılmıştır. Bu yönü ile önceki planlara göre daha somut değerlendirme ve hedefler ortaya konulmuştur. Kırsal alanlar ise on dördüncü başlık olan “yerleşme” içerisinde değerlendirilmiştir. Gelişen teknoloji imkânları ile artan makineleşme, iletişim ve altyapı imkânlarının artması ile birlikte kırsal alanlarda nüfus azalırken şehirlere olan göçün artığı vurgulanmaktadır (DPT, 1972, s. 112). Önceki planların aksine azalan nüfus ve gelir kaynaklarındaki daralmadan dolayı “Kırsal yerleşimin bugünkü yapısı kalkınmaya ayrılacak

kaynakların genellikle israfına yol açmakta ve yerleşimin yönlendirilmesine ayrılabilen kaynakların da dağınıklık nedeniyle etkenliğini azaltmakta” olduğu vurgulanmıştır (DPT, 1972, s. 844). Aynı vurgu Köy ve Köylü Sorunu başlığı altında köylerin dağınık yapıda olması kalkınma önündeki önemli engellerden biri olduğu, bu sorunun merkez köylerin oluşturulabilmesiyle giderilebileceği planlanmıştır. Bu planlama ile hedeflenen; üretim ve ürün kalitesinin iyileştirilmesi, yapısal birlikteliğin sağlanması, tarımsal araçların daha etkin kullanılması ve kamu hizmetlerinin etkin ve tam hizmet verilebilmesi açısından merkezi köyleri kalkınma için daha önemli bir konuma getireceği belirtilmiştir (DPT, 1972, s. 857).

3.2.5 DÖRDÜNCÜ KALKINMA PLANI

1977 Yılı itibari ile son bulan üçüncü kalkınma planı sonrasında bir yıllık aradan sonra 1979-1983 dönemi kapsayacak şekilde dördüncü kalkınma planı yayınlanmıştır. Dönemin toplumsal olaylarının etkisinde siyasi ekonomik sıkıntıları, altyapı yetersizliklerini, bölgeler arası gelişmişlik farklarının gittikçe büyümesi, çarpık kentleşme gibi konuları sorunsal kabul ederek, bu konulara yönelik politikalar ile darboğazların giderilmesi hedeflenmiştir. Oluşturulan gelişme modeli içerisinde; kamu yönetiminden kaynaklı eksikliklerin giderilerek daha verimli ve etkin bir işleyişe sahip olunması, kent ve kırsalda girişimciliğin ve kooperatifçiliğin etkin ve verimli kılınması, demografik hareketlerin düzenlenmesi, artan işsizlik ile mücadele edilmesi, piyasaların ve ekonomik araçların yeniden düzenlenmesi, beslenme, tüketim ve kentleşmenin sağlıklı ve dengeli bir şekilde gerçekleştirilmesi hedeflenmiştir (DPT, 1979, s. 4). Planda “Kaynakların Kullanımı” bölümü altında insan kaynağı üst başlık olarak belirtilerek kalkınmanın insani boyutu sermaye ölçeğinde değerlendirilmesi önceki dönemlere göre daha güçlü olarak vurgulanmaktadır. Diğer bir farklılık planlı dönemler sürecinde hedeflenen bölgeler arasında gelişmişlik farklarının azaltılması ilkesi 1980’li yıllara gelindiğinde tam tersi olarak bölgeler arası dengesizliklerin artmasından dolayı planda üst başlık olarak irdelenme ihtiyacı oluşturmuştur. “Bölgesel Gelişme ve Yerleşme” başlığı altında gelişmiş bölgelerin gelişme hızlarının devam ettirilmesi, geri kalmış bölgelerde ise gelişme hamlelerinin başlatılması hedeflenmektedir. Bölgelere göre planlama ve örgütlenme ihtiyacının önceki dönemlerde sağlanamaması bu problemin

sebebi olarak görülmüştür (DPT, 1979, s. 72). Çarpık kentleşme ve kırsaldan kentlere göçün önlenememesi sonucunda “Yerleşim” başlığı altında kentleşme ve kırsal yerleşme, altyapı özellikleri, kamu hizmetlerinden faydalanma imkânları bakımından daha detaylı olarak incelenmiştir. Planın “Toplumsal Gelişmeler ve Hedefler” başlığı altında kırsal alanlar ve tarım, önceki planlardan farklı olmamıştır. Belirlenen başlıklar ekonomik gelişmeyi sağlayacak veya sağlamada destekleyici unsurlar olarak belirtilmiştir. Sadece son başlık olarak kooperatifleşme altında önceki planda hedeflenen düzeye ulaşılamaması belirtilerek tarımsal üretimde etkinliği artırılarak yatırım ve gelişmede etkinliğinden bahsedilmiştir (DPT, 1979, s. 256).

Destek politikaları incelendiğinde ilk planlamada bütün olarak ele alınan köy, kırsal alan ve tarım zamanla ayrışarak bu planla birlikte köylüye yönelik ve tarıma yönelik olmak üzere iki farklı politika oluşturulmuştur. Tarımsal destek politikalarına bakıldığında “tarımsal üretim hedeflerini gerçekleştirecek, dar ve orta gelirli üreticileri kayıran bir destekleme” mekanizması ile fiyat belirleme, müdahale, düşük faizli kredi, eğitim ve örgütlenme gibi politikalar oluşturulması hedeflenmiştir (DPT, 1979, s. 281). Köylüye yönelik politikalara bakıldığında sanayi toplumuna geçebilmek için köylerin etkili bir toprak reformuna, etkin kooperatifleşme, etkili devlet destek mekanizmaların oluşturulması ve son olarak önceki planlarda merkez köy olarak bahsedilen birleşmiş köy modelinin yerine köykentlerin oluşturulması hedeflenmiştir (DPT, 1979, s. 286). Bu yöntemle kentleşme ve sanayileşmeye dönüşümün daha etkin ve az kaynakla sağlanabileceği düşünülmüştür.

3.2.6 BEŞİNCİ KALKINMA PLANI

1985-1989 Yıllarını kapsayan beşinci kalkınma planı uluslar arası neo-liberal politikaların etkisi ile ağırlıklı olarak serbest piyasa ve liberal uygulamalara yer verilmiştir. Özellikle uluslar arası baskıların neticesiyle devlet tarıma karşı geleneksel destekleyici ve düzenleyici yaklaşımını yavaştan terk etmeye başlamıştır. Önceki planlara göre oldukça kısa ve öz olan beşinci planın temel amacı şu şekilde belirtilmiştir. (DPT, 1984, s. 1);

“…hür, medeni ve güvenli bir ortamda Türk Milletinin refahının artırılması, verimlilik ve ihracat artışını teşvik eden, mevcut birikimi değerlendiren ve geliştiren, tarımsal gelişme potansiyelini ve millî savunma gereklerini gözeten bir yapı içinde sınai üretimin payının yükseltilmesi, istihdamın artırılması, genç işsizliğinin azaltılması, gelir dağılımının düşük gelirli gruplar lehine değiştirilmesi, kalkınmada öncelikli yörelerde gelişmenin hızlandırılması ve ekonomik ve sosyal altyapının geliştirilmesidir.”

Yirmi iki maddelik temel amaç ve politikaların sadece son iki tanesi kırsal alanlarla ilişkilendirilebilmektedir. Bunlar köylülerin mevcut gelirlerinin çeşitlendirilmesi için yeni üretim alanlarına teşvik edilmesi ve üretilen malların daha etkin değerlendirilmesi için mekanizmaların oluşturulması ile kalkınmada öncelikli yörelerin belirlenmesi ve bu yörelere yönelik politikaların oluşturulması amaçlanmaktadır (DPT, 1984, s. 3). Köylere götürülmesi planlanan yatırımların ağırlıklı olarak altyapı üzerinden oluşturulduğu hedefler ile köylerin sosyal ve iktisadi gelişmeleri arasında denge sağlanarak kırsal alanlarla kent arasındaki yaşam standartları arasındaki farkın azaltılarak göçün önlenmesi hedeflenmiştir. Bu amaçla “Hizmet bütünlüğünü gerçekleştirerek kırsal alanda yaşayanların gelirini artırmak, sosyal ve kültürel gelişmelerine katkıda bulunarak, kalkınmalarına hız kazandırmak üzere “Entegre Kırsal Kalkınma Projeleri” uygulanarak” kırsal alanlarda sosyal kültürel ve ekonomik gelişmenin somut olarak sağlanması düşünülmüştür (DPT,